• 1026
    özellikle şu sıralar çok sorguluyorum kendimi, türk futbolu ile ilgili hiç bu kadar bunalıp sıkıldığım olmamıştı. ülkemizin her dalında olduğu gibi kutuplaştırma amacında yol izleyenler sonunda futbola da bu kadar baskın şekilde kendini göstermeye başladı. ben burada kararların yanlışlığını veya doğruluğunu yazmayacağım.beni bu kadar bunaltan ve sinirlerimi hoplatan konu ülkemizin dört büyük takımlarını yöneten insanların "hak ve adalet" kavramlarını kullanarak ayrıcalık istemeleri çok bunaltıyor. bana göre herkes yapıyor bunu eğer bi' hata yapılıyorsa bunu yedi cihana duyuran yönetim departmanında ki insanlar kendilerinin lehine bi' hata olunca üç maymunu oynuyor.kendinden farklı görüşte insanları farklı ithamlarda şuçlama "normal" gibi olmaya başladığı bu dönemde bu şekilde herkesi kaos yaratması ve diğer ligleri ve kulüpleri takip ederek referans olarak karşılaştırdığımda gerçekten de can sıkan bir konu. sonumuz hayır olsun.

    siyaset'in türk futboluna bu denli girmesini sağlayan ister benimle aynı sevdaya sahip insanlar isterse de diğerleri olsun hepsinin bu kaos ve saçma düzende rolü var.
  • 1027
    alt yapıdan oyuncu çıkartmamak konusundan daha tehlikeli olan problemi, futbol kurallarını bir kere açıp okumayan yorumcuların maçlar hakkında ahkam kestiği lige sahip olmasıdır. yıllardır tartışmalı pozisyonlar yorumlanıyor televizyon kanallarında, ancak yaşım ilerledikçe farkediyorum ki, bu pozisyonlar asla ve asla kural kitabından referansla yorumlanmıyor. doğal olarak, mesele, o pozisyonda böyle karar verildiyse bu pozisyonda da böyle olmalıdır çığırtkanlığından öteye gitmiyor.

    futbol, çerçevesi ve kuralları belli bir oyundur. ama kimse o çerçeveye bakmazsa, kurallar ortadan kalkar, iş tamamen algıya göre karar vermeye döner. tartışmaların %95'i, "bak kardeşim kural böyle diyor" diyerek kapanacak tartışmalar. ancak uzatıyor da uzatıyoruz. hakemlere bu noktada kesinlikle kendilerini savunma hakkı verilmeli, yıllardır anlayamıyorum hakemler neden maçtan bir kaç gün sonra, şu pozisyonda kural kitabının şu metnine göre hareket ettim diye basın açıklaması yapamıyor tartışmalı pozisyonlar hakkında.

    türkiye'de sorun bu: futbol sahada oynanıyor, antrenman yapan, takımı maça hazırlayan teknik direktörlerden çok yöneticiler yorum yapıyor. futbol hakemlerinden çok televizyondaki şarlatanlar konusuyor tartışmalı pozisyonları.

    bilen az, konuşan çok. hakem hata yaptı diye eleştiren yöneticiye de bir gazeteci çıkıp, sayın bilmem kim, doğru söylüyor olabilirsiniz ancak geçtiğimiz 5 sezonda alt yapıdan kaç oyuncu çıkartabildiniz, borçlarınız ne durumda, şu oyuncu transferinde hata yaptığınızı düşünüyor musunuz diye soramıyor. herkes bir diğerinin hatası üzerinden kendi hatalarını kapatıyor.

    taraftar desen, zaten algının oyuncağı olmuş. herkes bağırıyor karşı tarafa. kimse tuttuğu takımdan başka bir takımın iyi bir şey yapabileceğini düşünmüyor. herkes herkese düşman.

    bu şartlar altında başarı gelmesi olası değil, bu karşı tarafa düşman koy, kendi yaptıklarını yandaşlarından sakla, konu ve odak değiştir anlayışına nasıl bu kadar sorgusuz sualsiz çanak tutuyoruz, nasıl bütün bu ilizyonun bir parçası oluyoruz anlamak mümkün değil!
  • 1028
    kirlidir. tıpkı dünyanın her yerinde olduğu gibi. 1. dünya ülkesi olmalarına rağmen 2022 katar dünya kupası için dönen rüşveti hepiniz gördünüz. peki rüşveti bu 1. dünya insanlarına kim verdi ? tarlasında petrol çıkmış bir grup çöl bedevisi...

