entrye başlamadan şunu okumanızı isterim.
(bkz:
#2513930)
hayat sürprizlerle doludur,
bazen istediğimiz hayatı yaşarız bazen hayat ırmağının bizi sürüklediği yerde.
bazen bulunduğumuz konumdan kımıldamak korkutur, bazen yeni bir deneyim ürkütür, bazen de edinilen konfor varken risk almayı kesmez gözümüz.
başka işler, pozisyonlar denerken başarısız olan insan kadar, çok daha başarılı olmuş nice insan da vardır. belki aynaya baktığımızda bulunduğumuz konumukendimize yakıştırdığımızdan çalıştığımız mevki, sektör, makam, departman en iyisi gözükür. belki de aslında o daha da iyiye ulaşmak için bir engeldir.
şirketlerin uyguladığı stratejiler değişiklik gösterebilir. kimileri iş bilgisi ve tecrübesini, bu "know how" diye tabir edilir, kaybetmemek için personellerini yıllarca aynı departmanda değerlendirir kimisi de çaprazeşleştirme yapıp ondaki yetenekleri görüp farklı bir pozisyonda görev verir.
4 yıllık mühendislik hayatımda gördüğüm şu ki, belli bir zamandan sonra sabitleşen işlerde personeller en iyilerini gerçekleştirdikten sonra hem kendi içlerinde hem de kurum içinde farklı bir arayışta bulunabilir. burada risk almak ve yeni bir görev için yeterli bilgi, tecrübe ve özgüven varsa bu denenebilir bir risktir.
çalıştığım şirketlerin birinde de böyle radikal bir karar alınmıştı ve bu radikal kararın 8. ayından itibaren ben duruma şahit olma şansına eriştim. önceki iş tecrübeleri daima kalite üzerine olan bir mühendis, çalıştığı şirkette önceden toplam 5 yıllık tecrübeli bir kalite mühendisi olarak işe başlar, 1 sene sonra kalite müdürü, 10 ay sonra da fabrika müdürünün takdiri ile bir anda üretim müdürlüğü pozisyonuna getirilir. bu ciddi bir risktir. yıllık cirosu milyon eurolar ile ölçülen, yaklaşık 20 milyonluk yeni bir fabrika yatırımı kararı alan, 250 civarı kişinin çalıştığı bir şirketin en önemli pozisyonlarından biri, yeni pozisyonunda hiç tecrübesi olmayan birisine teslim edilmiştir.
bu noktada kendisini gözlemleme şansına eriştim. kendisi işe başlarken, farklı pozisyonda üretim süreçleri ve üretim ekibi hakkında yaptığı gözlemleri ile kollarını sıvar ve değişik bir hikayeye imzasını atar. önce akışın sağlanması çok zor olan bir üretim ortamını analiz eder ve kısıtlar teorisinin gerektirdiği şekilde kısıtları tanımlar. bu kısıtlar ile nasıl başa çıkabileceğini gördükten sonra, kısıtların üzerine gider ve meyvelerini toplaması uzun sürmez. uzun zamandır yakalanamayan üretim verimlilik hedefi yakalanmıştır,hem de sadece 2 aylık bir tecrübe ile. bu kısıtların üzerine gidildikten sonra bütün üretimin nihai sonuca bağlanacağı yarı mamüllerin bitmiş ürün haline getirilip müşteriye sevke hazır hale geleceği paketleme hattını yönetmeye başlar. vaktinin çoğunu burada geçirirken öncelikli amacı olan müşteri taleplerine göre üretim yapmaya çalışır ve bu esnada karşılaştığı tüm problemleri çözmeye başlar. bu bir nevi şuna benziyor. futbolda rakibinizin genel oyununu bozacak saha yerleşimi sağlıyor, güçlü olduğu kanatı bek ve kanat oyuncuları ile kapatıyor, defansın önündeki iki ciğersiz defansif orta saha ile de rakibin yetenekli ayaklarını duduruyor, kendinizin güçlü silahları ile rakibi vuruyorsunuz. önce kısıtları belirliyor, üzerine gidiyor, sonra problemleri çözüyor en sonunda da yönetme yeteneği ile hedefe ulaşıyorsunuz. nasıl ki "futbol çok basit bir oyundur, zor olan ise onu basit oynamaktır" cümlesi futbolu özetliyorsa aslında üretim de öyle. müşteri talepleri ortada, makina kapasiteleri ortada, geri kalan üretimi bu ikisine göre oluşturmak ve yönetmek.
ne için üretiyoruz? müşteri için. peki müşterinin istemediği ürünleri üretip stoğa atmanın bir anlamı var mı?
peki bütün bunlar tek başına yapılabilir miydi? elbette hayır.
ikinci ayda yakalanan üretim verimlilik hedefini, yıl sonu üretim verimlilik rekoru pekiştirdi. bu sefer sağlanan üretim verimliliğinin yanında kendisine şirketin otonom sistemi doğrultusunda 5s, operatörlerin sisteme katılımı, iş güvenliği ve ergonomi konuları eklendi. bunları tek başına yapması elbette imkansız değil ancak çok zordu. bu noktada üretim ekibine yöneldi. onların mentalitesini değiştirmek için özel görüşmeler yaptı. şirketin önceliğinin iş güvenliği, sonra kalite en sonunda da verimlilik olduğunu aşıladı. her toplantıya iş kazası ve ramak kalaları sorarak başladı ve sonunda önceden iş kazası rekoru kıran hattının koca bir seneyi iş kazasız kapatmasını sağladı. gerek operatörler ve gerek üretim takım liderleri bunları yapabildiklerini gördükçe 5s'te de çıtayı oldukça yukarı taşıdılar.
işte böyle bir hikayeydi canlı şahit olduğum dönüşüm. bir kalite müdüründen bir üretim müdürüne, bir yalın dönüşüm yürütücüsüne. yeni hedef olarak da kısıtlar teorisine göre yönetilen fabrikanın yeni yatırımla kurulacak fabrikada tek bir ürünün bile hattan çıkarılmadan, herhangi taşıma işlemi yapılmadan tamamen akış halinde yapmasını sağlamak. bunu yapabilecek mi ekip? göreceğiz. ancak ilk üretime bakılırsa bu hiç de imkansıza benzemiyor çünkü fabrikada ürün taşınması için kullanılan paletler yasaklandı ve taşıma arabaları da sadece istisnai durumlar için tahsis edildi.
peki bu ve benzeri değişimleri sadece bacası tüten fabrikalarda mı yapıyoruz? yoksa 22 kişinin bir top peşinden koştuğu futbol sahalarında da bir benzeri var mı?
2007 yazında barcelona transfer piyasasını beklenmeyen bir isimle canlandırdı. isim gazetelerde ve internet sitelerinde nasıl kullanılacağı anlaşılmayan bir santrafor transferi yazılıyordu. thierry henry barcelona ile anlaşmıştı.
kadrosunda hücumsal anlamda deco, pedro, ronaldinho, krkic, messi, dos santos, gudjohnsen ve eto'o bulunan barcelona belki de kendisinden beklenmeyen bir transfer yapmıştı. thierry henry!!!
kariyerine monaco takımında başlayan henry, daha sonra 1 senelik juventus tecrübesi ile arsenal'in yolunu tuttu. sol çaprazdan ceza alanına girerken sağ köşeye bıraktığı plase vuruşlar ile hafızalarda yer edinen henry, komple bir santrafor kelimesinin karşılığı olarak kabul edildi yıllarca. pas oyununa yatkınlığı ve yardımcı bir forvet ile beslendiği maçlarda daha çok boş alan bulduğunda can yakışları meşhur olan henry barcelona'ya geldiğinde hangi pozisyonda oynayacağı konuşulmaya başlanmıştı.
"barcelona'ya sadece
şampiyonlar ligini kazanmaya gelmedim, herşeyi kazanmaya geldim" diyerek amacının kupalar olduğu apaçık belli etmişti. henry kadroda direk santrafor olarak yer alamayabileceği gibi bir durumda yedek kalmak istememiş ve teknik direktörünün de desteğiyle kariyerinin ilk başlangıcında kısa bir süre oynadığı sol kanatta, hücumsal sol kanat oyuncusuna evrildi ve olaya çok farklı bir bakış açısı getirdi. takımının ihtiyacına göre hem sol kanatta hem forvette oynadı. bir forvet oyuncusunun forvet hattında bir sol kanat oyuncusundan ne beklediğini iyi biliyordu ve sol kanatta oynarken bunları göz önünde bulundurdu aynı zamanda sol kanatta oynadığı esnada bir forvet oyuncusunun ona nasıl yardımcı olabileceğini gördükten sonra forvetteki oyununu daha da olgunlaştırdı.
rakip takım için artık o topu kaleye tehlikeli bir şekilde vurabilecek 1 kişi daha vardı ve bu tehdit savunmanın 1 futbolcunun şut çekmesinde de fazladan emek sarf ederek o şutu attırmaması gerektiğinden yapılan savunmahattı daha çok genişlemek durumundaydı ve bu sayede ayağa kısa paslarla ilerleyen barcelona'nın tek pas canavarları savunmaları açmakta daha az zorlanmaktaydı. bunu şuna benzetebilir miyiz? 4 tane üretim hattı ile ucu ucuna yakalanan sipariş adetleri artık yeni bir hat ile çok daha rahat bir şekilde yakalanır hale gelecek, hatta olası bir hattın arıza durumunda da üretim sekteye uğramayacak çünkü yeni hat, arızalı hattın yerine ikame edebilecektir.
eğer sadece santrafor oynayacam diye diretseydi forma şansı düşebilecekken kendisine açılan yeni pozisyon şansını değerlendirdi ve 3 yılda 121 maçta 49 gol 27 asistle başarılı bir grafik sergileyip nou camp'a veda etti.
30 yaşındayken bu değişime hazırlanıp kariyeri için çok farklı bir sayfaa çan henry, öğrenmenin yaşı yokturun, life-long-learning'in, profesyonelliğin, açık fikirliliğin(open-minded) resmen bir timsali olmuştur. bu başarısı aynı zamanda bir çok futbolcuya ve teknik direktöre de ilham vermiş, bu tarz denemeler ile çok başarılı sonuçlar alınmaya devam edilmiştir.
benzer bir durum yine aynı takımda javier mascherano için de geçerliydi. defansif orta saha futbolcusu mascherano, pas oyununa dayalı takımın oyunu en geriden itibaren kurabilmesi için zamanla stopere evrildi ve barcelona bir nevi oyun kurulurken top ile rakip kale arasında 1 futbolcu fazladan kullanabilir hale geldi.
çok mu fazla barcelona üzerinden ilerledik? katalan ekibinin son örneği de lionel messi. ilk defa piyasaya çıktığı maçlarda alışılagelmiş bir 10 numara gibi gözükse de bugün false 9 denildiğinde, yani forvet gibi ama forvet değil, ofansif orta saha gibi ama öyle değil, akıllara gelen tek isim. yeni pozisyonu ile rekorlar kıran messi bir nevi değişimin kişiye ummayacağı başarılar getireceğini de kanıtladı.
devamını ve hagi'yi, pepe'yi, guardiola'yı, cengiz ünder'i, jaba'yı, ünal aysal'ı, alex'i kitapta bulacaksınız.
görüşmek üzere.
tüm süreçte desteklerini esirgemeyen baranakcok ve haginin topugu'na da burdan selamlar olsun.