• 231
    ali sami yen de son maç tribünler tıklım tıklım dolu, herkes duygusal millet yıkılacak sanıyor ortalık homurtudan başka birşey duyulmuyor. bu kadar rezalet tribün olmaz. bu takımın bu statda dünya devlerini dize getirdiğini gördün, bir ton şampiyonluk gördün veda ediyorsun ve lalalaylaylayy saldır galatasaray diye saçma sapan bağrınıyorsun.

    bir de 14 sene şampiyonluk görmeyen taraftarın sesini duyalım http://www.youtube.com/watch?v=fxJoUcxYBjo insan şunu duyunca dün akşam ki tribünden utanıyor
  • 234
    1-0 aleyhimize devam ederken hayatımın totemini yaptığım maçtır. baktım ki son 20 dakika yaklaşıyor, hala mağlubuz, gittim odamdan birkaç aydır çalmadığım didgeridoo'mu getirdim ve gece gece başladım çalmaya. tam üç dakikadır çalıyordum ki tanırlar sesimi duymuş olsa gerek bir mucize gerçekleşti ve servet çetin röveşata ile gol attı, birkaç dakika kahkahadan yarılmama rağmen sonrasında çalmaya devam ettim, gollerin de devamı geldi.

    bokunu çıkarmam ama özel durumlarda yaparım lan ben bunu=)

    gereksiz not:

    didgerdioo şöyle bir üflemeli aborjin çalgısı;

    http://www.steveandjacqui.com/...geridoo%20Player.jpg

    çalınca da böyle çıkıyor sesi;

    http://www.youtube.com/watch?v=9g592I-p-dc

    *(u: komşular da kusura bakmasın eğer kıyamet günü geldi falan sandılarsa=( )
  • 235
    --- alıntı ---

    bir devir kapandı dün akşam mecidiyeköy'de. nice zaferlerin, destanların, tarihlerin yazıldığı; rakiplere cehennemin tattırıldığı aslan yuvası, son kez konuklarını ağırladı. belki o'na hakettiği gibi veda edemedik ama en azından galibiyet ile veda ettik, hem de birbirinden güzel üç golle...

    --- alıntı ---

    http://thisisthebesttillwedobetter.blogspot.com/...pazar-sekerspor.html
  • 238
    bu maça ait ne varsa anlatması gereken kişi ultradnan'dır. herkes takımın ne yaptığına anlam veremezken, hagi'ye verdiğim taktikleri, yedek kulübesinin üzerinden yaptığım motivasyon konuşmasını anlatması gereken kişidir ultradnan. kıskandığı için yazmamış olabilir.

    ekleme: töbe ulan. hagi'ye taktik vermek diye yazmışım. ne haddime. sadece kenardan bağırdım insua'ya. şunu şunu yap. şunları dene ve siktirtme liverpool'daki kırk maçını diye. sonra maç döndü.
  • 239
    ne soğuk ne sıcak, ama olabildiğine bira kokulu bir akşamdı...

    kalifiye jurnal, mehmet ve bendeniz biletlerimiz ellerimizde **yeni açık üst girişine doğru haşin ve gaddar adımlarla yürüyorduk. önce vay acondios çıktı karşımıza. selam verişi ve bizlere ayaküstü anlattığı stada geliş serüveni adeta #567141'de yaşananların habercisiydi...

    turnikelerden içeri girdik.
    polis amca önce kalifiye jurnal'in üzerini aradı.
    her halinden üstün italyan tasarımı olduğu belli olan hırkasının cebinde ne olduğunu sordu. kalifiye jurnal yarım ağızla "burun spreyi" dedi. ancak polis ve ben bu "burun spreyi" ifadesini "kuru sıkı" olarak anladık. bir anda soğuk bir sessizlik hakim oldu ortama ama çok sürmeden bu yanlış anlaşılma düzeltildi. sırada ben vardım. üzerim aranması gerekiyordu. polis bana baktı...
    çekindiği her halinden belliydi.
    tanımıştı beni...
    elimi omuzuna koydum ve "memur bey vazifenizi yapın lütfen" dedim.
    utandı.
    belli ki daha önce hiç bu kadar zengin birisinin üzerini aramamıştı...
    üzerimi aradı ve "buyrun adnan bey, iyi eğlenceler" diyerek uğurladı bizi.

    artık içerideydik.
    yeni açık üst'teydik...

    ortalık buram buram fakir kokuyordu. ancak ali sami yen'in o asil havası herkesi bizim düzeyimize çekiyordu adeta....

