1699
şöyle bir haber var;
http://www.cumhuriyet.com.tr/...inda_bir_kiz....html
kendisinin birilerini yumrukladığı görüntülerle belgelenmiş durumda.
bunun yanında, 15-16 yaşlarında bir kız çocuğunu, kafasını koltuk altına sıkıştırıp defalarca vurduğu söyleniyor.
artık samimi söylüyorum kafamın arkasından sanki beynimin içine bir çengelle sabitlenmiş halatla beynimden çekiliyormuş gibi hissediyorum.
annemi kaybettiğimde hastanede doğru düzgün teşhis koymayan, ilgilenmeyen, aortunda yırtıkla onu eve gönderen doktorlar ve ambulanslardan doktorları kaldırıp yerlerine acil müdahale teknikerlerini yerleştirenleri hatırladığımda hissettiğime benzer bi duygu bu.
sadece öfke diyemem.
hani psikopatça bir duygu değil bu.
hani yargılanmayacağını bilsen, hapse girmeyeceğini bilsen, yani sadece vicdanına kalmış olsa yapacakların, sakin sakin yapacağın şeyler vardır.
aslında böyle bir adam değildim ben. normalde de değilimdir.
yani tamam, eskiden çok kavga ettim, dayak yedim, dayak attım falan ama lise zamanları, tamamen sebepsiz esasında birçoğu.
ama bu çok farklı.
anlatmayı severim ben. en çok da yazarak anlatmayı. bir defa rayına oturtursam anlatamayacağım şey de yoktur. yani, en azından ben öyle düşünüyorum. bir de geçmiş deneyimlerimden, aldığım tepkilerden öyle bir çözümleme çıkarıyorum.
gel gör ki, anlatamıyorum bunu.
buz gibi bir halat düşünün, kuyruk sokumunuzun bir karış üstü ve bir karış sağ tarafından, böbreğinizin oraları diyelim, kafanızın arkasının sağ kulak hizasına kadar o soğuk ve yapışkanlığını hissettiğinizi, ucunun kafanızın arkasına, ama kafatasınızın içinde bir kancayla beyninize bağlı olduğunu ve ara ara ufak ufak çekildiğini düşünün.
bunun canınızı acıtmaktan çok sizi sinirlendirdiğini düşünün.
ama bu öyle bir pis bir karanlıktır ki, elinize verseler bu şeyleri, vicdanınıza bıraksalar, yapabileceğiniz hiçbir şey bu halattan kurtulmanızı sağlayamaz. çünkü esas haksızlığa uğrayan siz değilsinizdir. çünkü sebep oldukları yıkımların zihinlerden silinmeleri mümkün değildir.
işte böyle değildim ben.
ömrümde kimseye kin gütmedim. kimseden intikam almaya uğraşmadım. mevki, para, pul hırsım olmadı. lükse düşkün değilim. alkole eğilimim vardır. sigarayı bıraktım çok oldu rahmetli annem de cesaretlensin sevinsin bıraksın diye. o bırakamadı ama. olsun.
neyse işte.
ben böyle değildim. bunları hissettiğim için kendime kızıyorum bazen. kendimden korkuyorum. çünkü sakince düşünüyorum ve yapabileceklerimin bir sınırı olmadığını görüyorum. kendimden utanıyorum bunları düşündüğüm için. ama biliyorum ki olanağım olsa durmam.
çünkü ortada bir bok varsa, birilerinin elini kirletmesi gerekir. bunu öğrendim ben.
mevzu kahraman olmak falan değil.
mevzu intikam almak falan da değil.
mevzu göze göz dişe diş de değil.
bu karanlık nokta beni korkutuyor.
soğuk, karanlık, kuru.
bu hale geldiğim için senden özür dilerim anne.
bir gün olanağım olursa yapacaklarım için de şimdiden özür dilerim.
ama bu kara deliği ben yaratmadım.
bu artık öfke, nefret, kin falan değil.
bu benim insanlığa olan borcum.
http://www.cumhuriyet.com.tr/...inda_bir_kiz....html
kendisinin birilerini yumrukladığı görüntülerle belgelenmiş durumda.
bunun yanında, 15-16 yaşlarında bir kız çocuğunu, kafasını koltuk altına sıkıştırıp defalarca vurduğu söyleniyor.
artık samimi söylüyorum kafamın arkasından sanki beynimin içine bir çengelle sabitlenmiş halatla beynimden çekiliyormuş gibi hissediyorum.
annemi kaybettiğimde hastanede doğru düzgün teşhis koymayan, ilgilenmeyen, aortunda yırtıkla onu eve gönderen doktorlar ve ambulanslardan doktorları kaldırıp yerlerine acil müdahale teknikerlerini yerleştirenleri hatırladığımda hissettiğime benzer bi duygu bu.
sadece öfke diyemem.
hani psikopatça bir duygu değil bu.
hani yargılanmayacağını bilsen, hapse girmeyeceğini bilsen, yani sadece vicdanına kalmış olsa yapacakların, sakin sakin yapacağın şeyler vardır.
aslında böyle bir adam değildim ben. normalde de değilimdir.
yani tamam, eskiden çok kavga ettim, dayak yedim, dayak attım falan ama lise zamanları, tamamen sebepsiz esasında birçoğu.
ama bu çok farklı.
anlatmayı severim ben. en çok da yazarak anlatmayı. bir defa rayına oturtursam anlatamayacağım şey de yoktur. yani, en azından ben öyle düşünüyorum. bir de geçmiş deneyimlerimden, aldığım tepkilerden öyle bir çözümleme çıkarıyorum.
gel gör ki, anlatamıyorum bunu.
buz gibi bir halat düşünün, kuyruk sokumunuzun bir karış üstü ve bir karış sağ tarafından, böbreğinizin oraları diyelim, kafanızın arkasının sağ kulak hizasına kadar o soğuk ve yapışkanlığını hissettiğinizi, ucunun kafanızın arkasına, ama kafatasınızın içinde bir kancayla beyninize bağlı olduğunu ve ara ara ufak ufak çekildiğini düşünün.
bunun canınızı acıtmaktan çok sizi sinirlendirdiğini düşünün.
ama bu öyle bir pis bir karanlıktır ki, elinize verseler bu şeyleri, vicdanınıza bıraksalar, yapabileceğiniz hiçbir şey bu halattan kurtulmanızı sağlayamaz. çünkü esas haksızlığa uğrayan siz değilsinizdir. çünkü sebep oldukları yıkımların zihinlerden silinmeleri mümkün değildir.
işte böyle değildim ben.
ömrümde kimseye kin gütmedim. kimseden intikam almaya uğraşmadım. mevki, para, pul hırsım olmadı. lükse düşkün değilim. alkole eğilimim vardır. sigarayı bıraktım çok oldu rahmetli annem de cesaretlensin sevinsin bıraksın diye. o bırakamadı ama. olsun.
neyse işte.
ben böyle değildim. bunları hissettiğim için kendime kızıyorum bazen. kendimden korkuyorum. çünkü sakince düşünüyorum ve yapabileceklerimin bir sınırı olmadığını görüyorum. kendimden utanıyorum bunları düşündüğüm için. ama biliyorum ki olanağım olsa durmam.
çünkü ortada bir bok varsa, birilerinin elini kirletmesi gerekir. bunu öğrendim ben.
mevzu kahraman olmak falan değil.
mevzu intikam almak falan da değil.
mevzu göze göz dişe diş de değil.
bu karanlık nokta beni korkutuyor.
soğuk, karanlık, kuru.
bu hale geldiğim için senden özür dilerim anne.
bir gün olanağım olursa yapacaklarım için de şimdiden özür dilerim.
ama bu kara deliği ben yaratmadım.
bu artık öfke, nefret, kin falan değil.
bu benim insanlığa olan borcum.