• 1676
    en baştan söyleyeyim, manisalıyım.soma yolumun üzerinde, defalarca geçtiğim havası ağır, heybetli termik santraliyle şirin bir ilçemiz.şehrin içinden geçersiniz kömür kamyonları eşliğinde.kömür kaydıraklarının altından bergama'ya devam edersiniz.defalarca geçtim, belki de ölen işçi kardeşlerimi defalarca gördüm.saatlerce çalışıp, açlık sınırının altında yaşayan işçi kardeşlerimi gördüm.şimdi ben bu katliamın hesabını kimden sorayım?adaleti nerelerde arayayım?kıt kanaat geçinen ailelere düşen ateşi nasıl söndüreyim?ben kimin yakasına yapışayım söyleyin bana...

    https://pbs.twimg.com/...c8IUAAgi_l.jpg:large

    adres sizce de belli değil mi?

    yoksa yine ölülerimize rahmet okumayı yeterli mi göreceğiz?zaten bu ülkede bu zihniyetle ya kader kurbanı oluyorsun ya da şehit...
  • 1677
    bu kan denizinde kimler boğulacak? açlar, yoksullar, güvencesiz işçiler... peki sorumlular ne zaman ve nasıl bedel ödeyecek? %6 oy kaybederek mi? sadece bu mu? reza hayır sever bir iş adamı. sen de iyi politikacısın. şeytani hitabetin ve sen... tarih seni çok kötü yazacak. ülkeye döviz girişi durdu. kriz başladığında arkanda kimler kalacak acaba? insanları öldürenlere arka çıkmaya devam et sen. ülkeyi ikiye böl. sana oy verenlerin bu kötülüklerde birebir payı var. inşallah vicdanları rahattır... güce tapan umutsuzlar... inşallah o güç bir gün boğazınıza sarılmaz. inşallah emdikleri, emecekleri kan sizi öldürmez.
  • 1680
    aq ben böyle ülkenin bıktım vallahi bıktım. imkanım olsa bi dakka durmam bu ülkede ama gidemiyorum şimdilik. dediğim gibi imkanım olsa bi dakka durmam. dayanamıyorum artık. bu kaçıncı aq kaçıncı. tuzla tersaneleri, afyon cephanelik, uludere daha niceleri. hepsi zamanla günlük hayatın içinde unutulup gidiyo. yıldönümlerinde ahlar, vahlar. sonuç? değişen hiçbişey yok koduğumun ülkesinde. ne sorumlular cezalarını çekiyor ne de bu kadar acı çeken millet* yetkililerden hesap soruyor. aslında zaten gelişmiş bi ülkede, onurlu, şerefli yöneticilerin olduğu bir ülkede sorumlular kimse cezasını çeker, gereken kişiler onurluca istifa eder, bu acı olayların bir daha tekrarlanmaması için gerekli önlemler alınır. ama maalesef ki burası türkiye ve maalesef ben de burada yaşıyorum. en çok koyan da hiç bişeyin değişmeyeceğini bilmek oluyor sözlük. bikaç ay sonra* bu yaşanan olay unutulacak*, yerli halk yine o madenlerde çalışmaya devam edecek, bunlar gene rantına rüşvetine bakacak hayat maalesef devam edecek.
  • 1681
    şimdi bir düşünün...

    genç bir kadın ve erkek tanışıyorlar. birbirlerini tanıyorlar, arkadaş oluyorlar, daha sonra evleniyorlar.
    detaya girecek kadar birikimim yok, zaten gerek yok, okuyucunun hayal gücüne kalmış...

    bir süre sonra çocukları olacağı haberini alıyorlar. 9 aylık heyecanlı ve mutlu bir bekleyiş başlıyor. tebrikler, hazırlıklar, "kız mı olacak erkek mi" konusundaki tatlı iddialaşmalar, boyuna gelen hediyeler, yalancı doğum sancılarıyla gelen yanlış anonslar, ve o mutlu an. popoya atılan iki şaplak sonucu duyulan dünyanın en güzel ağlaması...

    hastaneye gelen-giden akını, düğüne gider gibi eve geliş, evde ikinci ve daha uzun bir ziyaretçi akını, "allah bağışlasın"lara bezeli günler hatta haftalar...

