• 111
    bu olay esasında çok basit bir olay değil ancak yaşanılanlardan sonra ve geldiğimiz noktada gayet alenen görülecek, anlaşılacak, değerlendirilebilecek bir husustur. gözüken o ki hala bazı şeyler - ne yazık ki- anlaşılamamış olup kişisel fikir veya nefrete göre olayları yontmuş bazılarımız. buna itirazım var, bu olayı doğrusuyla yanlışıyla taraf seçmeksizin tekrardan izah etme gereği duydum:

    şimdi ünal aysal ve fatih terim karakterlerini ayrı ayrı inceleyelim:

    ünal aysal: açıkçası 2000'li yıllardan evvel oturup da bir galatasaray maçı izlememiş bile olabilir. o derece spordan ve galatasaray'dan uzak bir isim. yöneticiliği on numara, vizyonu geniş, dik başlı, inatçı, ekonomist biri. bu olayda karşımıza çokça çıkacağı üzere de egosu yüksek. ''ünal başkanın egosu yüksek değildi'' diyen yalan söyler açık ve net. fatih terim kadar egoist biriydi netice de olay buradan patlak verdi zaten.

    hitabet konusunda çok gelişkin oluşu, beyefendiliği ve karizması ile ve 100 milyon dolarıyla geliyor yalanı dolayısıyla daha başkanlığa adaylığını koyduğundan itibaren taraftarın desteğini toplamış bir başkan. elmander vb birkaç isimle kendisinden önce anlaşılmış olması, tt arena'nın ilk sezon başlangıcının kendisine denk gelmesi, yüksek kombine ve bilet gelirleri ile birkaç sürpriz hediyeyi de masasında buldu doğrusu. nitekim bunları çok doğru şekilde kullanarak da küçük avantajları dağa çevirmeyi bildi vizyonuyla. kaldı ki adnan polat döneminden kalan bitiklik, acizlik ve ekonomik olarak dibe vuruşu ve temlik edilmiş gelirler ile adeta bombaya kafa attı ünal aysal.

    derin galatasaray adı verilen oluşumun faruk süren sonrası dönem için sakladığı büyük koz idi, 2000'den önce kulübün yolunu bilmeyen ünal başkan'a yavaş yavaş camianın dinamikleri tattırıldı. ufaktan maçlara gelmeye başladı, aig hisse konusunda kulübe iyilik yaptı, 100. yıl belgeselinin sponsorluğunu üstlendi. bunları neden yaptı ünal başkan? gayet tabii galatasaray aşkından falan yapmadı. bir projenin öznesiydi, ve yeri/konumu/zamanı adnan polat sonrası olarak belirlenmişti. adnan polat 2009'da bıraksa 2009'da, 2013'te bıraksa 2013'te başkan olacaktı, 2011'de kısmet oldu. neden adnan polat sonrası? işte burası biraz kirli...

    neyse, bitmiş galatasaray'a karizması ve vaatleri ile adeta güneş gibi doğdu desek yeridir. gelelim fatih terim eksenine:

    fatih terim: milli takımdan gönderilmiş, epeyce süredir boşta kalmış ve ömrünü verdiği galatasaray'dan yaklaşık 9 sene ayrı kalmış bir isim... 2011 yazında terim'in, bize imza attığı anı unutamam. öylesine özlemişti ki öylesine mutluydu ki tekrardan bu camiaya döndüğü için, sanki nice zaferler yaşatmaya ant içmiş gibiydi. terim galatasaray'ı gerçekten özlemişti. hayatının galatasaray'dan en uzun süre kopuk kaldığı dönemiydi ve ömrünü verdiği camia dibe vurmuştu. işte tam başarı öyküsüne konu olacak bir zaman ve durum. bir yanda aziz yıldırım'ın türk futbolu üzerindeki pislik ve karanlıkları, bir yanda yıldırım demirören sonrası fikret orman ile ''feda'' diyen ama taş gibi takım kurup yeniden yapılanan beşiktaş, şike süreci, selçuk inan belirsizliği... türk futbolunun gündemi o dönem bunlardan ibaretti.

