2011-12 Hazırlık Maçı
Karaiskakis Stadyumu
1 - 0
  • 83
    olympiakos için neden yunanistan'ın fenerbahçesi benzetmesini yaptığımı bir kez daha tekrardan yeniden bana kanıtlayan maçtır. ha ama çok cici kardeşlerimiz varmış burda deniz temalı, bir maçla koca ulusun gerginliğini bağdaştıran 90 sene öncenin gerginliğini taşıyan o yüzden ben de ek olmayım hiç o güruha.
    yunanla dostluk maçı mı olurmuş! ünal aysal istifa!
  • 86
    aranızda dedesi anneannesi oturup her hafta galatasaray maçı izleyen var mıdır bilmiyorum, ama benim olduğu için çok şanslıyım sanırım.bugün onlarla bu maçı izledim, pek hoş, pek güzel oluyor hakkaten.
    dede 20.snde gelen gole sinir olmuştur, ama kaleciye suç bulmaz bu kaleci iyi kaleci der, klasik anneanne algısıyla birleşen anneannemin "iyi kaleci olsa gol yer mi" demesi üzerine dede dellenir,anneanneyi odadan kovar.o sıra gül gül ölmekteydim işte ben.

    bu maç bana böyle güzel bir hatıra bıraktı :)
  • 87
    bir aczimendinin yönettiği, galatasarayın henüz tatilden dönmediğini ve takımda olmaması gerekenleri bir daha gördüğümüz maç.
    bence maçta ujfaluji, melo ve muslera haricindekiler nal topladı. bu çok iyi oldu. belki artık terim görür takımdaki yetersizleri. balta, zan felanla olmaz bu işler. hayır yani şimdi bu adamlar real hücum hattının önüne çıkacaklar aga. korkuyorum sözlük!
    yeni transferleri heyecanla beklettiren maç.
  • 89
    tabii ki galatasaraylı olarak hangi maç olursa olsun kaybetmek çok can sıkıcı; fakat şöyle düşününce stancu'nun 2 gol attığı, ayhan, gökhan zan ve elmander'in döktürdüğü bir maç olsaydı belki puan açısından önem taşıyan bir maçta böylesine kötü bir futbol oynayacaktık ve o zaman transfer sezonu da kapanmış olacaktı. özetle üstü örtülecekti takımdaki sorunların.

    elbette birçok oyuncumuz henüz alışma döneminde; fakat yine de transfer yapmamız gerektiğini gösteren maçtır. özellikle takımda şu an doğal bir ofansif orta saha oyuncusu olmadığı düşünülünce (koskoca galatasaray'da yalnızca emre çolak var) bu eksiklik daha da belirginleşiyor. aslında görülen o ki fatih terim "10" numaranın yapacaklarından bağımsız bir sistem takımı kurmanın peşinde; o halde 10 numara yerine sistemi kusursuzlaştıracak bir drogba, arshavin tarzı yıldız ve üzerinde tartışılmayacak oyuncuyu takıma katmamız şart. hücum bölgesinde böyle bir oyuncunuz olduğunda savunmadaki oyuncular bile topu ileri taşımakta gönüllü olacaktır. eskilerden ve aslında sonradan bize çok zarar vermiş bir örneği hatırlatmak gerekirse, hakan şükür ilerdeyken kaleci dahil herkesin topu ona gönderme çabasını söyleyebiliriz. bu savunma ve orta sahada bir güven yaratıyordu özellikle oyunun sıkıştığı zamanlarda. fakat tabi sonradan hakan'ın formsuzlukları, ramazan dönemi gol oruçları vb. devreye girince bu güven de "hakan'a şişirilen toplar" başlığı altında manasızlaşıp gitti.

    bu demek değil ki drogba'yı ileri koyup topu ona şişirelim, bunu böyle anlıyorsan çık git zaten entry'den; söylemek istediğim madem fm diliyle bir amc almayacağız, öyle bir sistemde oynamayacağız, o zaman baroş'tan elmander'den ve stancu'dan hiç bahsetmeyeceğimiz bir yıldız golcü almalıyız.
  • 91
    şu maçı iyi ki oynadık dedirtendir.