    önce dansçılar abidik gubidik figürlerini sergiledi. "bakın oğlum bakın! biz show yapıyoruz!" havasındaydılar ancak kimse onları iplemiyor herkes belki yüzlerce defa gördüğü o unutulmaz zafer görüntülerini sahaya kurulmuş dev ekranlardan izliyordu. ne zamanki kale arkasında bulunan sarı-kırmızı balonlar serbest bırakıldı, işte o zaman hayatım boyunca hiç yaşamadığım ve bir daha asla yaşayamayacağım o duyguyu yaşadım, yaşadık... tüylerim diken diken olmuştu. hiç kimse farkında değildi ama ali sami yen'e aslında o balonlar uçarken veda etmiştik. çünkü o uçan balonların birisi hagi'nin monaco'ya attığı gol idi, birisi 14 mayıs 2006 galatasaray kayserispor maçından sonra geçmeyen dakikalarla doluydu, birisi tanju çolakın neuchatel xamaxa attığı goldü... o kadar barizdi ki; her balon ile o unutulmaz anlardan birisi tasvir edilmişti.
    nereden mi biliyorum?
    biliyorum, çünkü o balonların arkasından dakikalarca benim gibi bakakalanlar dikkat etmiştir; balonların hepsi yeni açık ve numaralının kesiştiği yöne, aslantepe'ye doğru uçuyordu...

    hele o havai fişek gösterisi...
    inanın o an eşkıya filminin final sahnesinde şener şen'in yaptığı gibi "geliyorum eskıyalar..." diyerek yeni açık üst'ten atlayasım geldi. (u: ama sonradan buradan atlarsam en fazla kalçamı kıracağımı ve üzerine bir de rezil olacağımı düşünerek bu sevdadan vazgeçtim...)
    söz konusu an için:
    http://www.ressim.net/61/upload/271ca21b.jpg
    http://www.ressim.net/61/upload/10983df1.jpg

    neyse efendim maç başladı.
    zevksiz geçen müsabakanın tat vermeyen dakikalarında kalifiye jurnal'in kardeşi kalifiye jurnal jr* ile tanışma fırsatımız oldu. kendisi tam bir eski katalunya beyefendisi idi. çok hazzettim kendisinden.

    biz bu muhabbetleri ederken aykut erçetin üstüne düşeni her zamanki gibi yaptı ve gol yedik. o an kalifiye jurnal'in "yok abi! bu insua'yı ancak 1 gol-1 asist* yaparsa affederim!" demesi ile sıradışı olaylar başlayıverdi...

    ardından ben "la ben uzağı göremiyorum! bari goller bu tarafa olsa..." demem ve kalifiye jurnal jr'in "abi sen merak etme1 parasını veririz bütün golleri bu kaleye* atarlar!*" demesi...

    ilk yarıdan aklımda kalanlar bunlardı. dudağımda kalanlar ise keskin çekirdek tuzu tadından başka birşey değildi...

    devre arası geyiğine kalifiye jurnal'in benim nokia bilmemkaç00'ım ile dalga geçmesi ve akabinde bir cebinden bilekberi diğer cebinden ise ayfon çıkarması ile başladık. adeta sidik yarıştırıyorduk anlamsızca... oysa ikimizde zengindik, para bizde boktu, böyle bir çekişmeye hiç gerek yoktu... ve herşeyden önemlisi ben ve nokia bilmemkaç00'ım ezim ezim eziliyorduk. allahtan bir kaç dakika sonra kj ayfon'undan bize resim göstermek isterken "aaa bunda güncelleştirme olunca resimler gidiyordu..kem küm.." falan diyerek sustu da biz de onunla "hehehe daha telefonu güncellerken dosyaların silinmemesi için kullanılan programı bilmiyi! hehehe" şeklinde dalga geçerek durumu eşitlemeye çalıştık.

    ardından ikinci yarı başladı...