    bir kıyas yapacak olursak, ünal aysal da terim de karizmatik, egoist, başarılı, vizyonlu, zeki adamlardı. ancak aralarında tek bir bariz fark vardı o da galatasaray sevgisi...

    terim giderken delicesine ağladı, terim sonrası camia yine dibe vurdu ama ünal aysal'ın zerre umru olmadı. en büyük mesele bu aslında. her şeyi bir kenara bırakalım galatasaray sevdalısı biri sırf galatasaray başarılı olsun diye bile terim' müsamaha gösterebilirdi. ünal aysal göstermedi zira camia da umrunda değildi. terim, anlaşması zor bir insan, kibirli, başarı kazandıkça dayılaşan bir teknik adam. ama çok mu zordu galatasaray menfaatleri için bazı şeylere göz yummak, kaldı ki bir alev söz konusuysa ilk kıvılcımı çakan terim değil aysal olmuştur.

    terim açıkçası ünal aysal yönetimine çok bile dayandı, şahsen terim'e yapılanlar bana yapılsa daha erken giderdim. çok bile dayandı dedim ama gerekçe vermedim, şimdi gerekçeleri belirtelim:

    1) her şey ama her şey sneijder krizi ile başladı. terim, sneijder'e öncelik verilmemesini 1) kaka 2) tadic 3) djuricic 4) sneijder sırasının izlenmesini talep etti ki bir teknik adam olarak en doğal hakkıdır çalışacağı adamı seçmek ve istemek. kaka'yı üstünkörü yokladılar ama hemen ardından italya'ya gidip moratti ile sneijder pazarlığı yapıldı. taraflar anlaştı. hocanın fikri dahi sorulmadan: sneijder'i de alırım, onu oynatacak hocayı da dendi. kaba, kırıcı, özensiz ve ahlaksızca bir söylem esasen. dediğim özellikler hoca terim diye değil, riekerink bey de bu söylemin muhatabı olsa aynı kırıcılık ve kabalık geçerli.

    düşünsenize, dursun özbek bugün çıkıp, '' diarra'yı da alırım onu oynatacak hocayı da'' diyor. vallahi florya'yı basar taraftar sinirinden. ancak söylemin muhatapları aysal ve terim olunca taraf oluyor bazılarımız, olmamalı. bu söylem çok yanlıştır ve tek başına bile istifa sebebidir bir teknik direktör için.

    2) ''fatih hoca bize ilkokul, ortaokul, hatta lise de okutur. ama üniversite okutamaz. bize üniversite okutacak bir hoca lazım" bizzat ünal aysal tarafından bir sohbet sırasında kamera ve mikrofonların önünde söylenmiş ünal başkan vecizesi... pardon da değil terim hikmet karaman da olsa takımın başındaki isim, bu yapılan ahlaksızcadır kimse kusura bakmasın. bu her şeyden önce ''rahat batmasıdır''. takımın 2 sene üst üste şampiyon olmuş ve sen resmen kaşınıyorsun ego savaşı başlatıyorsun, olmaz arkadaş!

    3) terim gibi bir hoca varken bir futbolcuyla (drogba) takımın prim pazarlığının yapılması alenen terim'e defol git demektir başka bir şey değil. intihardır. kaçınılmaz olaylar dizisini göze almaktır. kaldı ki prim pazarlığı yapılacaksa bu gayet de hoca ile yapılır her hoca ile yapılmalıdır. bu tamamiyle ünal aysal'ın terim'e yol vermek isteyişi ve biraz da işbilmez oluşuyla ilgili bir olay.

    4) ''eleman''...

    herkese eleman dersin ama terim'e diyemezsin arkadaş. statü olarak evet elemandır ama aslen elemandan çok daha üsttedir. sen terim'e eleman dersen taraftarın sana başkaldırır. haklıdırlar da, kazandığın şampiyonlukların %33'ünü bizzat kazanmış bir adama eleman deme abi, diyeceksen de diyebilir olsan da deme ya! gerek mi var bu tarz kinayeli laflara, gerek mi var söz ile birbirinizi ve camiayı yıpratmaya? eleman kim ya? eleman bülent tulun'dur, lütfü arıboğan'dır. terim değildir. terim her türlü hakareti hak edebilir ama bir galatasaraylı olarak terim'e kasten eleman denmesi içimi cızlatır.

