• 75
    askerdeyken en buyuk eziyetimdi. biz gazinoda evlilik programi izliyoruz, adamın biri tek başına kumandayi alip hayvanlı kanal aciyor. zaten etraf orman her yer orman. çık git kendin gör değil mi? yok işte illa televizyondan izlicek. sonra adama da bise diyemiyoruz tabii. hani ima edelim diye gazinodan kacip disarda ve banyoda ses yapiyoruz, hem de gecenin 10'unda nobetci komutandan istikamet yeme pahasına. ona rağmen vazgeçmiyor adam. yahu bir kişi hariç herkes aynı fikirde ama o kişiyi ikna edemiyoruz. bu boyle defaatle tekrar edince adam hayvanlı kanaldan vazgecti. biz de ayıp olmasın diye aramızdan birini feda edip adam tek kalmasın onunla takılsın diye kura çektik. şansımı seveyim kısa çöpü ben çektim ve hayvanlı kanalcı adamın satranç arkadaşı oldum. tam bizim satranç takımını getireceğim bir baktım ki adam gazinodaki terkedilmis satranc takimini caldi. adrenalin bağımlısı mıdır nedir? illa ters düşecek. neyse basladik sivil esyada oynamaya. ya hu başladık da ben oynamayı bilmiyorum ama çaktıramam, numara yaptığımız belli olur adama ayıp olur. öyle doğaçlama oynuyorum. en son skor 80 kusure 30 kusur adamın lehineydi. bir de seviniyor ki sormayın. yahu oynamayı bilmeyen adama 30 oyun kaybetmiş ona rağmen havalarda. dile kolay ayni adamla 110 dan fazla mac. genelde aksam ictimasindan once ortalik sakinlesir, o ara bi mac yapardik, bazen ictimadan sonra komutan egitimi iptal ederse aha ayvayı yedik derdim. bir mac da o zaman atardik. ama askerlik boyle bise iste. kısa çöpü çekince binde bir ihtimalle bir oyun askerde hayatini mahvedebiliyor.
  • 116
    bobby fischer'ın "bir gün bütün satranç maçları berabere bitecek" dediği günlerdeyiz.

    belki makinelerin köleleri olmadık henüz, ama insana dair her şeyde makineleşme var artık. ilişkilerde de, futbolda da, satrançta da.

    en uç aktivitelere bile sponsor olmak için yarışan şirketler, dünya satranç şampiyonlarına dönüp bakmıyorlar bile. çünkü hemen herkes maçların büyük olasılıkla berabere biteceğini biliyor ve zevk almıyorlar. her türlü zevki hayatının merkezine koyan insanlar, ilgilerini kaybediyorlar. insanların ilgilerini çekmeyen şeyler ise, para harcamaya değmiyor.

    heyecan, yaratıcılık, risk almak, "arıza" tipler, büyük hikayeler yok artık bu oyunda. insana dair şeyler yok. beynini daha güçlü bir makineye dönüştürebilen, er geç kazanıyor. çünkü bir "şey"i kaybettik insan ırkı olarak.

    bir gün futbol da bu noktaya gelecek. insanlar zevk almayacak ve daha az izleyecekler. para sahipleri de yavaşça terk edecekler.
  • 118
    adaylar turnuvası başladı. dün ilk turda wang hao ve ıan nepominiatchi çok güzel birer galibiyet aldı. incelemek ve analiz etmek isteyenler için 4 maç:

    https://lichess.org/study/pGuVgRKC/MEmiSd0o

    bugün ikinci gündeyiz izlemek isteyenler için pek çok gm'nin yayını var. ayrıca:

    https://lichess.org/...020-round-2/1b4Y77tC

    buradan takip edebilirsiniz.

    maçlar: alekseenko kirill-fabiano caruanna
    alexander grischuk -ıan nepominiatchi
    anish giri- hao wang
    liren ding- maxime vachier-lagrave

    isim soyisim karışıklığı yaptıysam kusura bakmayın.
  • 83
    oyundaki vezir,
    bir nevi padişah anası,
    hatta orta asya'nın gerçek türk geleneklerindeki hakan eşi hatun'dur.

    bu noktada siyaset yapmadan duramayacağım.
    saçma sapan şekilde araplaşmış suni türk geleneklerinden bahsetmiyorum, 10'unda evlendirilen kız çocuklarının olduğu toplum değil yani olay,
    gerçek türklerden bahsediyorum...

