• 177
    olayın geçtiği yer: ankara, kızılay.
    maçı izliceğimiz kafeye kurulmuş oturuyorum. içimden geldi, gidiyim de bir iddia oyniyim dedim. büfeye gelip de daha iddia kuponunu elime alır almaz bir amca yanıma yaklaşarak "trabzon maçı nolur trabzon?" diye sordu. aksanından az çok anladığım kadarıyla karadenizliydi. "valla ben galatasaray'a oynuyorum," diye cevapladım. handikaplı 1 dedi bana. beni bir gülme tuttu; "yok öyle aşk," dedim. "yatar o kupon amcacım. boşuna oynama." sonra da iç rahatlığıyla galatasaray galibiyetini oynayarak maçı izliceğim kafeye döndüm.

    şimdi o amca geldi de aklıma, içimden sözlükle paylaşmak geldi ...
    seviyorum seni galatasaray
  • 178
    selçuk inan'ın, emre belözoğlu yada tümer metin gibi olay bir transferle galatasaray'a gelmiş olmamasına rağmen 90 dakika ıslıklandığı maçtır. aynı şekilde oyuna sonradan giren engin baytar da top her ayağına geldiğinde ıslıklanmıştır. ancak ceyhun gülselam oyuna girer girmez golünü attığı için trabzonspor taraftarının gazabına uğrayamamıştır.
    maç boyu sahaya yabancı madde atan ev sahibi takım taraftarının attığı bir pet şişe kendi kalecisinin yüzünde patlamıştır. o kaleci de maçın sonunda hatalı gol yemiştir. burada suçlu kesinlikle taraftardır ve cezalandırılması gerekir, gerek bireysel gerek stad kapama cezası ile.

    galatasaray açısından değerlendirmek gerekirse, son dakikasında gol yediği 3-1'lik fenerbahçe maçının ardından bir 3 de trabzonspor deplasmanında atması, bu tempodan düşmezlerse ne kadar rahat şampiyonluk ipini göğüsleyeceğini gösteren karşılaşma olmuştur.
    benim yorumlamam bu kadar
  • 179
    maşallah(x41) galatasaray

    maşallah maşallah..(38)..maşallah. 41 kere maşallah.

    yazıya başka türlü başlamak cidden olmazdı. şu takıma, - dikkatinizi çekerim, artık "takım" diyebiliyoruz gönül rahatlığıyla - söylenecek şey o kadar çok ki aslında. hey gidi imparator, herkes bir kez daha anlıyor senin büyüklüğünü. nereden nereye getirdin takımı..

    her golden sonra yedek kulübesindeki manzarayı sabırsızlıkla çekiyorum resmen, o bütünleşmeyi görmek mutluluk veriyor..

    grande fatih terim!!

    derbi maçı kadrosuyla çıktık hayli zor geçmesini beklediğim trabzon deplasmanına. muhtemelen eboue biraz fedakarlık yapıp da çıktı. maçtan önceki genel kanı oynayamayacağı yönündeydi bildiğiniz gibi, ilk 11'de görünce şaşırdım. keza oynamasaydı, söylemek istedim, beklendiği gibi servet'i değil de serkan'ı tercih ederdim şiddetle. servet demeyin artık, aman. servet demek kafadan 1 gol yemek demek gibi bir şey. bozulmasın ujfa-semih ikilisi bundan böyle. hem ujfa'nın dediğini duymadınız mı; "semih, galatasaray'ın pique'si!.."

    inanılmaz iyi gidiyor semih, hiç de bozmadan, istikrarlı.. nobre, almeida, alex/bienvenu ve diğerleri derken şimdi de burak'a adım attırmadı resmen. aynen devam aslanım.

