• 1076
    yıllardır ön elemeleri aşıp da (şampiyonlar ligi için) turnuvaya katılabileni görmedim. peki sebep ne ? eşleştiğimiz takımlar bizim takımlarımızdan çok mu büyük çok mu yetenekli ? elbette hayır.

    sebep hep aynı. kulüpler, armalar, renkler değişiyor ancak ön elemede kepaze olarak elenip dönmek değişmiyor. sezona iyi hazırlanıp başlayamamak kronik türk futbolu sorunu bu zaten herkesin malumu. esas nokta o çok ''bilgili'' zengin kulüp başkanlarının transferleri zamanında yapamaması, akşam pazarını bekler gibi transferin son gününü beklemeleri.

    bakın sevgili yöneticiler; transfer öyle haziranın bilmem kaçında başlayıp eylülün bilmem kaçında biten bir mevzu değil. 365 gün futbolcu arayıp, görüşüp, anlaşıp yaz için imzayı kasım ayında dahi çakabilirsin. ama bizim futbolumuzda 'transfer sezonu hele bi başlasın da bakarız' kafası egemen olduğu için öyle 100 200 bin euro için transferin son gününü bekler, moldova ligi takımları gibi ön eleme maçlarında turistik geziler yapıp ülkeye döner, şampiyonlar liginden gelecek milyonlarca euroyu çöpe atarız. niye ? ''transferin son gününü bekleyelim abi ucuz oluyomuş diyolla'' maksimum 1 milyon euro için şampiyonlar liginden gelecek belki de 20 milyon euro çöpe atılıyor.

    bugün hangimiz çıkıp ''trabzon olsa, başakşehir olsa, fenerbahçe olsa, galatasaray olsa paok'u eler 2 tur daha atlar gruplara kalırdı'' diyebilir ???
  • 1079
    tescilli şikecilerin ceza almadığı
    her yerine siyasetin bulaştığı
    saha içinde olduğu kadar, saha dışı faktörlerin de şampiyonu belirlemeye başladığı
    hatta son şampiyonun (2019-2020) tamamen siyasi bir girişim ile ortaya çıktığı
    günahkâr oluşum.

    italya, agnelli gibi çok güçlü bir adamın başkanı olduğu italya'nın en fazla şampiyonu olan kulübü juventus'u bile küme düşürdü.
    italya başbakanı berlusconi'nin takımı milan ağır ceza aldı
    o dönemden sonra italya futbolu tekrar değer kazanmaya başladı.
    türkiye'deki yozlaşma ise, afrika kabile devletlerinin kafasına göre kanun koyup, işine geldiği gibi uyguladığı bir düzen seviyesine gelmiş durumda.
    asla güven ortamı yok
    kulüpler saha içinde uğraşmaktan çok masa başında nasıl daha güçlü olurum, nasıl rakibimin önünü keserim diye uğraşıyor.
    e haliyle de sıradan bir avrupa takımıyla karşılaşınca bile hafif siklet kalıyorlar.
    her geçen gün de aradaki güç farkı açılıyor.

    türk futbolu safralarını dökmeden, günahlarını temizlemeden adam olmaz.
  • 1082
    kulüp düzeyindeki berbat durumu, müthiş milli takım jenerasyonu tarafından maskelenip, durumun daha uzun süre inkar edilmesine sebep olabilir. ya da şenol güneş bu takımla başarısız olmayı bir şekilde başarır ve radikal kararlahaha, pardon, birileri istifa eder, aynı zihniyetin başka temsilcileri gelir, inkar devam eder yine.

    hamaset soslu dış dünyaya kapalı sistemini terk edip küresel pazarlarla entegre olmayı başarırsa düzelecektir, tanıdık gelmiştir.
  • 1084
    avrupayla rekabet edebilmesi için ilk önce yönetici profilinin, sonra da teknik direktör profilinin değişmesi gerekiyor. bence bu dernek statüsü ve seçimli başkanlık modeline dayalı kısa vadeli günü kurtaracak planlar türk futboluna çok zarar veriyor. insanlar bankalar birliği anlaşmasını, eyvah bankalar kulüplere el koyacak falan diye korkuyla karşılarken bana göre bankaların kulübe el koyup daha sonra başkalarına satması türk futbolu adına olabilecek en güzel gelişme olur. kendi reklamını yapmak ve devletten ihale almak isteyen kulüp başkanları yerine, bu kulüplerin sahibi ve profesyonel yöneticileri de olursa; nihat özdemir gibi yalakaların ve futbol cahillerinin federasyon başkanlığı yapması da zor olur.
  • 1085
    gelinen nokta yıllardır yapılan zincirleme hataların bir sonucu.

