• 227
    inanılmaz laubali oynadığımız maç. ben böyle rahat pozisyon bulup lakayıt lakayıt kaçırmamızdan nefret ediyorum. net fırsat bulursun vurursun kaleci kurtarır, direği yalar geçer, çok az farkla auta çıkar falan anlarım da sorumsuzca kaçırmak nedir arkadaş? bugün ndiaye, donk, diagne iyice sı.tı sıvadı. fernando gayet iyi oynadı.

    biz bu ruhsuz oyunla ilerleyen haftalarda çok sıkıntı yaşarız. şu sezon bitse de kadroyu baştan ayağı değiştirsek ne güzel olur.
  • 228
    10 kişi kalan kayserispor’un daha tempolu oynadığı, galatasaraylı futbolcuların lakayıtlıkta birbirileri ile yarıştığı, rakip ceza alanından muslera’ya kadar geri dönülen, 6’ya 2 pozisyonda gol yenilen, rakibin 3 adet %100 gol kaçırdığı bir halı saha maçıdır.

    maç sonunda ayran soda içilecek, biraz pozisyonlar tartışıldıktan sonra evde hanım bekler diye eve gidilecektir. muhtemelen profesyonel futbolcu oldukları için kas ağrısı çekmezler.

    eğer rizespor karşısında aynı şekilde oynarsak, 2.’lik dahi zora girebilir.
  • 229
    hala oyuncu uzerinden eleştiri yapanlar var. yahu görün artık oyuncular değil bu takımın esas sorunu. sistemsizlik, plansızlık bu takımı yiyip bitiren şey. ne bir hücum planı, ne orta sahada top kapmak için ne de alan daraltma için bir plan.
    herkes kafasına göre oynuyor. kayseri takımı daha mı kaliteli böyle bir oyun oynuyorlar? sadece onların bile bir planı var.
    bizim takım ne kanattan gelir, ne ortadan verkaç yapar, ne de şut çeker.
  • 231
    3-1 kazandığımız maç.

    evet, ikinci yarı hiçbir şey oynamadık ama niye oynayalım ey sözlük! 3-1 öndeyiz, rakip 10 kişi. ilk yarıda 11 kişi olduklarında bile en tehlikeli pozisyonları topu bize bırakıp, bizim oynamamıza izin verip, bir şekilde yaptığımız hataları değerlendirerek kontra ile tehlike oluşturma üzerine kuruluydu. ikinci yarı da zaten 10 kişiler; yine tek amaçları bu olurdu. bizimkiler de avare avare zaman öldürdü, ne güzel işte. gayet normal bir maç. oynamak istemedik kısaca.

    nasıl oynadığımıza bakmak isteyen ilk yarının 11-11 kısmına bakabilir. gayet de iyiydik. aslında beklediğimden de iyiydik. younes belhanda'nın sol kanatta olduğu bölümden bahsediyorum. sürekli top bizdeydi, atak sürekliliğimiz vardı vs. %80 topla oynamayı falan gördük ki aslında tehlikeli olabilecek pozisyonlar * da bulduk. bu kısımda aksadığımız alan belhanda oldu. resmen rezalet oynadı o pozisyonda. 2 kaptırdığı top yüzünden 2 tehlikeli atak yedik, biri de gol oldu. baktık olmuyor belhanda tekrar eski yerine döndü ama belhanda'nın bugün oynama isteği olmadığı için orada da pek bir şey yapamadı. papatya falı gibi adam. rakip 10 kişi kaldıktan sonrası için açıkçası konuşulacak pek de bir şey yok. maç bitsin diye dakika saydık adeta.

    fernando francisco reges, papa alioune ndiaye *, mariano ferreira filho ve sofiane feghouli bugün iyilerdendi. emre akbaba'dan bu sezon bir şey beklemiyorum, o yüzden bir şey yazmayayım. mbaye diagne'den ise umudum yok benim, bize yakışan bir forvet değil. o yüzden onu da eleştirmeden kapatayım konuyu * yunus akgün'ün daha çok yolu var, çalışmayı bırakmaz umarım. geri kalanlar da ne iyi ne kötülerdi. rahat bir 3 puan oldu ki zaten rahat bir 3 puan bekliyordum.
  • 232
    maçta skoru alıp rahatladıktan sonra belhanda merkezli tipik bir umursamaz futbol vardı ikinci yarıda. ne zaman hangi maçta böyle skoru alıp rahatlasak aynısı oluyor. bulmuşsun rakibi at golleri kap averajı. ama yok illa tuhaf işlere girişilecek.