    ujfa, emre çolak için de "galatasaray'ın messi'si emre çolak" demiş. tamam tamam biraz abartmış kabul. fakat emre de son 2 maçtır baya etkili, kızdığımız zaman nasıl kızıp eleştiriyorsak, zaman hakkını verme zamanı. bu performansındaki bence en önemli faktör, terim'in ondan bekledikleri. emre'den gidip ikili mücadeleye falan girmesini beklemiyor terim, açık ve net bir şekilde basit oynayıp, sadece genellikle tekniğini kullanmasını istiyor. dikkat ettiyseniz ikili mücadeleye çok fazla girmiyor, genellikle boş alanlara yaptığı koşular ile top alıyor, hemen onu başka bir arkadaşına veriyor, veya uygunsa dribling yapıyor vs.. hem dinç kalıyor böylelikle, hem de rahat oynuyor, etkili oluyor.

    sertlikse sertlik. teknikse teknik. hızlı oyunsa hızlı oyun. passa pas. ruhsa ruh. mücadele ise mücadele. kondisyonsa kondisyon. her şey ama her şey var bu takımda. pas organizasyonları desen, her maç daha da iyi hale geliyor. erken gol de şüphesiz etkili oldu fakat trabzonspor takımının ve taraftarın direncini pas yaparak kırdık resmen. ve öyle boş boş, bülent ünder zamanındaki anlamsız paslar gibi değil de, önceden çalışılmış, bilinçli, etkili, tek paslar. bol bol ver-kaç. dikkat ettiyseniz muslera'ya atılan geri pas sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor bir maçta. eskiden böyle miydi, sıkıştın mı at kaleye..

    şu da var tabi, takım her maç birbirini daha iyi tanıyor, birbirini ezberliyor

    tabii.. bir 4-4-2 gerçeği de var.

    4-4-2 ile birlikte sağ kanatta eboue ile kazım birbirine daha yakın oynamaya başladı, oldukça da uyumlu bir ikili oldular ve sağ kanattaki sıkıntıyı şimdilik çözdüler gibi. eboue hücuma çıkınca kazım geriye kayıyor, çeşitli çeşitli varyasyonlar böyle.. gerçi sadece sağ kanatta da değil gelişme, çolak-balta ikilisi de fena olmadı sol kanatta. balta eski baltalığını attı üstünden, ilk geldiği zamanki performansına yaklaşıyor giderek. çolak için zaten diyeceklerimi dedim yukarıda. e orta ikili, uzun zamandır bu kadar iyi ve uyumlu orta ikilimiz yoktu. bir de bunun üstüne, takımın kondisyonunun iyi olmasının da verdiği etkenle hücumda yaptığımız baskı, namı diğer 'bam bam bam' presi. toplu defans, toplu hücum anlayışı..

    çok iyi gidiyoruz beaa..

    ligde en çok gol atan, en az gol yiyen, 6 maçtır deplasmanda gol yemeyen, 7 maçtır deplasmanda yenilmeyen (beşiktaş deplasmanı, gençler deplasmanı, trabzon deplasmanı.. boru değil bu deplasmanlar.), 7 maçtır yenilmeyen, 4 maçtır kazanan, 8 günlük zorlu süreç içindeki 3 maçtan da 3 puan çıkaran bir takımdan bahsediyoruz.. üstünü mü çizersiniz, altını mı bilemem ama, "takım" diyorum..

    çok büyük konuşacağım belki ama, bu takım bu sezonu lider bitirir ve yine bir dümen dönmezse - şunu ekleyeyim, zerre kadar inanmıyorum temiz bir play-off süreci olacağına - bu takım şampiyonluğu göğüsler, söke söke..

    yalnız baros'un artık kendine gelmesi lazım bir an önce. o kadar iyi işler başaracaktır ki baros elmander ile çift forvette.. hiç o bildiğimiz baros gibi değil bu aralar. istediklerini sahaya tam olarak yansıtamayınca da işi gücü hakemle uğraşmak olan bir futbolcu izlenimi bırakmıyor değil izleyenlerde. baros'u biliyoruz, bu değil. atacağı bir iki gol ile kendine gelecektir baros da, onun da kendine gelmesiyle bu takım daha da bi' başka olur..

    sonra..