    şayet tsl'de çoğu deplasman aynen bu tempoda oynanan, pislik hareketlerin olabileceği, geride iyi basan oyuncuların olduğu, sürekli ayağa vuran kafaya çalışan adamlardan kurulu takımlara karşı oynanacak. (bkz: bursa deplasmanı), (bkz: antep deplasmanı) gibi. işte bu sebeple maç eksiklerimizi, yapamadıklarımızı görmek açısından çok faydalı oldu.

    bugün de anladık ki selçuk gelip topu oyuna sokmadığı takdirde oyun kuramayacağız. topu kaptırdıkça arkamıza adam kaçıracağız. biraz daha fazla koşmak da gerekiyor, bugün az mücadele ettik rakipse çok koştu.

    bula bula bu maçı mı buldunuz diyenlere katılmıyorum, tam bizim ligimize, stresine uygun bir maç oldu, kendimizi görüp ders çıkarmalıyız çocuklar..
  • 95
    bu akşamki oynan bir futbol müsabakasından çok; tribündeki azgın taraftardan farkı olmayan olympiakos futbolcuları yüzünden meydan muharebesi gibi geçmiştir. biz çok mu iyi oynadık? hayır. o da ayrı bir konu. bir hazırlık maçından fazlasıydı. sabri'nin ikinci yarı, ceza sahasında düzgün vuramadığı bir pozisyon haricinde hiçbir başka pozisyonumuz yoktu. elmander tek başına 3 kişiyle pozisyon yaratmak için cebelleşirken kimsenin yardıma gelmemesi de ayrı bir olay. takım adına söyleyebileceğin en net güzellik nandito.*
  • 96
    dünden bu yana üst üste açıklanan emanuel eboue, abdul kader keita ve engin baytar transferleri sonrası gaz halde maçı beklemeye koyulduk haliyle. futbolu da özledik artık. galatasaray’la ilgili aklımızda kalan en son şey liverpool maçındaki güzel performanstı.

    32. saniyede defansın arasına atılan topta maça 1-0 mağlup başladık. pozisyon servet ve gökhan zan tandemiyle ilgili şüphelerin tam olarak vücut bulmuş hali gibiydi. gol sonrasında uzun bir süre kendimize gelemedik. liverpool maçında gördüğümüz büyük baskı ve presi orta sahada koyamadık. 4-1-4-1 düzenine benzer bir düzende oynadığımız ilk yarıda istekli görünen kazım, forvet arkasında çokça görünen sabri dışında; sahanın en iyisi melo ve muslera’ydı. ancak maç boyunca ilerde bir türlü çoğalamadık.

    öncelikle ilk yarı itibariyle muslera çıkardığı 2 pozisyonla; ceza sahasını etkin kullanmasıyla şimdiden beni etkiledi. melo kesinlikle bu seneye damgasını vuracak, bunu çok net gösterdi. selçuk ise fazlasıyla durgun göründü oynadığı süre itibariyle. haliyle tüm takım durgunlaştı, takımın en kritik oyuncusu selçuk ve kötü olduğu günler bizim için çok önemli olacak. ancak buna neden olan başta bahsettiğim; istediğimiz presi koyup, topa istediğimiz kadar sahip olamamak; olympiakos’un oyuna etkili başlaması ve erken golün getirdiği baskı olarak değerlendirebiliriz. selçuk; duran toplardan bu sezon çok gol attıracak. bu maçta da 2. yarıda gökhan zan’ın attığı, hakemin ofsayt gerekçesiyle saymadığı gol kanıt oldu. milan baros da yine etkili olamayan isimlerdendi ancak burada da topu onun bölgesine aktaramamız bunun ilk sebebi. aynı şekilde yerine giren elmander de çok fazla etkili olamadı.

