• 126
    fatih hoca yekta'yı çıkarıp yerine amrabat'ı, hamit'i de ortaya alarak kanat etkinliğini artırmak istedi. göbek tehlikesini artırıp kanat oyuncularının alanlarının artmasını sağlamak istedi ama bunu yaparken emre'nin berbat bir karşılaşma çıkardığını hesaba katmadı sanırım. o dakikadan sonra karşılaşma bizim için bitti zaten.

    bizim için, üzerimizdeki baskının iyice azalması açısından kritik bir haftaydı, 1 puanla kapattık. sıkıntı değil, uzun süreçte yaşanabilecek sürprizler bunlar.
  • 127
    öncelikle (bkz: #812865) geçen sene aynı rakibe hem de kendi sahamızda 2 puan kaybetmemize rağmen gram sinirlenmediğim, şampiyonluğa inancımı arttıran maç olmuştu.

    bugünkü rezil oyunun ise bence tarifi izahı yok, futbolcular ligin 17.sırasındaki rakiplerini küçümseyerek sahaya çıkmışlar. mücadele yok, ruh yok. bu kaybedilen 2 puan beni çok sinirlendirdi.

    valla kimse kusura bakmasın ama ben bu takımın bu sene şampiyon olacağından şüpheliyim. yeter artık ordu, gençlerbirliği ve eskişehir maçından sonra bu kaçıncı gereksiz puan kaybı. bu maçlarının tamamını incelersek puan kayıplarının ciddiyetsizlikten olduğunu görürüz.

    fenerbahçe, beşiktaş, trabzondan bu sene cacık olmaz ama biz bu kafayla gidersek ama antalyaspor, gençlerbirliği, eskişehirspor gibi sürpriz bir takıma şampiyonluğu kaptırırız. demedi demeyin.
  • 128
    gençlerbirliği, istanbul belediye ve son olarak da mersin idmanyurduna karşı çok güzel futbol oynadık o kadar güzel futbol oynadık ki berabere kaldık. hayır ben anlamıyorum hangi takıma karşı güzel futbol oynanır.

    güzel futbol oynamıyoruz, bu kadar basit. kimse ligi idare ediyoruz , şampiyonlar ligi için falan demesin. güzel futbol her zaman oynanır arada bir aksar ama genelinde göze hoş gelen futbol oynar.

    oynadığımız futbol aksak futbol, maç içinde devamlılığı yok. geçen yılki oynadığımız yaratıcı futbolu oynayamıyoruz ve çok gereksiz puanlar kaybediyoruz.

    bugün 65. dakikada yekta'nın neden çıktığını anlamadım mesela, ki yekta bekletmeden hızlı tek top yapan tek adamdı.

    selçuk belli ki yorgun, hem mental hem fizik olarak. mersin gibi bir takıma karşı madem rölanti oynayacaksın, selçuk inanı dinlendir. al melo'yu.

    nedir bu saçmasapan puan kayıpları, ondan sonra ağlıyoruz ah keşke diye.
  • 133
    ilk yarısını eh işte ikinci yarısını ise aferdesiniz ama y.rrak gibi oynadığımız mücadele. hiç lamı cimi yok arkadaş, lig sondan birincisini nerede yakalarsan yakala delik deşik etmen lazım.

    anlamadığım ise, geçen sene kanatsız şampiyon olan takıma kanat olsun diye bir araba para döküp malum futbolcuyu aldık. hangi kilidi açacak bu adam, ne zaman açacak. müsait olduğu zamanda bu soruma cevap verirse çok sevineceğim!!!11!!!!

    bir de emre çolak; arkadaş yeteneğin var, güçlendin, ve ben bunlara çok sevindim ama neden bu kadar şımarık ve sorumsuzsun?

    son olarak * sayın hocam, size toz konduramam, toz kondurana ağır konuşurum, ama biraz yorgun musunuz?

