---
alıntı ---
yine bir ali sami yen maçı aynı skorla bitti. her iki rakip de zayıf takımlar olmalarına rağmen galatasaray’ın zaaflarını iyi değerlendirerek istedikleri deplasman sonucu aldılar.
ofk, galatasaray’ın duran top savunma zaafını, lviv hızlı hücumlar karşısında çaresiz kalmasını iyi değerlendirdi.
son iki sezondur olduğu gibi yine fırtına gibi başladı maça. gol gecikti diye düşünüp skorboarda baktığımda 7. dakika olduğunu gördüm, şaşırdım. hala alışamadım demek ki. sivas’ta gelen gol dün gece gelmedi.
lviv tipik zayıf deplasman takımı. bütün takım atletik olmakla birlikte, kimisi uzun boylu, kimisi hızlı futbolculardan oluşuyor. bir ortak özellikleri de hepsinin sert futbolcular oluşu. galatasaray’ın ilk dakikadaki temposu yavaş yavaş yerini dinlenmeye bırakınca lviv de kendini gösterme fırsatı buldu. ilk 10 dakikadan sonra galatasaray da yavaşlayınca savunma yapmaları kolaylaştı.
ama lviv takımını bu kadar uzun boylu anlatmaya gerek yok. maçın ilk devresinde birkaç kere tekrarlanan bir pozisyon lviv’in neye programlandığını gösteriyor. şöyle ki; top stoperlerden birine geldiğinde forvetteki iki adam da arkalarına bakmadan ok gibi ileri fırlıyorlar ve stoperin göndereceği, savunmanın arkasına düşecek topları kovalıyorlardı. birisi sarışın uzun boylu, diğeri bıdık boylu esmer futbolcu, isimleri neydi güntekin?
galatasaray bol pas yaptı ilk yarı ama hep mecburiyetten, hep sorumluluktan kaçma, rakibin arkasına saklanma yüzünden. savunmada, orta sahada rahat pas yapmasına rağmen 18 yakınına geldiğinde pas atacak kimse bulamadılar. bunda rakibin baskısı da etkiliydi elbette ama hiçbir oyuncu da bu baskıyı kırmak için boşa çıkmaya çalışmadı. bir çeşit teslimiyet içinde oynadılar. halbuki, büyük bir hırs ve iştahla boşa çıkmayı denemeleri gerekirdi.
böyle maçlarda işi bitirmek için, kaleyi fethetmek çilingire ihtiyaç vardır veya kapıyı kırmak gerekir. galatasaray hagi’nin 18 dışından şutlarıyla kilidi açardı, olmadı hakan şükür’le kapıyı kırar kaleye girerdi. son 3 sezondur ne yazık ki hiç birini yapamıyor takım.
lviv iki hızlı hücumla 2 gol buldu. ali turan ve hakan balta’nın büyük hataları, aykut’un ikinci golde topa çıkmayışıyla. kardeşim altıpasa paralel giden topa kaleci çıkmaz mı? ben kafaya çıkmıyorum ama belki de yüzden sadece halı sahada oynuyorum. (aramızda kalsın, ligde oynarken kafaya çıkmazdım ama rakibimi de çıkarmazdım, teknikleri var bir ara anlatırım).
kısa olsun yazı diyorum ama bitmiyor ki galatasaray’daki atraksiyonlar. mesela taraftar. niye ıslıklamış, niye yuhalamışlar, maç bittikten sonra yapılmalıymış.
yemezler. burası istanbul, herkes çok keyifli bir şey yoksa apar topar evinin yolunu tutar, kimse maçtan sonra kalmaz, fenerlilerle, beşiktaşlılarla kafa yapılmayacaksa.
gelelim ikinci yarıya, galatasaray’ın uyandığı, saldırdığı, beraberliği kurtardığı, galibiyete çok yaklaştığı ikinci yarıya.
soyunma odasında ne olduysa, ne konuştularsa, kim konuştuysa takım tamamen silkinmiş, kendine gelmişti.
birinci devre etkisiz kalan sağ açık serdar çıktı, yerine barış girdi. arda sağa geçti, barış ilk devre yalnız kalan ayhan’ın yanına. sarp biraz daha önde oynamaya başladı.