    neyse liderle fark şu an maç fazlamızla 2'ye düştü. başakşehir de berabere kalsa havaya gireriz iyice.

    yalnız son 3-4 haftadır taraftarın stadımızı yeterince doldurmadığı kanaatindeyim. bundan sonraki maçlarımızda boş yer kalmamalı! hele başakşehir yarın puan kaybeder de artık her şey bizim elimizde olur da bu taraftar yine tıkabasa o stadı doldurmazsa ayıp!

    bu arada tv'de başladılar hemen algıya yok demek ki ağlamak gerekiyormuş da bilmem ne! hadi gidin oradan be!

    edit: zaten sahamızda 2 maç kaldı biri beşiktaş ile diğeri başakşehir ile. dolsun o stad bir zahmet.
  • 236
    ikinci yarıda oynanan oyunu önemsemediğim mücadeledir. zira 3-1lik skor avantajını yakalayıp rakip de on kişi kalınca oyunu rolantiye aldı takım. çünkü oynanacak daha 5 hafta ve en az bir kupa maçı var. hala iki kulvarda yarıştığımızı ve fatih terim'in ikisini de kazanmak isteyeceğini unutmayalım. benim bir miktar canımı sıkan husus ilk yarıda rakip on kişi kalana kadar oynadığımız oyun. açıkçası ben bu maçın ilk yarısında şampiyonluk motivasyonuyla oynayan bir takım göremedim. belki fatih terim'in de dediği gibi akıllar bir miktar fenerbahçe maçında kalmıştı bilemem ancak ligin bitimine altı maç kala hele de altıda altının mutlak gereklilik olduğu durumda daha iştahlı bir futbol beklerdim takımdan. iki hafta önce malatya maçında görmüştüm bu durumu. yine de iyi düşünüp durumun geçen hafta meydan gelen saçma sapan olayların etkisi olarak yorumlayalım ve öyle veya böyle gelen galibiyete odaklanalım. biri bitti kaldı beş. ben takımın beşte beş ile şampiyon olacağına inanıyorum ancak bütün mesele beşte beşi yapabilmek.
  • 241
    maçı tribünde seyrettim ve şunu söyleyebilirim, ndiaye’nin emre akbaba’yla kalecinin üzerine yürüdüğü ve ndiaye’nin saçma sapan aşırtma denediği pozisyona kadar atmosfer çok güzeldi.

    o pozisyondaki laubalilik sonra bütün seyrantepe’yi kapladı sanki. futbolcular rolantiye almaya başladı, kale arkası ibrahim erkal’a bağladı, anonsçunun “haydi desteğe devam” anonsu utanç vericiydi.
  • 243
    "derbide başımıza gelenlerden sonra çocukların bir çoğunun kafa olarak dönmesi kolay olmadı. kafalarındaki birçok şeyden sonra maçlara dönmek kolay değil. oradan yara ve zarar alarak çıktık. baya zor günler geçirdik." diyordu fatih terim 3-1 kazanılan kayserispor maçından sonra... başakşehir'in beşiktaş'a kaybetmesi sonrası şampiyonluğun iplerini kendi eline geçiren galatasaray, ertesi gece kadıköy'de hakem ali palabıyık'ın "berbat" yönetimi sonrası "direksiyonu" tekrar abdullah avcı'nın takımının eline teslim etmişti. kaybetmek doğal olarak üzer insanı da, "haksızca" kaybetmek üzüntünün yanına öfkeyi de ekler ve bünyenin tekrar normale dönmesi epey vakit alır. bizler bile o "kara pazardan" sonra iş ve aile hayatımızda normale zar zor dönebilmişken, sahada alın terleri "gaspedilen" futbolcular ne yapsın?