    bizi pislikle suçlayan diğer takım taraftarlarını anlamıyorum. mesela beşiktaş taraftarı tüm şampiyonluklarını onurlarıyla kazandıklarını söylüyorlar. 100. yılları ile ilgili alaattin çakıcı ve sinan engin'in ses kayıtları ortadayken.

    https://www.hurriyet.com.tr/...n-gorusmeleri-226928
  • 1031
    ligin en formda takımı sizden korktuğu için değil, doğru olduğu için liglerin ertelenmesi gerektiğini ifade ediyor. bu yüzden ligin zirvesindeki başka bir takımın on bir oyuncusu alacaklarından feragat edip sözleşmesini feshetti. fakat sırf fatih terim öncülük etti diye destek çıkmayanlar ve büyükleri ne buyurursa itaatte kusur etmemek için ses çıkarmayanlar... yobazlık ve güce tapınma, bu memlekette eğitimle dahi ortadan kaldırılamayacak en temel hakikat.

    dayının dediği gibi: aşağılık, karaktersizler.

    dayı: https://twitter.com/.../1232935874066821121
  • 1035
    türk futbolu neden geri kaldı, neden kalitesi düşük, neden geliş(e)miyor? bu soruların kendimce cevaplarını yazmak istiyorum ama önce genel bir bilgi vermek istiyorum.

    -türkiye’de 83 milyonun ortalama eğitim seviyesi 4. sınıf terk. yani toplum olarak ortalama 3,5 yıl eğitim ve öğretim görmüşüz.

    -türkiye matematik ve okuma testlerinde dünya ülkeleri içinde ellili sıralarda. ekonomide 20. sırada olduğumuz söyleniyor ama eğitim ve bilimde 50. sıradayız. dünyadaki ilk 500 üniversite içinde tek bir üniversitemiz yoktur.

    -millet olarak ıq seviyemizin 90 olduğu test edilmiş. (bir araştırmaya dayanıyor bu rakam) bilindiği gibi klasik ıq test ortalamalarına göre 70 embesilliğin sınırı, 140 ise dahilik sınırı. yani 70 ve altı ıq’ya sahip olanlar zeka geriliğinden muzdarip, 140 ve üzeri ise dahi kabul ediliyor.

    -ülkemizin %34’ü hayatında bir sayfa bile kitap okumamış. ortalama yıllık kitap okuma ortalamamız kişi başına on yılda bir kitap. japonya’da kişi başı ortalama yılda on kitap.

    herne kadar artık çoklu zeka kavramı revaçta ise de ben klasik zeka testleri ve kabullerinden hareket ediyorum. 90 ıq seviyesi ise kendini dolandırabilecek kadar zeka seviyesine sahip olmak demek. tabi tekrar ifade edeyim ki bu rakamlar tüm ülke ortalamasının rakamları. yani tüm ülkeyi bir tek insan olarak kabul edersek kendini dolandırabilecek kadar bir zekaya sahip insan olduğumuz ortaya çıkıyor.

    türk futbolunun geri kalmışlığının yukarıdaki genel nedenleri dışında özel nedenleri de var ama onları belirtmeden önce bir hususu daha özellikle ifade etmek istiyorum. matematik bilindiği gibi bilimlerin anasıdır. matematik insanın muhakeme (yorumlama) ve sorun çözme yeteneklerini geliştiren, yeni keşifler yapmasını, plan ve proje geliştirip uygulamasını sağlayan, kısaca her anlamda gelişmesini ve yücelmesini sağlayan en temel bilim dalıdır. dolayısıyla çocuklarımıza ısrarla matematik öğretmemiz gerektiği ortadadır. matematik öğrenen her çocuk, hayatın diğer alanlarında da eninde sonunda başarılı olur. kısacası topumsal ıq’muzu artırmanın en kestirme yolu matematik öğrenmekten ve okumaktan geçiyor.

    şimdi gelelim asıl konumuza. futbolumuz neden gelişmiyor?

    üç temel nedeni var.