    ilk yarıda sağ kanat çok etkin kullanılmaya çalışıldı, ki keita ve eboue’nin takıma katıldıktan sonra bu kanadın nasıl şekilleneceği soru işareti. sabri’nin oynadığı pozisyonda formda bir hamit ya da lucho ortasahamıza çok büyük fark katabilir. bugün ki maç ile ilgili en büyük problemi ortasahada yaşadık zaten. karşımızdaki takım son oynadığımız liverpool’dan çok farklı bir takım; unutmamak lazım.

    takımda an itibariyle sol kanada takviye en elzem konu. yaratıcılığı yüksek seviyede bir açık mutlaka alınmalı. bekte hala dert büyük. ilk yarıda sağ kanadı çok kullanınca muhtemelen devre arasında uyarı geldi ve 2. yarı sol kanat kullanılmaya çalışıldı ama nafile. defansın göbeği içinse çok fazla alternatifimiz var ancak hiç birinden emin olamıyoruz. sanırım en iyi ikili yine ujfalusi & servet olacak.

    hazırlık maçından öte çok sert bir karşılaşma izledik. ama dayak yemediğimizi not edelim. fizik olarak iyi durumdayız. çirkefe çirkefle karşılığı bu sene çok sağlam vereceğiz. bu arada resmen takım oluyoruz bu da gözden kaçmasın. mental olarak kesinlikle büyük kıpırdanmalar var. arkadaşlığın iyi olmaya başladığı olay mahalinde kalabalıklaşmadan anlayabiliriz. maçın 2. yarısında gökhan zan’a yapılan hareket net kırmızı karttı ancak hakem atmayınca maçın sonucuna direk etki etti diyebiliriz. genel istatistiklere baktığımızda topa daha çok sahip olduğumuz görülse de (%54) istediğimiz seviyede olmadığımızı net gördük. bu maçta fatih hoca çok fazla değişiklik yaptı. bir çok deneme yaptı takım içerisinde. belli ki son şanslar veriliyor. bu şansları iyi değerlendirmesi gereken adamlar var. sanırım bu maç sonunda stancu’ya veda edebiliriz. bugün çıkan dedikodular da bu doğrultudaydı zaten.

    sonuçta iyi görünmesekte eksiklerimizi çok iyi göreceğimiz bir maç olduğuna inanıyorum. iyi yoldayız. bize bu akşamlık her sevdadan geriye kalan umut oldu.
  • 97
    olimpiyakos – galatasaray : 1-0 mikrono sorunsalı

    el clasico'ya yetişeceğim, hızlı bir maç yazısı yazmam lazım. aman çabuk, apar topar, yazalım.

    mükemmel bir “hazırlık” maçı oldu, prova olmadı. amaç eksikleri görmek değil mi, fazlasıyla net şekilde gördük eksikleri.
    maç başladı golü yedik, daha doğrusu yemişiz. ben link bulana, link açılana kadar. şansıma yunan kanalından izledim maçı.“mikrono” ne demek lan acaba? hala yediğimiz golü görebilmiş değilim net olarak. anlayabildiğim kadarıyla savunmanın dengesi bozulmuş, adama yetişememişler. daha 1. dakika dolmamışken.

    galatasaray yeni bir takım, çok bariz belli oluyor. oyuncuların birbirlerini tanımadıkları belli. ama sabri'nin baros'u ve kazım'ı tanıyamamış olması tuhaf. iki tane anlamsız, boşa giden, atağı bitiren pas attı. sabri demişken, girdiği gol pozisyonunda topu çekişi, zor pozisyonda olmasına rağmen vuruşu çok iyiydi. yine birkaç kez oyunun yönünü terse çevirmesi de. sabri'nin bir eksiği daha vardı ki, ilerleyen satırlarda konusu gelince yazacağım.

    golü yedikten sonraki 25 dakika boyunca çok anlamsız, ne yapacağını bilemeyen bir takımdık. 25'ten sonra kendimize geldik, 30-45 arası ise oyunu rakip sahaya yıktık. 25'e kadar birkaç ciddi pozisyon vermiş ve hiç bulamamışken, 30-45 arası hiç pozisyon vermedik, cılız da olsa bir, iki pozisyon bulduk. bu sıralarda atina müftüsü golümüzü yedi, servet'e yapılan faulü aleyhimize çaldı. olur öyle, top bu.