    bereket iç sahada, taraftarı önünde oynuyordu galatasaray ki, "iyi günde kötü günde, derdine derman olan" sevenleri vardı, onların desteği ile başladığı müsabakaya her zamanki gibi istekli ve arzulu bir giriş yaptı, belhanda ve feghouli ile pozisyonlar bularak erken golün sinyallerini verdi. bir an önce skoru ele geçirmek isteyen galatasaray rakip ceza sahasına oyunu yığmak isterken, savunmada da deplasman takımının kontralarıyla karşılaşıyordu. o "ani baskınların" birinde n'diaye'nin ceza sahasında uzaklaştırmadığı top çaprazda chery'nin önünde kaldı ve kayserili topçunun pasında da kravets boş kaleye topu yollayıverdi. muslera'nın filelerden çıkardığı top galatasaraylıları pek etkilemedi ve santradan sonra gerçekleştirilen ilk atakta fernando'nun uzaktan şutunu lung zorlukla çeldi ama boşta kalan top diagne'nin önüne düşünce, skorborda bakanlar 1-1 eşitlik görmekteydiler.

    beraberlik sonrası da galatasaray tüm hatları ile rakip kaleye gelmeye devam etti, fernando'yu, marcao'yu daha çok kayserispor yarı sahasında görür olduk ki o anların birinde marcao'nun şutunda top ceza sahası içinde tiago lopes'in eline çarptı ve hakem önce penaltı noktasını, sonra da ikinci sarı kartı gösteriverdi portekizli oyuncuya. aslında daha 37. dakikada ikinci sarı kart görmek deplasman takımının maça ne kadar da sert başladığını da gösterir. ilginçtir bu kırmızı kart tiago lopes'in galatasaray maçlarında gördüğü üçüncü kırmızı kartmış, artık galatasaray'a ne garezi varsa kayserisporlu oyuncunun, bu hırs bu öfke niye...
    diagne ile 10 kişi kalan rakibi karşısında öne geçen galatasaray, maçın kontrolünü de eline aldı ve deplasman ekibi ne olduğunu anlamadan ligin ilk devresi kayseri'deki maçta ömer bayram'ın atmış olduğu golün bir benzerini nagatomo ile buldu. sağ kanattan başlayan atakta sağ bek mariano ortaladı sol bek nagatomo kafayla fileleri sarstı. şüphesiz her golün kendine has güzelliği vardır da, bir bekin ortalayıp diğer taraftaki mevkidaşının attığı goller gözümüzü gönlümüzü ayrı okşuyor...

    ikinci devre iki takımın da skoru kabullendiği bir oyun seyretti müsabakayı takip edenler, galatasaray ev sahibi ve sayısal olarak fazla olmanın avantajıyla çok "kasmadan" rakip kaleye gitmeye çalıştı, kayserispor da eksik oynadığı için önce kalesini savunup, olursa kontralarla farkı azaltmak peşindeydi. pozisyonlar da buldu her iki takım da, galatasaray diagne ile golü attı, var ofsayt kararı verdi, nagatomo'nun ceza sahası dışından füzesi ağlarla kucaklaştı, yayıncı kuruluş skorborda 4 yazdı ama topun üç direği geçmediğini tekrardan görebildik ve n'diaye buz hokeyi penaltısına benzer bir pozisyonda belhanda'nın savunma arkasına attığı topu bomboş sürdü sürdü ve ceza sahasına girip kaleciyle karşı karşıya kaldığı anda meşin yuvarlağı lung'a teslim etti.renktaş kayserispor da levent'in orta şut karşımı vuruşu arka direkten dönünce kravets'le bir kez daha fileleri sarsmak fırsatı yarattı da bu kez muslera gole geçit vermedi.

    galatasaray cumartesi gecesi görevini yapmanın huzuruyla pazar günkü başakşehir-rize maçını beklerken, fatih terim stadından müjdeli haber geldi ve şampiyonluk yolunda ipler tekrar galatasaray'ın eline geçti. ligin bitimine 5 hafta kalmışken artık tek hedef geriye kalan tüm maçları kazanmak ve mutlu sona ulaşmak. bu süreçte iyi oyunmuş, sistemmiş, taktikmiş, koşu mesafesiymiş, isabetli pas oranıymış, kimse öyle şeyler beklemesin, umut etmesin, tek yapılacak her maçı final görüp, rakipten bir fazla gol atıp maçı kazanmak...

    maçtan fotoğraflar ve kaynak:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...y3-1kayserispor.html
  • 245
    canlı izleme şansına sahip olduğum maç. açıkça söylemek gerek bu sezon oynadığımız en kötü maçlardan biri, belki de en kötüsü bu maçtı.