    kırmızı karttan sonra iki tarafa da sorsalar maç böyle bitsin diye, zıplaya zıplaya kabul ederdi. trabzon zaten oyundan iyice koptu 2. golden sonra. kırmızı kart da gelince, maç bitti zaten.

    neyse, face'de beğeni toplama meraklısı spikerlerimiz de mutlu olmuştur 3 gol olunca. bol bol beğenilmiştir, paylaşılmıştır goller falan. hadi yine iyisin lig tv! bu arada aklıma gelmişken, galatasaray fenerbahçe'yi 4-5 gündür yenemiyor, birisi söylesin de şunlara haber falan yapsınlar hemen şunu, severler böyle haberleri bas bas bağırmayı!

    babamın, tam "melo atsın, selçuk atamıyor bir türlü.." demesinden sonra "siftahı yapacak" dememle birlikte selçuk'un yazması da hoş oldu. islık falan da kalmadı zaten sonra.

    ligdeki ilk golünü geçtiğimiz hafta fenerbahçe karşısında atan küçük melo bu maçta da gol ataydı iyiydi bu arada.

    ellerin serbest, su şişelerinin bol bol patladığı, sahada bir çift kunduranın olduğu maçta, elmander'in giray'a attığı artistik çalımdan sonra hafiften sataşması da güldürmedi değil.

    son sözü de tolga'ya söyleyeyim. bu maça kadar 6 galatasaray maçına çıkmıştı tolga. bir tek geçtiğmiz sezon arena'daki seyircisiz maçta gol yemedi bu 6 maçın içinden. ve sadece bu maçta trabzonspor galibiyet aldı. 4 maç galatasaray galibiyetiyle bitti. yine bu maça kadar galatasaray maçlarında maç başına 1,83 gol yeme ortalamasıyla oynuyordu tolga. bu maçla birlikte düz hesap 2 oldu. hastayım galatasaray maçı performanslarına tolga'nın, fakat yüzünde patlayan su şişesi hiç hoş olmadı..

    teşekkürler galatasaray..

    http://jaimelesport.blogspot.com/...x41-galatasaray.html
  • 181
    trabzonspor – galatasaray : 0-3 …seri dediğin böyle olur…

    türkiye’nin en zor deplasman şehri, ve gidip 3-0 kazanıyorsun. büyük iş, çok büyük.

    dört gün önce fenerbahçe’yi sahadan silen takımı bozmadan sahaya sürdü fatih hoca. trabzonspor’a karşı önlem almak, taktik yapmak derdine düşmedi. gerçi bazı şeyleri bilmek için fatih terim olmaya gerek de yok. şöyle ki; trabzon’un tek numarası savunmanın arkasında burak’la topu buluşturmak. bunu stadı gören aparmanın 8. katında oturan 73 yaşındaki ayşe teyze bile öğrendi be kardeşim.
    yalnız son zamanlara fatih hocaya fazla laf çakıyorum, allah sonumuzu hayretsin:)

    evet usta, basit kuraldır. kazanan takım bozulmaz. biz rijkaard döneminde kaybeden takım bozulmaz bile görmüştük. diyorlardı ki; elinde futbolcu yok. efendim? elinde sadece 11 futbolcu mu vardı? neyse, uzatmayalım, işimize bakalım.
    kazanan takım bozulmaz, hele ki fenerbahçe’yi yendiysen. bunun iki sebebi vardır. öncelikle takımına güvendiğini göstermiş olursun, rakibine gözdağı verirsin, “ben kendi takımıma bakarım, senle ilgilenmem” demektir. ikinci sebep, fenerbahçe maçını kazanan takımını bozmayarak ödüllendirirsin. malum, artık her futbolcu maç başı oynuyor. hoooppp, hemen “topçunun parası takımdan önemli mi” diye atlayacak olan münafıklar, önce ilk sebebi okuyun, sonra tüm yazıyı. adamı hasta etmeyin.