    çocuğun damağından fırlayan ilk dişin sevinci, "anne mi baba mı diyecek" rekabeti, ilk adım, ilk cümle, ilk şarkı; çoğu anne-babadan başka kimsenin sikinde olmayan binlerce "ilk" heyecanı...

    okula başlaması, okumayı sökmesi, okullar bitirmesi, ilk aşkı, ilk sevgilisi, ilk defa yanlız başına maça ya da sinemaya gidişi. ortalama bir insanın çocukluk yılları işte; hepimzin yaşadığı o yılların bitmek tükenmek bilmeyen "adventure" halleri...

    okulu bitirip erkekse askere gidiş, değilse telaşla koşarak gidilen ilk mesai...

    yazarın bile sonrasını yazmaya çalışmasını imkansız hale getirecek binlerce hikaye, binlerce anı...

    hani kaza, afet ya da çatışma haberlerinden sonra radyo-televizyonda duyar, gazete ya da internet sayfalarında okursun ya "kayıp sayısı x olarak açıklandı" diye...
    işte o cümledeki "x" sayısının her biri, yukarıda çok kısa bir özeti duran hikayeler bütününü temsil ediyor.
    o "x" 1 bile olsa çok büyük bir say aslında. o "x" değişken(!)indeki her bir artış, bunun gibi kocaman bir hikayeler yığını demek...
    küçük bir sayıysa bir şekilde "hafif atlattık"a bağlayabilecek, belli bir eşiği geçince önem kazanabilecek birşey değil.
    bütün bu laf salatasının ardından açık açık söyleyim;
    o "x" toplamını oluştuan her bir sayı bir hayat işte...
    binlerce hikaye, binlerce anı, binlerce hayal, binlerce emek, binlerce bir sürü şey....

    bunu öğrenmeden ne adam gibi iş yapmanın, ne de adam gibi matem tutabilmenin mümkünatı ne yazık ki yok.
    ve daha üzücü olanı, böylesine basit ve insani bir gerçeği bile anlamaktan çok uzak bir ruh halindeyiz "insanlık" olarak...

    uğruna en ufak bir emek vermeden sahip olduğumuz imkanlar sayesinde klavye savaşları yapabilecek ya da bir yerlere gidip birşeyleri protesto edebilecek oluşumuzun ne kadar büyük bir şans olduğunu bilmeden; her yere nefret kusmaya devam...
  • 1688
    ^^bir çoban çocuğusun olmasan bile koyun
    daima eğeceksin başkalarına eğeceksin boyun^^...*

    ^^hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
    gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
    dedi: "hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
    yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
    bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
    gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.^^ *

    acımız büyük ne desen incir çekirdeğini dolduracak değeri yok, söyleyecek fazla bir şey de yok türk milletinin başı sağolsun. soma'da vefat eden emekçilere allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
  • 1691
    kendimi tutamıyorum sözlük hıncından sinirimden öfkemden üzüntümden... söz bitti.

    --- alıntı ---
    dün gece bir işçi yardımın artacağını düşünerek aşağıda mühendisler de var dediğinden beri utancımdan susuyorum.mühendis değil insan olarak.
    --- alıntı ---
    ayakkabımı çıkarayım mı sedye kirlenmesin.
    --- alıntı ---

