oynanmasına 9 gün kalmış olduğunu bilgisayarın sağ alt köşesindeki tarihe bakınca farkettiğim maç. eskilerde kalmaya namzet "ölümüzle bile" diye başlayan bir tezahürat vardır tribün literatüründe. bu rezil form durumumuza rağmen canım medyamızın dikkatini henüz celbetmemiştir. böyle bir durumda kadıköy deplasmanına gidiyor olsaydık, şimdiki rezil gündemimiz bir kenara dedelerin aylık toplantısında çıplak çengi çıksa bile medyamız o tarafa meyil etmez, 1 ay evvelinden savaş borularını öttürmeye başlardı. onyüzbin baloncuk gündür galatasaray kazanamıyordan başlar, fenerbahçe'nin kadıköy performansından çıkarlardı
* *.
22 nisan 2012'de 31644272582 pozisyona girip kalemize gelen 2 topla 2-1 mağlup olduğumuz maçtan beri arena'da hep kazanıyoruz. kötü olduğumuz sezonda bile 1-0 kazanarak o iç saha alışkanlığını kazanmaya başladığımızı ispat etmiş olduk bir yerde. gizli lider beşiktaş'ın maç fazlasıyla önünde bulunan fenerbahçe kazanmaya devam etmek zorunda. bizim fenerbahçe'yi sürklase ettiğimiz küçük melo'lu derbi ve fenerbahçe'nin sahada ezdiği 4-0'lık maçtaki tek taraflı performansları bir kenara bırakırsak bunca yıllık taraftarlık ömrümde bu kadar büyütülen, adının önüne dünya derbisi etiketi keyifle konsa da biz türklerden başka kimsenin pek bir tarafına takmadığı bu derbiye biçilen gömleği taşıyabilecek futbolu en son şubat 2001'deki 4-4 biten kupa maçında görmüştüm sanırım. 2 hafta işi gücü bırakmamıza sebep olmasına değmeyecek bir futbol olacaktır yüksek ihtimalle yine. gerçi o performansı karşılayacak bir futbol da yok be, az manyak değiliz biz de milletçe...
haftaya ortada bir top, bir tarafında sarı kırmızı bir tarafında sarı laciver iki bayrak ve "x gün kaldı" notu eşliğinde hazırlanacağımız, maçtan önce ve sonraki birer hafta derbi nedeniyle "bloke" olacağımız aşikar da; asıl kilit soru bizim futbolcular ne kadar hazırlanmış olacak? hayatında ilk kez futbol topu görmüş derecede şaşkın şaşkın gezinen, kendini sahaya veremeyen bir takımımız var. teknik taktik bir kenara, televizyon ekranlarından bile yansıyan bir gerçek var; bizim takımda istek yok. "düşmüşler paranın peşine" falan demeyeceğim ama, bir huzursuzluk bir isteksizlik olduğu aşikar. kaldı o maçta takımın başında kimin olacağı bile belli değil, bu durumda aslında futbolculara da hak vermek gerekiyor.
bizim takıma bu maçı kazandıracak tek şey futbolculuk şerefi olur. formalarındaki arma için, kendi isimleri için gönülden oynarlarsa kazanmamaları için bir neden yok. takıma teknik taktikten ziyade bu hissiyatı aşılamak gerek. kazandıkları parayı, maaşlarını, basında kiralık dedikleri için üzüldükleri milyon dolarlık arabalarını(!) falan bir kenara bırakıp mahalle arasına taşları üst üste dizerek kurduğu kaleyi savunan çocuk hissiyatıyla oynamaları lazım. teknik direktörden önce takıma bu motivasyonu vermek gerekiyor sanırım.