    özgür katalunya, barcelona ve messi düşmanı kj, o dakika başladı insuacan kardeşimize laf atmaya! sebebi sonradan ortaya çıktı!
    insua arjantinliydi.
    messi de arjantinliydi.
    messi barcelona demekti.
    barcelona ise katalunya demekti.
    işte kj sırf bu yüzden her fırsatta "bu maç 3-1 biter*. ama insua'dan bir gol bir asist gelmezse onu asla affetmeyeceğim" diyor ve sahada tüm içtenliği ile mücadele eden insuacan'ımıza veriyordu negatifi, veriyordu negatifi...

    dakikalar hızla geçiyordu ve ardından birşey oldu "hass*ktir" nidaları ile kutlanan! servet çetin rövaşata ile gol atmıştı*.

    korkmaya başlamıştım...

    birkaç dakika sonra ise ceza sahasına çalımlar ve şık bir verkaç ile girerek gol arayan servet çetin'i görmem ile beraber artık korkudan altıma s*çmaya sadece bir "ıkınma" kalmıştı.

    ve dakikalar 79...
    kalifiye jurnal jr: "abi bak dakika 80 gol 80!"

    gol oldu. o an altıma sıçmak üzere olduğumu hissediyordum. bu kardeşler* ve kehanetleri beni korkutuyordu. ve golün geçersiz olduğunu anladık. hayatımda ilk defa galatasaray'ın attığı bir golün iptal olması ile sevindim. çünkü bu golün iptal olması hala yaşananların mantıklı bir açıklaması olabileceğinin kanıtıydı.

    ardından insua'nın 3. gole yaklaşması ama çaprazdan topun az farkla auta giderek kj'nin "bir gol bir asist" kehanetinin gerçekleşmemesi...
    yeniden doğmuş gibiydim.

    sonrasında ise kazım ve 3-1...

    inanılmaz bir geceydi...
    bazen simpson'ların hallowen haftası bölümü tarzı anlar yaşasam da hayatımın en duygusal gecesi idi...
    sami yen'i ne çok sevdiğimi anladığım,
    severek ayrılmanın ne demek olduğunu anladığım, anladığımız bir gece idi...
  • 241
    bu maçın zirvesi, sokağı, son gözlemleri de önemliydi. bunu da düşünerek, normalde pek tercih etmediğim maç öncesi sokak toplaşmasına katılmayı son bir kezliğine çok istedim ve ne yapıp edip arkadaslar, abiler oradayken yetiştim. eve bile ugrayamadığım için üzerimde bir tane sarı kırmızı bir şey yoktu maalesef. sokağa girer girmez önce scofield'ı gördüm. ben aşağı doğru inerken, o yukarı doğru çıkıyordu. o esnada bi elimde montum, bi elimde telefonla konusurken aniden geçtik birbirimizi. kendisi, onu görmediğimi sanmış olabilir ama tabii ki öyle bir şey yok. çok iyi bir gözlemciyimdir. en olmayacak yerde, en olmayacak şeyi görebilme yeteneği doğuştan gelen bir güzellik heralde. özelliğimi geçeyim de scofield konusuna geleyim. çok hareretli bir telefon tartışması ve hızlı adımlar attığım için yanında duramadım. selam bile veremedim ama onun vucut dilinden anladım beni fark ettiğini. işimiz bu gardaş. katalanyo dağlarında öğrendim bu vucut dilini.

    maç zirvesine katılmamdaki en büyük etkenlerden biri de conquistador de europa oldu. gece mesaj atmıştı. yarın erken buluşalım diye. hiç hevesim yoktu aslında ama kanıma girdi bir anda. son kez dedim ya. son kez. bir şekilde katılacağımı anladım o zirveye. işi gücü de ona göre hallettim.

    scofield konusunu geçiyorum. o esnada görüşemedim. sokakta görüsürüz tekrar diye ama sonra bir daha göremedim zaten. maça gittim. sokakta da görüşememiş oldum. her ne kadar kendisini görmediğimi sansa da, gördüm affetmem. daha sonra ben çadır'a doğru gitmek için çıktım sokaktan. 5 dakikalığına oraya da ugramam gerekiyordu. o esnada ise dean saunders ile karşılaştım. mirimi özlemişim. acelem vardı. sokağa tekrar gelicem diyerek vedalaştık 10 dakikalılığına.

    sokağa dönüş...

