• 151
    -------------alıntı------------------

    başlık işin esprisi tabi ama cidden 2-2 mi ? galatasaray gibi bir takım nasıl olurda kendi sahasında karpaty gibi bir takımdan 2 gol yer ve o maç berabere biter. gerçekten yazık. takımdaki hiç kimsenin galatasaray gibi bir efsaneyi bu hallere düşürme hakkı yok.aslında bazen kızamıyorum bile. bu adamların kapasitesi bu diyorum fakat ruh olmalı arkadaş ruh ! galatasaray'da oynuyorsun lan kendine gel ! kötü oyna eyvallah ama koş , faul yap , ruhunu koy ortaya !

    --------------alıntı-------------------

    http://akilpiyadeleri.blogspot.com/...-galatasaray_20.html
  • 153
    --- alıntı ---
    .....
    bu takımın buralara gelmesinde doğrusu yönetimin büyük payı var. rijkaard'ı suçlamamak lazım aslında o kadar da. transferler kampa kadar yetişsin dedi, transfer sezonunun kapanmasına 10 gün kalmasına rağmen hala 2 transfer yapılacak.. dos santos kalsın dedi rijkaard, alınmadı bonservisi. üstüne keita gönderildi. gerçi keita konusunun içini bilmiyorum, belki de keita kendisi gitmek istemiştir. hadi keita'yı geçtim, kewell gidecekti bu takımdan neredeyse! hatta kendisini düşünmediklerini belirttiler. şimdi herkes kewell'ın ayağına bakıyor, bilmem farkında mı herkes. ilginç işler. sonra takım başarısız olursa herkes rijkaard'a yüklenecek, sonra olmadı rijkaard dayanamayıp istifa edecek, veya kovulacak. hepsi de gerçekleşmesi muhtemel ihtimaller ne yazık ki. tabi medya etkisi de var. ola ki bir kaç maç daha kötü gitti takım, transfer falan da yapılmadı, fener medyası çıkacak işte o an ortaya, görevini yerine getirecek. etkilenmemek lazım bunlardan.
    .....

    --- alıntı ---

    http://jaimelesport.blogspot.com/...-2-karpaty-lviv.html
  • 155
    maç sırasında beni rahatsız eden iki görüntü kesiti vardı.

    karpaty lviv ceza sahası dışından frikik atmaya hazırlanıyordu takım. arda topun başındaydı ki tribünler harry kewell diye bağırmaya başladı. sonra frikiği harry kewell kullandı. yanılmıyorsam bu olay 2-1 mağlup durumdayken oldu. ön elemeli bir sistemde 2-1 gerideyken takım neden arda turan topu kewell'a bıraktı anlayamadım. belki tribünler nedeniyle bırakmadı, ben de spikere güvenerek söylüyorum biraz. söylemesi ayıp harry kewell'ı sokakta görsem gider elini öperim ancak yanlış birşeydi bence bu.

    diğer mesele ise şu görüntü: http://4.bp.blogspot.com/.../s400/gskarpaty1.jpg
    tam olarak açıklayamıyorum ama frank rijkaard ile oyuncularımız arasında bir iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyorum. özellikle yerli oyuncularımızla.

    edit: yanılıyormuşum. tribünler harry kewell diye 2-2'yken bağırmış. taraftarın frikik içinde bağırdığını zannetmiyorum.
  • 157
    --- alıntı ---

    yine bir ali sami yen maçı aynı skorla bitti. her iki rakip de zayıf takımlar olmalarına rağmen galatasaray’ın zaaflarını iyi değerlendirerek istedikleri deplasman sonucu aldılar.
    ofk, galatasaray’ın duran top savunma zaafını, lviv hızlı hücumlar karşısında çaresiz kalmasını iyi değerlendirdi.