    biz evet biz bu insanları nasıl bu hale getirdik sözlük? bu insanları nasıl böyle ezdik mühendis olarak biz, doktor hemşire olarak onlar mı ezdi? bu insanlar nasıl bu hale gelir lan! allah bizim belamızı versin lan, hepimizin. :(((
  • 1692
    çok acı sözlük. konuşmaya başlasam boğazım düğümleniyor öyle kalakalıyorum. 274 can belki de daha fazlası yüzlerce yaralı, yüzlerce yetim. neden bu kadar ucuz insan hayatı, nasıl bir adalettir ki bu saati 5 lira için onlarca kilometre alta inip bir daha çıkamıyorlar. ülkeyi yönetenlerin ceplerinde, evlerinde milyon dolarları varken bu insanlar niye 10 lira için tamah ediyorlar? nasıl insanlar bu kadar yüzsüz olabiliyor 12 yıl 12 koca yıl insanlar geleceklerini bu kadar mı görmezler, her geçen gün daha da kötüleşiyor ülke, her sabah umutla uyanmamız gerekirken daha kötü haberler alıyoruz. biz burada internet üzerinden hayatını kaybedenlerin sayısına bakarken nice ana, kardeş, eş, çocuk hastanenin, ocak enkazının önünde bekliyorlar, babalar bilgisayardan çocuklarının yüzlerini tanımaya çalışıyorlar. bu düzen yıkılır, bu saltanat da biter diyorum ama gördüğüm olaylar, kişiler o kadar kanımı donduruyor ki her geçen zaman umutlarım daha da azalıyor. hiçbir tedbir alınmadan geçecek böyle bu da.. allah kahretsin ki soma ne ilk ne de son olacak. dua edelim ki son olsun bir daha kimsenin canı bu denli yanmasın ama bu gece bende umut yok sözlük.
  • 1693
    uzun uzun cümleler kuramıyorum. üzüntü, sinir çok değişik hisleri aynı anda yaşıyorum. biraz kafa dağıtayım diye internete girdim kendimi gündemden ve yaşanan acıdan uzaklaştıramadım.
    "sedye kirlenmesin", "abi mahmut çıkmadı onun eşi hamile", yırtık çoraplı emekçi... allahım ne kadar kalender, gariban insanlar bu insanlar... bu acının tarifi yok, kelimeler kifayetsiz...
    kollarımdan başlayan bir dermansızlık, tükenmişlik hissi yaşıyorum. elden bir şey gelmemesi ise bambaşka bir keder.
  • 1696
    --- alıntı ---

    bir arkadasimdan alintidir. dogru olduguna inandigim, beni sasirtmayan bir haber...
    komplo teorilerinden değil; direkt soma'da görev yapan bir arkadaşımdan öğrendiklerimi yazacağım, dün de ondan öğrendiklerimi yazmıştım, tüm haberler mahsur kalan 300 işçiden bahsederken o söylemişti 1000 kişiden fazla olduğunu bana.
    çok uzatmayacağım, neden saatlerdir bir sürü sedye çıkarılmasına rağmen ölü sayısının değişmediğini, ailelere neden bilgi verilmediğini, zaten hayatını kaybetmiş insanları neden yaralı süsü vererek çıkardıklarnı anlatacağım.
    hani bakan diyor ya "15 yaşındaki birinin madende çalışıyor olması mümkün değil, araştırdık, yalan bilgi." diye, hayır, aslında değil. resmi olarak elbette çalışmıyor. ki kendisi de uykusuzluk / yorgunluk / stres gibi nedenlerle belki; sabah 8 gibi yaptığı açıklamada kaçırdı ağzından, "işçi olmayanlar da çıkıyor ceset olarak." dedi, rakam vermeyi ardından bıraktı.
    şimdi o arkadaşımın aktardıklarına gelirsek;
    madende vicdanın kabul etmeyeceği bir çalışma şekli var. elini kolunu sallayarak gidiyorsun, saatlik çalışmaya geldiğini söylüyorsun, gerekli malzemeleri kayıt dışı verip gönderiyorlar seni madene, saatlik 4 ila 7 lira alıyorlarmış. 15 yaşınkdaki çocuk da böyle girdi, işçi sayısı da bu yüzden belli değil.
    bu aynı zamanda madende çalışan işçi sayısını yükseltiyor ve oksijen yetmiyor. bu nedenle daha fazla hava pompalanıyor madene. trafo konusu bir çok mühendis odasının açıkladığı gibi yalan, asıl yangın nedeni gereğinden fazla pompalanan oksijenin kömürü tutuşturması.
    ölenlerin isimlerinin, sayılarının muallak olması ise pazarlıklar. çok acı fakat gerçek. yüzlerce kayıt dışı işçi mevcut madende şu an, bir çok çocuk dahil, çalışan sayısına dair rakam veremiyor olmaları da bundan söylediğim gibi. kayıt dışı çalışanların aileleri ile acı, çirkin fakat engellenemez bir pazarlık yürütüyor şirket hatta belki de devlet. "sesinizi çıkarmayın, x lira alın." gibi. saatlik 5 liraya muhtaç aileler için cezbedici teklifler sunabileceklerini tahmin ediyorum.
    ve maalesef 24 saattir devam eden bir yangın var o madende. kömür madeni burası ve sürekli yanıyor, hiç sönmedi yangın. kayıt dışı çalışanları en acemiler diye düşünürsek, en acemiler de en alt kademelerde çalışıyorlardı dersek; çok acı bir cümle olacak belki ama orada teşhis edecek bir beden bile bulunmayabilir artık. ki bulunmayacaktır da. bu yazdıklarımı öngürü gibi yazıyorum fakat değil, yukarıda söylediğim gibi, orada olan bir arkadaşımla geçen konuşmalarımız bunlar. "o şöyle dedi - ben böyle dedim." gibi yazmak istemedim, yazı akıcı ilerlesin diye kendi fikirlerim gibi yazıyorum, aslen bir konuşmanın ürünü bu yazı.
    ben tam bu satırları yazarken tayyip erdoğan 232 dedi ölü sayısını, şimdilik 232 olduğunu söyledi. dün gece 3'dü bu sayı, bu değişim üzerinden düşünülmeli yazdıklarım.
    ne denir bilmiyorum ..
    yani yazdıklarım bilginiz olsun falan diye, yoksa bir anlam ifade eden şeyler değil, elden gelen bir şey yok .. hiç uyumadım, bol üzüldüm, çok kızdım falan derken benim de kafam allak bullak .. fakat beni tanıyan arkadaşlar birazcık bilir, hiç oturduğum yerden teoriler üreten biri olmadım, bu yazdıklarım da öyle değil, maalesef değil.
    dileyebileceğim tek şey; acıları unutulmasın.
    yakınlarını kaybedenler de acılarını unutmasın, bu acılarını unutacak kadar büyük bir acı yaşamasınlar bir daha .. biz de unutmayalım .. unutulmasınlar işte .. bir çoğunun adını vefat edenlerin listesinde göremeyeceğiz, resmi rakamlara girmeyecekler, varlıkları gizlenecek ama orada olduklarını bilelim, unutmayalım.