    dur şunu da ekleyeyim editi: arkadaş sen ne biçim takımsın öyle, doksan beş dakika sahandan çıkma, gelene geçene bam güm vur, sonra bir duran toptan * kazara gol bulup yine üstüne yatmaya devam et. sonra bilmem ne cell züpper lig.
  • 136
    fatih terim şaşırıyor, büyük bir ilerlemedir. hiç pozisyon vermeden gol yiyoruz diyor şaşırıyor. uefa kupasını aldığında şaşırmamıştı, milan'a gittiğine, milan'dan kovulduğuna da, galatasaray, şampiyon olmuş, şampiyonlar liginde çeyrek finalden dönmüş hocasını kovarken de, o hocanın yerine geldiğine de şaşırmamış, beni şaşırtmıştı. bu gece ilk defa şaşırırken gördüm. şaşırmak insanlıktır, umuttur, canlılıktır. şaşırmayan insanlar ölüdür. şaşırmışsa sorunu çözer eminim. çok iyi oynattığını söyledi maçtan sonra. sahanın en kötü oyuncusu prensinin vurduğu top kaleciden dönmüş, umut tamamlamış galatasaray golünü atmıştı. hocaya göre normal bir goldü, sanırım çalışılmış, hoca tarafından kurgusu yapılmış goldü. oysa ki yediğimiz gol tamamen şans işi, feleğin hocaya kastı, nobre gibi galatasaray'a gol atma uzmanının beynine çarparak kalemizin içine giren toptu. her işte bir hayır varmış, buna da şükür ki nobre hocamızı şaşırtmıştı. .
    galatasaray, daha doğrusu imparator takımın planlamasını yaparken para yerine çakıl taşı kullanmıştı. 100.000 asgari ücret maaşı harcayarak gol yememek için büyük bir tim kurmuştu. hatta kontr-garantiye gitmiş, gol attırsın diye transfer ettiği yabancı futbolcuyu devşirmiş, sol bek yapmıştı. akıl tutulması değise devam dı. galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en büyük savunma oyuncusu şu veya bu şekilde takımındaydı. iki kazmadan birinin sakatlanması, diğerininin atılmasıyla forma şansı bulan asimo, hafif sakat olduğu için oynatılmadığı bir maça feda edilmişti. ufo 3- 5 gün sonra sakatlansa türkiye'deki 50 milyon futbolseverin adını bile bilmediği 35 lik kel, koskoca galatasaray savunmasında 21 lik asimo'nun olmadığı bir maçta oynamış, üstelik bir gol atmış takım galip gelmişti. küçük takımların küçük hocalarının büyük felsefesiydi.''galip takım değişmez'' e öyleyse kluj maçında da savunma 29.5 euro harcanarak oluşturulmuş gol yememe ekibi sahaya çıkacaktı. ne zamana kadar? elbette en kısa zamana kadardı.

    takım ligin en kötü takımlarından biriyle oynayacaktı. atmaya gelince kalede hayrettin vardı. benim takımımın manu'dan, barca'dan ne farkı vardı canım. onlar kadar biz de 2 günde bir maç oynardık. o zaman devam yenilmeyen takımla oynamaya. nasıl olsa bahane hazır. yenemezsem yorgunluğa bağlarım, gökten şikayetçi olurum, ama futbolcuma laf söyletmem. baştan söyledim, hocadan umutluyum, şaşırmış. maçı tekrar seyreder. çok iyi oynadık dediği takımının kaleyi bulan tek şutun kaleci tarafından çelinip umut'un, attığı adrian ilie golü olan şuttu. iki topu da direkten dönmüş, başka da pozisyonu yoktu. yediğimiz golü tekrar izlerse futbol tanrısının bir dahli olmadığını anlayacaktı. prensi, sürüngen emre çolak rakibe faul yapmış, atılan şut yine kendisine çarpmış kornere gitmişti. doğrudur, o a ana kadar muslera hayatının en rahat maçını oynuyordu. nobre huzurunu kaçırmış çerçeveye top gelmişti. kel, kafaya çıkmak yerine pozisyonu havadaki azota, oksijene havale etmişti. top çerçeveye girerken de muslera bu sezon bu kaçıncı defa topu ancak içeriden çıkartırken elleyecekti?

