• 181
    trabzonspor – galatasaray : 0-3 …seri dediğin böyle olur…

    türkiye’nin en zor deplasman şehri, ve gidip 3-0 kazanıyorsun. büyük iş, çok büyük.

    dört gün önce fenerbahçe’yi sahadan silen takımı bozmadan sahaya sürdü fatih hoca. trabzonspor’a karşı önlem almak, taktik yapmak derdine düşmedi. gerçi bazı şeyleri bilmek için fatih terim olmaya gerek de yok. şöyle ki; trabzon’un tek numarası savunmanın arkasında burak’la topu buluşturmak. bunu stadı gören aparmanın 8. katında oturan 73 yaşındaki ayşe teyze bile öğrendi be kardeşim.
    yalnız son zamanlara fatih hocaya fazla laf çakıyorum, allah sonumuzu hayretsin:)

    evet usta, basit kuraldır. kazanan takım bozulmaz. biz rijkaard döneminde kaybeden takım bozulmaz bile görmüştük. diyorlardı ki; elinde futbolcu yok. efendim? elinde sadece 11 futbolcu mu vardı? neyse, uzatmayalım, işimize bakalım.
    kazanan takım bozulmaz, hele ki fenerbahçe’yi yendiysen. bunun iki sebebi vardır. öncelikle takımına güvendiğini göstermiş olursun, rakibine gözdağı verirsin, “ben kendi takımıma bakarım, senle ilgilenmem” demektir. ikinci sebep, fenerbahçe maçını kazanan takımını bozmayarak ödüllendirirsin. malum, artık her futbolcu maç başı oynuyor. hoooppp, hemen “topçunun parası takımdan önemli mi” diye atlayacak olan münafıklar, önce ilk sebebi okuyun, sonra tüm yazıyı. adamı hasta etmeyin.

    maç golle başlamış. başlamış diyorum golü göremedim nitekim, o sırada lig tv’den maçı satın almaya çalışıyordum. golü hala görebilmiş değilim ki zerre kadar önemi yok. neden? maçın sanırım 75. dakikası falandı, topa sahip olma istatistiği yayınlandı; ts:%39 , gs:%61. trabzon deplasmanında böyle bir oran. büyük iş.

    ya, hiç sevmiyorum futbol konuşmayı, saha içini konuşmayı. zaten hiç anlamıyorum da. neyse deneyelim bakalım. galatasaray sezon başından beri topa sahip olup, hızlıca rakibinin üstüne gitmeye çalışıyor. top taşıyan sadece engin baytar olduğu için bunu pas yaparak sağlamaya çalışıyor. bugün engin de yoktu. izlerken orta sahada 5 metre içinde birbiriyle paslaşan, bu şekilde rakiplerini geçen futbolcular görüyorsunuz. zor iş bu. yorucu. sürekli pas-pas-pas, sürekli boşa çık. dünyanın en yorucu oyun şekillerinden biri. bir diğeri de rakibe kıçını dayayıp onla mücadele ederek oynamak. en yorucusu budur.

    bir takımın başına fatih terim geliyorsa, dünyadaki her futbolcu onun ne istediğini bilir, bilmiyorsa kendi cahilliğidir. hoca, önde basan, topu kazanan, kazandığı topla hızlıca rakip kaleye giden takım ister, bunu bildiğiniz için tekrar söylemiyorum.
    takım fener maçına kadar, son 4 maçtır falan üstüne bir şey koymuyordu. o güne kadar her maç bir sorunun çözüldüğünü gördük. savunma zafiyeti, duran toptan gol atmak, orta sahada pas gibi. bunları çözmüştü takım. fenerbahçe maçında bu tavana vurdu. elbette etkisiz riera ve kazım’ın var olduğu takımda çift forvete dönmenin de etkisi var.
    pek, diyelim fener maçıdır, herkes için farklıdır, topçular başka oynar. bu akşamki trabzon maçını ne yapacağız.

    yazının ortasında özet geçeyim mi size? fatih terim fener maçına kadar takımı 3.viteste gidebildiği yere kadar götürdü, fener maçına gelince 5. vitese taktı, ki bundan sonra tutabilene aşk olsun.

