tribün performansı konusunda uzun yıllardır olumlu adım atamayan dünyanın en büyük tribün oluşumu. kendi hiyerarşisi içinde, tribünü yönlendirme işini sadece devamlılık ve saygı çerçevesinde belli isimlerle sınırlandırmaları ne yazık ki günden güne eritiyor tribünsel performansı.
kimse elbette bir maestro orkestra şefliği ayarında yönlendirme beklemiyor ama bu işlerde söz sahibi olanlar arasında bu işlerden hakikaten anlayan kişi sayısı yazı ile sıfır maalesef. devamlılık, fedakarlık, çaba elbette saygı duyulması gereken şeyler ama sadece bunlarla da olmuyor işte. günün sonunda tek düze, sıkıcı ve memur zihniyetinde bir tribün çıkıyor her maçta. sadece bağırmak için bağırıldığı zaman belki bir bloğu ite kaka bağırtmak mümkün olur ama stadın kalanının da katılmasını sağlayabilmek için dinamik, değişken ve olaylardan çok da kopuk olmadan gitmek gerekiyor.
eski tecrübelerle de sabittir ki ne kadar güçlü olursa olsun, nerede ne bağırılması gerekiyorsa onu bağırtmayan bir kişi amigo olarak stada yön veremez. haliyle onun amigoluk yaptığı bölüm de stadı domine edemez. ultraslan yıllardır bu problemi yaşıyor aslında iç sahada ve bunu da stadın/salonun geri kalanıyla yaşanan soğukluğa yorarak biraz işin özünü ıskalıyor.
belli konularda biraz esneklik ve katılım sağlamadan, o eski zamanlardaki gibi çok sesliliğe imkan oluşturmadan iş ne yazık ki birbiriyle aynı kafada olan bir avuç adamın ortak zevkinin maçın başından sonuna uzaklardan puslu bir uğultu olmasından öteye geçemeyecek...
ayrıca ek olarak:
(bkz:
#3428017)