    son iki sezondur olduğu gibi yine fırtına gibi başladı maça. gol gecikti diye düşünüp skorboarda baktığımda 7. dakika olduğunu gördüm, şaşırdım. hala alışamadım demek ki. sivas’ta gelen gol dün gece gelmedi.
    lviv tipik zayıf deplasman takımı. bütün takım atletik olmakla birlikte, kimisi uzun boylu, kimisi hızlı futbolculardan oluşuyor. bir ortak özellikleri de hepsinin sert futbolcular oluşu. galatasaray’ın ilk dakikadaki temposu yavaş yavaş yerini dinlenmeye bırakınca lviv de kendini gösterme fırsatı buldu. ilk 10 dakikadan sonra galatasaray da yavaşlayınca savunma yapmaları kolaylaştı.
    ama lviv takımını bu kadar uzun boylu anlatmaya gerek yok. maçın ilk devresinde birkaç kere tekrarlanan bir pozisyon lviv’in neye programlandığını gösteriyor. şöyle ki; top stoperlerden birine geldiğinde forvetteki iki adam da arkalarına bakmadan ok gibi ileri fırlıyorlar ve stoperin göndereceği, savunmanın arkasına düşecek topları kovalıyorlardı. birisi sarışın uzun boylu, diğeri bıdık boylu esmer futbolcu, isimleri neydi güntekin?

    galatasaray bol pas yaptı ilk yarı ama hep mecburiyetten, hep sorumluluktan kaçma, rakibin arkasına saklanma yüzünden. savunmada, orta sahada rahat pas yapmasına rağmen 18 yakınına geldiğinde pas atacak kimse bulamadılar. bunda rakibin baskısı da etkiliydi elbette ama hiçbir oyuncu da bu baskıyı kırmak için boşa çıkmaya çalışmadı. bir çeşit teslimiyet içinde oynadılar. halbuki, büyük bir hırs ve iştahla boşa çıkmayı denemeleri gerekirdi.
    böyle maçlarda işi bitirmek için, kaleyi fethetmek çilingire ihtiyaç vardır veya kapıyı kırmak gerekir. galatasaray hagi’nin 18 dışından şutlarıyla kilidi açardı, olmadı hakan şükür’le kapıyı kırar kaleye girerdi. son 3 sezondur ne yazık ki hiç birini yapamıyor takım.

    lviv iki hızlı hücumla 2 gol buldu. ali turan ve hakan balta’nın büyük hataları, aykut’un ikinci golde topa çıkmayışıyla. kardeşim altıpasa paralel giden topa kaleci çıkmaz mı? ben kafaya çıkmıyorum ama belki de yüzden sadece halı sahada oynuyorum. (aramızda kalsın, ligde oynarken kafaya çıkmazdım ama rakibimi de çıkarmazdım, teknikleri var bir ara anlatırım).

    kısa olsun yazı diyorum ama bitmiyor ki galatasaray’daki atraksiyonlar. mesela taraftar. niye ıslıklamış, niye yuhalamışlar, maç bittikten sonra yapılmalıymış.
    yemezler. burası istanbul, herkes çok keyifli bir şey yoksa apar topar evinin yolunu tutar, kimse maçtan sonra kalmaz, fenerlilerle, beşiktaşlılarla kafa yapılmayacaksa.

    gelelim ikinci yarıya, galatasaray’ın uyandığı, saldırdığı, beraberliği kurtardığı, galibiyete çok yaklaştığı ikinci yarıya.
    soyunma odasında ne olduysa, ne konuştularsa, kim konuştuysa takım tamamen silkinmiş, kendine gelmişti.
    birinci devre etkisiz kalan sağ açık serdar çıktı, yerine barış girdi. arda sağa geçti, barış ilk devre yalnız kalan ayhan’ın yanına. sarp biraz daha önde oynamaya başladı.
    sağdan, soldan, ortadan her yerden saldırdı takım. kısa pas sayısı azaldı, daha çok ters kanada atılan yüksek ve uzun toplarla yüklendi. bazen de, özellikle neill ile santrafora doğru yüksek toplar atıldı. bir çoğu yerine ulaşmadı ama dönen topları galatasaray aldığı için yeniden hücum denedi. özellikle kewell müthiş bir top oynadı bu baskı süresince. çok az kontra imkanı verdiler rakibe. hepsi sert, hızlı ve hırslıydı futbolcuların.
    zincirlerinden boşalmış gibi oynuyorlardı. sanki devre arasında “haca bize karışma, bildiğimiz gibi oynayalım” demişlerdi.

    ikinci devreki oyun size bir şey hatırlattı mı? kaos futboluna ne kadar benziyor değil mi? zaten bildiğin kaos futboluydu oynanan. takım birinci devre çağdaş futbol oynamaya çalışıyor ama beceremiyordu. alışmadık götte don durmuyor işte.