    neyse, sokağın derinliklerine akarken karşılaştığım 3 arkadasın '' oo sen de mi geldin? sen gelmezdin buraya '' demesine karşılık tebessüm ederek; '' yaa son maç . geleyim dedim '' dedim. sonra zaten kalabalık bir hayli sesini belli etmeye başlayınca çekildik köşelerimize. son ses, son nefes, son his olarak sokakta bağırdık, bağırıişmaları dinledik. aniden çıkan tezahüratlara kulak verip katıldık. bunları yaşadığımız esnada captano'ya da uğradım. trafikten dolayı benden biraz daha sonra gelmişti abimiz. o da klasik '' ooo sen gelmezdin kardesim '' şeysini diyince bir anda dank etti. hakikaten niye gelmedim her maç diye sürklase oldum. çünkü o sokak özlenir be abi. ama her maç öncesi efsane sokak, ali sami yen sokak'a inecek kadar istikrarlı değildim ne yazık ki.

    bu esnada ugur abi ile, diğer arkadaslarla konusurken, yamakasi'yi, cracks'ı ve yanındaki arkadasları yoldan çevirmiş gibi oldum. tam yeğeme gideceklerdi. beni görünce epeycene daha bir süre sokakta durduk beraber gideriz diyerekten. bir süre daha oralardayız işte... bilet muhabbetleri dönüyor doğal olarak. tatlı bir arayışa giren de var, biletini hazırlamış bekleyen de var doğal ve olması gereken şekilde. bu esnada da yakın dostlarla bileti ayarladın mı, sen ayarladın mı sohbetlerini kulpundan çevirirken, şişenin ucu bana da geliyor. valla diyorum hacım benim haberim yok. biletim hazır ama hangi tribünden olduğum belli değil. tabii bunu diyince birkaç dostum anlamadı ama beni orada en iyi anlayan cracks oldu. onu da isterse o anlatır. hiç o konuya girip bir daha toparlayama serüvenini yaşamak istemiyorum :)

    kardesime yetki vermiştim. kendisi benden 3 yaş küçüktür ama, cüssesi benden iki kat büyüktür. beni de bilen biliyor ki zaten ufak tefek değilimdir. verdiğim yetkiye de dayanarak 3 adet bilet ayarlatacaktı. bugüne kadar, son maça kadar hep ben didindim, uğraştım. son maç artık onun göreviydi. herkesin sami yen'e bir veda ediş tarzı vardır. benimkisi de böyle olacaktı. böyle başladı işte. o gün oranın kralı bendim. bunu birkaç kişiye daha söyledim. bugün buranın kralı sizsiniz. her yer sizinmişcesine davranın ve sahiplenin dedim. son gününüz böyle bitsin istemiştim. herkes ali sami yen'in son kralı olsun..

    kardeşim sağolsun 3 bileti de ayarlamıştı. biri bana, biri kendine, biri de bir tanıdığıma olmak üzere 3 adet bilet. telefon geldi. abi biletler hazır, gelmiş. neresi kardesim? yeni açık üst. hayatımda yaşadığım en anlamlı sad but true idi :( ali sami yen'e yeni açık üst'te veda etmek... güzeldi gerçi.
    tabii bunu duyan armaninpesindeyiz,tcoskun ve birkaç kişinin daha dalga konusu olmam beni hiç üzmedi desem ? güzel esprilere, şakalara maruz kaldım. ama duydum ki ultradnan da oradaymış. şimdi her şey daha bir güzel olacak dedim içten içe.

    sokak ritüelini kendi adıma tamamladığımda yola koyulduk. son kez sami yen yoluna, son kez tribün yoluna. son kez tribün yolundayken karşılaştık bazı arkadaslarımızla. son kez o yolda giderken muhabbet etmiş olduk. arama kontrol, turnikeden geçerken adamın benle taşak geçmeye çalışması: '' senin bilet yandı. sürttükten hemen sonra geçeceksin'' demesi falan işin mavrasıydı. gerçi bi siktir amca dememe engel olamadı bunlar. polis üzerimi ararken ise eli bir şeye denk geldi heralde. yuvarlak, hafif sert, ucu sivri. bi de koruma kapağı var. bu ne dedi. o an gözümü kapattım. umarım düşündüğüm şeyi tutmadı dedim. son kez yeni açık üst turnikesinin oralarda kafamı havaya kaldırmıs ve gözlerimi de kapamışstım o soruya kadar. o beklenen cevabı vermek için gözlerimi önce yavaş yavaş açtım. sonra hafif kısarak, dişeri de azıcık birbirine yaklaştırıp göstererek kafamı santim santim indirdim. sonra... ve sonra derin bir oh çektim. düşündüğüm şey değilmiş. cebimdeki spreyi tutmuş. burun spreyi dedim ben de gayriihtiyari. o esnada orada bulunan kişiler kuru sıkı diye anlamış. gerçekten de kurusıkıydı desem ? hehe.

