süper kupa maçı galatasaray – fenerbahçe : 3-2 … her şey beklendiği gibi
yani en azından benim beklediğim gibiydi. galatasaray geçen sezon aslında büyük puan farkıyla şampiyon olması gerekirken, son maçta kupayı almıştı. gerçi taraftar olarak bakarsak hayırlı olmuş diyebiliriz, şampiyonluk kupasını kadıköy’de kaldırdık bu vesileyle. neyse, geçen senenin makarasını bırakalım.
galatasaray takımını incelemek gerekir. şöyle ki; sadece bir yıl içinde tam oturmuş bir takım haline geldi. çok önemli bir gelişim bu. öyle ya; fenerbahçe, yönetimi, hocası, futbolcusu ve oyuna bakışıyla büyük bir değişim geçirmeden oturmuş bir kadroya sahipken galatasaray kadar olgun bir futbolu hiçbir zaman ortaya koyamadı. alex’in geldiği tarihi baz alırsak sekizinci sezondur fenerbahçe aynı stilde oynuyor. sadece şampiyonlar ligi’nde çeyrek finale çıktıkları sezon ve sadece avrupa’da olgun bir futbol oynadılar. aslında kadro istikrarı fenerbahçe’nin 60’lardan itibaren yanına uğramadığı bir yaklaşımdı.
oysa galatasaray çok sıkıntılı geçen sezonların üstüne bir yılda öyle bir değişim geçirdi ki. geçen sezonun 10. haftasından itibaren ne yaptığını bilen bir futbol oynuyor takım. çok büyük bir başarı. elbette büyük pay fatih terim’in.
bu konuyu o kadar çok büyütmek, abartmak istiyorum ki. tam ifade edememekten de rahatsızım, siz anlıyorsunuz değil mi? şikecilerin yıllar içinde yapamadığını galatasaray bir sezonda yaptı, anlatabildim mi?
maçtan önce galatasaray’ın takım olarak fenerbahçe’nin üzerine gideceği, önde baskı kuracağı belliydi. rakibi ceza sahası civarına itecekti, bunu geçen sezondan itibaren her takıma yaptılar, lazio ve fiorentina dahil. fenerbahçe zaten çok önde oynayabilen bir takım değil, rıdvan dilmen’in söylemek istediğinin aksine. fenerbahçe bir kontraatak takımı, özellikle büyük maçlarda. son yıllarda galatasaray’dan başka büyük takım yüzü göremiyorlar ya, neyse.
gelgelelim savunmada bir sanattır. alanı kapatmak büyük meziyet gerektirir. bunu oynadığımız iki italyan takımında net gördük. gerçi mourinho her sene savunma nasıl yapılır dersini veriyor ama bazıları derslere girmeyip sinemaya gidiyorlar galiba. gerçi aykut kocaman o sırada kişisel gelişimi için kitap okuyordur diye tahmin ediyorum, tipinde bu çeşit bir bilgelik var, kendisinde yok ama sadece tipinde var.
maç başladı bir de ne görelim; fenerbahçe barcelona kalesinde pinto oynadığı maçlardaki gibi savunmada paslaşıyor. ama kimlerle yapıyor bunu. volkan, orhan şam, egemen, bekir ve hasan ali ile. sanki idmanda cezası ortaya geçmek olan 5’e 2 oynuyorlar. kafayı yemiş olmalılar. ulan hiç mi maç izlemezsin be aykut. lazio ve fiorentina bile savunmada pas yapmaya kalkışmadı, adamlar sırf fatih terim’in adından bile ileride basan bir takım olduğumuzu anlamışlardır. hem de forvette elmander ve umut gibi iki buldozer varken. bunların bir tanesi bile rakip savunmaları afallatırken, ikisine karşı topu ayakta tutmak, o dar alanda pas yapmak futbol intiharıdır. ama aykut anlamamış, aslında anlamasını da beklemiyordum. ve fakat allahın sevgili kuluymuş. o kadar pozisyondan gol çıkmadı yahu. ama yine de golü yediler tabii ki. umut yükseldi, kafayı vurdu, nonda’nın golüne benzeyen bir goldü. metre ya da santimetre olarak değil, kaleci ile stoperin birbirine girmesi açısından. santimetre deyince sırıtan sen, sana diyorum, için fesat oğlum senin
fiorentina maçında yazdığımız gibi fenerbahçe belki de yüzyıldır olduğu gibi yine bireysel yeteneklerinin eline bakacaktı ve yüzyıldır sonuç aldıkları gibi neredeyse yine sonuç alacaklardı. gollerin ismine bakıyoruz alex ve kuyt. gollerin atılış şekline bakıyoruz, tipik fenerbahçe golü. galatasaray’ın kaçırdıklarına bakıyoruz tipik galatasaray kaçırması.