    şah dediğin figür en fazla 1 kare gider, ama ele geçirildiği an oyun biter. çünkü tapu odur, mühür ondadır.
    padişah anasını, ya da hatun'u, kısacası veziri (queen) ele geçirirsen oyun bitmez;
    lakin en önemli figürü kaybetmiş olursun.

    kısacası şudur ki,
    aramızda en "maçoyum" diyen adam bile halı sahaya giderken kız arkadaşından, karısından izin alıyor.
    işte şah biziz,
    izni veren kraliçelerimiz, gerçek vezirlerimiz...
  • 62
    suudi arabistan'ın en üst düzeydeki müftüsünün yasak ve haram ilan ettiği spor.

    bakın tekrar söylüyorum "en üst düzeydeki müftü". öyle saçma salak bir müftü değil yani. bunu kafamdan da uydurmuyorum yanlış anlaşılmasın. türk medyasını geçiyorum sansasyon peşinde olduğu iddia edilir vs. diye o yüzden yabancı kaynak veriyorum:

    new york times: http://www.nytimes.com/...s-maneuver.html?_r=0

    independent: http://www.independent.co.uk/...hatred-a6825426.html

    the guardian: http://www.theguardian.com/...i-arabia-grand-mufti

    daily mail: http://www.dailymail.co.uk/...urages-gambling.html

    buda fetvanın vidoesu arapça bilen varsa çevirisini yapabilir: https://www.youtube.com/watch?v=sCO_nSxdzdU

    şimdi bu kaynaklar ne diyorlar bir bakalım; new york times: "saudi arabia's top cleric" (suudi arabistan'ın en üst müftüsü), independent: "saudi arabia’s highest religious cleric" (suudi arabistan'ın en yüksek mertebedeki dini müftüsü), the guardian: "saudi arabia’s grand mufti" (suudi arabistan'ın büyük/yüce müftüsü), daily mail: "saudi arabia's top religious cleric" (suudi arabistan'ın en üst dini müftüsü). bu haberlerde kullanılan terimlerin kaba tercümesi bu şekilde. tek yabancı dilim ingilizce olduğu için diğer kaynaklara giremiyorum, başka dil ve özellikle arapça bilenler varsa o kaynaklardan da haberlere ulaşabilir.

    buradan da anladığımız üzere, satrancın haram ve yasak olduğunu buyuran adam saçma salak veya sıradan bir müftü değil. suudi arabistanın en üst düzeyde, en yetkili müftüsü. yani benim anladığım, bu adamın satranç yasak ve haram demesi, bizde diyanet'in bu şekilde bir fetva vermesiyle eş değer. hal böyle olunca, suudi arabistan'ın en üst müftüsü islam aleminde az çok lafı geçen ve saygı duyulan bir adamdır diye düşünüyorum. peki adam ne demiş tam olarak? yine aynı yabancı kaynaklara bakarsak, satrancın vakit kaybı olduğunu, insanlar arasında düşmanlığa ve nefrete sebebiyet verdiğini ve alkol ve kumar gibi şeytanın işi olduğunu buyurmuş.