    mavralı, afralı geçtik o dakikaya kadar. hüznün önünde engel olsun, önleyicisi olsun diye böyle bire bir lüzumsuz konusmalara izin verdik desem hiç yanlış olmaz. artık son idi çünkü. tribüne çıkıp şovları, koreografileri görmemle derin bir darbeyi içimde hissetmem bir oldu. birçoğumuzun aynen yaşadığı gibi. gerçekten inanılmaz duygulandım. hava buz gibi ama bir yerlerden sıcaklık geliyor. ona akıl sır erdiremedim ama şuraya bağladım, heralde göz yaşlarının sıcaklığıydı o...

    ilerleyen dakikalarda sinevizyon, başkanlarımızın konuşmaları derken bir şekilde maç saatine geldik. ben buradan sonsuz keş teşekkür ediyorum bu güzel organizasyonda emeği geçen kulübümün çalışanlarına. başkanından caycısına kadar, kapıdaki güvenliğine kadar kim varsa ! son gece, son beş hece ile anca bu kadar güzel biterdi. o soğukta sağ gözümden süzülüp duran göz yaşımın da hakkı vardır o tribünde. dünya devlerini dize getirirken de, evimizde başkalarına boyun eğerken de ağladım. ağladık. sabri'nin bordeayıux' ya attığı golde kendimden geçmiştim mesela. az daha sahanın içine giriyormuşum. çevik kuvvet ile göz göze gelince anladım. orada da deli gibi ağlamıştık. ama bu sefer başka bir şeye benzemez. bu ayrılık acısıydı. bu seferki göz yaşları bunun içindi ve son kez oraya, ali sami yen'e akacaktı. yıllar sonra gurur duyacağım. benim de böyle bir hakkım vardı o efsane stadyumda diyerek anlatacağım.

    şimdi size bir detaydan bahsedeyim. koreografiler için çizgiler çekilmişti sahanın belirli kısımlarına. tribünde olan herkes görmüştür zaten. siyah, kömür gibi bir maddeyle boyanmış gibi. bunu aklınızda tutun bir süreliğine.

    hakkım vardı diyerek anlatacağım... niye anlatmayayım ki ? oranın, ali sami yen stadyumu'nun son taraflarından biri de ben değil miydim ? bu çok büyük bir övünç, sevinç kaynağı değil mi? kesinlikle öyle. neyse,
    maç başladı. kaybetsek de pek bir kimse umursamaz ama böyle veda da olmaz açıkcası. topu döndürdüğümüz ve kaleye gitmek istemediğimiz gayet belli oluyordu. o süreci daha aşamamışken 2 numara caner'den kötü bir gol yedik. aykut'a çok yüklendiler lakin insua'nın çok büyük hatası vardı. çok sinirlendim. fakat tribünde inancını kaybeden bir adam değilimdir. tribünde olduğum her maç için farklı taktikler yazarım kafama. o esnada ne gerekiyorsa. bu da bazen tutar bazen tutmaz. genelde tutar ve kendi kendime mutlu olurum. yanımdakine bahsettiğimde ise ve bunun yanında da o tahminlerim tuttuysa acaip havalı olur. karşımdaki insanın şaşırdığı gibi, kendimle kısa süreli gurur yaşarım. birkaç kez bunu yaşadım. inanın çok hoş oluyor.

    ilk yarı şekerspor'un üstünlüğüyle bitmişti. 0-1

    devre arasında, maç biter bitmez söylediğim ilk şey, ki ultradnan ve benim ufak kardesim yanımdaydı. onlara söylemiştim; '' bu maç 3-1 biter. insua'dan bir asist bekliyorum ama kendisini affettirmesi için ise bir tane de gol atması lazım.'' her zaman olduğu gibi gülüşmeler oldu. fakat bu benim başıma ilk defa gelmiyordu. onların başına ilk defa geleceği için sonradan ben gülecektim. açıkcası o kadar da emin değilim o esnada. çünkü net bir skor ve gol-asist kimden gelecek sorusunun yanıtını vermişim. maç başladı. ben ise şu yukarıda verdiğim detaya geleyim. unutmadığınızı varsayıyorum.