    ikinci devre yine oyun bizim hakimiyetimizdeydi ancak, oyuncu değişiklerinden sonra maçın pek anlamı kalmadı. hoca, şans vermeye devam etti ki doğrusunu yapıyor. daha lige 3 haftadan fazla zaman var, hem topçuları hazır tutmalı hem de gideceklerin önünü açması lazım. mesela stancu'yu denedi, büyük ihtimalle kiralık verilecek. baros için de gönderilme ihtimali var ki, bence sakıncası yok, tek bir şartla; yerine duvar olabilecek bir santrafor alınacaksa.

    güzel hazırlık maçı demiştik ya, hah. bu sezon galatasaray rakiplerini kendi sahalarına mahkum edecek bir futbol oynayacak, görünen o. rakip sahada basan, kazandığı topları kolayca vermeyecek, pas yaparak rakibinin üstüne gidecek bir takım bizi bekliyor. türkiye ligini düşündüğümüzde 12-13 takımın böyle oynayacağını, maç başlamadan biliyoruz zaten. bugünkü olimpiyakos da böyle oynadı.
    işte sorunlarımız bu yüzden güzelce ortaya çıktı. pas yapacak, araya, savunmanın arkasına top atacak adamlarımız var (inan ve melo. sabri bu tip ara paslarını atamadığı için bugün sırıttı), ama oralara sarkacak adamımız yok.
    oyun sıkıştığında orta sahadakilere duvar olacak, şut pozisyonu hazırlayacak adamımız yok. yani bir drogbamız yok. elmander bu tip bir oyuncu değil, di mi güntekin. oyun taktiğini değiştirerek bu sorunun üstesinden gelmek zor.
    bir yol daha var. bir çilingir lazım bize. top taşıyacak, adamları geçecek, şut ve gol bulacak veya dağıttığı savunmanın boşluğundaki adama pasını verecek biri, yani hagi. bunlardan biri sorunu çözer, ikisine birden gerek yok,

    orta sahanın savunma yönünden bugün bahsetmek zor. olimpiyakos orta sahada pas yapmadan oynadı, direkt savunmamızın üstüne gittiler. sadece 55-65 arası top yaptılar (pas yaptılar diye tercüme edelim, ne olur ne olmaz). bu sırada takımda oyuncu değişiklikleri olduğu için kıymeti yok benim gözümde.

    asıl sırıtan, başımızı ağrıtacak gibi görünen yer savunma. eh bunu takım sezon başı idmanları için toplandığında da öngörmüştük zaten.
    muslera'dan başlayalım, lafı dolandırmadan önce direkt söyleyelim. çok iyi kaleci. golleri kurtardı, bravo ama sadece bunun için değil. açıyı çok iyi kapatıyor. savunma düzeldiğinde daha iyi olacaktır. oyunu kurmak bir kalecinin asli görevi olmadığı için, bugünlük değerlendirme dışı bırakıyorum bu konuyu.
    savunma dörtlüsü çok ağır, çok mu dedim, az demişim. çok çok çok x (n+1) ağır. özellikle rakibin top taşıyan adamarına karşı aciz kalıyorlar, tabii ki arkalarına atılan toplarda da. böyle giderse muslera'nın hep oyunun içinde olması, klasik tabirle libero gibi oynaması lazım. bu tip bir kaleci midir, bilmiyorum.
    balta, servet, zan bildiğimiz adamlar. ağır olmaları yanında pozisyon bilgileri de sorunlu. hadi servet'le zan'ı anladım da, bu balta temel futbol eğitimini almanya'da almadı mı yahu, bildiklerini unutmayı mı becerdi yoksa sallamıyor mu? öyle ya, bu üçüncü sezondur yerlerde, ama hem galatasaray'da hem de milli takımda banko ilk 11 çıkıyor.
    ujfalusi de ağır tabii ama pozisyon bilgisi ve sezgileri iyi olduğu için çok sırıtmıyor. bir pozizyonda bariz şekilde arkasına atılan uzun topta adamının arkasında kaldı, aslında bu tip hataları bir kere bile yapma lüksü yok. diğerleri her maç üçer beşer yapınca ujfalusi'ye pek bir şey söylemek adaletli olmaz.
    bu savunma değişecek. başka çaresi yok. ya ujfalusi stopere, eboue sağ beke geçecek, ya da iki stoper birden değişecek. kapanan ve kontra deneyen takımlara karşı işimiz zor. özellikle asy arena'da rakipler hep böyle oynayacaktır.

