• 24
    nazi sempatizanı, ırkçı, hakkında cia ajanı olduğuna dair ciddi iddialar bulunan, eski başbakan ve fenerbahçe spor kulübü eski başkanı. fenerbahçe için bir gecede yasa çıkartmak, (yanlış anlaşılmasın, 3 temmuz sürecindeki değil) fenerbahçe stadının olduğu arazinin devletten 1 (yazıyla bir) liraya alınmasını sağlamak, yakın tarihimizin utanç kaynaklarından biri olan varlık vergisi garabetinin altında imzası bulunmak, gayrimüslimler için çalışma kampı kurmak (nazi staylaaaa) gibi eylemleriyle tanınır.

    ve pek tabi ki, fenerbahçe kendisinin başkanlık ettiği dönemde oldukça başarılı olmuştur.

    ölmesinin üzerinden on yıllar geçmiş olmasına rağmen, adının verildiği stadyumda emre belözoğlu'nun kaptan olarak sahaya çıkması, ya da afrika kökenli rakip futbolcuya muz sallayan ırkçı fenerbahçeli taraftarların varlığı, akıllara amerikan korku filmlerini getirir. hani asırlar önce çok kötü olayların yaşandığı büyük evlerde geçen korku filmleri. geçmişteki hayaletler, bugünün gençlerine musallat olur, onları öldürür vs. bizim örneğimizde ise, ırkçılığın hayaleti...

    söylenecek çok şey var ama, iyi ki galatasaray'lıyım diye bitireyim. bir de:

    we have tevfik fikret, they don't
  • 38
    kendisinin stalin veya başkaca kimselerle yaşadığı iddia edilen anlatılar ne kadar doğrudur bilinmez ama kendisiyle ilgili bilinen gerçeklerin altını çizmekte fayda var;

    kendisi hitler ve nazi hayranıdır, ikinci dünya savaşında nazi almanyası'nı desteklemiştir.

    başbakanlığı döneminde nazi almanyası ile dostluk anlaşması imzalamıştır, almanya'nın silah sanayisi için türkiye'den almanya'ya krom ihracatı yapılmasına icazet vermiştir. almanya'nın savaş gücüne hatırı sayılır katkıda bulunmuştur.

    varlık vergisini çıkartarak, gayrimüslüman nüfusa dönük ayrımcı politikalar uygulamış ve pek çoğunu aşkaleye sürgüne göndermiştir. bu tarz uygulamalar da aslında faşizan yöntemlere ne derece teşne olduğunu başlı başına göstermektedir.

    sırf fenerbahçe'yi eleştirmek adına 'şükrü saracoğlu'na haksızlık yaptılar' minvalinde argümanlara sarılmak son derece yanlış olup nazi sempatizanı, hitler yanlısı bir adamı melaike gibi göstermek de beyhude bir çabadan ibaret.
  • 43
    fb başkanlığının yanı sıra aynı anda başbakanlık, adalet bakanı, dışişleri bakanlığı ve meclis başkanlığı gibi önemli görevde bulunmuş kişidir. bu sayede fb'ye 1959 öncesinden istedikleri 9 şampiyonluğun 8 tanesini hediye etmesinin yanı sıra, maliye vekili olarak "aynı semtte birden fazla kulüp varsa, üye sayısı daha fazla olan kulüp faaliyetlerine devam eder" diye yasa çıkartmış ve ittihat spor'u kapattırarak stadının fb'ye peşkeş çekilmesini sağlamıştır. bununla birlikte fb'nin golünü iptal eden hakemin lisansını yaktığı da olmuştur. kısaca galatasaray'ın başarılarına "fetö, mehmet ağar, haluk ulusoy, mesut yılmaz" diye iftira atanlara iyi anlatmak lazım bu ismi. galatasaray tarihinde şükrü saracoğlu gibi bir isim yer alsa ne diyeceklerdi acaba ? aynı anda hem galatasaray başkanlığı hem de çeşitli siyasi makamlarda yer alıp galatasaray'ın faydasına kullanacak bu görevleri.
  • 25
    fenerbahçe stadına ismini veren, türkiye cumhuriyeti eski başbakanı.

    kimliğinde 1 ocak 1887 doğumlu gözüksede, 1 ocak doğumlu çoğu kişi gibi nüfusa geç yazılmış olup birçok kaynakta 1886 doğumlu gözükmektedir.

    1886 sayısının rakamlar toplamı 23tür.

    aynı zamanda bu sayı 23ün katı olup, 23e tam bölünür.

    aynı zamanda ilk galatasaray-fenerbahçe derbisi kendisinin doğumundan 23 yıl sonra 1909 yılında oynanmıştır. doğal olarak bu sayı da 23ün katıdır.

    (bkz: 23)
    (bkz: #2867614)
  • 29
    fenerbahçe'yi kapanmaktan kurtardığı yetmez gibi sembolik bir bedelle kadıköy'ün en güzel yerinde stad sahibi yapan yerli ve milli nazimiz. mekteb-i sultani'nin bağrından kopan galatasaray ve "istihbaratçı"ların takımı beşiktaş'a karşı ittihatçılara yamanarak var olmaya çalışan bir oluşumdu o yıllarda fenerbahçe. sonraları atatürk'e karşı suikast girişimi düzenleyecek olan doktor nazım bey ve general harrington kupası kepazeliği sonrası sınırdışı edilecek olan ömer faruk efendi gibi iki başkandan sonra iktidar ile arası bir hayli açılmıştı bu "güzide" ekibimizin.

    "kavgalı derbi" olarak anılan, ezeli rekabetin kırılma noktalarından olan 23 şubat 1934 fenerbahçe galatasaray maçı sonrası verilen cezalara karşı gösterdikleri tepkiyle neredeyse kulübü kaybetme noktasına gelirler. üzerlerinin çizildiğini anladıkları noktada soluğu o günkü adıyla adliye vekili* abimizin yanında alırlar. ilerde türk spor kurumu gibi muazzam nazi uygulamalarının yerli versiyonlarını tedavüle sürecek olan bu "sporsever" abimiz mahkeme süreçlerine ağırlığını koyar ve fenerbahçe'nin kaba tabirle kıçını kurtarır.

    kulübü kapanmaktan kurtarıp üzerine bir de on yıllar sonra iktidar ile barışmanın heyecanı gelince şükrü saraçoğlu kulüp başkanı yapılır. zaten bu olaylardan iki yıl kadar önce, türkiye cumhuriyeti adına yurtdışında mali konularda görüşmelerde bulunup imza atabilecek bir yetkide iken, 9 bin liraya şimdiki fenerbahçe stadı'nın olduğu yeri ve üzerindeki tesisi fenerbahçe'ye satmıştır. 1959 öncesi şampiyonluk yalanında bahsi geçen şampiyonlukların neredeyse hepsi bu abimizin kanatları altında dilediğince at koşturdukları yıllara aittir...

    fenerbahçe stadı'na adının verilmesi ise aziz yıldırım'ın ilk icraatlerinden biridir. iki sene üst üste galatasaray şampiyonluğu sonrası biraz gündemi değiştirmek adına 1998 yazında bu konuda bir karar aldırtmıştır.

    zaten böylesine nazi hayranı bir faşistin mirası stada çöreklenip milletin stadına laf atmak ancak böyle bir camiaya yakışırdı...
  • 27
    23 şubat 1934 fenerbahçe galatasaray maçı sonrası fenerbahçe’nin kapanmasını engellediği söylenen,hemen ardından başkanlığa gelen ve 1934-50 arası fenerbahçe başkanlığı yapmış kişi.
    aynı zamanda 1933-38 arası adalet bakanlığı, 1938-42 arası dışişleri bakanlığı,1942-46 arası başbakanlık ve 1946-50 arası meclis başkanlığı yapmıştır.
    varlık vergisi ve aşkale çalışma kampının mimarlarındandır.
    galatasaray yıllarca statlardan stada sürüklenirken papazın çayırını fenerbahçeye veren yine kendisidir.

    https://gss.gs/BeB.jpg
    https://gss.gs/DJF.jpg
  • 44
    pek bilinmese de balat semtinde olası bir nazi zaferi sonrası için fırınlar inşa ettirmiş kişidir.*

    evet doğru okudunuz. ınsan imhasi için fırın yaptırmıştır. kalıntılari mevcut hala, bazı rehberler gösterir.

    varlık vergisini de kendisi döneminde gerçekleşmiş ve birçok servet el değiştirmiştir. bu sülale nasıl zengin oldu dediğiniz kişiler var ya, işte dedeleri filan cinayet/yağma ile çökmüştür.

    pek matah birisi değildir. malesef başbakanlik yapmıştır.

    gelen sorular üzerine çizgisi bilinen bir gazetenin konu ile ilgili bir köşe yazısı:
    https://www.yenicaggazetesi.com.tr/...-miydi-1-371643h.htm

    belki hizaya getirme, belki yurtdışı politika için nüans göstererek hamle kazanma(olası alman zaferine karşın) düşüncesiydi. bilinmez, bilinen 80 senedir konunun konuşulduğudur.

    *konu kaynakta yazan yazarın belirttiği gibi yarı muğlaktır. fakat kendisi varlık vergisi ve fırın söylentileri ile anılmaktadır.
    ** ek not: tur rehberleri ile balat gezisi yaptım. kısık sesle ilgili binaların - yarısı yıkık - yanından geçerken buraları bu amaçla inşa edildiği söylenen fırınların kalıntılarıdır diye açıklama yapmıştır.

    ateş olmayan yerden duman çıkmaz demişler, konu yeterince dumanlı.
  • 33
    https://gss.gs/NPo.jpeg

    suyun karşı tarafının yıldız istediği şampiyonlukların baş mimarı. istedikleri 9 şampiyonluğun 8 tanesi bildiğin bu adam tarafından bunlara hediye edilmiş. galatasaray tarihinde şöyle bir ismin olduğunu düşünsenize ? aynı anda hem bizim başkanımız olacak hem başbakan, meclis başkanı, adalet bakanı ve dışişleri bakanlığı yapacak. bu süre zarfında da galatasaray toplam 8 tane kupa kazanacak. galatasaray'ın 1987'de başlayan yükselişini fetö, mehmet ağar, mesut yılmaz ve haluk ulusoy'a bağlayanlara bunu gösterebilirsiniz.
  • 20
    adalet bakanlığı yaptığı dönemde fenerbahçe başkanlığı(na getirilmiş) yapmış eski siyaset adamı.
    düşünsenize; şuan ülkenin adalet bakanı olan isim süper lig kulüplerinden birinin başına geliyor. hem de neden geliyor? kulübün kapatılmasını önlemek için;

    (bkz: 23 şubat 1934 fenerbahçe galatasaray maçı)

    kavgalı derbi olarak anılan ve galatasaray fenerbahçe rekabetindeki ilk fitne olarak nitelenen maçta fenerbahçe'den 9, galatasaray'dan 8 oyuncu futboldan belli süreler men cezası alırlar. hatta fenerbahçe kalecisi hüsamettin böke olaylardan birinci derece sorumlu tutulur ve futboldan ömür boyu men edilir.

    olayın akabinde fenerbahçe cezalara itiraz eder, itirazına karşılık bulamayınca komiteleri mahkemeye verme tehdidinde bulunur. bundan da bir sonuç alamayınca federasyonla arası açılır. fenerbahçe'nin kapatılması gündeme gelir.

    işte bu esnada fenerbahçe heyeti dönemin adalet bakanı şükrü saraçoğlu'ndan yardım talebinde bulunur. saraçoğlu cezaları değiştiremeyeceğini ancak fenerbahçe'ye sempatisi olduğunu bildirir. bunun üzerine ani bir karar alan fenerbahçe yönetimi seçime gider ve şükrü saraçoğlu'nu başkan seçer.

    1934-1950 yılları arasında 16 sene fenerbahçe başkanlığı yapan şükrü saraçoğlu'nun bu dönemde aynı zamanda devlette yürüttüğü görevler şunlardır:

    - türkiye cumhuriyeti adalet bakanlığı - 1933-1938
    - türkiye cumhuriyeti dışişleri bakanlığı - 1938-1942
    - türkiye cumhuriyeti * başbakanlığı - 1942-1946
    - türkiye büyük millet meclisi * başkanlığı - 1948-1950

    görüldüğü üzere, fenerbahçe'nin özellikle ülke çapında ne popüler olduğu ve başarılarını katladığı dönem, kulüp başkanlığını yapan kişi ülkenin en güçlü adamlarından birisi.

    kafanızda tezahür edin, bugün bir süper lig kulübünün başında adalet bakanı, dışişleri bakanı, başbakan, meclis başkanı gibi isimlerden birisi bulunsa ne olur? böyle bir şey mümkün olabilir mi?

    bu bir haksızlık olmaz mı? bu bir haksız rekabete yol açmaz mı?
    bu kişinin gücünden fenerbahçe fayda sağlamaz mı? futbolun içindekiler bu ismin gücünden çekince duymaz mı?

    söz konusu ismin, şuan kadıköy şükrü saraçoğlu stadının bulunduğu araziyi sembolik bir bedelle fenerbahçe'ye kazandırdığını da ekleyelim ki ne demek istediğimiz daha net anlaşılsın...

    (bkz: kahrolsun bazı şeyler)
    (bkz: futbol çok enteresan)
  • 35
    maliye bakanıyken fenerbahçe'ye şimdiki stat yerlerini kiralamış eski fenerbahçe başkanıdır. daha sonra bu arazi yine şükrü saraçoğlu tarafından haraç mezat fenerbahçe'ye satılmıştır. fenerbahçe'ye çok büyük devlet yardımları yapmış kişidir aynı zamanda. "stadımızı kendimiz yaptık" diyen şizofren fenerbahçelilere bu bilgiler ışığında itimat etmeyiniz. aziz yıldırım devletten aldıkları yardımlar için hala teşekkür ediyor adamlara.

    (bkz: şükrü saraçoğlu stadyumu)
  • 46
    fenerbahçe'nin 59 öncesi istediği çoğu yalan şampiyonluk ne tesadüfdür ki kendisinin zamanında yaşanmıştır. hem devlette en üst mertebelerde yer alıp hem de kulüp başkanlığı yapması ülkemiz için bile fazladır. fenerbahçe yaptığı her hukuksuzluğu karşıya saldırarak kapattığı için kendisinin de üstü kapatılmıştır. şimdi de tarihlerinden silmeye çalışıyorlar. iddia ediyorum bir 50 sene sonra "bizim öyle bir başkanımız hiç olmadı iftira atıyorsunuz" diyecekler.
  • 47
    şükrü saraçoğlu başbakanlığı döneminde imtiyazlarını fenerbahçe lehine kullanmış, hakeminden - federasyonuna fenerbahçe'sine yardım etmiştir.

    varlık vergisi ile de anadolu kaplanı olarak anılan bugünün birçok ailesine sermaye, kurulu düzen ve servet hediye edilmesine sebep olmuştur. (fun fact: bu kaplanların büyük bölümü günün iktisadi gereklilikleri ve rekabete yetişemeyerek kedi olmuştur).

    uzun uzun ıı. dünya savaşı öncesi ilişkileri ve konjüktürü yazarak kendisi savunulamaz. özel bir platforma tartışılabillir.

    kendisi fırtınalı bir dönemde türkiye cumhuriyeti makamlarında görev almış, siyaseti, ülkesini ve insanlarını tanıyan biriydi.

    kamuya açık alanda alkol içmek yasak, sonra kadınlar rahatsız oluyor denip, millete keyfe keder ceza kesiliyor mu? kesiliyor.

    varlık vergisinin suistimal ile sunni müslüman'dan 1, agop, yorgo ve yosef'ten 40 olarak alınma ihtimalini düşünmediğini, konunun sulandırılacağını düşünmediğini ileri sürmek, kendisinin akli olarak yetersiz olduğunu ileri sürmek ile denktir.
    işin komik tarafı garibanından zenginine herkesten korkunç vergiler alınmıştır. kamplardan sonra sağ dönüp yurtdışına giden, müthiş şirketler kuran beyinler o dönemden kaybedilmeye başlanmış 6-7 eylül ile zirve yapmıştır.

    bunu sabun olmadılar, kamplara gönderilmediler diye savunmak ciddi derecede saçmalıktır. ölümü gösterip sıtmaya razı etmek teriminın karşılığıdır.

    krom ticareti, prelude to wwıı ile konunun alakası yoktur. netflix'teki "kulüp" dizisinde olduğu gibi paranın ve sermayenin el değiştirilmesi tutkusudur. o dizi de o zihniyet net işlenmiştir. tarihi televizyondan öğrenenler ile ansiklopediler ve arşivlerden öğrenenler farklıdır.

    eklme: kendisi fenerbahçelilerin kendisine yakıştırdığı başkandır *
  • 34
    16 yıl fenerbahçe başkanlığı yapmış eski siyasetçi, başbakan ve nazi destekçisi. naziler savaşı kaybedince başbakanlıktan istifa etmiştir.

    --- alıntı ---
    nazi almanyası'nın savaş yıllarındaki ankara elçisi von papen ve onunla yakın ilişkide olan türk hükümetinde yetkili ekipteydi. refik saydam, şükrü saracoğlu ve numan menemencioğlu'nun da dahil olduğu bu ekip nazi almanyasını desteklemekte, almanya ile dış ticareti alman para birimi "reichsmark" ile yapmakta, tc banknotlarını almanya'da bastırmakta, almanya'ya paslanmaz çeliğin hammaddesi olan krom sevkiyatı yapmakta ve sovyetler birliği'nin işgal ettiği kırım ve kafkasyadaki türk topraklarında askeri harekat yapmakta olan nazi ordusunu cephede takip etmek için komutanlar yollamaktaydı.

    https://www.haberler.com/...racoglu/biyografisi/

    --- alıntı ---
  • 18
    eski fenerbahçe başkanı.

    aynı zamanda çeşitli dönem hükümetlerinde görev almıştır.
    bu dönemlerde
    union club stadı'nı fenerbahçe'nin üzerine yapmış,
    ofsayt gerekçesiyle golü vermeyen hakemin lisansını iptal etmiş,
    örtülü ödenekten fenerbahçe'ye para aktarmış,
    yunan asıllı bir futbolcuyu* bir gecede türk vatandaşı yaptırmış ve fenerbahçe'ye kazandırmıştır.

    kaynak:
    http://www.fenerbahce.org/...tay.asp?ContentID=24
    http://www.fenerbahce.org/...tay.asp?ContentID=25
    http://www.fenerbahce.org/...tay.asp?ContentID=26
    http://www.fenerbahce.org/...tay.asp?ContentID=27
    http://www.fenerbahce.org/...tay.asp?ContentID=28

    silinirse:
    http://i.imgur.com/OtUtRTs.jpg
    http://i.imgur.com/sIkNcGE.jpg
    http://i.imgur.com/pZeOdtN.jpg
    http://i.imgur.com/JcjNhyt.jpg
    http://i.imgur.com/d0Lplte.jpg
  • 45
    varlık vergisi veya nazi sempatizanı olması ile vurulması abes olan insandır.

    eğer kendisine bir suçlama yöneltilecekse, hem fenerbahçe başkanı olup, hem de başbakan nasıl olduğu ile ilgili olmalıdır. ki orada bile o zamanlar spor bu kadar önemli miydi bilemiyorum. ama kendisinin başbakanlığı ve fenerbahçe kulüp başkanlığı sayesinde, fenerbahçe'nin haksızca rekabette üstünlük sağladığı da bir gerçektir. gerçi bu bile, bugünün koşullarıyla geçmişi eleştirmek oluyor.

    varlık vergisi ile ilgili konuda bir sorun yoktur, çünkü eğer ters bir durum yaşansa, bizdeki vergi ödeyen azınlıkların sabun olacağı, veya en iyi ihtimalle, alman savaş aygıtındaki fabrikalarda köle olacağı gerçeğidir. ki bugün bile, azıcık vicdan sahibi azınlıklar verginin vehameti yanında bunu dile getirirler.

    tabii varlık vergisi, sadece trakya'ya gönderdiğimiz askerlerimizin ihtiyacı için değil, o günün koşullarında ülkemizin kaldıramayacağı kadar pahalı olan 'çakmak hattı'nı yapabilmek için de kullanılmıştır. bu saçma sapan yatırımı yapan kişilere şu soruyu sormak yerinde olur. 1940'ta hitler almanyası, çakmak hattının gıpta ettiği, özendiği ve hatta kopyaladığı, çok daha pahalı ve geniş olan maginot hattını blitzkrieg taktiği ile yok ederken acaba ne hissetmişlerdir?

    veya müttefik bulgaristan üstünden geleceğini düşündükleri almanya'yı, yunanistan semalarında görünce ne hissetmişlerdir? nitekim mussolini italya'sının yunanistan'a karşı rezil olması sonucu, almanya yunanistan'ı ilhak etmek zorunda kalmıştı. almanların türkiye'ye, yunanistan üzerinden yapacakları bir saldırıda çakmak hattı açık hedef durumundaydı. sonuç olarak 'çakmak hattı' diye çarçur ettikleri paralarla ilgili kime hesap vermişlerdir?

    güya bir de atatürk'ün silah arkadaşları olacak bu adamlar. eğer olay hat kurmaksa ve tabya koymaksa, atatürk'ü niye övüyorsunuz çanakkale'de? atamın ne tabyaların olduğu mevki ile ne de mayınlanan yer ile alakası var. conkbayırı nire, seddülbahir nire?! atatürk'ün yıldızının parlamasının sebebi ne çanakkale'de? herhalde ismet inönü ve fevzi çakmak 'payitaht abdülhamid' dizisinden öğrenmiş çanakkale savaşını...

    hoş çakmak hattı denen saçma sapan yatırımı veya planı ölmeden önce atatürk'e sunmak gibi bir gaflette de bulunmuşlardı. atatürk'ün cevabı:

    --- alıntı ---
    savaş, oldum olası toprak üstünde yapılır ve toprak üstünde kazanılır, yahut kaybedilir. çakmak hattı ne kadar güçlü olursa olsun ömrü, bir muharebeninki kadar kısadır. ben milletimin parasını bir kapris uğruna toprak altına gömdürmem.

    --- alıntı ---

    not: hitler ve almanlar, 1. dünya savaşının yıldızı maginot hattını geçerek, 1.5 ayda fransa'yı işgal etmiştir.

    konuya geri dönmek gerekirse, dönemin başbakanı şükrü saraçoğlu'nun varlık vergisi konusunda eleştirilmesi ise yanlıştır. alınan verginin yanlış kullanıldığı konusu ise tartışmaya açıktır.

    krom ticareti ve nazi hayranlığına konusuna gelelim. sol görüşlü bir çizgim olsa da, her şeyden önce o zamanki duruma bir bakıp belli eleştirleri yapmak isterim. savaş başladığı sırada türk milleti olarak başımızda 3 tane büyük bela vardı.

    1- italya'nın akdeniz üzerindeki talep ettiği haklar*
    2- almanya'nın savaşta bizi de yanına çekmeye çalışması*
    3- sovyetlerin boğazlar üzerindeki baskısı

    sonuç olarak biz önce ingiltere ile, sonra da fransa ile barış cephesini oluşturduk. kendi milli güvenliğimiz çerçevesinde olan bir ittifaktı bu. hatta bir süre de sovyet rusya'daki dangalakların da bize katılmasını bekledik. sonra bir baktık, sovyet rusya dangalağı almanya ile anlaşma imzalayarak polonya'yı beraber işgal ediyorlar. hoş, finlandiya'ya karşı kış savaşında rezil olunca, almanya 'bu muymuş sovyetler' diyerek üzerine yürüyecekti. ki allahtan öyle oldu, krom olayını anlattığım zaman, doğu ve batıdan karpuz gibi yarılma riskimiz ortadan kalkmış oldu böylece.

    tabii bu arada atatürk'ün sağ olduğu dönemden beri bize ve çevre ülkelere havlayan köpek musollini ise, 1. habeşistan seferinde madara olmasına rağmen, 2. habeşistan seferinde ve arnavutluk üzerinde pirus zaferini tatmıştı. sonra yunanistan tarafından madara edilecek, savaşta almanlara ayak bağı olacak, öyle ki kendi ülkesinde görevden alınmasına rağmen, hitler tarafından uçakla kaçırılarak italya'yı da almanya'nın kuklası haline getirecekti. en sonunda kendi halkı tarafından linç edildi.

    https://www.youtube.com/shorts/rJ749i54tto

    krom ve almanya konusu ise nereden çıktı, kim söyledi, gerçekten çok garip. olayın doğrusu şudur, 1939 yılında türkiye'nin toplam ithalatının yüzde 50'sinden fazlası (1/2)'si, ihracatının da yüzde 33'ünden fazlası almanya ile yapılıyordu. yani öyle göbekten falan değil, direkt hücrelerimizden bağlıydık biz almanya'ya.

    buna rağmen, krom ihracatımızı 1939 yılında almanya ile kestik. bunda hem yapılan toplam takasta, bağımlı olmanızın verdiği dezavantaj nedeniyle almanya'nın bize çektiği yüksek fiyat politikası, hem de bize kalifiye savaş donanımı sağlanmamasıydı. hoş almanya da bizden aldığı ürünleri yüksek fiyattan aldığını savunmuştur. ama biz yoğun olarak hammadde satarken, onlar nihai ürün satıyordu.

    ingiltere ve fransa ile kromumuzun karşılığında daha yüksek bir fiyattan anlaşma sağladık. tabii almanlar ardenlerden girerek fransa'yı kendi kuklası yapınca, anlaşma da güme gitti. çünkü, almanya bu sefer kukla fransa üzerinden kroma ulaşabilecekti.

    ingiltere ile yeni bir anlaşma devreye girdi, bu sefer bizden alacakları kromun fransa kısmını amerika'ya ihraç etmek istediler ki izin verdik. anlaşma 1942 yılında sona erecek bir anlaşma idi ve bir yıl opsiyonu da vardı. ama en başta söylediğim gibi, 1938 yılında neredeyse tüm dünyadan aldıklarımızın yarısını almanya'dan alıyor, ürettiğimizin 3'te birini almanya'ya satıyorduk. zaten üretim fabrikalarımız alman makineleri ile doluydu. yedek parça bulamıyorduk, almanya'dan aldığımız ürün çeşitliliğine ulaşmakta ingiltere ulaşmakta zorlanıyordu vs. vs... ki o yıllarda ingiltere-amerika-türkiye 3'lüsünün ticaret yapması da belli lojistik zorluklara sahipti. hiçbir zaman almanya ile yaptığımız anlaşmanın miktarlarına ulaşamadı. buna rağmen yine de kaliteli savaş donanımına bir şekilde ulaşabilmemiz, bu anlaşmayı cazip kılıyordu. bütün bu süreçte dışişleri bakanı şükrü saraçoğlu'ydu.

    1942'de opsiyon yılına geldiğimizde, dingil hitler 1938'e kadar olan sürede yağdırdığımız krom rezervini çok düşük miktara indirdiği için, 1938'de yaptığı dingillikleri bir kenara bırakarak, adam akıllı bir ticaret anlaşması yapmaya çalışacaktı. buna rağmen yine de opsiyonu kullandıktan sonra almanya ile anlaştık. bu sırada şükrü saraçoğlu başbakan, numan menemencioğlu ise dışişleri bakanıydı.

    denilebilir ki, neden böyle bir anlaşma yapıldı? bunun cevabını da, bir çocuğun ismet paşa'ya sorduğu soruda bulalım.
    https://www.youtube.com/watch?v=W0fPoiR89IM
    yani halkı açlıkla sınanırken, siyasilerden beklentimiz bu günden geçmişe bakarak, neden kapitalist gibi hareket ettikleri midir?

    özet olarak şükrü saraçoğlu ne nazi hayranıdır, ne de ırkçıdır. dönemin koşullarında halkını korumak adına görevi layığıyla yapan bir dışişleri bakanı ve başbakandır.

    bu noktada denilebilir ki, mustafa kemal atatürk sağ olsaydı bir şeyler daha iyi yapılabilir miydi? savaş kapıda olsa bile bir şekilde geleceği kafasında kurarak daha karlı anlaşmalar, daha az savaş hazırlığı harcamaları yapılabilir miydi? elbette ki yapılabilirdi, ama bir ülkeye de 50 tane mustafa kemal atatürk gelmiyor...

    bu arada stalin dangalağına gelelim. savaşta almanya ile yaptığı ittifak sonucu, ebesinin örekesini görememiş olacak ki, türkiye'ye sürekli bu krom suçlamasını atan yegane kaynaktır. ingiltere bile halimize acımış, iyi niyetimizi (1940-1943) arası görmüş. kendileri ile olan krom anlaşmasının yarattığı zorluklara dair bize hak vermiş. herhangi bir yaptırım uygulamanın türkiye'yi almanya'nın kucağına atmak olacağını dile getirmiş.(hoş bu naneyi daha önce yediler, sonra hem 1. dünya savaşı uzadı, hem de olan bize oldu).

    daha 5 yıl önce almanya'yla dostluk anlaşmaları imzalayıp, sağa sola kudurmuş gibi saldıran stalin beyefendiydi.
    üstüne almanlar saldırınca, soykırıma yakın bir uygulamayla azınlıklıkları öne katıp, arkalarına rus birlikleri yerleştirip, 'giderseniz almanlar, kaçarsanız ben vururum' diyen yine sendin.
    senin ne haddine türkiye'nin krom anlaşmasını sorgulamak...
    üstüne bir de boğazlara rus filosu indirmeye çalıştın... ki bunun üstüne senin dangalaklığını bildiğimiz için, 'bu gelirse, buradan gitmez' diye 1944'te adana'da churchill inönü görüşmesi sonrasında yine ingiltere bizi haklı buldu.

    savaş bitti, 1925'teki saldırmazlık anlaşmasını yenileyelim istedik, kalktın bizden erzurum, kars ve üstüne boğazlarda hak istedin. uluslararası camia'da isteklerin sonrası tepki görünce, 'anlaşmanın bedeli bu' gibi yine dangalakça bir açıklama yaptın.

    bütün bunların sonucu olarak, türkiye 1950'li yıllardan itibaren rusya bloğuna karşı amerika ile müttefik olmuştur. dangalaklıkları sonucu stalin denen eşek, hem türkiye rusya ilişkilerini zedelemiş, hem de türk solunun yüzde 25 bandına sıkışmasına neden olmuştur. amerika'yla olan bağımız bu yıllardaki rus tavrına dayanır.

    bugünlerde de stalin'in mirasını putin denen eşek yaşatıyor. önce kırım, sonra ukrayna, arada gürcistan'da rusya'nın desteklediği isyancı özerk bölgelerden bol bol gürcistan hükümetine saldırmaya devam ediyor. umarım bu ülkeyle bir daha sınır komşusu olmayız diyeceğim, ama süper dış politikamız sonucu suriye sınırında da askerleri var...

    sevgili arkadaşlara ek olarak zorunlu edit:

    --- alıntı ---

    2012 yılında milliyet gazetesine röportaj veren şabat levi, miraç zeynep özkartal'ın "devletin sizden özür dilemesini ister misiniz?" sorusu üzerine şu yanıtı vermiştir:
    "hata ettik” demelerini isterim tabii. ama ne değişir? ben affettim zaten. bizi hitler’den kurtardı inönü, varlık vergisi’ni de affettim böylece. eğer bizi hitler’e verseydi sabun olacaktık. parayla hayat ölçülmez. inönü sayesinde hayatta kaldık. bunu unutmadım."

    --- alıntı ---

    https://web.archive.org/.../1495171/default.htm

    bu gibi durumlar için ne deniyordu? sanırım kraldan çok kralcı.*

    zorunlu edit 2: tek bir ölümün yaşanmadığı balat'taki fırın iddialarına yanıt olarak, fırın bir süre kadar görevini layıkıyla yerine getirmiş, sonrasında da et ve balık kurumunun deposu olarak kullanılmış. dönemin belediye başkanı bedrettin dalan tarafından 1984'te(u: çokomelli, soykırım müzesi olarak sergilenebilecek bu eseri imha etmekte çok geç kalmışız) yıkılmıştır.

    fantastik iddia severlere rehbere gerek kalmadan başka iddiaları da anlatalım. balat'taki hamamların da gaz odası gibi kullanılarak yahudilerin zehirlenecekleri söylenegelmiştir. hoş o bölgede bir çok tarihi hamam olduğu ve savaş yıllarıyla alakası olmadığı için bu iddia sönük kalmıştır. ama bakarsınız, gece geç saatlerde bir yahudi vatandaşımız fenalaşıp ölebilirdi. bunun üzerine safsatacılar, fırsat kollayan inönü ve saraçoğlu'nun vanayı açıp, 15 dk sigara içtikten sonra kapattığını iddia edebilirlerdi.

    https://www.ismetinonu.org.tr/...urkey-and-holocaust/ adlı kaynakta stanford j. shaw tarafından bu iddiaların safsata oldukları anlatılmış. ancak 2. dünya savaşında yahudi toplumun nasıl bir psikoloji içerisinde olduğunu da daha iyi anlamamızı sağlıyor bu vesveseler.

    aklı olan bir bireyin burada ilk sorması gereken soru:
    'türkiye'de 2. dünya savaşı boyunca doğal olmayan yollardan kaç yahudi ölmüştür?'

    bilgi ve belgeye dayanmadan, 'amcamın örekesi, dayımın şebekesi' tarzı iddialar için:
    1- fatih sultan mehmed hrıstiyandı.
    2- mustafa kemal atatürk masondu.
    3- shakespeare aslında şeyh pirdir. ve müslümandı.
  • 13
    --- alıntı ---

    bir daha asla
    orta yaşlı insanlardı, kimisi kalp yetmez liği, kimisi yüksek tansiyon, kimisi şeker illeti çeken... çoğu da bunların hepsini birden...
    bin dört yüz kişi kadardılar, sekiz yüz otuz altısının adını biliyoruz.
    taş kırdılar, kar kürediler, yol yaptılar. zorla götürüldüler. hayvan vagonunda... ahırlarda yatıp kalktılar. kışın erzurum-aşkale'de, eksi otuz derece soğukta, ertesi yaz eskişehir-sivrihisar'da, artı otuz derece sıcakta çalıştılar.
    içlerinden 21 kişi öldü. biri bileklerini keserek intihar etti.
    ölü sayısının daha da fazla olduğu sanılıyor ama elimizde ancak 21 kişi için kanıt var.
    hiçbiri müslüman değildi.
    kimisi yahudi, kimisi rum, kimisi ermeni.
    çoğu ticaretle uğraşıyordu, yapabilecekleri başka iş yoktu, devlet memurluğuna girmeleri yasaktı.
    kimisi de bildiğimiz emekçiydi, zengin mengin değildi. vergisini ödeyebilmek, taş kırmaya gitmemek için drahomasını bozduran, bu yüzden yıllarca evlenemeyen genç kızlar bile vardı...
    bunlara, bir defaya mahsus olmak üzere, çok özel bir vergi salındı: "varlık vergisi"...
    vergi matrahı, bankalardan gizli bilgi istemekten korkulduğu için maliye müfettişleri tarafından "keyfe keder" ve "göz kararıyla" tesbit edildi. bütün mal ve mülk varlığı toplasan elli bin lira olan adama dört yüz bin lira vergi kesildi. bazı kişilere sırf "abdullah efendi lokantası'nda yemek yiyebiliyor" diye ceza verildi.
    yıl 1942... bahçe içinde, üç katlı ev üç bin lira... oradan oranlayınız.
    ödeyemeyenlerin evlerine, işyerlerine el konuldu, eşyaları haraç mezat, ölü eşek fiyatına satıldı. eşleri, çocukları sokakta bırakıldılar.
    çoğunun ticari hayatı söndü. yitirdiklerini bir daha yerine koyamadılar. çoğu, ishak alaton'un babası bay hayim gibi, "içinden birşeyler kırılmış" olarak döndü istanbul'a. hayata küstü. devletine de küstü. çoğu, 1948 yılında israil devleti kurulunca türkiye'yi terketti, onları buraya bağlayan bir şey kalmamıştı, "kalmaları için hiçbir neden kalmamıştı"...
    bu pisliğe zorla bulaştırılan ve yıllar sonra vicdanını kemiren suçluluk duygusu içinde bir kitap yazıp rezilliği ortaya seren eski istanbul defterdarı merhum faik ökte'nin deyimiyle, varlık vergisi faciası...
    türkiye'de azınlıklar meselesinin en önde gelen uzmanı profesör doktor ayhan aktar, varlık vergisiyle ilgili mükemmel kitaplarına bir yenisini eklemiş bulunuyor: "yorgo hacıdimitriyadis'in aşkale-erzurum günlüğü, 1943..."
    böylece, söylentileri doğrulayan acı gerçeklerin ayrıntıları, ilk kez "birinci elden ve yazılı belge olarak" elimize geçti.
    kitapta ayrıca prof. aktar'ın konuyu yeniden derleyip toparlayan ve yeni bilgiler de ekleyen bir araştırması da var... o dönemin ünlü gazetecisi feridun kandemir'in yükümlü ve hükümlülerle birlikte gittiği aşkale'den gazetesine gönderdiği ırkçı röportajlar ve yıllar sonra, tıpkı faik ökte gibi "ben ne yaptım" diye dövünüp, o dönemin bokluklarını bir bir açık ettiği yazıları da var... teşhis edilebilen 836 gayrımüslim vatandaşın listesi de var...
    müslüman okurlarımın bayramı şimdiden mübarek olsun efendim.
    varlık vergisi denilen korkunç pisliği üzerlerine salan dönemin başbakanı şükrü saracoğlu'nun adını taşıyan stadyuma göğsünü gere gere giden fenerbahçe taraftarı yahudi okurlarımın da gözlerinden öperim.
    eh, bundan böyle tavşanlı linyitspor stadına deplasmana giderler, hatalarını telafi ederler! vatanın her köşesi bir değil midir?

    --- alıntı ---

    engin ardıç-sabah-28.08.2011
App Store'dan indirin Google Play'den alın