    maç golle başlamış. başlamış diyorum golü göremedim nitekim, o sırada lig tv’den maçı satın almaya çalışıyordum. golü hala görebilmiş değilim ki zerre kadar önemi yok. neden? maçın sanırım 75. dakikası falandı, topa sahip olma istatistiği yayınlandı; ts:%39 , gs:%61. trabzon deplasmanında böyle bir oran. büyük iş.

    ya, hiç sevmiyorum futbol konuşmayı, saha içini konuşmayı. zaten hiç anlamıyorum da. neyse deneyelim bakalım. galatasaray sezon başından beri topa sahip olup, hızlıca rakibinin üstüne gitmeye çalışıyor. top taşıyan sadece engin baytar olduğu için bunu pas yaparak sağlamaya çalışıyor. bugün engin de yoktu. izlerken orta sahada 5 metre içinde birbiriyle paslaşan, bu şekilde rakiplerini geçen futbolcular görüyorsunuz. zor iş bu. yorucu. sürekli pas-pas-pas, sürekli boşa çık. dünyanın en yorucu oyun şekillerinden biri. bir diğeri de rakibe kıçını dayayıp onla mücadele ederek oynamak. en yorucusu budur.

    bir takımın başına fatih terim geliyorsa, dünyadaki her futbolcu onun ne istediğini bilir, bilmiyorsa kendi cahilliğidir. hoca, önde basan, topu kazanan, kazandığı topla hızlıca rakip kaleye giden takım ister, bunu bildiğiniz için tekrar söylemiyorum.
    takım fener maçına kadar, son 4 maçtır falan üstüne bir şey koymuyordu. o güne kadar her maç bir sorunun çözüldüğünü gördük. savunma zafiyeti, duran toptan gol atmak, orta sahada pas gibi. bunları çözmüştü takım. fenerbahçe maçında bu tavana vurdu. elbette etkisiz riera ve kazım’ın var olduğu takımda çift forvete dönmenin de etkisi var.
    pek, diyelim fener maçıdır, herkes için farklıdır, topçular başka oynar. bu akşamki trabzon maçını ne yapacağız.

    yazının ortasında özet geçeyim mi size? fatih terim fener maçına kadar takımı 3.viteste gidebildiği yere kadar götürdü, fener maçına gelince 5. vitese taktı, ki bundan sonra tutabilene aşk olsun.

    ünlü bir haberciden bir tüyo geldi. takım geçen seneki trabzon deplasmanından tamamen farklı bir ilk 11 ile çıkmış sahaya. bu, benim takıma güven sağlamak için ilk başlarda söylediğim kıvırma cümlesiydi yahu. yani, takım daha yeni falan filan hikayesi…demek ki fatih hoca, bu takım oldu demiş.

    trabzon’da beşiktaş da kazandı. ama böyle kazanamadı. biz fenerbahçe’yi yendik ama fener sezon başından beri böyle oynuyor, tamam bu kadar değil. tamam abicim, bu kadar değil dedik. fener bu kadar mahkum oynamadı hiç kimseye. lan tamam. bir örnek vereyim, rahatlayın. çin işkenceleri arasında su içirmek var. su içmek kötü olabilir mi? demek ki miktar önemli.

    başka mevzulardan bahsedelim. sabri sarıoğlu için bilmem kaç ay, yekta kurtuluş için bilmem ne kadar sakatlığı sürecek dediler. hafta içi ikisi de takımla idmana çıktı. eboue için üst adelede yırtık dediler fener maçından sonra, trabzon maçında ilk 11’deydi aslanlar gibi.
    bu nedir biliyor musunuz? bundan önce bu kulübün hiçbir şeyi adam gibi yönetilmemiş demektir. topçu sakatım demiş, hoca eyvallah demiş, sağlık kurulu sesini çıkaramamış, yönetim bunları bilse bile göz yummuş.