    takım gol atamadığı ilk yarıda daha iyi oynamıştı. fakat nedendir bilinmez efektif oynayamıyordu. sanki istediği zaman gol atabilecek rahatlıktaydı. gerçi tas tamam durum bu olmalıydı. bu galatasaray'ın gol atamaması ancak mucizelere bağlıydı. ligin en iyi yerli hücum futbolcuları bizdeydi. bütçeyi yatırdığımız yabancılar da kaleye ve savunmaya kurulmuşlardı, yani galatasaray'ın gol yemesi de mucizeydi. hepimiz şaşıracaktık başka yolu yoktu. takım da gol atamadığına şaşırıyordu. selçuk'un iki asisti direklere takıldı. neyse ki beklenen gol gecikmedi. rakip kendi sahasında beraberliği bile kovalamaktan acizdi. ikinci gol için yüklenmek yerine toplu dinlenmeye çekilmeyi tercih etti takım. gol yemezse maç oynadık saymıyorlar sanki. ilk tehlike golle sonuçlanınca, klasik hoca felsefesi devreye girdi. golde hatası olmayan, takımı da iyi idare eden yekta ilk kemendi yedi. fasulyeden, fatih terim'in hazreti ömer adaletinden yararlanıp 2 maç oynadığına şükretsin di, hagi'nin aldırdığı futbolcu. hazır yenememişti, önümüzdeki maç galip gelemeyen takım değişebilir, piyango yeniden yekta'ya çıkar, yedek kulübesi paspasçısı olarak işe devam ederdi. yekta çıkıp, gayserili tüccarın bilezik gibi geçirdiği amrabat oyuna girdikten sonra, o ana kadar tek kale oynayan takımın topla oynama yüzdesi felix'in uzaydan atlama hızıyla düşüşe geçti. üstüne hamit çıkıp, aydın girince de takımın futbol aklı mazhar osman'lıktı. üstüne benim izlemeyi bıraktığım, galatasaray'dan umudumu kestiğim dakikalarda maçı kurtarsın diye oyuna sabri'nin girdiğini öğrendiğimde acaba bu maçı yazmasam mı diye durakladım. ne fark ederdi, maçtan sonra kendi kendime söylediğim şeyleri, bir kaç kişiyle daha paylaşabilirdim.

    gol yememek için oynayan takımlara karşı galatasaray'ın yapabileceği pek bir şey yok bu sene. 2. yi atıp maçı koparamamışsa mutlaka o maçı kazanamıyor. hele ki büyük takım refleksi, geriden gelip maçı çevirme işini biz çoktan unuttuk. galatasaray yenikken, geri dönüş oyununu göremiyoruz. halbuki büyük takımların borosu, geri dönüşleri kadar öterdi. nereden nereye geldik? bu takımdan 2000 senesinin takımına göndereceğim tek bir futbolcu bile yok. o takımların hocasının terim olduğuna inanasım gelmiyor. yıl 2012 takımın sol beki, eşşek yükü paraya alınmış yabancı bir sol açık tarafından işgal ediliyor.

    takım yenemedi, hocaya göre de iyi oynadı. bakalım bu hafta değişiklik yapacak mı? yapsa haksızlık yapacak, iyi oynayan bir kaç futbolcunun kaderiyle oynatacak, yapmasa, yenemedi, yenemeyen takım değişir yazıyor anayasada. hoca terim olunca sorun yok, yine bir mesaj verir vermesine de. direk söylese olmuyor mu, ben hocamızı anlamakta zorlanıyor, mesajını alamıyorum. sonra da beni bizim platformlarda bunak, nankör ilan ediyorlar. ah be hocam, 1973 den beri peşindeyim, izindeyim. gün geldi gırtlağımı parçaladım sementa diye, gün geldi tekelistan'a imparator yaptım. galatasaraylılıktan dı bunca savaş, gençliğimin amına koydun, canın sağ olsun.
  • 138
    takımın yorgunluğunun ilk defa görüldüğü maç. özellikle 70. dakikadan sonra selçuk inan'ın resmen adım atacak hali kalmadı. oyunu 40 metrede sıkıştıran mersin ise tek kafa vuruşuyla hem 1 puan kazandı, hem de iki puanımızı çaldı. işin gerçeği savunmada düzen gittikçe oturmakta, fakat muslera ve tandemin ilişkisi geçen seneki uyum seviyesinde değil. yediğimiz gol de bunun bir örneği. ön direğe kesilen ve muslera dahil 4 kişinin arasından kafayı vuran nobre acemice bir golle yorgun takımımızı avladı.