    -yetersiz altyapı eğitimi
    -yetersiz ve yanlış beslenme
    -altyapılarda yetersiz antrenman ve futbol sahaları.

    bu temel nedenleri detaylandırmak gerekirse;

    -yetersiz altyapı derken, çocukların ve gençlerin altyapıda yeterli eğitimi alamamasını kastediyoruz. altyapıda yeterli eğitimi alamayışlarının ana nedeni ise futbolun düşünsel ve taktik tarafını bilen ve öğreten altyapı hocalarının olmamasıdır. futbol öncelikle düşünsel ve taktiksel olarak öğretilmelidir çocuklara. ondan sonra fizik, kondisyon, hız, çabukluk, şut, pas vesaire gelir. düşünsel ve taktiksel futbol ne demektir ve nasıl öğretilir. bununla ilgili araştırmalar yapılmış, kitaplar yazılmıştır avrupada. yani detayları bir kitabın konusu olacak kadar geniştir ancak birkaç maddeyle ana fikrini ortaya koymak gerekirse şöyle diyebiliriz:

    1-takım ya da ekip halinde düşünmeyi öğrenmek. bireysel düşünceyi, takımın ortak düşüncesiyle senkronize etmek
    2-psikolojik durum ve tavırlarını takım frekansı ile uyumlu hale getirmek
    3-yardımlaşmanın neden önemli olduğunu bilinçaltına işlemek
    4-taktiğin ne olduğunu ve neden önemli olduğunu öğretmek. taktiğin aslında mücadeleyi kazanmanın anahtarı olduğunu iyice genç beyinlere işlemek.
    5-bütün temel taktikleri uygulamalı olarak öğretmek

    bütün bunlar üzülerek ifade edeyim ki bırakın altyapı hocalarını, süper lig hocalarımızda bile yeterli değildir. fatih hoca gibi birkaç istisna dışında tamamı buna dahildir. zaten bu nedenledir ki altyapıdan a takıma yeterli futbolcu gelmediği gibi, a takımlarda da bunları öğrenmek mümkün olmuyor. dolayısıyla altyapıdan gelen az sayıda çocuk, bazı istisnalar hariç a takımda da öğrenemiyor bunları.

    -yetersiz ve yanlış beslenme konusunda kitap yazmaya gerek yoktur çünkü yazılmış binlerce kitap vardır. ancak futbolcular (daha geniş manada sporcular) için özel beslenme kuralları vardır. bu kuralları iyi öğrenmek ve uygulamak şarttır. aksi halde giderek çocuklarda güç, çabukluk, kuvvet kaybı olur ve kronikleşir.

    örneğin, sporcuların patates tüketiminin ayda biri geçmemesi gerektiğini (güney amerikalı sporcular hariç) çoğu kulüp bilmez. patatesteki tein maddesinin, pankreasın insülin salgısını bloke ederek sindirimi yavaşlattığını ve uzun vadede şeker hastalığına (diyabet) yol açtığını, özellikle sporculara büyük zarar verdiğini bilenlerin çok az olduğunu düşünüyorum. bu sadece bir örnek daha niceleri var. üstelik bazı doğru zannedilen yanlış beslenme şekilleri var ki hepsini düzeltmek o kadar zor ki. bu konuda ülke olarak büyük mesafe kaydetmemiz gerektiğinden en ufak şüphem yoktur. özellikle sporcular açısından beslenme, karın doyurmaktan ibaret değildir ve çok önem verilmesi gereken bir konudur. sporda beslenme uzmanları uetiştirmek ve kulüplerde istihdam etmek zorundayız.

    transfer edilen yabancı futbolcuların üç ay içinde bize benzemesinin en temel nedeni de bence yanlış beslenme alışkanlığımızdır. dünya yıldızlarını transfer edin üç ay sonra bize benzerler. tabi kendi özel aşçıları yoksa. bu konuda messi’nin yaşadıklarını unutmayalım. kulüp diyetisyeni ile olamayacağını anlayan messi, özel bir diyetisyen ekibi kurarak, kısa sürede formunu yükseltmiş ve basında gündem olmuştu. düşünün barcelona gibi dünya’nın ilk üçünde olan bir kulüp yeterli olamamış, bizim kulüpler nasıl olacak? tabi bunlar uç örnekler ama bizim altyapılarımızda sıkıntının büyüklüğüne işaret etmek için kullandım.