    şimdi takımın başında prof. dr. külyutmaz var. yer mi sanıyorsunuz bunları. ayrıca bunlara gerek bile yok, zaten onlara öyle bir yaklaşıyordur ki, topçu bacağı kopsa fatih terim için oynamak istiyordur.

    hiç sevmeme rağmen biraz da futbolcuları masaya yatırayım. bu defa ki doğru, tek tek oyunculara bakmayı sevmem. trabzonspor taraftarı mı? onlar kapakla oynamaktan yorulunca ilgilenicem.

    eboue. ben demiştim demeyi sevdiğimi söylemiştim. en iyi oynadığı yer olan sağbek oynasın, takıma alışsın, sonra nerede istersen orada oynat diyordum. bundan sonra istediğin yerde oynar, tam performansla. hem artık bizim onu sevdiğimizi de anladı, beşiktaş maçından sonra.
    baros. ah aydın ah. yıllardır gözünün önünde bir adam var. ne hızlı, ne teknik, ne kafa vuruşları iyi, ne şutları iyi. ama dünyanın en bilinen kulüplerinde oynuyor. ne yapıyor farkında mısın? tekmeye kafa koyuyor, maçı bırakmıyor, kıçını yırtıyor. yedek kalıyor bik bik etmiyor, oyuna girip gerekeni yapıyor. oğlum aydın sana söylüyorum baros’um aslında senden bahsediyorum.
    kazım. otur dört, ama bir daha kaldırıcam sözlüye.
    emre çolak. olacak bu çocuk, çalışıyor belli. ya kendi akıl etti, ya da birileri kulağına üfledi. valla profesyonel futbol acımasızdır. bank asya’ya güdersen orada alex var bilica var, işin çok zor olur. kuvvetlen galatasaray’da kal.
    muslera. bu adam ilk maç küfür edenler var ya, öpüyorum onları. o maç yazımı, “fakat muslera ne kaleci be abi….” diye bitirmiştim. galatasaray sözlükte en ofsayt entrylerim arasında, hala.
    ujfalusi. kaptanlığı için bile bir şey söylemedim yahu, daha ne diyeyim.
    semih kaya. mümkünse bu çocuğa genç semih demesinler, dalında olmuş ama o dalda çürümüş adaşını çağrıştırıyor, gerek yok. olacak mı desem, oldu mu desem. sezon sonunu bekleyeyim.
    selçuk inan. az biraz aşağıda trabzonspor taraftarına çakarken bulabilirsiniz yorumu.

    selçuk’tan pası aldık madem, gol yapmazsak olmaz. trabzon taraftarı maçın başından itibaren ıslıkladı, yuhaladılar, ne zaman durdular bilmiyorum. ne yapmış selçuk? emre belözoğlu gibi yetiştiği kulübe bonservis kazandırmadan inter’e gidip dönüşünde fenerbahçe’ye mi transfer olmuş. hoooppp, karışmasın. emre fenere gitmeden önce de galatasaray’da pek sevilmiyordu, çünkü son maçlarda sakatlanmamak için toplara bile girmiyordu. bu takımını satmaktır.
    selçuk ne yapmış? tümer metin gibi askerlik sorunum yüzünden avrupa’da oynayacağım diye beşiktaş’tan bonservisini alıp fenerbahçe’ye mi gitmiş? herkes biliyor, aziz yıldırım “askerlik işini hallederiz” deyince fenerbahçe’ye gittiğini. büyükanıt paşadan sonra tümer avrupa’ya transfer oldu. larissa’ya. benim aklıma futbol ve larissa deyince sadece larissa riquelme geliyor. hani var ya, paraguay’lı taş gibi bir hatun. yunan larissa kim lan. beter ol lan.
    selçuk bunların hiç birine benziyor mu? trabzonda oynadığı son maçın son saniyesine kadar gücünün son damlalarını veren bir adam selçuk inan. manisa zamanından beri selçuk galatasaray’a gelecek, herkes biliyor bunu. adam galatasaraylı lan. ama trabzon’un yönetemeyen yöneticileri gencecik bir çocuğu çapulcuların önüne atmayı kendi hatalarını itiraf etmeye tercih ediyorlar. ayıp değil mi, büyüğü.