gelgelelim artık sahada o kadar büyük fark var ki iki takım arasında, sonuç her zaman galatasaray lehine oluyor. hatırlatmak isterim ki; süper finalde asy arenada yenildiğimizde şampiyonluğun bizim olduğunu biliyorduk.
bir de şu “fener bizi yener”, “kuyt’un, krasiç’in kesin golü var”, “fener ballıdır abi”, “cüneyt çakır fenerli abi, bak neler çalacak bugün” diyenlerden bir kurtulsak çok daha iyi olacak. biri çıkıp bunları söylediğinde o kadar çok galatasaraylının yüreği titriyor ki, bilemezsiniz. hayatım boyunca bunlarla mücadele ettim, son 2 sezondur bilinçli bir şekilde bunu önlemek, taraftara cesaret vermek için, kampanya yürütüyorum, gizliden ya da açıktan. gelin bu alışkanlığınızı bırakın. hiçbir bilimsel gerçekliğe dayanmayan yorumlarınızı kendinize saklayın. eğer galatasaray’ı gerçekten seviyorsanız.
o kadar bik bik konuştuk hala sahanın içinden çok az bahsettik. aslında geçen sezonun ikinci yarısından itibaren saha içini yazmakta zorlanıyorum. barcelona için de aynı şey geçerli. takımın ne oynadığı belli. ama sezon başıdır, ne değişti, ne eklendi biraz anlatmak lazım.
takımdaki geçen seneye göre en büyük fark artık uzaktan kaleyi yoklayan oyuncu sayımız fazla. hamit, emre çolak ve cesareti artan selçuk inan. sıkışan maçlarda anahtarlardan biridir uzaktan vuruşlar.
selçuk inan bu takımın komutanıdır, net. topları alan, servis yapan, ince paslarla pozisyon yaratan (dünkü 3 golde de inan’ın imzası var. 2 gol pası ve bir penaltı golü, atılamayan gol pasları ayrı) frikik atan, savunmayı orta sahada başlatan adam.
yanına melo geldiğinde çok daha rahat edecek. üzerindeki yükü paylaşacak ve saha içinde daha diri kalabilecek.
baytar saha içinde istediklerini yapamayınca sinirlenen tiplerden. dünde öyle oldu. kötü değildi ama yine de ceza sahasına uzak oynamak zorunda kalınca istediklerini tam yapamadı. engin’e yaşam koçu lazım
galatasaray takım olarak, her bir bireyiyle birlikte hareket ediyor. oyunun temposunu kimle oynarsa oynasın kendisi ayarlıyor. bence şampiyonlar ligi’nde de aynısı olacak. balta’dan umut’a, eboue’den elmander’e, semih’ten burak’a, edirne’den ardahan’a kadar takım bilinci genlerine yerleşmiş durumda. tabii bu genleri topçuların içine ameliyatla yerleştiren prof.dr. fatih terim. hocanın bundan sonraki görevi, yeni oyuncuların ameliyatlarını da bir an evvel yapması. o zaman 96-2000 galatasaray’ı gibi kim oynarsa oynasın sırıtmayacak bir takım olacağız. hem bu sefer elimizde hagi gibi büyük bir yetenek olmadığı için, eksikliği durumunda fazla sarsılmayız.
yani ki; galatasaray sadece bir yılda fenerbahçe’nin yıllar içinde biriktirdiği “psikolojik üstünlük” kuvvetini terse çevirdi. işi sıkı tuttuğumuz sürece bundan sonra fener bileğimizi bükemez.
sakin ol galatasaraylı….
*