    -yetersiz antreman ve futbol sahalarını da izaha gerek yoktur. türkiye’nin en büyük kulübü galatasaray'ın altyapıya ayırabildiği sadece iki sahası vardır onlardan birisi de halı sahadır. halı sahalar futbolun ve futbolcunun katilidir. aslında profesyonel takım altyapılarında kesinlikle yasaklanması gerekir ama şu anki ekonomik seviyemiz itibariyle bu mümkün değil. halı sahadaki zemin sertliği hem futbolcunun yeteneklerini yok eder hem de tehlikeli sakatlıklara yol açar. bu nedenle altyapılarda bile kesinlikle uygun çim sahaların bulunması gerekir. (bunun en güzel ispatı altınordu kulübüdür. bence tek yaptıkları yeterli çim antreman sahası yapmaktır. gerisi kendiliğinden gelmiştir.) lakin her yıl futbolculara milyonlarca euro para akıtılırken, altyapı sahalarına ve hocalarına ve de futbolcularına yeterince kaynak aktarılmaz. bir sahada günde iki maç, üç antreman yaptırma zorunluluğundan, yıpranmış, zımpara gibi olmuş halı sahalar kullanılır. bu sahalarda futbol oynamak zorunda kalan çocuklar da uzun vadede mevcut yeteneklerini bile kaybeder.

    bu olumsuzluklar nedeniyle türkiye’de futbol maalesef;

    -yavaş oynanıyor
    -taktiksiz oynanıyor
    -takım halinde değil bireysel oynanıyor
    -kısacası kaos futbolu oynanıyor

    bu kadar olumsuzluğa rağmen arada beş-on futbolcu çıkar türkiye’de. nasıl çıkar? başka çare yoktur da ondan çıkar. içlerinde en iyilerini takıma almak zorunluluğu vardır ve genellikle mecburiyetten a takımlara alınırlar. işte size trabzonspor örneği. son yıllarda çıkan gençlerin tamamı ekonomik sıkıntılardan, yani zorunluluk sonucu a takım kadrosuna dahil edilmişlerdir. yeterli altyapı eğitimi alamamalarına rağmen zorunluluk sonucu a takıma çıkan gençler, bir-iki yıl uygun zeminlerde antreman-maç programına girince yeteneklerini hatırlayıp yıldızlaşmaya başlıyorlar. o nedenledir ki ben bu sözlükte defalarca şunu yazdım; altyapıdan gelen gençlerin en yetenekli en az altı-yedi tanesini a takıma alarak bir-iki yıl onları maç-antreman sürecinden geçirmek ve onlara şans vermek gerekir. bu yol takip edilirse, altyapılarda unutturulan yeteneklerini hatırlayan çocuklar yıldızlaşacaktır. aksi halde, yani kendini geliştirsin diye alt liglere gönderilenlerin geri dönmesi mucize gibi bir şeydir. yanlış değilsem galatasaray’da bunun örneği yoktur. suat kaya, fatih akyel ve arda turan için alt liglerde yetişip döndüler denir ama bu kesinlikle doğru değildir. üçü de topu topu bir yıl oynamıştır alt liglerde. bunlar zaten gitmeden önce de yıldız potansiyeli olan futbolculardı ama a takımda yer bulamayacakları için gönderilmiştir, yetişmeleri için değil. kaldı ki bu üçüne karşı yüzlerce yetenekli çocuk alt liglere kaybolup gitmiştir. yani alt liglerde yetişerek dönenlerin oranı binde bir bile değildir.

    özetleyecek olursak; toplumun eğitim seviyesini yükseltmek için seferberlik ilan edersek, çocuklarımızı ve gençlerimizi iyi besleyip uygun zeminlerde antrene edersek, maçlarını uygun zeminlerde oynatırsak futbolumuz gelişir. aksi halde yurt dışından futbolcu ithal etmeye devam ederiz. afrikalıların ırki özellikleri nedeniyle daha atletik olmalarına aldanıp hepsini takımlarımıza doldurur, avrupadan da emekliliği gelmiş birkaç yıldızla takımlarımızı süsler birbirimizi kandırmaya devam ederiz.
  • 1038
    bence boşuna yükleniyoruz galatasaray yönetimine. buna hoca'nın yaptığı "konuşması gerekenler konuşsun" minvalindeki eleştirileri de dahil ediyorum. içinde yaşadığımız memlekette işlerin yürüme yöntemini bilmiyormuş gibi taleplerde bulunuyoruz.