    kısaca bazı konulara değineyim yazıyı bitireyim. el clasico'dan önce bitiremedim yazıyı, devre arasında yazıyorum. ne maç oluyor ama. neyse, galatasaray'a dönelim.

    son yıllarda en çok eleştirdiğimiz konulardan biri takım olmamaktı. bugün görüldü ki, takım oluyoruz. saha içinde yardımlaşmada hala eksikler olmasına rağmen büyük ilerleme var. kondisyon arttıkça saha içi yardımlaşma da artacaktır.
    bir başka kriter de sahada arada sırada gerginlikler oldu, bütün takım arkadaşlarının yanındaydı, güzel.
    elbette bunun en önemli sebebi kulübedeki adam, fatih terim. hoca yine çok hırslı. bir pozisyonda sabri'ye kızdı, gözlüğü falan fırlattı. yan hakeme, dördüncüye verdi ayarı.

    şikeciler sebebiyle lig ertelenince, geçen haftaya istim üstünde girilmesine göre yapılan idman programı aksadı tabii. liverpool maçından sonra verilen izin futbolcuları bozmuş. bu konuda türk futbolcuların iş ahlakı falan diyenin kalbini kırarım. şimdi yeniden yükleme yapılıyordur. oyun içindeki yorgunluğun ve mesela bazı pas hatalarının sebebi budur. idmanlar sezon normallerine dönsün bir anda takımın kondisyonunun arttığını göreceğiz.

    olimpiyakos neden kırmızı-beyaz çubuklu formasını giymedi? taktım buna. yakışmadı. gerçi onlar da bize niye parçalı giymediniz derse ne diyeceğiz, yıkamıştık, kurumadı.

    bir konuda fikrim değişti. digiturk web tv'de sezonluk galatasaray paketi ile tüm maçların paketi arasında 20 lira var. en güzeli tüm maçlar paketini alıp şikeciler ne yapıyor, deplasmanlarda nasıl karşılanıyor izlemek lazım. iyi fikir.
  • 99
    imparator, 4-1-4-1 dizilişiyle sahaya sürdü takımı. kadroyu biliyorsunuz, yazmaya gerek yok. çok takılmamak lazım hazırlık maçlarının sonuçlarına. keza şöyle bir şey var, galatasaray ne zaman hazırlık maçlarının hepsini kazanır, fark atar vs. o sezon genelde takım başarısız oluyor. önemli olan hazırlık maçlarında hataları görebilmek.

    forvet transferi deniyor ama, forvet transferinden önce, dün akşam sabri'nin oynadığı bölgeye, sol kanata, sol beke ve hatta stopere transfer lazım. hadi eboue gelince ujfa stopere geçer ve gökhan-servet ikilisinden birisi çıkar fakat ikisine de güvenmiyorum. keza ilk golde servet'in yine yüzde yüz hatası var. maç boyunca defansın arkasına atılan her topun tehlike olması da cabası. tabi tek servet de değil, hakan balta. şu an mecburiyetten ilk 11 oynuyor diyebiliriz. fakat çağlar'ın hakan balta'dan daha kötü performans sergileyeceğine inanmıyorum.