    5) ''terim hakkında 24 ila 48 saat içerisinde bir karar vereceğiz.'' bir kararın veya düşüncen varsa otur hocanla konuş abi, basın toplantısıyla bildiri gibi haber vermekle olur mu bu iş?

    dikkat!! terim velev ki çok huysuzluk etmiş, olmayacak işler yapmıştır ve sen de hocayla çalışmak istemiyorsundur. çekersin terim'i kenara, bak hoca artık senle yola devam etmek istemiyorum dersin ve konu kapanır. terim zaten bugüne kadar ne istenmediği yerde durmuştur, ne de para pul tazminat hesabı yapmıştır. saniyesinde çeker gider zaten istemiyorum derseniz. ee neden uzattılar olayı, egolarrrrr.

    dikkat!! bu süreçte terim'in de kaşındığı noktalar olmuştur, bunlardan en barizi başkanın telefonlarına çıkmayışıdır. ki kabul edilemez. amaaa terim bunları yukarıda bahsettiğim olayların tümü yaşandıktan sonra yapmıştır. dolayısıyla yaptığı her ne kadar yanlışsa da aysal zaten böyle olmasını isteyerek yukarıdakileri yapmış ve terim'i tahrik etmiştir. onun dışında florya'da ünal başkan için ünal efendi diye hitap edilmesi galatasaray kültürüne ve terim'e yakışmayan bir şeydir.

    ve belki de en trajikomik sahne şudur bu süreçte, ki sinirimden elim ayağım titremişti vakti zamanında bu olayı öğrendiğimde:

    aysal ile terim kahvaltıdayken telefon çalar ve yıldırım demirören nezaketen konuşmasını tamamladıktan sonra, terim'i 4 maçlığına türkiye milli takımına vermesi için aysal'dan izin ister.

    aysal da durur mu yapıştırır cevabı, terim'in hemen yanında: '' hay hay, isterseniz komple de verebiliriz.'' :(

    maalesef olay budur. daha birçok etken ve saçmalık mevcut olup iki tarafa da kızgın olmamla beraber aysal'a daha kızgınım zira her şeyi o başlattı. neticede terim gitti ve aysal bir üniversite hocası getirdi: roberto mancini... kendisi aysal'a üniversite okuttu ama 4 ay deplasmanda maç kazanamadı. bu kadar da acıklı ne yazık ki hikayenin sonu.

    ayrıyeten abdurrahim albayrak'ın bu süreç hakkında söylediği ve doğrulu teyit edilmiş sözlerin alıntısını da paylaşmak isterim:

    --- alıntı ---

    "ünal aysal, 'fatih terim galatasaray'a yakışmıyor'' dedi

    -2'nci seneden sonra ünal aysal çok dolduruşa getirildi. hatta, soyunma odasında bazı futbolcular direkt başkanı aramaya başladılar. "ya hoca, ya ben" dediler. o zaman bu işin çok sıkıntıya gireceğini söyledim. bir maçtan sonra da soyunma odasından yukarıya beni çağırdılar. ünal aysal, "radikal kararlar aldım, hocayı gönderiyorum. galatasaray'a yakışmıyor" dedi. herhalde mersin idmanyurdu maçıydı. hem ali dürüst, hem ben karşı çıktık. biz de ayrılırız dedik. şampiyonluğa gidiyoruz. 2 gün sonra juventus maçı var. biz o akşam o işi vazgeçirdik. hocayı o akşam göndertmedik."