    --- alıntı ---
  • 1698
    gereksiz bilgi kirliliğini önlemek için buraya yazıyorum. soma'daki facia herkesi derinden yaraladı. yüreğimiz yanıyor, içimiz kan ağlıyor. bende olay olduğunu öğrendiğim ilk anda soma da bulunan kuzenim kardeşim maden mühendisini aradım ve ulaşamadım. o duyguyu belki sizde hayatınızın bir döneminde hissetmiş olabilirsiniz. allah kimseyi o duyguyu hissettirmesin. sonra facebook da yazısını gördüm. aynı firmada ancak başka bir şantiyede olay meydana gelmiş. rahatladım.
    kardeşimden aldığım çok az bilgi ise şu. 10 dakikada 400 ölü var dedi. şu anda ocakta bulunan herkes ölüymüş. cesetlerini toplamak için aşağı iniyormuş afat ekibi. kaçak işçi yokmuş. sayı biliniyor ancak o bölgede çalışan sayısı bilinmiyor. sonuçta ocağa inerken kartla iniyorlarmış. tam vardiya sırasında olduğu için de sayı iki katına çıkmış. sabotaj yok. edindiğim bilgiler bunlar daha detaylı yazamıyorum. hepiniz dua edin. yakınlarına başsağlığı dileyin. ve halinize hep şükredin.
  • 1699
    şöyle bir haber var;

    http://www.cumhuriyet.com.tr/...inda_bir_kiz....html

    kendisinin birilerini yumrukladığı görüntülerle belgelenmiş durumda.
    bunun yanında, 15-16 yaşlarında bir kız çocuğunu, kafasını koltuk altına sıkıştırıp defalarca vurduğu söyleniyor.

    artık samimi söylüyorum kafamın arkasından sanki beynimin içine bir çengelle sabitlenmiş halatla beynimden çekiliyormuş gibi hissediyorum.
    annemi kaybettiğimde hastanede doğru düzgün teşhis koymayan, ilgilenmeyen, aortunda yırtıkla onu eve gönderen doktorlar ve ambulanslardan doktorları kaldırıp yerlerine acil müdahale teknikerlerini yerleştirenleri hatırladığımda hissettiğime benzer bi duygu bu.

    sadece öfke diyemem.
    hani psikopatça bir duygu değil bu.
    hani yargılanmayacağını bilsen, hapse girmeyeceğini bilsen, yani sadece vicdanına kalmış olsa yapacakların, sakin sakin yapacağın şeyler vardır.
    aslında böyle bir adam değildim ben. normalde de değilimdir.
    yani tamam, eskiden çok kavga ettim, dayak yedim, dayak attım falan ama lise zamanları, tamamen sebepsiz esasında birçoğu.
    ama bu çok farklı.

    anlatmayı severim ben. en çok da yazarak anlatmayı. bir defa rayına oturtursam anlatamayacağım şey de yoktur. yani, en azından ben öyle düşünüyorum. bir de geçmiş deneyimlerimden, aldığım tepkilerden öyle bir çözümleme çıkarıyorum.
    gel gör ki, anlatamıyorum bunu.
    buz gibi bir halat düşünün, kuyruk sokumunuzun bir karış üstü ve bir karış sağ tarafından, böbreğinizin oraları diyelim, kafanızın arkasının sağ kulak hizasına kadar o soğuk ve yapışkanlığını hissettiğinizi, ucunun kafanızın arkasına, ama kafatasınızın içinde bir kancayla beyninize bağlı olduğunu ve ara ara ufak ufak çekildiğini düşünün.
    bunun canınızı acıtmaktan çok sizi sinirlendirdiğini düşünün.
    ama bu öyle bir pis bir karanlıktır ki, elinize verseler bu şeyleri, vicdanınıza bıraksalar, yapabileceğiniz hiçbir şey bu halattan kurtulmanızı sağlayamaz. çünkü esas haksızlığa uğrayan siz değilsinizdir. çünkü sebep oldukları yıkımların zihinlerden silinmeleri mümkün değildir.
    işte böyle değildim ben.
    ömrümde kimseye kin gütmedim. kimseden intikam almaya uğraşmadım. mevki, para, pul hırsım olmadı. lükse düşkün değilim. alkole eğilimim vardır. sigarayı bıraktım çok oldu rahmetli annem de cesaretlensin sevinsin bıraksın diye. o bırakamadı ama. olsun.
    neyse işte.
    ben böyle değildim. bunları hissettiğim için kendime kızıyorum bazen. kendimden korkuyorum. çünkü sakince düşünüyorum ve yapabileceklerimin bir sınırı olmadığını görüyorum. kendimden utanıyorum bunları düşündüğüm için. ama biliyorum ki olanağım olsa durmam.

    çünkü ortada bir bok varsa, birilerinin elini kirletmesi gerekir. bunu öğrendim ben.
    mevzu kahraman olmak falan değil.
    mevzu intikam almak falan da değil.
    mevzu göze göz dişe diş de değil.

    bu karanlık nokta beni korkutuyor.
    soğuk, karanlık, kuru.
    bu hale geldiğim için senden özür dilerim anne.
    bir gün olanağım olursa yapacaklarım için de şimdiden özür dilerim.
    ama bu kara deliği ben yaratmadım.
    bu artık öfke, nefret, kin falan değil.
    bu benim insanlığa olan borcum.
  • 1700
    içim de gözlerim de ağlıyor be sozluk. kendi kendime dusununce yumruklarimi sıkıp sinirimden çaresizliğimden agliyorum. televizyona bakiyorum icim parcalaniyor be sozluk 5 yasinda kiz cocugu babasinin mezarina toprak atiyor. kulakligi takiyorum radyoda madencinin esi '3 gun once evden cikti hala donmedi, kocami verin bana, 3 aylik hamileyim" diyor...

    insanlar kahkaha atiyor otobuste kafede ofiste okulda... ya sorumluluk sahibi insanlar nerede...

    gelmiyo elden birsey be sozluk gelmiyor.

    adeletini ... dunya
App Store'dan indirin Google Play'den alın