    futbolculara verilen fahiş maaşlar, kur 2-3 tl iken bu kadar ciddi bir yük değildi elbette kulüplerin omuzlarında. fakat 3 milyon euro olan bir futbolcunun maaşı 2012-2013'te 9 milyon tl yapıyorken şu an 26 milyon tl'den fazla bir rakama tekabül ediyor. bu elbette ülke ekonomisinin batık olmasının bir sonucu, bu kur dalgalanmasından kulüpleri asla sorumlu tutamayız. neticede kulüpler avrupa geliri almadığı takdirde tüm gelirleri sabit ve aradan geçen yıllarda 3'e katlanan bir gelir kalemi olduğunu veya olabileceğini de zannetmiyorum. hal böyle olunca da tüm kulüplerimiz ffp kıskacına girdi ve bunun bir sonucu olarak da eskisi gibi transfere ciddi bonservis ödenmeme yollarına gidildi. yani günü kurtarmak temel amaç haline geldi.

    nedir bu alternatif yollar? son birkaç yılda en çok tercih edilen yöntem: tabii ki oyuncu kiralama.

    sörloth, moses, vincent janssen, andre ayew, slimani, prince boateng, kagawa, talisca, saracchi, florin andone, mario lemina, jean michelle seri, mitroglou, henry onyekuru ve çok daha fazlası. hepsinin ortak noktası da geçici bir çözüm olarak bonservis verilmeden kiralık olarak alınmış olmaları. en basitinden takımınızın orta sahasında 2-3 tane kiralık oyuncu oynuyorsa bir sonraki sezon orta sahanızı yeniden kurmak zorunda kalıyorsunuz bizim bu sene içinde olduğumuz durum gibi. her sene takımın yeniden kabuk değiştirmesi kabul edilemez bir durum.

    gelinen noktada takımlarımızın hepsi günü kurtarmak maksatlı yönetiliyor veya transfer yapıyorlar. haliyle de toplama takımlardan farksız bir görüntü var. böyle olunca da avrupa'nın sistem sahibi, oturmuş kadrosu olan herhangi bir takımı bile bizim takımlarımızı rahatlıkla eleyebiliyor turnuvalarda. bu takımın kim olduğunun hiç önemi yok. bugün paok olur, yarın östersunds, sonraki gün slovan bratislava.

    birkaç sene içinde de bu tablonun değişmesi maalesef mümkün görünmüyor.
  • 1087
    euro 2020 elemelerinde fransa'ya sahayı dar eden türk milli takımı ortasahasıdaki 2 oyuncu dorukhan ve ozan, 2020-2021 sezonuna mevcut kulüplerinde başlarsa muhtemelen yedek kalacaklar.

    üstelik milyarlarca borcu olan kulupler, bugün ortasahasa arayan galatasaray takas vb teklif yapsa, kulübede oturtup parasını verir ama galatasaray'a vermez.

    türk futbolunun özeti budur.
  • 1089
    durağan ve coşkusuz oyunu “pas oyunu” diye yutturmaya çalışan ekolümüz.
    başta galatasaray’ımız ve milli takımımız olmak üzere, bizim oynadığımız futbola izleyici olarak biraz fazla maruz kalınca insan futboldan soğuyor. yani “ulan bu spor bu kadar sıkıcı mıydı yahu?” diyorsun. herkes durduğu yerde birbirine top aracak, 15dakika bu mallığa katlanacaksın mesela, sonra birinin kafası atacak da dikine ya dribling ya pas bişey yapacak, artık oradan sonra ya top kaybı ya pozisyon. devamında bi 15dk geberik oyun daha...

    la bu kadar sıkıcı bir spor neden izlenir? bin tane daha spor türü var, her anı heyecan dolu, bu kadar geberiği yok yani. taraftarlar arası sidik yarışı, çekişme, goygoy vs. olmasa yüzüne bakılacak iş değil şu ortaya konan oyun.
  • 1090
    hemen her oyuncusu ayağına top bekleyen, topu ayağında tutan arkadaşının dibine kadar topu almaya giden futboldur. topu verdikten sonra yürüyerek hareketleniyorlar en fazla. zaten burak'ın bu ülkede bu kadar ekmek yiyebilmesinin tek nedeni de budur. dikkat edin bizim takımların maçlarında en çok duyacağınız söz "ayağa pas"tır. herkes ayağa pas atıyor. çünkü boş koşu atan yok.