    ünlü bir haberciden bir tüyo geldi. takım geçen seneki trabzon deplasmanından tamamen farklı bir ilk 11 ile çıkmış sahaya. bu, benim takıma güven sağlamak için ilk başlarda söylediğim kıvırma cümlesiydi yahu. yani, takım daha yeni falan filan hikayesi…demek ki fatih hoca, bu takım oldu demiş.

    trabzon’da beşiktaş da kazandı. ama böyle kazanamadı. biz fenerbahçe’yi yendik ama fener sezon başından beri böyle oynuyor, tamam bu kadar değil. tamam abicim, bu kadar değil dedik. fener bu kadar mahkum oynamadı hiç kimseye. lan tamam. bir örnek vereyim, rahatlayın. çin işkenceleri arasında su içirmek var. su içmek kötü olabilir mi? demek ki miktar önemli.

    başka mevzulardan bahsedelim. sabri sarıoğlu için bilmem kaç ay, yekta kurtuluş için bilmem ne kadar sakatlığı sürecek dediler. hafta içi ikisi de takımla idmana çıktı. eboue için üst adelede yırtık dediler fener maçından sonra, trabzon maçında ilk 11’deydi aslanlar gibi.
    bu nedir biliyor musunuz? bundan önce bu kulübün hiçbir şeyi adam gibi yönetilmemiş demektir. topçu sakatım demiş, hoca eyvallah demiş, sağlık kurulu sesini çıkaramamış, yönetim bunları bilse bile göz yummuş.

    şimdi takımın başında prof. dr. külyutmaz var. yer mi sanıyorsunuz bunları. ayrıca bunlara gerek bile yok, zaten onlara öyle bir yaklaşıyordur ki, topçu bacağı kopsa fatih terim için oynamak istiyordur.

    hiç sevmeme rağmen biraz da futbolcuları masaya yatırayım. bu defa ki doğru, tek tek oyunculara bakmayı sevmem. trabzonspor taraftarı mı? onlar kapakla oynamaktan yorulunca ilgilenicem.

    eboue. ben demiştim demeyi sevdiğimi söylemiştim. en iyi oynadığı yer olan sağbek oynasın, takıma alışsın, sonra nerede istersen orada oynat diyordum. bundan sonra istediğin yerde oynar, tam performansla. hem artık bizim onu sevdiğimizi de anladı, beşiktaş maçından sonra.
    baros. ah aydın ah. yıllardır gözünün önünde bir adam var. ne hızlı, ne teknik, ne kafa vuruşları iyi, ne şutları iyi. ama dünyanın en bilinen kulüplerinde oynuyor. ne yapıyor farkında mısın? tekmeye kafa koyuyor, maçı bırakmıyor, kıçını yırtıyor. yedek kalıyor bik bik etmiyor, oyuna girip gerekeni yapıyor. oğlum aydın sana söylüyorum baros’um aslında senden bahsediyorum.
    kazım. otur dört, ama bir daha kaldırıcam sözlüye.
    emre çolak. olacak bu çocuk, çalışıyor belli. ya kendi akıl etti, ya da birileri kulağına üfledi. valla profesyonel futbol acımasızdır. bank asya’ya güdersen orada alex var bilica var, işin çok zor olur. kuvvetlen galatasaray’da kal.
    muslera. bu adam ilk maç küfür edenler var ya, öpüyorum onları. o maç yazımı, “fakat muslera ne kaleci be abi….” diye bitirmiştim. galatasaray sözlükte en ofsayt entrylerim arasında, hala.
    ujfalusi. kaptanlığı için bile bir şey söylemedim yahu, daha ne diyeyim.
    semih kaya. mümkünse bu çocuğa genç semih demesinler, dalında olmuş ama o dalda çürümüş adaşını çağrıştırıyor, gerek yok. olacak mı desem, oldu mu desem. sezon sonunu bekleyeyim.
    selçuk inan. az biraz aşağıda trabzonspor taraftarına çakarken bulabilirsiniz yorumu.

    selçuk’tan pası aldık madem, gol yapmazsak olmaz. trabzon taraftarı maçın başından itibaren ıslıkladı, yuhaladılar, ne zaman durdular bilmiyorum. ne yapmış selçuk? emre belözoğlu gibi yetiştiği kulübe bonservis kazandırmadan inter’e gidip dönüşünde fenerbahçe’ye mi transfer olmuş. hoooppp, karışmasın. emre fenere gitmeden önce de galatasaray’da pek sevilmiyordu, çünkü son maçlarda sakatlanmamak için toplara bile girmiyordu. bu takımını satmaktır.
    selçuk ne yapmış? tümer metin gibi askerlik sorunum yüzünden avrupa’da oynayacağım diye beşiktaş’tan bonservisini alıp fenerbahçe’ye mi gitmiş? herkes biliyor, aziz yıldırım “askerlik işini hallederiz” deyince fenerbahçe’ye gittiğini. büyükanıt paşadan sonra tümer avrupa’ya transfer oldu. larissa’ya. benim aklıma futbol ve larissa deyince sadece larissa riquelme geliyor. hani var ya, paraguay’lı taş gibi bir hatun. yunan larissa kim lan. beter ol lan.
    selçuk bunların hiç birine benziyor mu? trabzonda oynadığı son maçın son saniyesine kadar gücünün son damlalarını veren bir adam selçuk inan. manisa zamanından beri selçuk galatasaray’a gelecek, herkes biliyor bunu. adam galatasaraylı lan. ama trabzon’un yönetemeyen yöneticileri gencecik bir çocuğu çapulcuların önüne atmayı kendi hatalarını itiraf etmeye tercih ediyorlar. ayıp değil mi, büyüğü.