    ikinci devreki oyun “mıy mıy futbol”un öldüğünü gösterdi. futbolcular ve seyirciler anladı, umarım teknik kadro da anlamıştır.
    bizim takımlarımızın oynayacağı futbol bu ne yazık ki. kaos futbolu. isim yanıltıcı ve futboldan soğutucu aslında. işin aslı şu ki, tribündeki, tv başındaki taraftarın sevdiği oyun şekli bu. sürekli basan, sert kalan, seri olan, hırslı bir takımı izlemeyi kim sevmez.
    bu oyun şeklinin tu kaka edilmesinin sebeplerinden biri de yine bir yanılsama. hakan şükür’ün santrafor oynaması yanıltıyor insanları. sanılıyor ki, olay topun hakan’a, yani uzun boylu santrafora şişirilip kendi indirdiği toplarla veya düşen topları orta sahanın almasıyla hücum yapılıyor. elbette bu tarz hücumda var içinde, ama sadece bu yok. galatasaray’ın böyle oynadığı eski maçları düşünün, bir çok farklı şekilde gol bulduğunu hatırlayacaksınız.

    bir de sanki pas sadece “total futbol”da yapılıyor gibi yanlış bir algı daha var. sanki sadece barcelona pas yapıyor bu dünyada. her takım pas yapıyor, ama beni bile bıktırıcı şekilde pas yapan sadece barcelona ve ispanya var.
    yine söylemem lazım ki, 96-2000 galatasaray’ı türkiye’de en çok pas yapan takımdı ve avrupa maçlarında da mümkün olduğunca pas yapardı. fatih hoca’nın uefa finalinde, soyunma odasındaki maç konuşmasında bahsettiği “oynayacağız, oynadınız” dediği bu işte, pas yapacağız diyor.

    daha önce defalarca yazdım, rijkaard bir futbol ekolü kuracak adamdır diye. ama bahsedilen total futbol, pas futbolu ise başarılması o kadar zor ki. tüm ülkenin atılımı ile başarılabilecek bir şey. sadece galatasaray’la olacak iş değil. yine ispanya-barcelona örneği vereceğim, hep onlara öykünüyoruz ya. ispanya futbolu zaten bol pasla oynanıyor, yıllardır. real de, atleticolar da ellerinden geldiğince yapıyorlar. barcelona bunu abarttığı ve de başarılı olduğu için dikkat çekiyor. ispanya’da futbolun bol paslı oynandığının sağlaması, milli takımlarında barcelonalı olmayanların kolay uyum sağlamasıdır.

    galatasaray bu turu geçebilir de geçemeyebilir de. ama iştahla oynamaları gerektiğini anlamış oldular. tribünler de sahadan kendilerine gelen enerjiyi katlıyorlar. burası türkiye, biz önce sahada bize umut veren bir takım görmek isteriz, destek sonra gelir.

    bir de özel not :
    maçtan sonra staddan çıktığımızda kızsam mı sevinsem mi bilmiyor bir haldeyken, kızım : “ben çok eğlendim, bursa maçına da gelmek istiyorum. seneye bana da kombine al” dedi. benim için maçın skoru belli oldu : 5-0 kazanmıştık, gerisi hikaye.

    --- alıntı ---
    http://captano.blogspot.com/...arpaty-lviv-2-2.html
  • 158
    geçtiğimiz sezon yaşanan büyük düşüşün başından itibaren galatasaray’ın en temel problemi orta sahasının tek yönlü olmasıydı. istenen, hayali kurulan o total futbolun, o barcelona rüzgarının uzaklığı, umut vaadetmeyen orta göbekle birlikte her geçen gün artıyordu adeta. aradan 3 ay ve bir dünya kupası geçip yeni sezon başladığında sarı kırmızılılar bu bölgeye mehmet topal/lorik cana değişikliği ve genç musa katkısı dışında takviye yapamamıştı.