    muslera kesinlikle büyük bir kaleci, kalesine top geldikçe yani başa baş mücadele ettiğimiz rakiplerle sonucu genelde lehimize çeviren yegane eleman, fakat oyun soğuyunca o da soğuyor oyundan düşüyor. sıkışmış topları iyimser biçimde boş adama ulaştırmaya çalışıyor, ama bu genelde rakibe düşüyor ve top daha tehlikeli biçimde atağa dönüyor. yediğimiz golde ise üç oyuncunun topu kendisine bırakması ve tereddütlü çıkışı gol olarak kalemize gitti. bunlar olağan şeyler elbette. en büyük sorun bu gole refleks gösterip oyunu mersin kalesine yıkma konusunda yaşandı.

    emre çolak bu takımın en belirleyici elemanlarından beğenilmese de. maç içinde küfür kıyamet gideceğimiz hareketler de yapıyor, oyunu öldürücü biçimde de açabiliyor. bir türlü dengeyi kuramadı sezon başından beri ama anlık patlamaları kesinlikle oyunu bize getiriyor bu bir gerçek. ayağına çok hakim ve kesinlikle geri oynamayı kabul etmeyen bir karakter, o yüzden bize pamuk ipliğinde anlar yaşatıyor. üç kişinin bastığı anda topu ilerideki adama ulaştıracak paslar deniyor ve genellikle kaybediyor. bunu başarabilse kral olacağı bir maç yaşayacakken, kontra yememiz nedeniyle küfür yiyor. mücadelesine inanması güzel bir şey ama bana kalırsa daha sağlam şeyler denese ne takım strese girer ne de biz. amrabat yerine tercih edilmesinin bana kalırsa en büyük nedeni mücadelesi, oyun içine girmesi bir şekilde top alması. arkasında durmakta kesinlikle fayda var. bu çocuğun futbol bilgisine değil, kültür ve algıda genişliğe ihtiyacı var. resmen hayatının boşluğu sahaya yansıyor.

    hocamız bu maç çok eleştiri aldı. galibiyetin gelmemesi adına bana göre de büyük yanlışlar yaptı fakat, ben sabri ve aydın değişikliklerini takıma bir mesaj niteliğinde değerlendirdim. ben hoca olsaydım ilk kendim bilirdim bu iki adamla galibiyetin bu tarz bir oyun içinde gelmeyeceğini. bu bir görüştür elbette, doğruluğunu önümüzdeki maçlarda daha net biçimde göreceğiz. maç sonunda hocanın "iyi oynuyoruz" demesine takılmamak gerek, rakipleri sindirdiğimiz bir gerçek. bu hal içinde "kötü oynuyoruz" dese bu kadar rakibi boğan bir takımın sadece moralini düşürür. onun yerine bu baskıya golü nasıl katarız ona bakmak gerek. hocanın da bunu aradığına eminim.

    bu sezon benim için en büyük üzüntü selçuk inan. kesinlikle her pozisyonda burak yılmaz'ı arıyor, görmeye çalışıyor. isabetsiz uzun paslar deniyor, oyun kurulurken al gülüm ver gülüm yapmakta, geçen sezonki gibi boş alanda topu alıp oyunu açmıyor. oyunu geride oynuyor şut çekeceği alanları aramıyor. geçen sene ceza sahası dışından bir çok şut deneyip başarılı olurken bu sene hücum aksiyonlarında yok. bu kadar pasör bir oyuncu oyuna daha iyi girebilmeli diye düşünüyorum.