    şimdi eğer bu adamın dediklerine katılacaksak, o zaman öncelikle bizim bu sözlüğü falan hemen kapatmamız lazım. neden mi? adamın mantığına göre satranç vakit kaybı ve insanlar arasında husumete ve nefrete yol açıyorsa, futbol bunun ağa babasını yapıyor da ondan. ben hiç bir satranç maçında rakibine kasti tekme atan ve kafasında cam şişe kırmaya çalışan veya sahaya döner bıçağı atan bir adam görmedim mesela. mesele nefret ve husumetse, dünyada bu duyguları futboldan daha fazla ön plana çıkaran bir spor dalı daha yok. o zaman mesela buraya yazı yazmak falan da haram, yazmayalım kapatalım gidelim burayı, haram nede olsa.

    islama vuracak bir haber çıksın diye bekleyenler vardır mutlaka. ama kardeş, islam adı altında bir tarafta yanı başımızda farklı mezhepten olanla kızları ve kadınları köle yapıp kölelere tecavüz caizdir diyen, diğer tarafta satranç haramdır şeytanın işidir diyen var. sonra insanlar çıkıp bize diyor ki, islam çok güzel sizde gelsenize...

    düzeltme: yanlış anlaşılma olmuş sanırım, anlatmak istediğim suudi arabistanda yayınlanan fetvanın türkiyede dikkate alınacağı değildi. her ülkenin dini fetvası o ülkeyle sınırlı bu konuda bir itirazım yok. demek istediğim şudur ki: suudi arabistan'daki yüksek/büyük/üst düzey müftünün, suudi arabistan içerisindeki sıfatı ve dolayısıyla etkisinin, türkiye ile karşılaştırırsak diyanet ile aynı seviyede.
  • 73
    askerdeyken en buyuk eglencemdi. cocuklar gazinoda evlilik programi izliyorlar, ben gidip kumandayi alip nat geo wild aciyorum. sonra bunlar bana da bise diyemedikleri icin gotum gotum gazinodan kacip disarda ve banyoda ses yapiyolar, sonra gecenin 10'unda nobetci komutandan istikamet yiyoruz. bu boyle defaatle tekrar edince nat geo'dan vazgectim. gazinoya girmedim, kisa donemlerden bi satranc bilen buldum, gazinodaki terkedilmis satranc takimini caldim, basladik sivil esyada oynamaya. en son skor 80 kusure 30 kusur benim lehimeydi. dile kolay ayni adamla 110 dan fazla mac. genelde aksam ictimasindan once ortalik sakinlesir, o ara bi mac yapardik, bazen ictimadan sonra komutan vicdana gelip egitimi iptal ederse bir mac da o zaman atardik. ama askerlik boyle bise iste. sivilde binde bir oynadigin bir oyun askerde hayatini kurtarabiliyor.
  • 77
    ordudan ayrılmadan önce baktım bir gün satranç takımı kaybolmuş, hemen fırçaladım bir askeri. bazen de er gazinosunun önünden geçerken bakıyorum iki asker satranç oynuyor, biri çok zevk alıyor belli yüzünden ama diğeri bunalmış artık oynamaktan bakışlarından anlıyorum. eğitimi iptal edersem bir kere daha oynuyorlardı, ben de akşam bir daha oynasınlar diye ibneliğine iptal ediyordum eğitimi, sonra köşeye geçip izliyordum bunları gizliden.
  • 64
    ilimle bilimle alakası olmadığını insanlığın yararına bir şey olup olmadığı sayısız kez sorgulanan bir dinin hakkında yasak koyduğu benimde profesyonel olarak oynadığım ve çok sevdiğim oyun.

    bir çok olayda olduğu gibi bir bu dine mensup türkiye'de veya avrupa'da dinsiz sistemde yaşayıp belkide yaşanabilecek en rahat ve güzel dini yaşayanların neye inandıklarını açıp okumadıkları için hakkında klasik bir söylem can bulacaktır.

    (bkz: gerçek islam bu değil)

    biz ülke olarak veya avrupa'daki müslümanların keyfi yerinde hiç bir dini zorlamaya mahkum olmadıkları için e baba madem öyle git müslüman ülkede yaşa diyince benim keyfim böyle güzel derler, ah canlarım benim.

    edit: iletinin orjinalini değiştirmeden edit atarak bugünkü gündem islam olduğu için ve günümüzde bir reform geçirmediği için en yasaklayıcı, tabu dolu din olduğu için ve benim çok sevdiğim oyunumu yasakladığı için gündem islam ancak benim bu gündemin dışında eleştirim tüm dinleredir. açıp tarihi baktığımızda savaşların ve ölümlerin yüzde 80'nin din ve milliyetçilik temelli olduğunu görüyoruz. daha önce günümüzde yasak olmayıp eskiden din yüzünden yasak olan bir çok uygulama ve şey diyelim genel olarak mevcut. bu tür zihinlerimize ve yaşamımıza dogma, tabu, engel koyan tüm dini veya değil söylemlere, uygulamalara karşı çıkarım, çıkmalıyız da. dediğim gibi bugün gündem islam. çin, türkleri katledince kötü de senin padişahın alevileri katledince mi güzel? vs. vs. bu örnekleri tartışma için değil suçlu kendi tarafımızda olunca bol amalı bol sıvamalı cümle kurmak yerine olayın yanlışlığını açıklamak lazım. çocukluğumdan beri oynadığım babamın öğrettiği bir çok arkadaş ve iyi insan tanıdığım, bir çok şehir gezdiğim bu oyunun bu tür milattan önce kafalarla engellenmesine karşı sonuna kadar tepkimi de vereceğim.

    edit 2: dünyanın en iyi oyuncuları hintlilerdir demekle bile bu oyun hakkında hiç bir bilgisi olmayanların tespit yaptığı oyundur. bunlardan ayrıca, kafalarında din ve siyaset içiçe girdiği için yapılan dini bir tespit ve argümanı siyasi argüman yapılıyor diyerek sallıyor arkadaş. daha fazla cümle kurarsam hoş olmaz. bunlardan bağımsız olarak da neye inandığınızı okuyun, araştırın lütfen.
  • 32
    makine ile insan arasındaki satranç mücadelesi çok önceleri başlamıştı. bu yazımda 1700'lü yıllarda yapılan bir satranç otomasyonunu konu aldım.

    1770 yılında, kutsal roma germen imparatoriçesi maria theresa'ya bir satranç otomatı sunuldu. macar mekanikçi wolfgang von kempelen tarafından üretilen otomat, üzerinde satranç tahtası olan bir masa ve masada oturan türk'e benzeyen, türk kıyafetleri giydirilmiş, bıyığı, sarığı olan bir robottan oluşuyordu. bu yüzden otomat, the turk diye anıldı.

    türk'ün görüntüsü kadar, hareketleri de şaşırtıyordu. rakip hamlesini yapınca, robot, önce gözleriyle tahtayı şöyle bir tarıyor, sonra eliyle hamlesini yapıyordu. hamlesinin bittiğini göstermek için başını 3 kez sallıyordu.

    dönemin şartlarını bir düşünün. böyle bir icadın büyük sükse yapması, görenlerde duyanlarda büyük merak uyandırması kaçınılmazdı. nitekim türk'ün şanı, şöhreti aldı başını gitti.

    kempelen 1804'de ölünce, robot beethoven'in yakın arkadaşı johann maelzel'e satıldı. bu tarihten sonra türk, avrupa başkentlerini ve amerika'yı kapsayan turneler yaptı. gittiği her yerde ilgiyle karşılandı.

    türk'ün satranç oynarken öyle basit hamleler yaptığını filan zannetmeyin. 15'i satranç ustası olmak üzere yaptığı 52 maçın yalnızca 3'ünde mağlup olmuş, 2'sinde de berabere kalmıştı. baya baya sağlam oyuncuydu anlayacağınız. bu gösteri maçlarının bazılarını da ünlü isimlere karşı yapmıştı. bu maçlar içinde en ilginç olanı türk'ün napolyon ile karşılaşmasıydı. 1809 yılında oynanan müsabakada, napolyon 24. hamleye kadar dayanabildi. türk'ün karşılaştığı diğer ünlüler arasında bilgisayarın babası sayılan charles babbage, dönemin fransa elçisi benjamin franklin de vardı.

    ünlü yazar edgar allan poe da türk'e kayıtsız kalamamış olacak ki bir makalesinde bu sıradışı otomattan bahsetmiş: "oyunu kazanmadan önce kafasını bir zafer edasıyla sallıyor, kendini beğenmiş bakışlarla etrafına göz gezdirdikten sonra sol kolunu her zamankinden daha geriye çekiyor ve parmaklarını bir süre dinlendiriyor. ”

    peki türk'ün sırrı neydi? 1700'lü yıllarda gerçek bir robotun yapılmış olmasını beklemiyorsunuz herhalde. dönemin bilim adamları, türk'ün bir aldatmaca olduğunu söyleseler de sistemin nasıl çalıştığına bir açıklık getiremiyorlardı. bunun tek yolu robotun içini açmaktı ki, ondan çuval dolusu para kazanan sahibi elbette buna izin vermeyecekti. türk uzun bir süre gizemini korudu.

    türk aslında bir robottan çok bir kuklaydı. satranç oynanan masanın altında gerçek bir insan gizlenmişti. gerçek oyuncu, mum ışığında, zar zor sığdığı kutudan, kurulu mekanik sistem yardımıyla, satranç oynayabiliyordu. satranç tahtasının her karesi altında bir mekanizma, her taşın altında ise bir mıknatıs vardı. bu sayede masanın alındaki adam, oyunu takip ederken türk'ü istediği gibi yönlendiriyordu.

    1828'de maelzel'in ölümünden sonra philadelphia'da küçük bir müzeye verilen otomat 1854'te çıkan bir yangın sonucu tamamen yok oldu. ardında, kendisi hakkında dilden dile anlatılan efsaneler, yazılmış kitaplar, makaleler, basılmış özel pullar bırakarak.

    peki neden bu sahte otomasyona türk ismi verildi? bu konuda hakkında kesin bir bilgimiz bulunmasa da, bu dönemde türk kültürünün avrupada moda haline gelmesi bunda bir sebep olabilir. diğer bir neden olarak, uzun süre türk boyunduruğunda yaşamış macarlar'ın türk kültüründen etkilenmesi gösterilebilir.

    makine ile insan arasındaki gerçek mücadele ise 1996 yılında başladı. ibm firması, bilgisayarın gücünü göstermek için deep blue isimli bir bilgisayar geliştirip dönemin dünya satranç şampiyonu garry kasparov'la kapıştırır. 6 setlik maçı 4-2 kasparov kazanır.

    ibm pes etmez, deep blue'yu 3 dakikada 60 milyar hamleyi gözden geçirebilen bir sisteme dönüştürür. 1997 yılındaki ikinci maçı kasparov'u 3,5 - 2,5 ile deviren deep blue kazanır. kasparov aşağıda göreceğiniz üzere çirkefe yatar, sisteme insan müdahalesi de olduğundan yakınır, üçüncü bir maç ister. ibm ise hem hile iddiasını hem de maç teklifini reddeder.

    en nihayetinde, birçok otorite tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en büyük satranç ustası kabul edilen kasparov, 1997 yapımı bir bilgisayara karşı kaybetmiştir.

    aşağıda kasparov'un deep blue ile yaptığı son maçın kısa bir videosunu ve the turk'ün nasıl bir şeye benzediğini bulabilirsiniz.

    görsel materyaller için: http://bugraderci.blogspot.com/...art-ve-kasparov.html
  • 51
    sevgili dostlarım, bu konu hakkındaki hassasiyetimi bilen bilir. bilmeyen de nickime baksın :( evet satranç bambaşka bir dünya, evet bir şeyler öğrendikçe daha da keyifli oluyor. ama ben bu sporu hiçbir yazar kardeşime önermiyorum.

    bir kere bu yanına koyduğumun oyununda sevinemiyorsun. "sato aldı kaleyi, şaha baktı harika bir feda ve maaaaaaaaat!!! satooo ne koydu ama" gibi bir cümle asla kuramazsın. 1980'lerin trt maç spikerleri gibi sakin sakin anlatman lazım. rakibe saygıdan neredeyse yendiğine üzüleceksin. rakibi tebrik ettikten sonra eğer maç analizi yapmaya karar verirsen üzgün üzgün "keşke orada o hamleyi yapmasaydın da seni yenmeseydim" diyorsun. bağırmak yok. nasıl yendim ama diye hava atmak yok. yumruk şov hiç ama hiç yok. benim gibiler için tam bir zulüm. hatta bununla ilgili bir anım bile var:

    kritik bir turnuvadayım, maçı da bir arkadaşımla yapıyorum. neyse yendim bunu, ama sevinçten içim içimi yiyor. adamı gayet sakince tebrik edip kendimi dışarı attım. kimsenin olmadığı bir yere gidip başladım yumruk şov yapıp bağırmaya. adam nasıl olduysa beni görmüş amk. tam 1 sene konuşmadı benimle. çocuğun gönlünü almak için yapmadığım kalmadıydı asdfgjsdfg.

    sonra ne bileyim, insan maç içinde heyecan arıyor. bir maç 6 saat bile sürebiliyor. 6 saatlik maçı izlerken ne kadar heyecan yapabilirsin ki? oynarken bile çok zor. hamleni yapıp dışarı hava almaya çıkıyorsun, 15 dakika sonra bir geldin adam hala aynı hamleyi düşünüyor. yok vallahi sıkılıyor insan. bir keresinde öyle bir olay olmuştu da masa başında uyuyakalmıştım. hakem gelip uyandırmıştı. bak bu konuda futbola benziyor, bazı hakemler satrançta da ibne :(

    hakem demişken, en son federasyon her yere kurslar açıp baya bir hakem alımı yapmıştı. ama gerçek şu ki, hakemler hiçbir şey yapmıyor. daha da kötüsü o 6 saatlik maçları sonuna kadar takip edip de hiçbir şey yapmıyor. çünkü eğer yetişkin turnuvası ise oyuncular kendi aralarında bir şekilde hallediyor. yani o hakemin halı sahaya çağrılan hakemden hiçbir farkı yok. onlar da ne yapsın, sabahtan akşama kadar odada çay içiyor :( itiraf edeyim maç ortasında defalarca hakem odası basıp çay içmişliğim vardır ahahahah. millet şike için oda basar biz çay için basıyoruz. vizyona gel ehieiheuihuie.

    gelelim en pis meseleye. bu satrançta inanılmaz bir hatır şikesi var. bu bile sıkıcı anasını satayım. kulüp turnuvalarında her kulübün ilk 2-3 masası bizim paralı köpekler diyebileceğimiz büyükustalardan oluşurken, bunlar güya kendi onurlarını ayaklar altına almamak için yalandan 15-20 hamle yapıp maçı berabere bitiriyorlar. ne oldu, büyükustalar yenilmedi. üstüne sağlam bir maç başı ücretini de cebine koydular. aziz'in paralı köpekler lafı bildiğin bunlar için söylenmiş. bundan daha sıkıcı bir şike görmedim. fener kulüp kurarsa eğlenceli olanlarını da görürüz belki.

    kaç senedir şu sözlükteyim ilk kez hayatımı anlattım. benim için çok farklı bir deneyimdi ama dediğim gibi sevincini dışa vuran adam satrançtan sıkılır. peki bunca yılın hatrına bir kez daha satranç oynamaz mıyım? cevap, hayır :( artık önümde yeni bir hayat, bir de anılar var...

    sonu çok romantik oldu lan. bu kadar duygulanacak ne vardı?

    not: haxball'daki 6 numaramın sebebi 6 saatlik maçlar değil.
App Store'dan indirin Google Play'den alın