    aslında kendi futbolcusunun suratına su şişesi adam adamdan ne bekliyorsun ki. hadi be, gerçekten mi? aslında tolga'ya değil de baros'a mı attılar suyu, yok canım dünyada inanmam. (bizim iznik gölünde bir sazan olur, allah seni inandırsın, nah bu kadar)

    bu can sıkıcı hikaye mutlu sonla bitiyor ama. selçuk inan, 44.dakikada trabzonspor’un kalelerindeki örümcek ağlarını alıyor, kendilerini ıslıklayanlara hareket çekmiyor, sevinmiyor bile. anlayana kapağın büyüğünü takıyor.
    selçuk inan’ın ayşe baceoğlu ile ilgilendiği dedikoduları çıkmıştı. yakışır kardeşime. (evlensinler demiyoruz olum, bi sakin olamadınız bu akşam ya)

    yakında bu galatasaray’ı durdurmak lazım kampanyaları başlar.

    *
  • 183
    içinde çok ama çok net mesajları barındıran maç.

    1- rakip savunmacılar, hata yapmayın, elmander affetmez!
    2- galatasaray 4 günde 2 derbiyi kaldıracak kondisyona sahiptir.
    3- frikik atabilir, canınızı yakabilir.
    4- canı isterse oyunu senin sahana yıkar, isterse ortasahada paslaşır sana topu vermez.
    5- önliberolu sistem yalandır, futbol kaliteli oyuncularla oynanır.
    6- semih kaya'nın üzerine gelecek defans akıllı olsun
    7- zar zor kaleye şut çekebilirsiniz, değerini bilin.
    8- gol pozisyonuna giremeyebilirsiniz, moralinizi bozmayın, coğu takım giremiyor.
    9- eboue'ye çalım atmaya kalkmayın, kaymak tereyağ modu karşınıza çıkabilir.
    10- tempo ayarlamaya çalışmayın, size kimse izin vermez.
    11- hele hele arkayı boş bırakmayın, boşluklara sızan olur.
    12- çapınızı bilin, galatasaray'a saygı duyun, ona göre oynayın.
    13- galatasaray her şartta sizi yenecektir, hazırlıklı olun, sonra hayal kırıklığı yaşamayın.

    bir de not ettiğim ilginç istatistikler:
    pas : 522/563
    %92,7 başarı oranı. barcelona'ya kafa tutar bu istatistik.

    ujfalusi 14 maçta hala toplam 4 faulde, bu maçta ise hiç yapmadı.
  • 184
    o kadar mutluyum ki şuan.geçen sene içeride dışarıda feneve yenildik beşiktaşa yenildik trabzona yenildik hatta ve hatta bursaya dahi yenildik.(şimdi düşünüyorum da iyi sabır varmış bizde de ha!) derken bu seneye girdik.öyle hızlı da girmedik daha ilk maçımızda mağlubiyetle tanıştık ama takımdaki mücadeleyi gördük bekledik olacak bu iş dedik.olacak dedik çünkü başımızda imparator vardı bi kere olmalıydı da ona güvenimiz tamdı.sonra başladık teker teker geçen senenin intikamlarını almaya. önce bursaya koyduk devamında beşiktaşla deplasmanda berabere kaldık (bunun arenası çok farklı olacak inşallah) sonra içeride fenevi adeta ezdik şimdi de trabzon maçı(trabzon taraftarına açık antreaman yaptık desek daha doğru olur heralde).bu sene herşey çok farklı olacak diye girmiştik sezona öyle de oldu.bunu gerçekleştiren imparatora,başkana ve aslan yürekli topçularımıza helal olsun diyorum.inşallah çok daha büyük başarılara ulaşacağız bu ekiple.
  • 188
    öncelikle güzide basınımızı dinleyince oynadığımız üç takim ne kadar kötü ve berbat olduğunu anlıyorum (!) buradan tffye sesleniyorum böyle rezil (!) takımları ligde barındırmayın! galatasaray'a gelince hiçbir şey yapmadı bu üç maç bala göte kazandık(!)