    hani kömür gibi bir maddeyle cizilmiş, koreografilere yardımcı olsun diye sahanın bazı yerlerinde beliren çizgiler vardı ya, heh işte onların yanında ufak bir futbol sahasına benzeyen bir şekil vardı. öyle çizmişler. anımsadınız mı? bir ara maç oraya sıkışınca ultradnan orası için şöyle bir şey dedi: ulan haxball mu oynuyorsunuz? ya da haxball oynayın isterseniz o ufak sahada. tam hatırlamasam da buna benzer bir şeydi. belki de: '' anaa tam haxball sahası laan '' demiş de olabilir. tam hatırlayamıyorum çünkü gülmekten ölen ender insanlardan biri olabilirdim.

    tahmin edeceğiniz üzere gerçekten güzel, keyifli, muhabbeti hoş ve çekirdeği bol bir maç izliyorduk. servet garip şekilde ileri çıkıyordu. ayhan ise onun açığını kapatmak için stoper mevkiine geçiyordu. bu olay çok sık tekrarlanmaya başlayınca kafayı yiyecektim ki servet gol attı. hem de rovesata golü. golden 5 saniye önce ise '' ulan ya bu adam niye burada arkadas'' diyordum. sitem ediyordum. neyse golünü de klas attı ve çok sevindirdi beni. durum 1-1 oldu. daha sonra ilerleyen pozisyonlarda yine ceza sahasına yakın yerlerde dolaşınca servet, yine dedim '' bu adam çok fazla gelmeye başladı buralara '' falan ama o esnada da az daha ikinci golünü yazıyordu. sonra mümkün değil sesimi çıkartmadım zaten. ileride de, geride de gayet başarılıydı servet. bravo.

    culio girdi, kazım girdi derken maç döndü zaten. insua asistini yaptı. arda yazdı 2-1 oldu. tabii ki gözler bana çevrildi doğal olarak. bekleyin ve görün dedim. beklediler. bu sırada benim kardesim, ultradnan'a dedi ki '' abi 80. dakikada seksen kazım gol atar mı sence? '' bu tarz bir şeyler konusuyorlardı kendi aralarında. kısa bir süre sonra tam 80 de kazım gol attı. ultradnan ve benim ufaklık çıldırmıştı ki ben hiç istifimi bozmamıştım. çünkü gol iptal edilecekti. biliyordum.

    ilerleyen pozisyonların birinde insua kendi bölgesinden iyi geldi ve ceza sahasına girdi. güzel de bir şut çıkardı ama uzak direğin dibinden auta gitti top. yanımdakiler buz kesmişti ama ben de farkındaydım ki artık insua gol atamaz. bu şans bir kere gelir bir maçta. maalesef insua'ya gol attıramadım ama maçın skorunu 60 dakika öneden vermiştim. ilk yarı biter bitmez gerekli taktikleri ve skoru söylemiştim. tuttu.. kazım da son golü atınca 3-1 bizim oldu. kazım'a parantez açmak istiyorum. hava toplarına hakim, yırtıcı ve kaçırdığı her pozisyon için kendini yırtan bir adam. en azından öyle hissettirdi. tebrik ederim.

    belki yazılacak çok şey var ama şimdilk bu kadar diyorum. izleyenin de, izlettirenin de, bu günleri görmemizi sağlayanın da her birine sonsuz teşekkürler ediyorum.
    son günümüzde çok kişiyle beraberdik oralarda. gördük, konustuk, oturduk, yedik, içtik. saymakla bitmez. onların adına da teşşekürlerimi sunuyorum.
    diyecek söz bulamıyorum.
  • 242
    birçok anlamın yüklendiği maç olmuştur... ali sami yen'e veda... arda, servet (?!?!), kazım (?!?!)... ve tugay... ve hagi... maçın bittiği anı düşünmekten maça konsantre bile olamadım. 'dokunsan ağlayacak' durumda seyrettim maçı.