    "hocaya gerek yok"

    -o an belli ki, bizimle çalışmayı kafasında bitirmiş belli ki. şampiyonluk yemeği yenmeden, terimiz üzerimizde soğumadan bu kararı almış. bütün camia olarak birlikte olduk. zor şartlarda 2 sene üst üste şampiyon olduk. ben çok heyecanlanıyordum bir maçta, ünal aysal bana dedi ki, "heyecanlanma, niye heyecanlanıyorsun." ben de dedim ki, "bu işin gelecek senesi de var.". ünal aysal da bana, "gelecek sene 2 yıldız getiriyorum, hiç hocaya bile gerek yok. hoca da istemiyorum. bu takım şampiyonlar ligi şampiyonu olacak." dediği anda, ben "eyvah, şimdi yandık." dedim. "siz bu düşünceye kapıldıysanız, biz felakete gidiyoruz. barcelona, chelsea niye antrenör alıyor." dedim."

    "seçimin nedeni bizi ve fatih hoca'yı yönetmemekti"

    -o seçim kararını almasının nedeni bizi ve fatih hoca'yı yönetememek. kendine o kadar güveniyordu ki, antrenörsüz bile gidebileceğini düşünüyordu. futbolcularla diyaloglara girmeye başlamıştı. ben önceki başkanları da biliyorum. futbolcularla mesafe koyardı. başkan böyle olunca yolun sonuna geliniyor.

    -ünal aysal, galatasaray'da başkanlığa gelirken 100 milyon dolar vereceğim, dedi ama vermedi.

    -eski yöneticilerden biri bana ağır hastayken 'ölürsen öl' dedi.

    -hiç affetmeyeceğim iki şey var. ben ağır hastayken eski yöneticilerden biri bana ''ölürsen öl'' dedi. diğerini ise anlatmayacağım. anlatırsam yer yerinden oynar. bazı insanlar sokağa çıkamazlar.

    --- alıntı ---
  • 112
    birbirini hiç sevmeyen 2 adam. bir de ünay aysal bülent tulun dostluğu var. terim'le tulun zaten birbirini hiç sevmez.

    sırf başta kadıköy olmak üzere anadolunun her yerindeki cimbom kümeye tezavhüratları kamçıladığı için birbirlerini sevmemelerine rağmen bir araya geldiler. kişisel nefretlerini bir kenara bırakıp çalışmayı denediler. birlikte galatasaray'ı ayağa kaldırdılar.

    peki sonra ne mi oldu? cimbom ayağa kalktı, mutlak güç oldu. haliyle seferberlik bitti. birbirlerine batmaya başladılar.

    keşke birbirlerini biraz sevebilselerdi.
  • 116
    cogunuzun bildigigi bir hikaye vardır. tam da bu durumu anlatan...

    --- alıntı ---
    zamanın birinde, bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış. elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an gözgöze gelmiş. yaradana olan aşkı -yılan bile olsa- yaratılana yansımış ve yılana vurmaya kıyamamış. yılanda duygulanmış ve dile gelmiş. ''ey insanoglu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edecegim'' demiş.bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. biraz sonra agzında bir altın lira ile dönmüş ve ''bundan böyle ömür boyu sana hergün bir altın lira verecegim!'' demiş.

    oduncu altını bozdurmuş ve evinde ogün şenlik olmuş. aileside dahil hiç kimseye olanı biteni anlatmamış. herkes sadece oduncunun çok çalıştıgı için durumunun düzeldigini zannetmiş. oduncu yıllar boyu hergün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. birgün oduncu agır hastalanmış. kuyunun başına gidemez olmuş. birkaç gün geçince bolluga alışmış evinde darlık başlamış.

    oduncu oglunu yanına çagırmış ve yılanın sırrını anlatmış. ''kör kuyunun başına git ve oglum oldugunu söyle; yılan sana altın verecek!'' demiş. oglu inanmamış ama gitmiş. yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış. onun oduncunun oglu olduguna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. oglan önce inanmadıgı hikayenin gerçek oldugunu görünce hırsa kapılmış, ''kimbilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde!'' diye düşünmüş. hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyrugunu koparmış. yılan da can havliyle dönüp oglanı sokmuş ve öldürmüş.