    ekleme:

    uzun sözün kısası, "al gülüm ver gülüm".
  • 1093
    (bkz: 6 eylül 2020 sırbistan türkiye maçı)

    bakıyorum insanlar şenol güneş'e saydırmış sürekli.
    a milli futbol takımında hoca olarak şenol güneş yerine bizim fatih terim olsaydı da yine aynı b.ktan futbolu izleyeceğimizden zerre şüphem duymazdım.

    kötü oyun bizim türk futbolunun genlerine işlemiş artık, ne yapsan çıkmıyor.
    çünkü yerli teknik direktörlerimiz çağdaş futbola ayak uyduramıyor maalesef.

    türk futbol tarihinin en başarılı teknik adamı şüphesiz fatih hocam, 3 yıldır galatasaray'a oynattığı oyun ortada işte.
    sonrasında mustafa denizli ya da şenol güneş gelir, onları da eleştiriyoruz sürekli.
    3 teknik adam da eski başarılarının hatrına hâlâ görev alıyor takımlarda, yoksa futbolumuza yeni bir değer kattıkları falan yok, yabancı takımlara karşı hep hüsran hep hüsran.

    ne galatasaray'da, ne milli takımda, ne de rakiplerimizde o durağan, ayağa top beklenen, saçmalıklarla dolu, adına güya pas oyunu denilen ama genelde yan pas ve geri pastan ibaret olan sözde futbolu izlemeyi midem kaldırmıyor artık, o kadar iğrendim son bir kaç yılda.

    ben artık nispeten genç sayılan yeni nesil yerli hocalardan bir şeyler bekliyorum, yoksa türk futbolunun düzeleceği falan hikaye.

    okan buruk olsun, erol bulut olsun, ileride belki bizim selçuk inan veya arda turan işte belki çağdaş futbolu takip eder de ligimize değer katarlar diye umuyorum.

    değerden kasıt da bir zamanlar fatih hocamın avrupa'da bizi efsane yaptığı gibi olan değerden bahsediyorum, yoksa bizim kıytırık ligde şampiyon olsan ne, olmasan ne.
    3 yıldız olsan ne, 4 yıldız olsan ne; bizim takımın kurulma amacı türk olmayan takımları yenmek zaten.
    önemli olan avrupa arenası.
  • 1094
    yıllardır gelişir diye beklediğimiz ama bu kafalarla asla gelişmeyecek şeydir. futbolu, futbolu bilen adamlar yönetmediği sürece, türk futboluna sporun içinden gelen bireyler yetiştirmediğimiz sürece geride kalmaya devam edeceğiz. son zamanlarda globalleşen ve dev bir endüstri haline gelen futbolun ana odağında sistem, altyapı ve planlamamız son derece kötü olmakla beraber bir de futboldan anlamayan, yozlaşmış, modern kafa yapısına sahip olmayan bireylerle birlikte katledilmeye devam etmekte.

    futbolla yatıp futbolla kalkan bir ülkede bu kadar geri kafalı kalmayı asla sindiremiyorum. arka planda dönen işler, bu spordan kazanılan uçuk paralar, kişisel çıkarlar ve rant böyle olmaya devam ettikçe kim gelirse gelsin türk futbolunun başarılı olma ihtimali %1 bile değildir. temel prensip olarak önce insan yetiştirmeyi öğrendiğimizde türk futbolunda da bir devrim olacaktır. bunu biz görür müyüz bilmiyorum ama yeni jenerasyondan da ümitli değilim açıkçası. bunu futbolcular bazında konuşmuyorum tabiki yöneticiler bazında konuşuyorum. siyasetin bu kadar içine girdiği bir düzende futbol nasıl gelişebilir ki?

    futbol kitleleri birbirine bağlayan bir oyundur. kitleleri ayrıştıran, insanları kutuplaştıran ve körü körüne fanatizme sürükleyen bir oyun asla değildir, ama gel gelelim ki günümüz şartlarında ülkemizde ne doğru ki futbol doğru olsun.
App Store'dan indirin Google Play'den alın