    servet gol attı ve kilitlendim! yemin ederim hareketsiz kaldım koltukta! donuk donuk ekrana baktım bir süre... sonra sevindim tabii beraberliği yakalamış olmamıza da hemen arkasına "hadi be bir gol daha, bir gol daha, hem bu maçı kazanalım hem de bu adama kalmasın bu şeref" diye yalvardım... sonra beklenen oldu ve 2. gol geldi, hem de arda'dan... "kaptaaannnn ardaaaa" sesleri ve arda'nın gözyaşları geceye yakışır anlardı... arda'ya özel bir sempatim yok ama özel bir gıcığım da yok. sadece üzerine çok gidildiğini düşünüyorum ve bu yüzden daha da sahip çıkmak istiyorum. ne de olsa çocuğumuz, kaptanımız...

    "daha çok gol atalım" diye heveslensem de, açıkcası son golün arda'da kalmasını tercih ettim. "2-1 bitsin, bize yeter" dedim... ama o ne?! belki de galatasaray taraftarlarının en son isteyeceği kişilerden birine nasip oldu o son gol! ama bu, çok da dokunmadı kimseye... çünkü hakkını teslim etmek gerekirse, girdiği an oyunu hareketlendirdi. olumlu şeyler yapacağı belliydi. "ne yapalım, bu da böyle bir veda olsun" dedik...

    ve maç bittiği an, esas film başladı... ışıklar, veda şiiri, gözü yaşlı taraftarlar... ve duygu dolu dakikalar... gözlerimden dökülen yaşların yarısından çoğunu içime akıtmıştım ki tugay'ı gördü bu gözler... içime akan her bir damla yaş, hıçkırıklarla dışarıya savruldu... içim parçalandı. bu vedanın en çok koyduğu adamdı o an... orada olup, kıpkırmızı gözlerinden öpmek istedim. sonra arda... nerdeyse çenesi titreyerek içten içe ağladı; dünün top toplayıcısı, bugünün kaptanı... eminim film şeridi gibi geçmiştir gözünün önünden tüm hayatı... tıpkı tugay gibi... ve tıpkı benim gibi tüm cehennem macerası gözlerinin önünden geçen binlerce taraftar gibi...

    ve hagi... o ali sami yen'e son bakışı var ya, yürek dayanmaz... ortak bir geçmişi paylaşmış olmak, aynı anda hem bu kadar gurur verici ve hem de bu kadar hüzünlü olabilirmiş be güzel adam... sana nasip oldu bu son veda... belki de en yakışana... mekan değişecek belki ama 2 şey hiç değişmeyecek:

    1. burası sami yen, burdan çıkış yok!
    2. i love you hagi...

    bu arada, geri sayımdan sonra hemen ışıklar da sönmedi! stat bile istemedi bu vedayı! ama söndü bir şeklide... n'apalım, kaderde severken ayrılmak varmış...
  • 247
    sadece bir maç değildi, maçın öyküsü, sonucu falan hikayeydi benim için. dünya gözüyle son kez görüyordum karşılıksız sevdalımla buluştuğum mekanı.

    --- alıntı ---

    1964'tü çamur deryasında başladığında sevdamız... ne doyumsuz zaferler, ne öfkeli isyanlar yaşattı bize. o akşam stada doğru ilerlerken ayaklarımız geri gidiyordu sanki, bir daha giremeyeceğimizi düşününce. kapılardan içeri girip koridorların karanlığından tribünlerin aydınlığına ulaşınca tüylerim diken diken oldu. sevgiliyle buluştuğumuz mekandı, zorlu sevdamızın gizli mabediydi...

    --- alıntı ---

    http://holiganbros.blogspot.com/...ninle-yasayacak.html
  • 249
    basit bir kupa maçı gibi görünen ama, tarihe sığmayacak mabedimizin kapanış maçı. tam 1 sene geçmiş üzerinden "oradaydım" diyenlerin içindeydim bende, şebnem ferah' ın hoşçakal adlı parçasının sevgiliye yazıldığını o gün daha yoğun hissedenlerdendim. ali kırca "yen dedi yendin işte" dediğinde boğazın düğümlendiği dk. ları çocuk gibi ağlayanlar arasındaydım.ne mutlu galatasaraylıyım diyene.
App Store'dan indirin Google Play'den alın