    bu gelişmelerin ışığında başladı karpaty lviv maçı, ve 45 dakika bu odakta geçti adeta. ukraynalıların henüz hazır olmadığı gün gibi aşikar olan, gücü yerinde ama çevikliğini henüz sağlayamamış ali turan’ı keşfetmeleri de çok uzun sürmedi. mustafa sarp’ın sık sık boşalttığı bölgeden sürekli ali’yi zorlayan kuznetsov ilk golün asistini yaparken, 2.golde de ali adamını kaçırıyor, hakan balta, mustafa sarp misali gölge oyununun fahiş bir hatayla farkedilmesini engelleyemiyordu. bu yarıda galatasaray’ın başlıca problemleri, orta saha ikilisi olan ayhan ve sarp’ın son derece ağır ve risksiz oyunu(ısrarla dikine pas yapmadılar), mustafa sarp’ın ısrarla boşa çıkmayarak top almaması, ve iki bekin savunma yönlerine oranla son derece kısıtlı hücum güçlerine sahip olmasıydı. hakan ve ali’den beklenen hücum desteği bir türlü gelmeyince arda, kewell ve serdar topla buluşmakta zorlandı. bu dakikalarda akıllara gelen soru, sabri’nin yokluğunda serkan kurtuluş’un neden sağ beke alternatif olarak düşünülmediğiydi. organizasyon eksikliği ilk yarının en çok göze çarpan unsuruydu.

    tabelada yazan 0-2’lik skor, rijkaard’ın telkinleriyle birleşince, üstüne üstlük maça çok hızlı ve önde basarak başlayan karpaty yorgunluk belirtileri göstermeye başlayınca, galatasaray’ın 2.yarıya baskılı başlaması sürpriz olmadı. bu yarıda ilk yarıya oranla en büyük değişim hız futboluydu. sarı kırmızılılar en basit pasları bile son derece hızlı yaparak rakibin başını döndürdü adeta. derken maça damga vuran rijkaard hamlesi de geldi ve serdar yerini barış’a bıraktı. bu dakikadan sonrası için 4-3-3 dersi diyebiliriz. ali turan ve hakan balta’nın kısıtlı hücum desteğine rağmen üstelik. arda’nın sağa geçmesi ve kewell’ın dakika dakika artan etkinliği oyunun merkezini kanatlara almayı sağladı ve maç bu andan itibaren tek kaleye döndü. bu anlarda baros'un ustalığı sonucu getirdi. biraz şans, biraz daha beceri olsa, 2-2’den daha iyi bir sonuç da alınabilirdi. 2.yarının basitçe özeti, kaos futboluna aşina türk futbolunun tüm hatlarıyla saldırma ve sonuç alma alışkanlığının örneğidir.

    galatasaray adına maça dair iki pozisyondan bahsetmeden geçemeyeceğim. ilkinde dakikalar 30’u gösterirken karpaty’nin kullandığı bir yan topta takımın en etkili kafacılarından mehmet batdal önce kendi ceza sahasına yöneldi, biraz yaklaştı ve aldığı bir işaretle geri döndü. bunun üzerine durumu farkeden serdar ceza sahasına savunma için koşu yaptı, fakat o da boş adamı kaybetti bu sırada. neyse ki bu keşmekeşte savunma topu uzaklaştırdı. ikinci pozisyonda ise 64.dakikada galatasaray’ın kullandığı bir korner atışında yaşandı. bütün oyuncular altı pas etrafına toplanmışken neill arkadaşlarını uyardı ve geriden koşu yapmalarını söyledi. bunun üzerine sarp bulunduğu mevkiyi terkederek ve söylenerek ceza sahası dışına çıktı ve orada pozisyon aldı. bu tip toplarda mustafa gibi hava hakimiyetli oyuncuların ceza sahası içinde, ayhan gibi hava gücü zayıf, bilekleri kuvvetli oyuncuların yayda beklemeleri genelgeçer bir futbol kuralıdır. bu iki pozisyon galatasaray’ın yan toplar konusundaki zaafiyetini ve dersine nasıl çalışmadığını basitçe ortaya koyuyor. futbolda duran topların önemini düşününce bu zaafiyetin bir an önce giderilmesi gerektiği aşikar.

    rövanş belgrad’taki kadar kolay geçmeyecektir ama galatasaray karpaty’i eleyecek güce sahip. iyi bir elano ve sabri’nin katılımı düşünülerek, galatasaray’ın daha iyi yerlere geleceği öngörüsü çok da uzak bir ihtimal olmamalı.