    açık söylemek gerekirse ben grande'nin fb macını kazanan 11'i değiştirmeyeceğini biliyordum. ben daha kontrollü oynayalım, engin'i 11' e alır diye düşünüyordum ama grande'nin kazanan takımı hiçbir zaman bozmayacagini biliyoruz. maca gelince elmander' in macın basında attıgı gol hem bizi hem takımı rahatlatti, fb macinda güveni gelen takımın daha güvenli oynamasını sağladı. elmander(elaman der) için söylenecek fazla söz yok. attıgı golü benim diyen golcü atamaz.. mücadele,calım, aklına gelecek ne kadar önemli özellik varsa sahip maşallah deyip nazar değdirmeden geciyorum. selçuk için cok önemliydi malumunuz sadri şener kendisini sakız yapmış her
    seferinde trabzon camiasının önüne atıyordu. attıgı frikik hem bizi rahatlatti hem de kapak vaziyeti gördü. trabzon
    on kisi kalınca mac bitti. bu arada bizim oyun üstünlüğümüz,iyi oyunumuzla fırsatı ele geçiren bir ingiliz takımı
    olsa mac 8-9 a giderdi ama bizim ülkemizin kültüründe bu türden perişan etmeler yok (bjk hariç) birde avni
    akerden çıkamazdık! sonra yıllarca süren düşmanlık vs..

    beyler kırılma maclarından başarıyla çıkıyoruz ne durumda olursa olsun fb ve trabzon'a 3 gol atıyoruz, dunyanın pozisyonunu kaçırıyoruz. beni bu takim devre arasında yapacagı bir iki takviye ile mest edeceğinden korkuyorum(!)
    bu arada maçtan sonra sevinçten helva gibiyim, hangi programı izleyeceğimiz şaşırdım!
    büyüksün grande!
  • 191
    33 yaşındayım 7 yaşından beri maç izlerim. buna göre herhalde bilmem kaçbintane maç falan izlemişimdir. dün akşamdan bu yana düşündüm durdum; önde götürdüğü maçı rakibi kırmızı kart gördü diye rölantiye alıp da rakibe saygı gösterenini hiç görmedim. bu elbette çok güzel ve anlamlı bir davranış ama 1- başka takımlar bizi böyle yakalayınca affetmiyorlar hiç bir şekilde 2- umarım bu atmadığımız golleri ikili veya genel averajda aramayız play off öncesinde.
  • 194
    maçı nevizade'de trabzonsporlu bir arkadaşımla beraber izledim, adamın yanında koyduk mu ehehe falan denmiyor tabi ama arkadaş ne koyduk be. terrrtemiz çaktık geçtik. deplasmanda bir takım adabıyla nasıl oynar, bunun dersini verdik. trabzon'un 10 kişi kalmasından sonra oyunu soğuttuk ve ortada tuttuk, oyuncularımız yorulmadı bile. kırmızı kart sıkışık fikstürde bu açıdan önemliydi.

    "olm ikidir frikikleri direği yalıyor, bak gör bu sefer yazacak, size patlayacak nıhahah" dediğim frikiği gole çeviren selçuk'a da selam ederim. heheheh aslanım benim.
  • 196
    trabzon'da oynadığımız en rahat maçlardan birisiydi belki. johan elmander'in ceza sahası içinde 180 derece dönerek topu sol alt köşeye zımbaladığı maç. ayrıca selçuk inan maçın başında ıslıklanmıştır ve ilk yarıda frikiği takarak en güzel cevabı vermiştir.
    ikinci yarısında 70%'in üzerinde topa sahip olma oranına sahiptik. istesek maç 4 veya 5-0 bile olabilirdi. ama zokora'nın kırmızı kartından sonra baya rolantiye almıştık maçı.

    ve benim için en özeli, sarı forma ile oynamıştık. keşke şundan her sene çıkarsak ya.

    (bkz: tarihte bugün)
App Store'dan indirin Google Play'den alın