    akşam yaklaşıp da oglu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. hasta yatagından sürünerek bile olsa kalkmış. kuyunun başına gitmiş ki oglu cansız yatıyor. yılanda o anda görünmüş; kuyrugu yok ve kanlar içinde.

    oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş. canının parçası oglu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılanda yaralı... ''hatalı olan oglum olmalı!'' demiş ve yılandan özür dilemiş. ''tekrar dost olalım!'' demiş.

    yılan ise acı acı gülümsemiş: ''çok isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!"
    --- alıntı ---
  • 117
    recep tayyip erdoğan, ünal aysal fatih terim ikilisi ile galatasaray'ın uzun yıllar başarılı olabileceğini gördü. ve bir zamandan sonra, sosyal bir fenerbahçeli olarak bu durumdan sıkıldı.

    ünal aysal ile fatih terim'in arasının son dönemde zayıf olduğu ortadaydı ve bu fırsatı affetmedi. çünkü başarılar gelmeye başladıkça elit aysal ile, aysalın gözündeki köylü terim arasında çekişme oldu. başarıyı sahiplenme egosu ve yanındaki gaz verenler aysalı yanlış yola soktu. önce etrafındaki vasıflı yöneticileri* gönderdi. sonra yerlerine evdeki köpeği yalnız bırakamayıp toplantıya getiren lise öğretmeni* gibilerle doldurdu.

    bu arada sosyal fenerbahçeli recep tayyip erdoğan boş durmadı tabiiki. önce yeni yapılacak bir stada isminin verileceğini söz verdi terime*. çünkü fatih terim adanalı değil doğma büyüme başakşehirliydi zaten. ayrıca galatasaray değil başakşehir efsanesiydi. çok mantıklı bir hamleydi*. ki imparator bayılır böyle onore edilmelere. duygusaldır, gazla çalışır ve çalıştırır. sonra da şenol güneş ve mustafa denizli boşta iken fatih terim ayartıldı. önce kısa bir süreliğine milli takımın başına getirildi. bir nevi, evinde eşinde bulamadığı ilgiyi, yaşadığı soğukluğu, dışarıda eşini aldatarak arayan bir eş gibiydi.

    '' bütün yaz takımdan ayrılması beklenen burak yılmaz'' sız harika bir galatasaray futbol takımı vardı***. süper bir hazırlık süreci vardı. fransa ligi'nin öne çıkan stoperlerinden aurelien chedjou ve yıldız adayı bruma da transfer edilmişti. burak olmadan oynanan 4-2-3-1 dengeli takım, önce emirates kupası sonra süper kupa derken müthiş bir yaz geçirip sezona başlamaktaydı. 2013 yazı itibari ile 2001'den sonra galatasaray futbol olarak en zirve konumuna çıkmıştı ve o yazdan sonra bir daha o seviyeye çıkamadı.

    sonra burak da enayi değil ya, hayatında bir daha böyle bir ortam bulamayacağı için son dakikada planları değiştirdi. değiştirince vazgeçilen ilk oyuncu aysal transferi olan johan elmander** oldu. milliyetçi fatih terim, burak dönünce qral 'ı ilk 11'e monte etmeye çalıştı. yine abudik gubidik orta sahası olmayan bir takım çıktı ortaya. bu arada fatih terim, erman kılıç yerine tüm yaz gezip son dakika galatasaray'a kapak atan bir başka yılmaz olan aydın yılmaz'ı uefa listesine alınca, erman kılıç'ın günahı bizi bırakmadı o sezon. önce ligde alınan beraberlikler, sonra da beş ay önce burak'sız ezdiğimiz real madrid'in karşısına, orta sahasız burak ile çıkınca, o dengesiz takım real madrid'den 6 yedi ve olan oldu. ünal aysal da bu senaryo içerisinde rolünü yapmak zorunda kaldı.