    ***************************

    http://bandieras.blogspot.com/...izasyon-vs-kaos.html
  • 159
    galatasaray futbol takımında en önemli eksiğin moral motivasyon olduğunu bizlere göstermiş maçtır. ikinci yarıda futbolcular "siktiredin hocayı mocayı, çıkıp top oynayalım" diyince, rijkaard'ın saha kenarında neeskens ile birlikte yaptığı animasyon orta oyunu tadında kalmıştır.

    4-3-3 yine yalan dolandı. servet ile neill'i arkada bırakıp bekleri çıkardık ve yine 2-4-4 olduk. ilk yarıda geriden başlayan oyun ile birlikte bol pas ve yara yara rakip onsekize girme çabası da meyvelerini vermekte gecikmedi. dakka 30, tık forvet sakat. hep diyoruz, bu kadar çok paslı oynamaya çalışırsan rakip takım seyretmez. kırarlar kolunu bacağını, sonra ağlarsın şu kadar futbolcum sakat diye. hele bir de eksik transfer politikası ve bu futbolcu profili ile bu haltı işlemeye kalkarsan sakatın yerine koyacak adam bulamazsın. ayrıca senin antreman ve kondüsyon problemin olduğu da takımın halinden ve sakatlıklardan anlaşılıyor zaten.

    karpaty 4-5-1 ile çıktı. olay belli. çanakkale geçilmez oynıycaz, kontrada yakalarsak hızlı ve yetenekli üç adamla gol bulabilirsek bulucaz. buldu da adamlar. ha, buldukları iki golde ali turan nam-ı müstear çöp adam'ın hatası binbeşyüz. gel de sabri'yi sevme. gel de sabri'yi arama. sabri'nin ayakkabısını taşıyamaz bu çöp adam. bir de frank rijkaard isimli ecrin-i mecnun 90 dakika bu adamı mecburiyetten sahada tuttu. hep sözlüğü hatırladım. 90 dakika boyunca, ali turan bize gelirken sözlükte övgü dolu şeyler yazan kardeşlerimi andım. götümüzü yırttık bu takımın sağ beki yok diye, aldıkları yedeğe bak. adam aslında sağ bek değil gerçi. koy sağ beke süs bitkisi diye kullan.

    iki gol girince ikinci yarı hoca taktik filan yalan oldu. geride, duran toplar bile kaleci aykut tarafından kullanılıp ileriye dolduruldu. uzun toplar ve kişisel beceriler işi 2-2'ye getirdi. çocuklar futbolculuklarını gösterdiler. ha arda yine şişti ve bu nedenle sol kanada düştü iş. kewell muhteşem oyununu sergileyip rakiplerin belini kırınca baros ta gereğini yaptı.

    unutmadan; ikinci gol neill'indir. rakip defanstan dönen top orta sahaya doğru akara girdi. bir an şaşıran karpaty'liler topa doğru koşmaya başlasalar da, neill hepsinden uzak olduğu mesafeden topa doğru yaptığı insanüstü deparla topa rakiplerden önce yetişip kewell'e şişirdi. kewell ile baros'ta gereğini yaptılar.

    ikinci yarıda; belgrad maçında basan ısıran, adamın mna koyan galatasaray vardı sahada. arda nın şişmesi ve sağ bek sorunu olmasa dört gol olurdu o maçta dört gol.

    gelelim tribünlere;

    birincisi; hani sağda solda yazılıyor ya "gs stor'a gittim, oradaki çalışanlara sordum, en çok satılan pembe forma'ymış" diye. kuyruklu yalan. bu sefer belgrad maçından bile az sayıda idi pembiş forma'lı sayısı. çekirdekçi taraftarın bile çoğunluğu sarı-kırmızı idi. allah mı duydu sesimizi ne, parçalı forma giyen insan sayısının en çok olduğu maçtı. tribünler boğulmuştu sarı-kırmızı'ya. sahada koşup duran, on tane cam bardakta sütlü-kahve vardı.