sağdan, soldan, ortadan her yerden saldırdı takım. kısa pas sayısı azaldı, daha çok ters kanada atılan yüksek ve uzun toplarla yüklendi. bazen de, özellikle neill ile santrafora doğru yüksek toplar atıldı. bir çoğu yerine ulaşmadı ama dönen topları galatasaray aldığı için yeniden hücum denedi. özellikle kewell müthiş bir top oynadı bu baskı süresince. çok az kontra imkanı verdiler rakibe. hepsi sert, hızlı ve hırslıydı futbolcuların.
zincirlerinden boşalmış gibi oynuyorlardı. sanki devre arasında “haca bize karışma, bildiğimiz gibi oynayalım” demişlerdi.
ikinci devreki oyun size bir şey hatırlattı mı? kaos futboluna ne kadar benziyor değil mi? zaten bildiğin kaos futboluydu oynanan. takım birinci devre çağdaş futbol oynamaya çalışıyor ama beceremiyordu. alışmadık götte don durmuyor işte.
ikinci devreki oyun “mıy mıy futbol”un öldüğünü gösterdi. futbolcular ve seyirciler anladı, umarım teknik kadro da anlamıştır.
bizim takımlarımızın oynayacağı futbol bu ne yazık ki. kaos futbolu. isim yanıltıcı ve futboldan soğutucu aslında. işin aslı şu ki, tribündeki, tv başındaki taraftarın sevdiği oyun şekli bu. sürekli basan, sert kalan, seri olan, hırslı bir takımı izlemeyi kim sevmez.
bu oyun şeklinin tu kaka edilmesinin sebeplerinden biri de yine bir yanılsama. hakan şükür’ün santrafor oynaması yanıltıyor insanları. sanılıyor ki, olay topun hakan’a, yani uzun boylu santrafora şişirilip kendi indirdiği toplarla veya düşen topları orta sahanın almasıyla hücum yapılıyor. elbette bu tarz hücumda var içinde, ama sadece bu yok. galatasaray’ın böyle oynadığı eski maçları düşünün, bir çok farklı şekilde gol bulduğunu hatırlayacaksınız.
bir de sanki pas sadece “total futbol”da yapılıyor gibi yanlış bir algı daha var. sanki sadece barcelona pas yapıyor bu dünyada. her takım pas yapıyor, ama beni bile bıktırıcı şekilde pas yapan sadece barcelona ve ispanya var.
yine söylemem lazım ki, 96-2000 galatasaray’ı türkiye’de en çok pas yapan takımdı ve avrupa maçlarında da mümkün olduğunca pas yapardı. fatih hoca’nın uefa finalinde, soyunma odasındaki maç konuşmasında bahsettiği “oynayacağız, oynadınız” dediği bu işte, pas yapacağız diyor.
daha önce defalarca yazdım, rijkaard bir futbol ekolü kuracak adamdır diye. ama bahsedilen total futbol, pas futbolu ise başarılması o kadar zor ki. tüm ülkenin atılımı ile başarılabilecek bir şey. sadece galatasaray’la olacak iş değil. yine ispanya-barcelona örneği vereceğim, hep onlara öykünüyoruz ya. ispanya futbolu zaten bol pasla oynanıyor, yıllardır. real de, atleticolar da ellerinden geldiğince yapıyorlar. barcelona bunu abarttığı ve de başarılı olduğu için dikkat çekiyor. ispanya’da futbolun bol paslı oynandığının sağlaması, milli takımlarında barcelonalı olmayanların kolay uyum sağlamasıdır.
galatasaray bu turu geçebilir de geçemeyebilir de. ama iştahla oynamaları gerektiğini anlamış oldular. tribünler de sahadan kendilerine gelen enerjiyi katlıyorlar. burası türkiye, biz önce sahada bize umut veren bir takım görmek isteriz, destek sonra gelir.
bir de özel not :
maçtan sonra staddan çıktığımızda kızsam mı sevinsem mi bilmiyor bir haldeyken, kızım : “ben çok eğlendim, bursa maçına da gelmek istiyorum. seneye bana da kombine al” dedi. benim için maçın skoru belli oldu : 5-0 kazanmıştık, gerisi hikaye.
---
alıntı ---
http://captano.blogspot.com/...arpaty-lviv-2-2.html