    sonuç olarak recep tayyip erdoğan'ın fenerbahçe'sinin önündeki tehlike kalkmış oldu. maazallah galatasaray öyle devam etseydi ortalık da fenerbahçeli kalmayacak, fenerbahçeli anne babaların galatasaraylı çocukları olacaktı. neyse ki bu olay teğet geçti. (u: aslında bu konu çok daha uzun fakat okunaklı olabilmesi için kısa tutmak zorunda kaldım)
  • 119
    http://tr.beinsports.com/...tam-sana-salliyordum

    fikret orman şenol güneş ikilisinin canlı yayında kendi aralarındaki şakalaşmalarını görünce aklıma gelen ve beni hüzünlendiren ikilidir. iyiydik be amk... şu fotoğrafta sanki yenilmez ve ölümsüz gibiydik;

    https://www.gscimbom.com/...gorseller/b7f685.jpg

    düşmez kalkmaz bir allah.
  • 122
    kendilerinin en azılı hayranı olmama rağmen hiç arkalarından ağlamaya gerek olmadığını düşündüğüm ikili.

    zira devam etselerdi galatasaray'ın önüne çıkacak absürd köstek sayısı hızla artmaya devam edecekti.

    bir gecede şike için kural/yasa her neyse değiştirtenler, dünya tarihinde eşine benzerine rastlanmış mıdır bilmediğim bir kulüp başkanını federasyon başkanı yapanlar bu ikiliyi gerçekten oturup izleyecekler miydi sanıyorsunuz?
  • 123
    er ya da geç bu ülkede devran dönecek, aradan uzun yıllar da geçecek, işte o zamanlar geldiğinde benim bu ikiliden beklentim, çıkıp o dönemde olanları, yaşananları anlatmaları.

    aradan uzun yıllar geçmiş olacak, kırgınlık ve egodan arındırılmış şekilde herkesin hatalarını kabul ederek o dönemin tüm detaylarını anlattığı bir sohbeti izlemeyi ümit ediyorum.

    bir daha faal görevde bir araya gelmeyeceğini düşündüğüm bu ikilinin yollarının ayrılması galatasaray ve ülke futbol tarihinde büyük bir dönüm noktasıdır. kadir inanır'ın filmindeki gibi, nasıl ülke ise herkesin aklı "itliğe, kumarbazlığa, hergeleliğe" çalışıyor, bu işlerde kimse elimize su dökemez. allem edildi, kallem edildi, tüpçüsüydü, hırsızıydı, şikecisiydi derken müthiş bir sinerji ile düzenimizi darma duman ettiler. yapmaya çalışandan nefret etmekte ve/veya yapılanı/yapılmak isteneni yıkmakta üstümüze yok.

    dediğim gibi bu ikili ileride çıkıp bu dönemi tüm detayıyla anlatmalı, hatta bize borçlular bu konuda, anlatacaklar ki ülkenin, ülke sporunun ne hallerde olduğunu, hak etmeyen kişilerin hakları olmayan koltuklarda oturduğunda ne iğrençliklerin döndüğünü o zamanki genç yaştaki taraftarlar da öğrensin. kim bilir belki de sadece gençler için değil, yaşananların tek aktörlerinin sadece bu ikili olduğunu düşünenler için de ibret olur.
  • 124
    bu ikili devam etseydi yabancı sınırı 3+1'lere kadar düşerdi. unutmayın; türkiye'de yabancı sınırı galatasaray daha fazla başarılı olamasın diye vardır.

    her ikisinin de siyasi bir iradeyle galatasaray'dan kopartıldığı, bu ikilinin birbirinin arkasından iş çevirerek ayrılığa zemin hazırladığı da bir gerçek. e ne demişler: galatasaray'da başarı cezasız kalmaz.
  • 125
    teşbihte hata olmaz çok net dayaklıklardır.
    yaşlarına başlarına bakmayacaksın alacaksın kafalarını birbirine çot diye vuracaksın.
    iki dakika rahat durabilselerdi (öncelikle terim) şuan 5. yıldızın tasarımı için burada kavga ediliyor yazarlar birbirine "sen tasarımdan ne anlarsın" "bu tasarımı isteyen italya moda haftasını hiç izlememiş" gibi atar giderler yapıyordu.
App Store'dan indirin Google Play'den alın