    sezonun en formsuz ismi emmanuel eboue ise bu maçla silkindi ilk defa, ciddiyetle maç sonunu getirdi. bu iyiye işaret.

    yekta çok formda çıkıyor sahaya, en olumlu hareketleri deneyip başarıyor. rakibi en çok zorlayan isim oldu bu maçta da.

    enseyi karartmaya gerek yok, takım ne olursa olsun bildiğini oynuyor iyi veya kötü, bu karakter başarılı olur veya olamaz ama saygı duyulur. takımın eksiklikleri belli, herkes tarafından ayan beyan görülüyor. devre arasına kadar ideal 11'i bulacağız elbette ve takviye gereken bölgelere uygun kişiler aranır o zaman geldiğinde. şimdi sadece destek zamanı.

    küfürle kıyametle destek olunmuyor.
  • 139
    mersin idman yurdu – galatasaray : 1-1 galibiyette istikrar sorunu

    aslında hiç bu maç yazmak içimden gelmedi de, adet yerini bulsun eksik kalmasın diye yazalım.

    galatasaray’ın kazanamadığı tipik maçlardan birini daha yaşadık. rakibin gol dışında pozisyonu yok, galatasaray’ın kaçırdığı pozisyonları var. sonuç berabere.
    doğrusu deplasmanda beraberlik o kadar da kötü bir sonuç değil. yöneticiye, hocaya, futbolcuya hakaret etmeyi gerektirecek kadar bir sonuç değil. bana kalsa hiçbir sonuç bunlara küfür etmeyi gerektirmez ya, taraftar ediyor işte ne yapalım. dünyadaki insanların büyük çoğunluğu ellerinde olmayan şeylerden şikayet etmeye programlanmıştır, yapacak bir şey yok. var da, bu yazının konusu değil.

    galatasaray takımı görüldüğü kadarıyla biraz topal. oyuncuların kalitesi yüksek olmakla birlikte bazı futbolcu tipleri eksik. özellikle kapanan takımları açacak anahtar ya da tirbüşon yok. bir de takımın duran toptan bu kadar kolay gol yememesi lazım.
    bize karşı kim oynarsa kapanıyor. geçen kayseri maçında yazdığım gibi, akıllı takım galatasaray’dan puan almak istiyorsa kapanır. manu bile takımın baskısını görünce kapandı zaman zaman yahu.

    gelelim anahtar ya da tirbüşona. herkesin aklına hemen hagi geliyor tabii ki. iyi de dünya üzerine hagi gibi futbolcu o kadar az geldi ki, biz şanslıydık. aynı işleri yapabilecek tek futbolcunun maliyeti yıllık 10 milyon euro civarında, sadece futbolcunun aldığından bahsediyorum. bonservis konusu iyice karışık.
    o zaman bu işleri yapacak birden fazla futbolcu lazım. bence iki tane yeter. bir tane top taşıyıp savunmanın arasına girecek, dengeyi bozacak, bir tane de 18 dışından vuracak futbolcu bu işi görür.
    galatasaray’ın elinde bunları yapabilecek oyuncular var. içeri dribling yapabilecek engin baytar ve beni hayal kırıklığına uğratan amrabat. baytar’ın cezası bu hafta bitti, amrabat da kendini kanıtlama telaşından mıdır nedir, bir türlü etkili olamadı.
    18 dışından şut atacak adam sayısı daha fazla. burak yılmaz ve umut bulut böyle şutlar çıkarabilen oyuncular ama onlar da kapalı savunmanın arasında sıkışıyorlar. geriye kalıyor selçuk inan ve hamit altıntop. selçuk da ne yazık ki yeterince şut denemiyor. hep pas hep olmaz. arada sırada uzaktan denemek lazım. bir kaç denemeden sonra rakip savunmanın da dengesi bozulur. öyle ya, selçuk şimdi şut mu atacak araya mı oynayacak diye tereddütte kalır. burada bir problem var işte. fatih hocanın selçuk ile konuşup bu sorunu çözmesi lazım. hamit için de konuşulup bu sorunun çözülmesi lazım. hamit sezona iyi başlayamadı, şimdi biraz daha toparlamış görünüyor. ancak kendi kapasitesinin altında kalmış olması ve taraftarın tepkisi özgüvenini törpülemiş durumda. bu işler sadece sahada “bir gol atsa kendine gelecek” diyerek olmaz. öncesinde mental toplantılar yapıp özgüveni yerine getirmek lazım. kendine güvenli bir hamit dünya çapında topa vuran adamlardan biri. berlin kaplan’ında ayhan kaplan yeğenine ne diyordu “sende hamit’in kalçası var, kalçadan çıkar şutu hamit gibi”.
    bir de emre çolak var, hem uzaklardan vurabilen hem de driblingle içeri girebilecek. ancak emre’nin oyun bilgisi ve görüşü o kadar zayıf ki. tipik altyapıda tam yetiştirelememiş, bir şeyler öğretilememiş türk topçusu.