    aslında kendi futbolcusunun suratına su şişesi adam adamdan ne bekliyorsun ki. hadi be, gerçekten mi? aslında tolga'ya değil de baros'a mı attılar suyu, yok canım dünyada inanmam. (bizim iznik gölünde bir sazan olur, allah seni inandırsın, nah bu kadar)

    bu can sıkıcı hikaye mutlu sonla bitiyor ama. selçuk inan, 44.dakikada trabzonspor’un kalelerindeki örümcek ağlarını alıyor, kendilerini ıslıklayanlara hareket çekmiyor, sevinmiyor bile. anlayana kapağın büyüğünü takıyor.
    selçuk inan’ın ayşe baceoğlu ile ilgilendiği dedikoduları çıkmıştı. yakışır kardeşime. (evlensinler demiyoruz olum, bi sakin olamadınız bu akşam ya)

    yakında bu galatasaray’ı durdurmak lazım kampanyaları başlar.

    *
  • 33
    şerefli takımların maçıdır bana göre.
    türkiyenin en iyi iki teknik adamı*,
    türkiyenin şuanda en formda iki forveti*
    türkiyenin en iyi en formda kalecileri*
    karşılaşması olacaktır.

    aynı zamanda deplasman yasağına inat trabzonspor-galatasaray taraftarının stadda maçı yanyana izleyeceği maçtır. (bkz: #837884)

    kapkara ligin, temiz iki takımının mücadelesidir !
  • 175
    maçkoskop
    kadro:
    muslera(varmıydı, ben göremedim o yüzden not veremedim) ?
    aboo(hücum beki görevdeydi) 7
    semih(aslanım benim, önümüzdeki 500 maçın stoperi, yüz akımız) 8
    ufo(kaptan, rotamız sana emanet) 8
    hakan balta(takım büyükse o da büyük) 7
    selçuk 7
    melo( havlamaya ramak kaldı) 7
    kazım(dalga geçer gibi oynadı) 6
    emre çolak(hadi hayırlısı girdin kalbimize) 7
    elmander(hakan şükürler bitmez) 9
    baroş( tek eksiği gol) 6

    zurnanin zirt dediği an:
    -fatih terim’in oyundan düşmüş trabzonspor’a karşı ceyhun’u oyuna sokup dalga geçmesi. sen selçuk’a küfür et, oyuna giren engin’e söv, futbolunda tanrıları var, ceyhun’a gol attırır bu maçta.
    varil:
    iki haftadır varil bulamıyoruz.
    -
    gladyatör:
    elmander; takımın en çok koşan, en çok pozisyona giren futbolcusuydu. hakan şükür’ün iyi maçlarından birini seyreder gibiydik.
    -
    borozanci:
    -kuddusi müftüoğlu; iyi maçı kötü yönetti, iki net ele çarpmayı görmedi, trabzon’lu futbolcuyu atması ağır karardı.
    bir soru – bir cevap:
    ilk oynanacak milli takımda banko stoper kim olur?
    semih kaya-
    imparator:
    grande deneyerek, yanılarak takımı kurdu, bu takım artık hiçbir maçta oyun üstünlüğünü kaptırmaz.
    -
    ordakiler:
    trabzonspor seyircisi, 61. dakikayı birkaç kadın çığlığıyla geçirebildi, galatasaraylı yoktu.

    analiz:
    fenerbahçe maçı bitmemiş devam ediyordu. muhtemelen devam edecek, dolayısıyla yazdığımız, yazacağımız şeyler de aynı kalacak. fatih terim ileri uçtaki mile 2 futbolcu dizmiş, artık değiştirmez, değiştirmediği sürece yenilse bile takımın iyi oyunu devam eder.

    emre çolak’ın oyunlarını dikkatle takip ettim. büyük takım orta saha futbolcusundan beklediğim tek şey, ayağına gelen kolay topu geriye yana atmadan, risk alarak, gerkirse çalım atarak ileriye taşımaktır. bu hareketi fazlasıyla yaptı, korkak pısırık, kendine oynayan biri değil, tekniği zaten tartışılmazdı, fizik olarak da sanki her hafta biraz daha büyüyen çocuk gibi. gözümde o cılız futbolcu gitmiş, yerine güçlü kuvvetli biri gelmiş gibi. galatasaraylı oluşu kendisini en kestirme yoldan takıma girişini sağladı. galatasaraylı futbolcuların fazlalığı, takımı taraftar önünde daha bir sevimli hale getirir.

    takım dizilişte 4-4-2 oynadı, 3 gün önce de aynı dizilişteydi. bana göre ileride 4 kişi vardı her iki maçta da. abo, melo, kazım, emre çoğu zaman trabzonspor 18 indeydi. büyük takım dizilişi işte budur, tek kriter kimseden korkmamaktır. işte gördük, 3 günde ligin en kuvvetli iki takımıyla oynadık. toplamda 20 pozisyona girdik, bu gece 500 pasa karşı 250 pas yedik.

    semih kaya’yı yalvararak, büyük galatasaray taraftarının sinerjisiyle takıma soktuk. bu yoğunlukta bir isteğe kimse karşı koyamaz, bu iki maçı atlattı ya artık her maç kendi kalesine gol bile atsa galatasaray stoperi semih kaya’dır. kenardaki ve tribündeki ulusun en büyük stoperleri artık gönül rahatlığıyla kendilerine takım arayabilirler. bizi de tekrar tribünlere taşıdıkları için bu iki ex stoperimize şükran borçluyum. küfür etmiyorum, deli doktoruna para vermiyorum, saçlarımı yolmuyorum, başımı tribün demirlerine vurmuyorum. teşekkürler 76 numara ve cam gökhan.

    ligin kendi sahasında en tehlikeli takımına karşı muslera geçmişini bilmiyoruz ama, geldiğinden beri en kolay maçını oynadı. oynadı derken lafın gelişi, kendisini rahatsız eden bir top gelmedi. ne var ki eminim gelseydi bile kurtarırdı. biz simoviç zamanında kalemize top gelsin diye totem yapardık. simoviç’in akrobasi hareketlerini setretmenin zevki bam başkaydı. muslera’nın topu takip edişi, top yokken ki ceza sahasındaki hareketleri, top geldiğinde ki yaylanmaları seyir zevki açısından aleyhimize de olsa istediğim pozisyonlardı. ne yazık bu maçta bu yönde mazoşizm yaşayamadık.

    şu an için takımda kazma, taraftarın hoşlanmadığı hiç bir futbolcu yok. yener yenilir, önemli değil, önemli olan galatasaray şovu galatasaray taraftarı içindir ve bizler oynayan, oynatan, yönetenlerden memnun olmamızdır. ve bu memnuniyet fazlasıyla mevcuttur. milletin can derinde düştüğü ortamda futbola katkı, galatasaray’ın ülkenin yüz akı takımı olması sebebiyle üzerine aldığı onurlu bir görevdir. böylesi pis ortamda futbolu birazcık ta olsa temizlediği için, bu takımın taraftarı olarak ne kadar övünsem, övünsek azdır.

    sevinin çocuklar, övünün çocuklar.
  • 196
    trabzon'da oynadığımız en rahat maçlardan birisiydi belki. johan elmander'in ceza sahası içinde 180 derece dönerek topu sol alt köşeye zımbaladığı maç. ayrıca selçuk inan maçın başında ıslıklanmıştır ve ilk yarıda frikiği takarak en güzel cevabı vermiştir.
    ikinci yarısında 70%'in üzerinde topa sahip olma oranına sahiptik. istesek maç 4 veya 5-0 bile olabilirdi. ama zokora'nın kırmızı kartından sonra baya rolantiye almıştık maçı.

    ve benim için en özeli, sarı forma ile oynamıştık. keşke şundan her sene çıkarsak ya.

    (bkz: tarihte bugün)
  • 137
    zokora'nin atilmasinin asla bir hata olmadigi mactir. hata diyenleri anlayamamakla birlikte, her futbolcunun kafaya yumruklarini superman gibi gokyuzune dogru kaldirip, rakiplerini suratina patlattigini dusunursek, bu sartlarda kafa topuna cikmak hayli sikinti verici olacaktir. ayrica adam ha gelip rakibin suratina yumrugu yapistirmis, ha hava topuna cikarken yumrugunu rakibin suratina gelecek sekilde kaldirmis. yaralayici olmasi yonunden ayni seydir ve bu sekilde hava topuna cikmak zaten anlamsizdir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın