380
maç öncesi ve sonrasında yaşadıklarım ile hayatımın en ilginç maçıdır.
çalışma hayatına başlayalı iki sene olmuş. artık param var, uçak biletlerine bakıyorum. gitsem mi gitmesem mi diye düşünüyorum. ramazan ayındayız erzurum'da şimdi dayak yemeyelim, piyango bize vurmasın diye git geller yaşıyorum. arkadaşlara soruyorum. erzurum çok uzak diye gelmek isteyen yok. ne yapayım vazgeçtim gitmekten. sonra kardeşim geldi "abi buradan (ankara) taraftar otobüsü kaldırıyorlar, gel beraber gidelim" dedi. "peki" dedim o gazla gidiyoruz aynı gün. taraftar otobüsü ama ne taraftar otobüsü. yolda fb otobüsü ile karşılaşırsak diye palalar, döner bıçakları hazırlanmış, dişleri kırık, kafası yarık çocuklarla dolu bir otobüs. 10 tane falan da daha temiz yüzlü üniversite öğrencisi arkadaşlar var. maçtan önceki akşam saat 21.00'de yola çıktık. koltuklar tamamen dolu, ayakta yolcularımız da var. yol boyu aralıksız tezahürat, marşlar susmak yok. sigara serbest tüte tüte gidiyoruz erzurum'a. normalde araba ile 10 saat, otobüs ile 12-13 saat sürüyor. herhalde sabah 9-10 gibi orada oluruz diyorum kendi kendime. ama bu yolculuk standartların baya dışına çıkıyor. sıkıldıkça bir yerlerde iniliyor tezahürat yapılıyor, diğer şehirlerden gelen otobüsler bekleniyor, polis çeviriyor arama yapıyor derken biz öğleden sonra 16:00 civarı stada gelebildik. anlayacağınız 19 saat sürdü yolumuz. ramazan dolayısıyla korku dolu bakışlar içinde erzurum'da yemeğimizi de yedik derken maça zor girdik. kendi kendime de düşünüyorum: " lan bu kadar yol geldik, ya yenilirsek? çekilir mi dönüş yolu?"
neyse taraftar grubuyla beraber yerlerimize geçtik. kendi geldiğimiz ekiple beraberiz, tezahüratlar kaldığı yerden devam ama hakkını yemeyim bir taraftar grubu vardı istanbul'dan gelen. artık uçakla geldiklerinden midir nedir, dinç olduklarından herhalde resmen yıkıyorlar stadı. böyle ateşli grup görmedim hayatımda. boys of hell olabilir ama isimlerinden tam emin değilim. velhasıl kelam volkan çıkıp, mert girince bir rahatlama geliyor. sonra umut saplıyor derken meşalelerden hiçbir şey görünmez oluyor. ilk yarının son dakikasında tam önümüzde fener frikik kazanıyor. alex topun başına geliyor. gol olacak mesafe değil ama içim rahat değil. nitekim barajda, emre çolak diye hatırlıyorum, sırtına çarpan top süzüle süzüle kaleye doğru gidiyor. muslera öne bir adım attı ama top öyle gidiyor ki sanki ben tribünden atlasam gidip tutucam, muslera'da herhalde tutar diyorum ama olmuyor. ikinci yarı umut yine saplıyor ama ardından karambolden bir gol daha yiyoruz. durum 2-2. sonrasında engin baytar kendini, kariyerini bitiren hareketi yapıyor ve kırmızı kart görüyor. maçın başındaki "yenilirsek nasıl dönecez?" endişesi içimi titretiyor artık. dakikalar geçiyor, son 25 dakika 10 kişiyiz. maç uzarsa bir 30 dakika daha. çaresizlik sarmaya başlıyor yavaş yavaş. dakikalar 90'ı gösterirken iq'su tek haneli caner erkin imdadımıza yetişiyor. yine tam önümde ceza sahası ile aut çizgisinin birleştiği yerde umut'a öyle gereksiz bir müdahale yapıyor ki net penaltı. eyyamcı cüneyt, engin'den yediği ayar ile kendine gelmiş olsa gerek penaltıyı veriyor. artık diyorum ki kendi kendime "bundan sonra umut hakkında tek bir kötü söz söylemeyeceğim". ben 19 saat yol gitmişim, üstüm başım sigara kokuyor, 1 saat uyumamışım, umut 2 gol atıp 1 penaltı alıyor. bundan sonra ben umut hakkında daha nasıl kötü konuşabilirim. selçuk inan topun başına geçiyor ve kupayı getiriyor.
kupa töreninin ardından çıkıyoruz staddan. kim daha çok bağırdı, maçı taraftar aldı muhabbetleriyle başlıyor yolculuk. bu muhabbet direk bana fantastik kitaplardaki savaşlardan sonra yapılan muhabbetleri hatırlatmıştı. baya baya epik bir olay yaşanmışçasına heyecanlı heyecanlı herkes kendi hikayesini anlatıyor. kahkahalarla dönüyoruz, derken erzincan-tunceli sınırında otobüs bozuluyor. yolda kaldığımız yer de tam iki sırtın ortası, pusuluk bir yer. zifiri karanlıkta onca adam bekliyoruz. diğer otobüsleri arıyor grubu lideri birkaçı geri çevriliyor, arkadan gelenler durduruluyor ve herkes başka otobüslere dağıtılıyor. başta dedim ya; otobüsümüz tam dolu, ayakta yolcular da var diye. bindiklerimiz de aynı şekilde. fakat neye bindiğine bakan yok. yaklaşık 36 saattir uyumayan bir taraftar grubu son bilinçli dakikalarını yaşıyor. gerisini ben de hatırlamıyorum. yaşça azıcık daha büyüğüm diye koltuğa oturttular, sızdım geldim ama sabaha doğru kardeşimi yerden topladım. kimse otobüsü durdurmadığı için dönüş yaklaşık 14 saat falan sürdü.
bu kadar zorluğa rağmen gittiğim, yerinde izlediğim için çok mutluyum. hala kardeşimle bir yere giderken geyik yaparım, sen yerde yat diye.