    yazıya gönülsüz olmamım sebeplerinden biri de maçtan sonra twitterda, galatasaray sözlükte yazılanları okumuş olmam. yazık. adamlar fatih terim’e, emre çolak’a hakaret, küfür ediyor yahu. bu izansızlık be abicim, başka şey değil. sadece kazanmak isteyen, ne olursa olsun kazanmak isteyen ruh hali. sorsan kendi hayatlarında yapmaları gereken her şeyi tam olarak yapıyorlar mı, nerdeeee. ama sallaması kolay. mesela emre çolak’a yediğimiz golde bir araba küfür edenler var. ne yapmış emre, gereksiz faul yapmış. pozisyonu hatrlayalım, kafaya yükseldi, boyu yetmedi culio’nun üstüne çıktı, faul. nerede? bizim sahanın ortalarında, taç çizgisine yakın bir yer. peki sonra? culio topa vurdu emre kafaya topa vurdu kornere gitti. korner gol oldu. emre’nin oyununa bir sürü eleştiri getirebilirsiniz, yukarıda okuyabileceğiniz gibi. ama bu golde çocuğun ne kabahati var yahu. ancak şöyle diyebilirsiniz “emre çolak cenabetin, uğursuzun önde gideni, topa dokunmasın gol yiyoruz”. bunu diyen adamla da ben muhatap olmam zaten. azıcık zeka.

    galatasaraylı, fenerli, beşiktaşlı fark etmeden bütün taraftarlarda olan hastalık, futbolcuya küfür etmek. niye? adam maçı mı sattı ki lan? pas hatası yapıt, golü atamadı, haftalardır, yıllardır böyle oynuyor. iyi de canım kardeşim selçuk şahin’i de, mustafa sarp’ı da, sabri sarıoğlu’nu da, olcay şahan’ı da hocaları oynatıyor. manyak mısınız? topçunun kapasitesi belli. küfürlerin asıl muhatabı hocalar olması lazım değil mi? gerçi bu tip adamlar hem topçuya hem hocaya ayrım yapmadan küfür ediyor. bir ben bu tiplerden olamadım, hayat daha mı güzel oluyor acaba. size bir tüyo vereyim: hiç sanmam.

    bir de “siz bunları eleştirmiyorsunuz, ondan havaya giriyorlar” diyenler var ki bayılıyorum onlara. hocası oynattıktan sonra, topçu seni, beni, hıncal uluç’u, erman toroğlu’yu, uğur meleke’yi kaale alır mı sanıyorsun? peki.

    hani bir pozitif ayrımcılık sebebi vardır ya futbolda: kredisi var. eğer galatasaray futbol takımı ve fatih terim’in bu kredisi yoksa bu memlekette hiçbir futbol unsurunun bu kredisi yoktur.

    neyse, önümüzdeki maçlara bakıcaz. galatasaray ligde lider, şampiyonlar liginde grupta ikinci. amannnn, mersin’i yenemedikten sonra, ne kıymeti var.

    *
App Store'dan indirin Google Play'den alın