    bu fikirler kafamda, ünal aysal başkanlığı döneminde belirmişti ufaktan. 3 temmuz süreci patlak vermiş, türk futbolundaki kokuşmuşluk nezarethanelere, hapishanelere ve adliye koridorlarına kadar ulaşmış. meşhur "bu ateş üfleyerek sönmez" açıklamasını yapmışız. twitter'da orada burada ortalık yıkılıyor. başkan daha sonra "şike hükümlüsü zat" dediğinde de içimizin yağları erimişti. tüm o hengamede, bir yandan tabii ki okşanan taraftarlık duygularımla memnundum ama öbür yandan da "lan bunu yapıyoruz da elimize ne geçecek?" diye sormaktan kendimi alıkoyamıyordum. sahi, ne geçti elimize sonuç olarak? aziz yıldırım televizyon ekranlarında "fetö ile mücadelenin fitilini ateşleyen büyük kahraman" olarak mı nitelenmedi, davaya müdahil kulüplerden birinin başkanı tff'ye başkan olarak mı atanmadı? mecnun odyakmaz hala sivasspor'un başkanı, bülent uygun hala iş buluyor, yıldırım demirören ülkenin bahis baronu. 3 temmuz'da gözaltına alınan ve bir iddiaya göre, fetullah'ın "bir güzellik yapalım" sözüyle serbest bırakılan göksel gümüşdağ kulübünün başında. sinan engin bir iki "falan filan" geyiğiyle ekranların sevimli yüzü oldu. olan bi safım ibrahim akın'a oldu galiba, onda da bizim 'duruş'umuzun pek payı olduğunu sanmam.

    demirören'in tff başkanlığına seçilmesi sürecinde oy kullanmamışız, yine o dillere pelesenk olan "duruş" gösterilmiş. kurulların dışında kalmışız, iyi kötü var olan ağırlık da kaybedilmiş. resmi siteden yapılan açıklamaları "koyduk mu" çekerek retivit ediyoruz, iyi güzel de elimize ne geçiyor? hiç... adamlar senin hocanı ibret-i alem yapmak için tarihte görülmemiş cezaları yapıştırmaktan mı çekindiler sen galatasaray.org'dan açıklama yaptın diye? kime ne anlatabildik bu şekilde? zaten galatasaraylı olan konsolide oldu, ultraslan bir tepki floodu yaptı, öbür takım taraftarları "ağlama" dedi ve konu kapandı gitti. oyların sayılmadığı, tartıldığı; iki tane dudağın arasından çıkan sözün tüm oylardan da üstün olduğu yerde sen ses çıkartsan ne olur, çıkartmasan ne olur? kendin çalar kendin oynarsın.

    fatih hoca çok ses çıkarttı da ne kazanabildik allah aşkına? bir önceki cezada ortalığı ayağa kaldırmışken bir sonraki cezayı dalga verir gibi yapıştırmaktan çok mu geri durdular? oluşturduğumuz kamuoyu ne işimize yaradı? normal bir ülke olsak o oluşacak kamuyounun bir etkisi olur. ama nihat özdemir'i futbol federasyonu delegeleri, futbol camiasının üyeleri mi seçti ki nihat özdemir bu desteği kaybetmekten korksun? kendisini oraya atayan gücü, böyle dolandıra dolandıra yazınca tam tatmin olamıyorum, recep tayyip erdoğan'ı memnun ettiği müddetçe korkacak hiçbir şeyi yok. dolayısıyla yapabileceklerinin sınırı da yok.

    o çok önemsedikleri milli takım tarihinin en parlak jenerasyonlarından birini yakalamış. hele hele bazı mevkilerde üç milli takıma yetecek kadar oyuncu var. bütün bunlar fatih terim'in türkiye futbol direktörü olarak kurgulayıp hayata geçirdiği yeni yabancı kuralı döneminde gerçekleşmiş. ama allah'ın işi rıdvan dilmen'i bir yandan, oğuz çetin'i diğer yandan, rüştü, aykut ve diğer avanelerin tamamı bir anda fatih hoca'ya kudurmuş gibi saldırmaya başlamış. hoca sistemin dışına atılmış. 2017 kasım ayında tayyip bey rıdvan'ın programına konuk olmuş, "yabancı sınırı konusu yeniden düşünülmeli" demiş. aklı biraz başında herkesin, sırf sonuçları dolayısıyla bile faydalı bulacağı mevcut düzen sarsılmaya başlamış. eh, önündeki en büyük engeli de sistemin dışına attığımıza göre yürüyebiliriz. kamuoyuysa kamuoyu; futbolun içinden gelen ve mantığını, vicdanını devre dışı bırakmamış 10 kişiye sorsan en az 8'i "yabancı sınırı zararlı olacak" der. ama yerli futbolcuların artacak gelirlerinden ve prestijlerinden kim nemalanacak ise onların oyları, geriye kalan o etkisiz çoğunluğun oylarından daha ağır. o yüzden böyle seyredeceğiz çoğunluğun istemediği bir kararın azınlığın menfaati uğruna göstere göstere uygulanmasını.

    bu kadar uzatmaya da gerek yoktu aslında. çoğunluğunu sakat geçirdiği ve 1 şampiyonluk yaşayabildiği fenerbahçe futbolculuk kariyerinden ve bir-iki başarısız teknik direktörlük denemesinden sonra sığındığı ekran konforunda her hafta laf kalabalığı yapmaktan başka türk futboluna hiçbir şey vermemiş rıdvan dilmen şu anda türk futbolunun en güçlü 2-3 adamından birisi abi. niye? bir enişte tanıyor, 2 damatla hukuku var, kardeşle de arası fena değil. o kadar.

    velhasıl-ı kelam, bu tabloda senin resmi sitede yapacağın iki sert açıklamanın, masaya vuracağın yumruğun ne gibi bir karşılığı olmasını bekliyorsun allah aşkına güzel kardeşim? bu zamana kadar yaptıkların ve vurdukların, eşine dostuna "gördün mü kanka bizim yönetim nasıl taşak koydu ortaya" demene imkan sağlamak dışında ne sonuç verdi, ne işine yaradı ki bir yenisini istiyor ve dahası "bunlar yapılmadığı için başımıza bunlar geliyor" diyebiliyorsun?

    peki ne yapılmalı? "özerk olan futbol dünyası dış müdahalelerden arındırılmalı, kendi içindeki güç dengeleri kendiliğinden ve ahlaki yöntemlerle oluşmalı. insanlar el ele tutuşmalı, birlik olmalı, sonsuza uzanmalı" diyecek halim yok. bilmiyorum. ne yapılmamalı, daha doğrusu ne yapıldığında hiçbir etkisi olmuyor, onu biliyorum sadece.
  • 1039
    galatasaray olmasa gram ilgilenilebilecek bir $ey degil ama galatasaray olunca biraz katlanabiliyor insan.

    ha bir de, futbol, türkiye'de galatasaray'a kar$i oynanan bir oyundur. "harry kewell"

    bunu bir türk demiyor. yillarca ingilterede top ko$turmu$ bir avustralyali söylüyor.

    ben ba$ka bir $ey demiyorum. tek dilegim, 28 haziran 2020 istanbul başakşehir galatasaray maçında takimimin tüm ülkeye güzel bir ders vermesi.

    zira çok doluyum $u günlerde..

    mevlam neyler neylerse güzel eyler..
  • 1041
    otuz üçüncü yaşı içersindeki lionel messi’den hem milli takım hem de kulüp düzeyinde hiç gol yemeyerek son 15 yılda güzel bir istatistik yakalamıştır.

    eğer kendisiyle eşleşmemeye devam edersek adımızı tarihe altın harflerle yazdırabiliriz. mr. messi’nin attığı 700 gol içinde hiç bizim olmamamız göz adardı edilemezdir.

    (bkz: real madrid bizi kıskanıyor)

    (bkz: brezilya bizi kıskanıyor)
  • 1042
    --- alıntı ---

    tff kulüplere, yabancı sayısının kademeli olarak indirilmesini önerdi!

    2020/21 | 11'de 8 yabancı + 3 yerli (4 yabancı tribünde)
    2021/22 | 11'de 7 yabancı + 4 yerli (3 yabancı tribünde)
    2022/23 | 11'de 6 yabancı + 5 yerli (2 yabancı tribünde)

    --- alıntı ---

    sadece parayla terbiye olacak insanlar tarafından yönetilmektedir. bu veya buna benzer herhangi bir kısıtlama geldiği andan itibaren dekoder alan, bunlara para kazandıran olursa hiç ağlamasın. zaten futbol bunlar yüzünden ayağa düşmüş, en azından paranızla rezil olmazsınız.
  • 1043
    2019-2020 sezonunda siyasetin alenen oyuncağı haline gelmiş futbol. senaryonun başatları ise medipol başakşehir ve trabzonspor. bilindiği üzere ikisi de devletin çeşitli makamlarınca destekleniyor. ama bu yıl fazla dillendirmeden yapılıyor orası ayrı. özellikle ts maçlarında kurgu gerek hakemler nezdinde gerekse de rakip takımlar düzeyinde taktiksel olarak çok bariz bir şekilde görünüyor. tıpkı 05.07.2020 galatasaray trabzonspor maçında olduğu gibi... umalım da bu kurgu geleneği süreklilik arzetmesin...
  • 1044
    bugün alınan 8+0+6 kararıyla bitkisel hayata girmiş organizasyon. sen baştan kısıtlama koyarak ve kötü futbolcuları oynatmaya zorlayarak kendi kulüplerini avrupa takımları karşısında dezavantajlı duruma sokuyorsun. yıllarca uygulayıp türk futbolunu batırdığınız o kısıtlamadan ne fayda gördünüz de geri getirdiniz, iki düzgün cümleyle açıklayamıyorsunuz da. anca eveleme geveleme. bu sınırlamalarla herhangi bir türk takımının avrupa kupalarında başarılı olması hayal. hepimize geçmiş olsun, bugün bu kararla türk futbolunun cenazesi kaldırıldı.
  • 1046
    herhangi bakanlıktaki müfettiş yardımcısının kidem alıp, yeterlilik sınavını geçip müfettişliğe atamasının bile cumhurbaşkanı tarafından yapıldığı ülkede yabancı sayısı da federasyon tarafından değil siyaset tarafından belirlenmiş ve sunulmuştur. siz de kademeli gelecek yabancı sınırlaması tal diye 8'e indi. stiyorum elinizde 3 yıllık kontrat olan 12 oyuncu var. 4'ünü tribüne gonderip para ödeyeceksiniz. ayrıca onun yerine yeni yerli oyuncu alıp ona da para ödeyeceksiniz. sınırlı yabancı hakkınızı bu sefer ici geçmiş yabancı oyunculara yüksek para vererek kapatmaya çalışacaksınız. ülkede her değişiklik ertesi gün uygulamaya konuluyor. uyum süresi geçiş süresi yok. ne eğitim ne sporda. geriye doğru evrim bir tek bizde var...
  • 1049
    mevcut iktidar 5 sene daha devam ederse takipçisi kalmayacak olan spor alanı.

    bunu benim gibi 6 yaşından beri galatasaray aşığı, futbol hastası olan birisi söylüyorsa emin olun doğrudur; çünkü ben bile artık pes ettim.

    bu kadar kötü yönetilen bir futbol sisteminden bıktım, bezdim. yabancı sınırı ile, hakemlerle, iğrenç yöneticilerle uğraşmaktan bıktım; çifte standarttan, parasızlıktan, istediğimiz oyuncuları alamamaktan yoruldum.

    aslolan galatasaraydır ama bunca sıkıntıya rağmen şu anda gerçekten beni futbola bağlayan tek etken fatih terim. hoca, benim türk futboluna olan inancımı diri tutuyor resmen.

    kendisi yarın bırakıp gitse futbolla ilişkimi keserim gibi...
  • 1050
    benim gibi düşünen her renkten arkadaşım varmış bende yeni farkettim.

    bu yabancı kuralı, siyasetin futbolun kalbine kadar girmesi, herşeyi dizayn etme çabaları ve bunu göze soka soka yapmaları artık beni bezdirdi. ama en çokta bu yabancı kuralı saçmalığı bezdirdi, şu anda sadece takımıma olan sevgimle içinde kalabiliyorum ama bu yabancı kuralı saçmalığından sonra gereksiz türk oyunculara; sırf kurala uysun diye akla yatmayan paralar verildiğini gördükten sonra tamamen ilişkimi kesebilirim.

    türk futbolunu böyle el ele vere vere bitirecekler, gerçi ülkede bitmeyen ne kaldı derseniz baya bir düşünürüm cevap vermek için.

    tanım: rezalet "yönettirilen" bir organizasyon.
App Store'dan indirin Google Play'den alın