    bizim bu sene topu ayağımıza aldığımızda en çok kullandığımız silah benim nazarımda şu: bekleri adeta orta saha gibi öne ve içeri sokuyoruz. sağ kanattan anlatmak gerekirse feghuli ve mariano karşılıklı oyunu kurabildigği zaman işlemin devamında başladıkları noktanı tam tersinde buluyorlar. ama resmen mariano içeride kalıyor. böylece feghuli koşarak boş alana top almaya çalışıyor. çünkü plan doğru olursa ağırlık oluşan ağırlık merkezinden dolayı bir boşluk oluşuyor. bu noktada ya içeri giriyoruz ya da bir 2li daha kuruyoruz. genelde bu noktada u,un zamandır feghuli belhanda bağı gerçekten sağlam. zaten bu iş işe yaramazsa ya mariano arkaya kaçıyor ya da taç çizgisinde topla buluşuyor. orta bulursa orta açıyor yoksa geri dönüyor.

    benzeri husus sol kanatta da geçerli ancak genelde orada onyekuru olduğu için daha standart bir oyun oluyor. ya onyekurunun dibe ve sonra arka içeriye yerden topu çıkarmasını deniyoruz ya da bu tehdittenn kaynaklı oluşan boşluğa sol bek kaçıyor.

    ama genel itibariyle bekleri toplu topsuz ileri ve içeri gönderdiğimiz söylenebilir bence. bu yeterlidir yetersizdir o başka konu. ben bu sene çoğu kişinin aksine fatih hocanın söylendiği kadar formsuz olduğunu düşünmesem de bu oyunun daha net, daha mekanize ve renkli olmasını bekliyordum. neyse o başka konu.

    devam etmeden şunu da yazmak istiyorum. bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri yavaş oynamamız. bunun tam sebebini kestiremiyorum. acaba mesafelerde mı sorun var? siz bir birinize yakın durduğunuzda rakip de yakın durmuş oluyor. alanlar daha kapalı oluyor yani paslaşması daha zor oluyor. ya da fatih hoca bunu zorlanıyor mu? bilmiyorum.

    maça dönersek onyekurunun yokluğunda fatih hoca belhanda'yı sol tarafa koydu. altındaki mantığı anlayabiliyorum aslında. 2 kanatta da bir organizatör olsun emre de onlara yardım etsin. akının devamında da emre diagne'ı ikilesin. maç öncesi bana bu söylesen mantıksız bulmazdım basit bir izleyen olarak yalan olmasın. ama bu en temelinde feghuli belhanda ilişkisini bitirmek oldu. bunun dışında emre 360 derecede sıkıntı yaşadı (daha önce de çok yaşamıştı), belhanda da tek koridorda rahat edemedi (belki bu maçlıktır sadece, daha önce bu tarz görevlerde nasıl performans verdi bilmiyorum.). zaten fatih hoca ilk yarının 2. bölümünde emre ile belhanda'nın yerini değiştirdi ve takım daha rahatladı.

    şimdi bu maçta benim planlarla açıklayamadığım bir sıkıntı vardı. amiyane tabirle leyla gibiydi bizim topçular. bu tarz konuşmayı hiç sevmesem de kafalarını veremiyor gibiydiler. ilk yarı bir bölümde 3 tane aynı pozisyondan yedik. önlem hatası diye düşündüm önce ama pozisyonlarda biz paralize olmamıştık. maçın içinde de bu tarz bir mayhoşluk vardı. bir spor psikoloğuna "bunun derbiyle bir ilişkisi var mı?" diye sormak çok isterdim. zira o maç 2 koçun bir birini ittirmesi gibiydi. deliği bulan devam edecekti. daha önemlisi o maça çok yükselmiştik ve sonu psikolojik olarak yıpratıcı oldu. böyle bir duygusal dalgalanmanın bu maça etkisi ne oldu çok merak ediyorum.

    sonuç: bu maçın ne kadar inceleme değeri var kestiremiyorum. çünkü benim daha önce algılayamadığım kadar yüksek bir tuhaf hal vardı takımda. hani bahar depresyonu denen bir hadise var ya. işte bahar depresyonu her yerde gibiydi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın