• 26
    ali sami yen'deki o müthiş atmosferin oluşmasını sağlayan taraftarı hepimiz biliyoruz. acaba diyorum, acaba bu akıllı telefonlar o zaman da bu kadar yaygın olsaydı aynı atmosferde maç izleyebilecek miydik? eğer maçlara çok gelmeyen taraftarlar varsa anı oluşturacak kadar video fotoğraf çekip sonra maçı izlese inanın daha güzel anılarla ve duygularla ayrılır stattan. flaşlarla olan güzel görüntüyü hesaba katmazsak ben maç içinde yayın yapmak için veya video çekip kanallarda prim yapılmasını sevmiyorum, hoşuma gitmiyor ve tribünde birşeyleri öldürdüğüne inanıyorum. (ruh, coşku vs.)

    edit: anlatım bozukluğu
  • 28
    bağıran taraftarlarca, taraftar olmamakla suçlanan taraftar. futbol bir eğlence aracıdır kardeşim, bırakın da herkes istediği gibi eğlensin şu tribünde ya, size ne amk. bağırmak zorunda olmayan taraftardır. güzel futbolu alkışlarken kimseye hesap vermeyeceği gibi, parasını verdiği eğlence aracında karşılığını alamadığında - kişilere hakaret etmeden - sitem etmekte sonuna kadar da özgürdür.
  • 30
    artık tahammül edilmemesi gereken tiptir. kimse boşuna çıkıp arkadaşım parasını verdi istediğini yapar diye zırvalamaya çalışmasın.

    orada takımı doğrayacak hakem, rakibin güle oynaya atak yapacak buna rağmen taraftar tribünde elinde telefon video kaydedecek, selfie çekecek sonra da instagram'da, youtube'da paylaşıp işte selçuk'un attığı gol yazıp istanbul ali sami yen spor kompleksi türk telekom stadyumu konum etiketiyle paylaşacak ve beğeniler, tıkanmalar alacak. sizin ben taraftarlığınızı seveyim. siktirin gidin tvde izleyin o halde. şu an sadece bizim taraftarımız değil diğer takım taraftarları da bu şekilde. holiganlığı sevmem ama bağırmayan taraftar siktirin gitsin diyorum.
  • 32
    (bkz: instagramsporlular)

    gerçekten hazzetmiyorum ve hiçbir anlam veremiyorum. yahu orda adrenalinli bir ortam var, pek çok insanın hayatındaki en önemli varlık orada kazanma savaşı veriyor, insanlar gerilmiş ama sen birkaç like için o etkiyi kırıyorsun. sadece maçta da değil, konserde veya herhangi bir etkinlikte de anın tadını çıkarmak yerine kamerasını açan insanlar bunlar. ya zaten herkes orda, herkes paylaşıyor. artık bir aktiviteye gittiğinde görüntü paylaşmayan insanlar farklı olmuş durumda.

    kendi sanallıkları için bu hayattaki en güçlü ve en gerçek şeylerden birine zarar veriyorlar. akıl alır gibi değil.
  • 33
    hayattan zevk almayı bilmeyen insandır. bu benim tanımım. etrafımda çokça var bu insanlardan. kendilerine de söylerim. bu güruh sadece maçlarda değil konserlerde de baş gösterir. imkan verilse sinemada da yapar bunu.

    hayattan zevk almayı bilmezler. anın tadını çıkaramazlar. dertleri ölümsüzleştirmektir. ancak ölümsüzleşmek eylemi ölümle beraber gelen maneviyattir. yani o anı önce öldürürler. tıpkı ölen sanatçıların vs. isimlerinin sokak, mekanlara verilmesi gibi. yaşadığı andan zevk alamazlar. konserde zıplayıp kendinden geçmek yerine sonra tekrardan izlemek için pür dikkat kayda alırlar. bu insanlar ile kitabı, yemeği kişisel zevk yerine sosyal medyada insanlara haber verme peşinde olanlarla akrabadır. onlar için de paylaşmaz ise yemek tatsız kitap gereksizdir.

    sadece galatasaray'ın bekası için değil, kendi iyilikleri için engel olun bu insanlara. zaten 75 yıllık ömrü var, bari tadını çıkarsın.
  • 35
    o insanlardan biriyim. sürekli elimde durmaz telefon ama önemli birşey olursa çıkarırım. hatta 22 ekim 2017 galatasaray fenerbahçe maçında alkolün de etkisiyle bir defa telefonu elimden 2-3 sıra öne düşürdüm de insaflılarmış geri verdiler.

    yanlış da anlaşılmasın, hala sesim kısık. stada gelemeyen, özellikle de şehir dışında olan arkadaşlarım instagram story'lerinden tribünü takip ediyoruz hoşumuza gidiyor diyorlar, ben de yapıyorum. maç önü 3-4 tane, maç sırasında da 5-6 tane atıyorum çoğu gol sevinçleri ya da 3'lü çekme vs. gibi durumlar zaten. ayrıca o hikayeleri de maç bitince kaydediyorum, anı olsun diye saklıyorum şampiyonluk için bir arşiv oluşturuyorum kendimce.

    demem o ki, bırakın insanlar istediklerini yapsın. o adam elinde telefon var diye bağırmamazlık yapmıyor, telefon olmasa da elinde bağırmaz zaten. bu içten gelen birşey diye düşünüyorum, en azından bende öyle.
  • 36
    sadece stadyumlara özel bir problem değildir, bu yüzden problemin "çocukluğuna inmemiz lazım".

    konserlerde, programlarda, söyleşilerde tonla, hatta tiyatro da bile rast geldim..

    "bakın tiyatrodayım, selfi çekiyorum, çok elitim."

    anlamıyorum insanlar neden kendilerini bir baltaya sapmış gibi göstermeye çalışıyor böyle sosyal medyada, kardeşim gerçek hayat orada mı? senin sosyal statünü instagramın belirler olmuş..
  • 38
    ne instagram, ne twitter, ne tumblr, ne swarm, aklınıza gelen hiç bir sosyal medya platformunu kullanmıyorum. bana yapay geldiği için, ihtiyacım olmuyor. haber almak için genellikle güvendiğim haber sitelerine, ekşi sözlük'e falan bakıyorum. kör topal haberimiz oluyor gündemden.

    bence taraftarın stadyumdayım, konserdeyim diye selfie çekmesinde bir problem yok. ama nasıl? maç başlar, ilk devrenin ilk saniyesi santra yapılırken bir tane çekersin maçtayım diye. bitti. sonra takımı desteklersin. o telefon bir daha çok önemli bir şey olmadıkça çıkmaz. hem takımını destekler, hem paylaşımını yaparsın. hatta hadi 2. devre başında + maç sonu da yap. maç sonu videonu da çek. ya da konserdesin, konserin ilk dakikası çek fotoğrafını, bitti. bir de sonunda çek, tamam işte.

    dakika başı elde telefon, video çekmenin anlamı yok bence. bu demek değil ki kimse çekmesin. hayır, ilk dakika çek fotoğraf. 2. devre başı çek. maç sonu çek. ama tüm maç elde telefon da gezme.
  • 39
    maçların hepsine bir engelim yoksa mutlaka gidiyorum. her maça da maçın başlamasından yaklaşık bir 1 saat önce giderim. stat atmosferini çok sevmem, oyuncuların ısınmasını izlemekten hoşlanmam gibi nedenleri var. ilk maçlara gitmeye başladığım zamanlarda maç başlamadan sık sık fotoğraf çekerdim. özellikle oyuncuların tek tek tribüne çağrıldığı anlarda. işte sahayı arkama alıp kendimi falan çekerdim. çocuk gibi bir haz verirdi. artık sadece stada gelir gelmez bir ufak video ya da fotoğraf çekip instagram'da paylaşıyorum. sonra hiç bir şey çekme ihtiyacı duymuyorum. zaten genel olarak sosyal medya hesaplarımda pek paylaşım yapmam. paylaştıklarım da %90 galatasaray ile ilgili oluyor. oyuncular ısınmaya çıkana kadar da galatasaray sözlük ve twitter arasında takılıyorum. ısınmaya çıktıkları andan itibaren telefon değişik bir durum yaşanmadığı sürece cebimden çıkmıyor. koreografilerde bile çıkarmayıp sadece izleyerek zevkine varıyorum ki koreografiler tam dibimde oluyor ve fotoğraf için çok müsait bir yerdeyim. maç başlayınca da bırakın telefonu, santra ile başlayan üçlüyü bile duymuyorum. yani maç sırasında ne telefonla uğraşıyorum ne de bağırmakla. sadece maça ve takıma odaklanıyorum. yedek kulübesini arada kesiyorum, kim ısınmaya gidiyor, hoca ne anlatmaya çalışıyor falan diye. tezahüratlara da çok gaza geldiğim zamanlarda katılıyorum.

    yani uzun lafın kısası ne maçı elimde telefonla izliyorum ne de telefon olmadığı için bağırıyorum. şimdi bu beni kötü bir taraftar mı yapar? tribünde bulunmamı gereksiz mi kılar? illa bağırmam mı lazım maça gittiğim için? açıkçası bu soruların hepsinin cevabı subjektif. ben de deli gibi baskı kursun taraftar, bağırsın isterim. ama en son tezahüratlara katıldığım maç lisede gittiğim ankara 19 mayıs stadyumu'ndaki bir gençlerbirliği maçıydı.

    taraftarın elinde telefonla maç ile ilgilenmeden o tribünde olması sıkıntı bence de. ama illa bağırması çağırması gerekmiyor kanımca. benim gibi bir sürü insan var sağımda solumda maç izleyen. burada asıl görev kale arkalarında olmalıdır. onlar tribünleri ateşleyen, bazı bestelerin bir kaç tribün ile söylenmesini organize edenlerdir. kale arkaları sakin kalırsa bu tribünlerin geneli direk yansıyor.
  • 40
    değişen stat, değişen taraftar profili, değişen futbol endüstrisi, artan bilet fiyatları, yeni nesil gençlik, sapıklık derecesindeki sosyal medya bağımlılığı gibi bir çok sebep sayılabilir tribün kültürümüzün nasıl tamamen yok olduğunu anlamaya çalışırken.

    tamam bunlar güçlü sebepler. hepsi tribün kültürünün dibine dibine balta vuran sebepler ama benim anlayamadığım ve canımı sıkan konu şu.
    bu tribünler 10-15 sene öncesine kadar kainatın yeryüzündeki tek cehennemiydi. ne oldu da o 90 dakika oturarak maç izliyorlar diye dalga gectigimiz batı avrupa tribünlerinden bile beter duruma düştük inanın anlayamıyorum. yukarida saydığım sebepler bir tek bizi değil dünyadaki bütün takımları etkilemistir/etkileyecektir. ama bizim tribunumuze etkisi beklenenden cok daha fazla oldu.. neden oldu nasıl oldu aklim almıyor.

    gol olunca yeah auta çıkınca ovvv tepkisinden baska tepki vermeyen ingilizlerin bile gerisine düştük tribun anlaminda. bilet pahalılığı onlarda da var, tribunlerin yarısı hintli çinli sarıklı çarıklı tipler.. orada da gösteriş budalası tipler var ama bizim tribün gibi dibi gören bir tribün yok ingiltere de. ( arsenal ve chelsea tribünlerini saymiyorum onlar hep dipteydi ) küçük kasaba takımları bile 90 dakika susmadan tezahürat yapiyor ingiltere'de. fransa, hollanda, italya tribunlerinden bahsetmiyorum bile..
  • 41
    galatasaray'ın medyadaki ezik-aciz temsilcileri, sosyal medyada tüm keko futbolculara "adamsın" yazan tipler, saçmasapan sosyal medya hesaplarıyla çocukça ve cahilce paylaşım yapanlar, "bir galatasaraylı olarak", "fanatik bir galatasaraylı olarak" diye cümlelerle başlayıp rakip takıma başarı dileyenler, övenler ve tribündeki bu şovmenler. keşke hepsini galatasaray'dan uzaklaştıracak bir buton olsa. "galatasaray'dan uzaklaştıracak" dedim de aslında farklı bir yönde temeennim var hepsi için ancak dile getirirsem sözlükten men edilirim.

    uzaklaşın siz galatasaray'dan, galatasaray sizsiz daha güzel olacak.
  • 42
    teknolojinin insanı getirdiği son noktayı görebilmemiz açısından güzel bir örnek aslında burada yazılanlar. durumu sadece maçla sınırlandırmamak lazım. konserlerde, sinemalarda, eğlencelerde hep ön planda olan şey başkalarına kendini sunma hali. oysa o anı yaşamanın çok daha değerli olduğunu ve o anın bir daha geri gelmeyeceğini farkedemiyoruz.

    sosyal medyanın yaygınlaşması ile beraber herkes nasıl bir hayat yaşadığını başkalarına gösterme derdine düştü. bunu ortaya koyup, geri dönüşler almak, hatta yeri geldiğinde insanları kıskandırdığını düşünmek akademisyenlerin de üzerine yazılar yazdığı, belki terimleşecek bir problem olarak duruyor masada. dolayısıyla statta yaşanan bu durumu minimuma indirebilmek için gündelik yaşamdaki hal ve hareketleri düzelterek işe başlamak gerekiyor.

    kendimize şu soruyu soralım; 90 dakika boyunca telefona hiç bakmadan, sosyal medyada görüş belirtmeden maç izleyebiliyor muyuz? alacağımız cevap belki bizi bazı gerçekler ile yüzleştirecektir.
  • 43
    meselenin teknolojinin gelişmesiyle ilgisi olduğu kadar görgüsüzlük ve görmemişlikle de ilgisi var.

    bizim ligimizdeki yakın çekimlere bakın. taraftar rakibe ve hakeme ateş püsküreceğine telefonuyla olay anını kayıt altına alıyor. sanki bu göreviymiş ve başka hiç kimse de bu işi yapmıyormuş gibi. yabancı ligleri de izliyoruz ama sanki bu derece değil. adamlar kesinlikle maçtan kopuk değiller.

    22 ekim 2017 galatasaray fenerbahçe maçında bu herkesin dikkatini çekti. çünkü o gösteriş budalası, sosyal medya manyağı tayfa çoğunluktaydı bu sefer. ve bence derbiden derbiye gelecek bu tipler.
  • 47
    son dönemde sayılarında inanılmaz artış olan ve tribüncülüğü bitirip "seyircilik" anlayışını yerleştiren kitle.

    22 ekim 2017 galatasaray-fenerbahçe maçında, bbu modellerden bir tanesi kendi taraftarına "neden susuyorsunuz, bizi eziyorlar bunları mı dinleyeceğiz" diye söylenip video çekmiş ve fener tribüncülerine armağan edip galatasaraylılara derin bir üzüntü yaşatmıştır. yapmayın arkadaşları şunları, etkileşim bağımlısı olmayın; galatasaraylı olun.
  • 48
    taraftar falan değildir, taraftar dediğin şey bu değildir. maç boyunca sosyal medyada takılan, fotoğraf falan çeken, birileriyle mesajlaşan adam siktirsin gitsin bu kadar net. iğrenç bir görüntü oluşturuyorsunuz, kimse de bana ''öyle keyif alıyor, parasını vermiş'' masalını okumasın kalbini kırarım.

    lan ben ekran başında kafamı çeviremiyorum adam stada gitmiş telefonlar oynuyor ya. futbolcuları izle, teknik ekibi izle, stadı izle lan sen 'galatasaray taraftarı' isen orası senin için cennet gibi bir yer. bari orada bırakın şu telefonlarınızı. bir futbolcumuz taç kullanıyor, arkadaki görüntü şu: telefona bakanlar, fotoğraf çekenler ve maçı izleyen birkaç kişi. yemin ediyorum onun için dayak yeseler üzülmem bu kadar net açıkçası.

    ingiltere'de maçı izleyen adam bile sakin izliyor ama izliyor, kendini oyuna vermiş. bizim ülkedeki stadyumlarda herkes şov peşinde. sadece bizim taraftar da değil, bütün ülkede böyle. bana kalırsa stadyum girişlerinde tehlikeli maddelere, bozuk paralara bakılacağına telefona bakılsın. iş o raddeye geldi.
  • 50
    kendisine bir tavsiyede bulunmak istediğim taraftar:
    zamanından 40 x 2 dakika ayırabilirse black mirror isimli dizinin 2. sezonunun 2. bölümünü ve yine aynı dizinin 3. sezonunun 1. bölümünü izlesin lütfen. sosyal medyada beğeni alma hırsının ve teknoloji sapkınlığının insanları ne duruma düşürdüğünü görünce belki kendisine bir hisse çıkartabilir.

    olay sadece taraftarlık, maçta bağırmamak değil. başka insanlarla genel olarak elektronik aletler vasıtasıyla iletişim kurduğumuz için canlı kanlı gerçek insanlardan uzaklaşıp kopuyoruz. aslında koptuğumuz şey biraz da kendi gerçekliğimiz. insan birlikte bir şeyler yapınca mutlu olan, kolektif yaşamı seven, kendi davranışlarını öteki insanlar üzerinden kurgulayan bir varlık. bunun doğal sonucu olarak da yalnızlaştıkça mutsuz olan bir canlı. belki içinde yaşadığımız toplum bir çok açıdan pek iç açıcı değil, ama inanın yalnızlığın insan bünyesi üzerindeki etkileri çok daha ağır.

    bu yüzdendir ki; arada sırada telefonlardan başımızı kaldırıp etrafımıza, birbirimize, maçımıza bakalım. bakalım ki yalnızlaşıp mutsuz olmayalım.

    anı biriktirmek, kendimiz için önemli bir anı videoya çekmekle olmaz. anı beyinde birikir telefon hafızasında değil. beynin biriktirdiği anıları hiç bir video ve ses sistemi kaydedemez.
App Store'dan indirin Google Play'den alın