    ikincisi; maçın başında kapalı ve eski açık çok güzel tribün yapmaya başladı. 2-0 olunca kapalıdaki tayfa ulan 5'lik olucaz galiba psikolojisi ile çöküntüye uğradı ama eski açık bozmadı ayarı. kapalı'da tayfa çökünce önce birbirlerine daldılar. geleneksel ikiyüzlülükleri gereği henüz bir yerlerden emir almadıkları için takıma tepki gösterenleri ezip çekirdekçilere döndüler. gerçi sonunda durum 2-2 olunca takımı yuhalayıp ıslıklayarak küfür edenler göt oldular, tayfa'ya fazla iş düşmedi. hele bir de 3-2 veya 4-2 olsaydı süper olacaktı. tayfa varken küfür kafir protesto sizin neyinize olm. orada küfür veya protesto olacaksa onu da gerekli yerlerden icazet alıp tayfa yapar. siz kimsiniz! haddinizi bilin uleyn renkli kostümlüler.

    2-1'den sonra canlandı herkes. hele 2-2'de küfürbazlar göt olunca tribün zirve yaptı ama olmadı. sağ kanat yetersiz kalınca boğuntu üçüncü golü çıkaramadı.

    işimiz zor. daha sezon başlamadan söyledim, bu sene orta sıralara oynayacağımızı ve sakat sayımızın inanılmaz ölçüde fazla olacağını. uefa filan hayal zaten. frank rijkaard'ı geçen sezonki fenerbahçe maçından sonra yollasalardı hem galatasaray'ın istikbali bambaşkaydı, hem de geçen sezon şampiyon bizdik. bu sezon da şampiyonluğun en büyük adayıydık ama kaçtı o gemi. yapacak bir şey yok. bu satten sonra ise kim gelirse gelsin kuş konduramaz. taraftar bu durumu anlayarak gelmeli tribüne.

    ben tayfa'yı günahım kadar sevmem ama doğru yaptımı desteklerim. hep söylüyorum, bizimki kardeş kavgası. tayfa tribünde bu küfür eden ıslıklayan protesto eden cemaate daldığı müddetçe yanındayım. ha iki gün sonra icazeti alır kendisi başlarsa o işlere külahları değişiriz o başka.
    kimse kendi kendine durumdan vazife çıkarmamalı. galatasaray her sezon şampiyon olacak veya kupa alacak diye bir şey yok. ben de adnan polat yönetiminden ve yaptıklarından, rijkaard'dan filan memnun değilim ama böyle küfür kafir protesto'nun kimseye bir faydası yok. aksine takıma zararı var. en azından tebiyesizlik ulan. yanında karşı cinsten arkadaşı ile gelen insanlar bile ağız dolusu küfrediyor futbolculara. yuh artık. biz taraftarız, bizim işimiz desteklemek. adamlar milyonlar kazanıyor diye onları kıskanıp intikam almaya çalışmak değil. her hangi bir aksilik olursa yetkilileri gereğini yapar kimse merak etmesin. galatasaray'ın orta sıralara oynaması ise aksilik veya başarısızlık değildir. şartların gereğidir. canın küfür etmek istiyorsa siktir git başka yerde yap. ali sami yen'de yapma.

    öhm.. uzadı mı! uzadı. daha yazacak şeyler var ama başka başlık altına artık.
  • 164
    alisamiyen de izlediğim son maç olarak hatırımda kalacaktır.2-0 yenildiğimiz sıralarda,o ruhsal çöküntü ile daha önce izlediğim maçları anımsadım birer birer.tribünlerdeki çoşku,aşk,bağlılık hala yerindeydi ama yerinde olmayan sahadaki galatasaray ruhuydu.yine de umutluyduk.galatasarayın adının olduğu her yerde umut vardı çünkü.karpaty taraftarının taşkınlığı yüzünden çıldıran eski açık susmak nedir bilmiyordu.ikinci yarı goller gelmeden önce "biz inandık,siz de inanın,bizim için bu maçı alın." sesleri,sanki kalplerinden yükseliyordu taraftarların.bu inanmışlık futbolculara da geçiverdi ve kewell ile baros işbirliği beraberliği getirdi.desteğe devam edildi ama üçüncü golü bize getirmeye yetmedi.buna da şükür diyerek ayrıldık,son bir kez daha geleceğimizi umduğumuz alisamiyen den.ama kısmet olmadı.
    (bkz: seni yıkacak dozerin)
App Store'dan indirin Google Play'den alın