    orta sahada sabri'yi denedi yine imparator, oyun kurucu tarzı. zaten yavaş olan oyun hızımızı bir de sabri yavaşlattı dün akşam, her ne kadar genç yaşlarında orada döktürse de, eskide kalmış o günler. kaçırdığı o gol pozisyonu mesela, en son ne zaman kaleciyle karşı karşıya kalmıştır sabri merak ediyorum. elinden geleni yapmaya çalışsa da, sadece pres yaparak her maç o bölgede iş yapamayacağından, kısacası o bölgenin adamı olmadığından zaman zaman eline gözüne bulaştırdı dünkü görevini, kaptan sabri. kaptan demişken, arda'dan sonra sabri kaptan olsun diyenlerdendim ben de fakat dün akşam gördüm ki, kaptanlık sabri'ye olmamış, uymamış sanki. kaptan dediğin ujfalusi gibi olmalı mesela.

    yekta oyuna girdikten sonra orta saha daha bi' işler hale geldi. yekta'nın gönderilme ihtimali falan deniliyor bir de, saçmalık. imparatorun öyle bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum.

    sert, topa her yerde basmaya çalışan bir takım yaratmaya çalışıyor fatih terim yine eskisi gibi. dün gördüğüm en önemli olay, takım halinde savunma, takım halinde hücum. en uçtaki adam ile en gerideki adam arası çok kısa. dikkat edin, mesela takım savunmadayken, baros orta sahanın gerisine kadar geliyor. keza hücumda, en gerideki adamlar servet ile gökhan orta sahayı geçiyor çoğu zaman. bir kaç maç sonra, bu taktik iyice oturduktan sonra hücum konusunda sıkıntı çekmeyiz fakat savunmanın yavaşlığı sıkıntı yaratacak gibi. hızlı, ayağına hakim, sağlam bir sol bek lazım. sol bek gelmeyecekse de, o bölge çağlar'ın olmalı.

    ayrıca en önemlisi, takım oluyoruz. teknik heyeti, futbolcusu. gözle görülür bir samimi ortam var ortada. herkes birbirini kolluyor. en güzel gelişme de bu işte. özlenen tablo derler ya, aynen öyle. fatih terim farkı diyelim buna da.

    bu arada, dün akşamki gibi teknik heyeti özlemişim be..

    melo çok kart görecek bizim ligde, gün gibi ortada, dört gözle bekliyordu zaten bizim hakemlerimiz de böyle bir adamın galatasaray'a gelmesini.. hakem demişken, duran topta ofsayta kalmayı başaran gökhan zan'a yapılan faul. neyse, hakemin son maçıymış falan ama, mahalle maçında bile kırmızı karttır o pozisyon. anlamsız bir sertlik, agresiflik vardı zaten dün akşam olympiakos'lu futbolcularda.

    stancu'nun akıbeti belli değil, orduspor'a kiralık gidecek deniliyor fakat gitmemesinden yanayım. biraz klişe olacak belki ama, lig uzun bir maraton. sakatlık olur, başka bir şey olur. zaten sınırsız yabancı hakkı var, keza stancu yedek kalmayı, forma beklemeyi sorun yapacak bir adam gibi değil. revizyon için, kadro genişliği için böyle adamlar da olmalı kadroda. ki stancu kötü futbolcu falan da değil. mesela, olası bir forvet transferi yerine stancu'nun takımda kalıp, sol açık, orta saha, sol bek transferi daha mantıklı. ayrıca dediğim gibi, forvet gelse bile kalsın stancu.

    unutmadan, muslera'ya da maşallah diyelim, istediği gibi, yeni mondi'miz olacak sanki..

    bir de, meşaleler. meşale, maça, tribüne ayrı bir hava katıyor kim ne derse desin. meşalenin yasaklanması futbola aykırı bir olay. sahaya atılmadığı sürece, dünkü gibi, sorun yok. taraftarı coşturuyor, taraftar coşunca takım coşuyor. bu denklemden yola çıkarak, meşale takımı coşturuyor.

    öyle işte.

    http://jaimelesport.blogspot.com/...1-0-galatasaray.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın