ilk on birde üçten az yerli oyuncu oynatılamaz. yirmi beş kişilik kadroda en az iki tane takım alt yapısından yetişmiş yirmi bir yaş altı oyuncu bulunmak zorundadır. yani; işin özü, meseleye bu topraklarda hemen her zaman olduğu gibi tersinden bakıyoruz. yabancı oyuncu sayısı değil, yerli oyuncu sayısı olmalı bizim tartıştığımız.
belki bire bir örtüşmeyecek fakat nihayetinde bir nitelik kazanma meselesi olduğu için alegorik olarak karşılaştırabilir olduğunu düşündüğüm bir mesele var. iki tane okul, bir tanesinde her sınıfta en az elli kişi var, kalabalık, hengame, sistemsizlik, onlardan sorumlu olanların geldiğin yerde senin gibilerden bir sürü var bakışları ve son olarak çok da nitelikli olmayan fakat bu kalabalığın içerisinde aradan sıyrılmayı başarmış zeki sanılan vasatın biraz üstü öğrenciler. bir başka okulda ise; sınıflarda en fazla on beş kişi var, rekabete hazırlar, sistemli çalışıyorlar, onlardan sorumlu olanlar onların kıymetli olduğunu düşünüyorlar ve aralarından en az on tanesi gerçekten meziyetli çocukları. yüz tane okulun, bin sınıfından çıkacak bin vasat üstü öğrenci mi, yoksa on tane okulun yüz sınıfından çıkacak bin tane gerçekten nitelikli öğrenci mi? nicelik bazında bariz bir fark oluşmadığı gibi, nitelik bazında derin bir uçurum oluştu gördüğünüz gibi. işte futbolda da buna oldukça yakın bir mesele var.
ilk olarak; basit bir motivasyon meselesi söz konusu. futbolcusunuz, bir şekilde basamakları tırmanıp galatasaray'a, beşiktaş'a, fenerbahçe'ye gelmişsiniz. aynı pasaportu taşıdığınız on bir kişinin ve sizin bir şekilde ilk on sekizde olacağınızı bildiğinizde mi daha çok çalışmak ihtiyacı hissedersiniz, sadece üç kişinin ilk on birde olacağı, ilk on sekizde sizinle sırf aynı pasaporta sahip olduğu için hiç kimsenin oturamayacağını, böyle futbol dışı bir meselenin belirleyici olmayacağını bildiğiniz bir ortamda mı? bana ikinci ortam daha yüksek motivasyon sebebi gibi geldi.
bir ikincisi; milli takım denilip duruluyor. anlıyorum. bu milli takım toplamda yirmi beş türkiye cumhuriyeti pasaportu taşıyan oyuncudan oluşuyor, doğru mu? böyle bir serbestinin olduğu yerde; sneijder, sow, drogba, fernandes, belluschi veya bu isimlerden de daha yetenekli, daha disiplinli, daha ünlü oyuncularla rekabet içerisinde olup oyunda kalabilmiş oyunculardan oluşacak yirmi-yirmi beş kişilik kadro mu daha verimli olacak, yoksa mevcut oyuncu havuzundaki lapacılar mı?
beşiktaş, galatasaray, fenerbahçe... sırf şu üçünde o üç kişilik kontenjana girebilecek nitelikteki türk oyuncular milli takımda yedi farklı mevki parsellese; takımın omurgası oluşur. üstelik, alt yapılardan gelecek olan çocukların, ülkeye gelecek kaliteli yabancı oyuncuların kanatları altında yetişip zamanı geldiğinde o "üçe" dört, beş olma ihtimalleri de mevcut şartlara baktığımızda daha olası gözüküyor.
esasında; daha uzun yazacaktım fakat, yazdıklarımın pratikte hiç karşılığı olmayacağı fikrinden en fazla bu kadar uzak kalabildim. milli takım da umurumda değil mevcut şartlar altında esasında. hiçbir turnuvaya katılamayıp mevcut sistemin kulüpleri baltalamak ve içerideki bir avuç çarıklı pezevengi zengin etmekten başka hiçbir sike yaramadığına iman edileceği güne dek; her dört yılda bir, bir anasını siktiğimin turnuvasının kapısında hüsran yaşadığımızı görmek bütün yukarıda yazdıklarımı yazıp durmaktan daha makul geliyor. ben böyle olsun istiyorum.
her neyse; yanlış şeyi konuşuyoruz.
yerli oyuncu sayısı olmalı bizim konuşmamız gereken. en az üç, her takım için. eğer bu üç oyuncu alt yapıdan yetişmiş, yirmi bir yaş altı oyuncular değilse; bunlar dışında da alt yapıdan yetişmiş yirmi bir yaş altı iki oyuncuyu yirmi beş kişilik kadroda bulundurma zorunluluğu. vatan-millet düşmanı(!) bir başkan ile teknik direktör işbirliği içerisine girerlerse, en fazla beş yerli oyuncu başlarını ağrıtabilir. kural bu olmalı.