97
olimpiyakos – galatasaray : 1-0 mikrono sorunsalı
el clasico'ya yetişeceğim, hızlı bir maç yazısı yazmam lazım. aman çabuk, apar topar, yazalım.
mükemmel bir “hazırlık” maçı oldu, prova olmadı. amaç eksikleri görmek değil mi, fazlasıyla net şekilde gördük eksikleri.
maç başladı golü yedik, daha doğrusu yemişiz. ben link bulana, link açılana kadar. şansıma yunan kanalından izledim maçı.“mikrono” ne demek lan acaba? hala yediğimiz golü görebilmiş değilim net olarak. anlayabildiğim kadarıyla savunmanın dengesi bozulmuş, adama yetişememişler. daha 1. dakika dolmamışken.
galatasaray yeni bir takım, çok bariz belli oluyor. oyuncuların birbirlerini tanımadıkları belli. ama sabri'nin baros'u ve kazım'ı tanıyamamış olması tuhaf. iki tane anlamsız, boşa giden, atağı bitiren pas attı. sabri demişken, girdiği gol pozisyonunda topu çekişi, zor pozisyonda olmasına rağmen vuruşu çok iyiydi. yine birkaç kez oyunun yönünü terse çevirmesi de. sabri'nin bir eksiği daha vardı ki, ilerleyen satırlarda konusu gelince yazacağım.
golü yedikten sonraki 25 dakika boyunca çok anlamsız, ne yapacağını bilemeyen bir takımdık. 25'ten sonra kendimize geldik, 30-45 arası ise oyunu rakip sahaya yıktık. 25'e kadar birkaç ciddi pozisyon vermiş ve hiç bulamamışken, 30-45 arası hiç pozisyon vermedik, cılız da olsa bir, iki pozisyon bulduk. bu sıralarda atina müftüsü golümüzü yedi, servet'e yapılan faulü aleyhimize çaldı. olur öyle, top bu.
ikinci devre yine oyun bizim hakimiyetimizdeydi ancak, oyuncu değişiklerinden sonra maçın pek anlamı kalmadı. hoca, şans vermeye devam etti ki doğrusunu yapıyor. daha lige 3 haftadan fazla zaman var, hem topçuları hazır tutmalı hem de gideceklerin önünü açması lazım. mesela stancu'yu denedi, büyük ihtimalle kiralık verilecek. baros için de gönderilme ihtimali var ki, bence sakıncası yok, tek bir şartla; yerine duvar olabilecek bir santrafor alınacaksa.
güzel hazırlık maçı demiştik ya, hah. bu sezon galatasaray rakiplerini kendi sahalarına mahkum edecek bir futbol oynayacak, görünen o. rakip sahada basan, kazandığı topları kolayca vermeyecek, pas yaparak rakibinin üstüne gidecek bir takım bizi bekliyor. türkiye ligini düşündüğümüzde 12-13 takımın böyle oynayacağını, maç başlamadan biliyoruz zaten. bugünkü olimpiyakos da böyle oynadı.
işte sorunlarımız bu yüzden güzelce ortaya çıktı. pas yapacak, araya, savunmanın arkasına top atacak adamlarımız var (inan ve melo. sabri bu tip ara paslarını atamadığı için bugün sırıttı), ama oralara sarkacak adamımız yok.
oyun sıkıştığında orta sahadakilere duvar olacak, şut pozisyonu hazırlayacak adamımız yok. yani bir drogbamız yok. elmander bu tip bir oyuncu değil, di mi güntekin. oyun taktiğini değiştirerek bu sorunun üstesinden gelmek zor.
bir yol daha var. bir çilingir lazım bize. top taşıyacak, adamları geçecek, şut ve gol bulacak veya dağıttığı savunmanın boşluğundaki adama pasını verecek biri, yani hagi. bunlardan biri sorunu çözer, ikisine birden gerek yok,
orta sahanın savunma yönünden bugün bahsetmek zor. olimpiyakos orta sahada pas yapmadan oynadı, direkt savunmamızın üstüne gittiler. sadece 55-65 arası top yaptılar (pas yaptılar diye tercüme edelim, ne olur ne olmaz). bu sırada takımda oyuncu değişiklikleri olduğu için kıymeti yok benim gözümde.
asıl sırıtan, başımızı ağrıtacak gibi görünen yer savunma. eh bunu takım sezon başı idmanları için toplandığında da öngörmüştük zaten.
muslera'dan başlayalım, lafı dolandırmadan önce direkt söyleyelim. çok iyi kaleci. golleri kurtardı, bravo ama sadece bunun için değil. açıyı çok iyi kapatıyor. savunma düzeldiğinde daha iyi olacaktır. oyunu kurmak bir kalecinin asli görevi olmadığı için, bugünlük değerlendirme dışı bırakıyorum bu konuyu.
savunma dörtlüsü çok ağır, çok mu dedim, az demişim. çok çok çok x (n+1) ağır. özellikle rakibin top taşıyan adamarına karşı aciz kalıyorlar, tabii ki arkalarına atılan toplarda da. böyle giderse muslera'nın hep oyunun içinde olması, klasik tabirle libero gibi oynaması lazım. bu tip bir kaleci midir, bilmiyorum.
balta, servet, zan bildiğimiz adamlar. ağır olmaları yanında pozisyon bilgileri de sorunlu. hadi servet'le zan'ı anladım da, bu balta temel futbol eğitimini almanya'da almadı mı yahu, bildiklerini unutmayı mı becerdi yoksa sallamıyor mu? öyle ya, bu üçüncü sezondur yerlerde, ama hem galatasaray'da hem de milli takımda banko ilk 11 çıkıyor.
ujfalusi de ağır tabii ama pozisyon bilgisi ve sezgileri iyi olduğu için çok sırıtmıyor. bir pozizyonda bariz şekilde arkasına atılan uzun topta adamının arkasında kaldı, aslında bu tip hataları bir kere bile yapma lüksü yok. diğerleri her maç üçer beşer yapınca ujfalusi'ye pek bir şey söylemek adaletli olmaz.
bu savunma değişecek. başka çaresi yok. ya ujfalusi stopere, eboue sağ beke geçecek, ya da iki stoper birden değişecek. kapanan ve kontra deneyen takımlara karşı işimiz zor. özellikle asy arena'da rakipler hep böyle oynayacaktır.
kısaca bazı konulara değineyim yazıyı bitireyim. el clasico'dan önce bitiremedim yazıyı, devre arasında yazıyorum. ne maç oluyor ama. neyse, galatasaray'a dönelim.
son yıllarda en çok eleştirdiğimiz konulardan biri takım olmamaktı. bugün görüldü ki, takım oluyoruz. saha içinde yardımlaşmada hala eksikler olmasına rağmen büyük ilerleme var. kondisyon arttıkça saha içi yardımlaşma da artacaktır.
bir başka kriter de sahada arada sırada gerginlikler oldu, bütün takım arkadaşlarının yanındaydı, güzel.
elbette bunun en önemli sebebi kulübedeki adam, fatih terim. hoca yine çok hırslı. bir pozisyonda sabri'ye kızdı, gözlüğü falan fırlattı. yan hakeme, dördüncüye verdi ayarı.
şikeciler sebebiyle lig ertelenince, geçen haftaya istim üstünde girilmesine göre yapılan idman programı aksadı tabii. liverpool maçından sonra verilen izin futbolcuları bozmuş. bu konuda türk futbolcuların iş ahlakı falan diyenin kalbini kırarım. şimdi yeniden yükleme yapılıyordur. oyun içindeki yorgunluğun ve mesela bazı pas hatalarının sebebi budur. idmanlar sezon normallerine dönsün bir anda takımın kondisyonunun arttığını göreceğiz.
olimpiyakos neden kırmızı-beyaz çubuklu formasını giymedi? taktım buna. yakışmadı. gerçi onlar da bize niye parçalı giymediniz derse ne diyeceğiz, yıkamıştık, kurumadı.
bir konuda fikrim değişti. digiturk web tv'de sezonluk galatasaray paketi ile tüm maçların paketi arasında 20 lira var. en güzeli tüm maçlar paketini alıp şikeciler ne yapıyor, deplasmanlarda nasıl karşılanıyor izlemek lazım. iyi fikir.
el clasico'ya yetişeceğim, hızlı bir maç yazısı yazmam lazım. aman çabuk, apar topar, yazalım.
mükemmel bir “hazırlık” maçı oldu, prova olmadı. amaç eksikleri görmek değil mi, fazlasıyla net şekilde gördük eksikleri.
maç başladı golü yedik, daha doğrusu yemişiz. ben link bulana, link açılana kadar. şansıma yunan kanalından izledim maçı.“mikrono” ne demek lan acaba? hala yediğimiz golü görebilmiş değilim net olarak. anlayabildiğim kadarıyla savunmanın dengesi bozulmuş, adama yetişememişler. daha 1. dakika dolmamışken.
galatasaray yeni bir takım, çok bariz belli oluyor. oyuncuların birbirlerini tanımadıkları belli. ama sabri'nin baros'u ve kazım'ı tanıyamamış olması tuhaf. iki tane anlamsız, boşa giden, atağı bitiren pas attı. sabri demişken, girdiği gol pozisyonunda topu çekişi, zor pozisyonda olmasına rağmen vuruşu çok iyiydi. yine birkaç kez oyunun yönünü terse çevirmesi de. sabri'nin bir eksiği daha vardı ki, ilerleyen satırlarda konusu gelince yazacağım.
golü yedikten sonraki 25 dakika boyunca çok anlamsız, ne yapacağını bilemeyen bir takımdık. 25'ten sonra kendimize geldik, 30-45 arası ise oyunu rakip sahaya yıktık. 25'e kadar birkaç ciddi pozisyon vermiş ve hiç bulamamışken, 30-45 arası hiç pozisyon vermedik, cılız da olsa bir, iki pozisyon bulduk. bu sıralarda atina müftüsü golümüzü yedi, servet'e yapılan faulü aleyhimize çaldı. olur öyle, top bu.
ikinci devre yine oyun bizim hakimiyetimizdeydi ancak, oyuncu değişiklerinden sonra maçın pek anlamı kalmadı. hoca, şans vermeye devam etti ki doğrusunu yapıyor. daha lige 3 haftadan fazla zaman var, hem topçuları hazır tutmalı hem de gideceklerin önünü açması lazım. mesela stancu'yu denedi, büyük ihtimalle kiralık verilecek. baros için de gönderilme ihtimali var ki, bence sakıncası yok, tek bir şartla; yerine duvar olabilecek bir santrafor alınacaksa.
güzel hazırlık maçı demiştik ya, hah. bu sezon galatasaray rakiplerini kendi sahalarına mahkum edecek bir futbol oynayacak, görünen o. rakip sahada basan, kazandığı topları kolayca vermeyecek, pas yaparak rakibinin üstüne gidecek bir takım bizi bekliyor. türkiye ligini düşündüğümüzde 12-13 takımın böyle oynayacağını, maç başlamadan biliyoruz zaten. bugünkü olimpiyakos da böyle oynadı.
işte sorunlarımız bu yüzden güzelce ortaya çıktı. pas yapacak, araya, savunmanın arkasına top atacak adamlarımız var (inan ve melo. sabri bu tip ara paslarını atamadığı için bugün sırıttı), ama oralara sarkacak adamımız yok.
oyun sıkıştığında orta sahadakilere duvar olacak, şut pozisyonu hazırlayacak adamımız yok. yani bir drogbamız yok. elmander bu tip bir oyuncu değil, di mi güntekin. oyun taktiğini değiştirerek bu sorunun üstesinden gelmek zor.
bir yol daha var. bir çilingir lazım bize. top taşıyacak, adamları geçecek, şut ve gol bulacak veya dağıttığı savunmanın boşluğundaki adama pasını verecek biri, yani hagi. bunlardan biri sorunu çözer, ikisine birden gerek yok,
orta sahanın savunma yönünden bugün bahsetmek zor. olimpiyakos orta sahada pas yapmadan oynadı, direkt savunmamızın üstüne gittiler. sadece 55-65 arası top yaptılar (pas yaptılar diye tercüme edelim, ne olur ne olmaz). bu sırada takımda oyuncu değişiklikleri olduğu için kıymeti yok benim gözümde.
asıl sırıtan, başımızı ağrıtacak gibi görünen yer savunma. eh bunu takım sezon başı idmanları için toplandığında da öngörmüştük zaten.
muslera'dan başlayalım, lafı dolandırmadan önce direkt söyleyelim. çok iyi kaleci. golleri kurtardı, bravo ama sadece bunun için değil. açıyı çok iyi kapatıyor. savunma düzeldiğinde daha iyi olacaktır. oyunu kurmak bir kalecinin asli görevi olmadığı için, bugünlük değerlendirme dışı bırakıyorum bu konuyu.
savunma dörtlüsü çok ağır, çok mu dedim, az demişim. çok çok çok x (n+1) ağır. özellikle rakibin top taşıyan adamarına karşı aciz kalıyorlar, tabii ki arkalarına atılan toplarda da. böyle giderse muslera'nın hep oyunun içinde olması, klasik tabirle libero gibi oynaması lazım. bu tip bir kaleci midir, bilmiyorum.
balta, servet, zan bildiğimiz adamlar. ağır olmaları yanında pozisyon bilgileri de sorunlu. hadi servet'le zan'ı anladım da, bu balta temel futbol eğitimini almanya'da almadı mı yahu, bildiklerini unutmayı mı becerdi yoksa sallamıyor mu? öyle ya, bu üçüncü sezondur yerlerde, ama hem galatasaray'da hem de milli takımda banko ilk 11 çıkıyor.
ujfalusi de ağır tabii ama pozisyon bilgisi ve sezgileri iyi olduğu için çok sırıtmıyor. bir pozizyonda bariz şekilde arkasına atılan uzun topta adamının arkasında kaldı, aslında bu tip hataları bir kere bile yapma lüksü yok. diğerleri her maç üçer beşer yapınca ujfalusi'ye pek bir şey söylemek adaletli olmaz.
bu savunma değişecek. başka çaresi yok. ya ujfalusi stopere, eboue sağ beke geçecek, ya da iki stoper birden değişecek. kapanan ve kontra deneyen takımlara karşı işimiz zor. özellikle asy arena'da rakipler hep böyle oynayacaktır.
kısaca bazı konulara değineyim yazıyı bitireyim. el clasico'dan önce bitiremedim yazıyı, devre arasında yazıyorum. ne maç oluyor ama. neyse, galatasaray'a dönelim.
son yıllarda en çok eleştirdiğimiz konulardan biri takım olmamaktı. bugün görüldü ki, takım oluyoruz. saha içinde yardımlaşmada hala eksikler olmasına rağmen büyük ilerleme var. kondisyon arttıkça saha içi yardımlaşma da artacaktır.
bir başka kriter de sahada arada sırada gerginlikler oldu, bütün takım arkadaşlarının yanındaydı, güzel.
elbette bunun en önemli sebebi kulübedeki adam, fatih terim. hoca yine çok hırslı. bir pozisyonda sabri'ye kızdı, gözlüğü falan fırlattı. yan hakeme, dördüncüye verdi ayarı.
şikeciler sebebiyle lig ertelenince, geçen haftaya istim üstünde girilmesine göre yapılan idman programı aksadı tabii. liverpool maçından sonra verilen izin futbolcuları bozmuş. bu konuda türk futbolcuların iş ahlakı falan diyenin kalbini kırarım. şimdi yeniden yükleme yapılıyordur. oyun içindeki yorgunluğun ve mesela bazı pas hatalarının sebebi budur. idmanlar sezon normallerine dönsün bir anda takımın kondisyonunun arttığını göreceğiz.
olimpiyakos neden kırmızı-beyaz çubuklu formasını giymedi? taktım buna. yakışmadı. gerçi onlar da bize niye parçalı giymediniz derse ne diyeceğiz, yıkamıştık, kurumadı.
bir konuda fikrim değişti. digiturk web tv'de sezonluk galatasaray paketi ile tüm maçların paketi arasında 20 lira var. en güzeli tüm maçlar paketini alıp şikeciler ne yapıyor, deplasmanlarda nasıl karşılanıyor izlemek lazım. iyi fikir.