32
makine ile insan arasındaki satranç mücadelesi çok önceleri başlamıştı. bu yazımda 1700'lü yıllarda yapılan bir satranç otomasyonunu konu aldım.
1770 yılında, kutsal roma germen imparatoriçesi maria theresa'ya bir satranç otomatı sunuldu. macar mekanikçi wolfgang von kempelen tarafından üretilen otomat, üzerinde satranç tahtası olan bir masa ve masada oturan türk'e benzeyen, türk kıyafetleri giydirilmiş, bıyığı, sarığı olan bir robottan oluşuyordu. bu yüzden otomat, the turk diye anıldı.
türk'ün görüntüsü kadar, hareketleri de şaşırtıyordu. rakip hamlesini yapınca, robot, önce gözleriyle tahtayı şöyle bir tarıyor, sonra eliyle hamlesini yapıyordu. hamlesinin bittiğini göstermek için başını 3 kez sallıyordu.
dönemin şartlarını bir düşünün. böyle bir icadın büyük sükse yapması, görenlerde duyanlarda büyük merak uyandırması kaçınılmazdı. nitekim türk'ün şanı, şöhreti aldı başını gitti.
kempelen 1804'de ölünce, robot beethoven'in yakın arkadaşı johann maelzel'e satıldı. bu tarihten sonra türk, avrupa başkentlerini ve amerika'yı kapsayan turneler yaptı. gittiği her yerde ilgiyle karşılandı.
türk'ün satranç oynarken öyle basit hamleler yaptığını filan zannetmeyin. 15'i satranç ustası olmak üzere yaptığı 52 maçın yalnızca 3'ünde mağlup olmuş, 2'sinde de berabere kalmıştı. baya baya sağlam oyuncuydu anlayacağınız. bu gösteri maçlarının bazılarını da ünlü isimlere karşı yapmıştı. bu maçlar içinde en ilginç olanı türk'ün napolyon ile karşılaşmasıydı. 1809 yılında oynanan müsabakada, napolyon 24. hamleye kadar dayanabildi. türk'ün karşılaştığı diğer ünlüler arasında bilgisayarın babası sayılan charles babbage, dönemin fransa elçisi benjamin franklin de vardı.
ünlü yazar edgar allan poe da türk'e kayıtsız kalamamış olacak ki bir makalesinde bu sıradışı otomattan bahsetmiş: "oyunu kazanmadan önce kafasını bir zafer edasıyla sallıyor, kendini beğenmiş bakışlarla etrafına göz gezdirdikten sonra sol kolunu her zamankinden daha geriye çekiyor ve parmaklarını bir süre dinlendiriyor. ”
peki türk'ün sırrı neydi? 1700'lü yıllarda gerçek bir robotun yapılmış olmasını beklemiyorsunuz herhalde. dönemin bilim adamları, türk'ün bir aldatmaca olduğunu söyleseler de sistemin nasıl çalıştığına bir açıklık getiremiyorlardı. bunun tek yolu robotun içini açmaktı ki, ondan çuval dolusu para kazanan sahibi elbette buna izin vermeyecekti. türk uzun bir süre gizemini korudu.
türk aslında bir robottan çok bir kuklaydı. satranç oynanan masanın altında gerçek bir insan gizlenmişti. gerçek oyuncu, mum ışığında, zar zor sığdığı kutudan, kurulu mekanik sistem yardımıyla, satranç oynayabiliyordu. satranç tahtasının her karesi altında bir mekanizma, her taşın altında ise bir mıknatıs vardı. bu sayede masanın alındaki adam, oyunu takip ederken türk'ü istediği gibi yönlendiriyordu.
1828'de maelzel'in ölümünden sonra philadelphia'da küçük bir müzeye verilen otomat 1854'te çıkan bir yangın sonucu tamamen yok oldu. ardında, kendisi hakkında dilden dile anlatılan efsaneler, yazılmış kitaplar, makaleler, basılmış özel pullar bırakarak.
peki neden bu sahte otomasyona türk ismi verildi? bu konuda hakkında kesin bir bilgimiz bulunmasa da, bu dönemde türk kültürünün avrupada moda haline gelmesi bunda bir sebep olabilir. diğer bir neden olarak, uzun süre türk boyunduruğunda yaşamış macarlar'ın türk kültüründen etkilenmesi gösterilebilir.
makine ile insan arasındaki gerçek mücadele ise 1996 yılında başladı. ibm firması, bilgisayarın gücünü göstermek için deep blue isimli bir bilgisayar geliştirip dönemin dünya satranç şampiyonu garry kasparov'la kapıştırır. 6 setlik maçı 4-2 kasparov kazanır.
ibm pes etmez, deep blue'yu 3 dakikada 60 milyar hamleyi gözden geçirebilen bir sisteme dönüştürür. 1997 yılındaki ikinci maçı kasparov'u 3,5 - 2,5 ile deviren deep blue kazanır. kasparov aşağıda göreceğiniz üzere çirkefe yatar, sisteme insan müdahalesi de olduğundan yakınır, üçüncü bir maç ister. ibm ise hem hile iddiasını hem de maç teklifini reddeder.
en nihayetinde, birçok otorite tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en büyük satranç ustası kabul edilen kasparov, 1997 yapımı bir bilgisayara karşı kaybetmiştir.
aşağıda kasparov'un deep blue ile yaptığı son maçın kısa bir videosunu ve the turk'ün nasıl bir şeye benzediğini bulabilirsiniz.
görsel materyaller için: http://bugraderci.blogspot.com/...art-ve-kasparov.html
1770 yılında, kutsal roma germen imparatoriçesi maria theresa'ya bir satranç otomatı sunuldu. macar mekanikçi wolfgang von kempelen tarafından üretilen otomat, üzerinde satranç tahtası olan bir masa ve masada oturan türk'e benzeyen, türk kıyafetleri giydirilmiş, bıyığı, sarığı olan bir robottan oluşuyordu. bu yüzden otomat, the turk diye anıldı.
türk'ün görüntüsü kadar, hareketleri de şaşırtıyordu. rakip hamlesini yapınca, robot, önce gözleriyle tahtayı şöyle bir tarıyor, sonra eliyle hamlesini yapıyordu. hamlesinin bittiğini göstermek için başını 3 kez sallıyordu.
dönemin şartlarını bir düşünün. böyle bir icadın büyük sükse yapması, görenlerde duyanlarda büyük merak uyandırması kaçınılmazdı. nitekim türk'ün şanı, şöhreti aldı başını gitti.
kempelen 1804'de ölünce, robot beethoven'in yakın arkadaşı johann maelzel'e satıldı. bu tarihten sonra türk, avrupa başkentlerini ve amerika'yı kapsayan turneler yaptı. gittiği her yerde ilgiyle karşılandı.
türk'ün satranç oynarken öyle basit hamleler yaptığını filan zannetmeyin. 15'i satranç ustası olmak üzere yaptığı 52 maçın yalnızca 3'ünde mağlup olmuş, 2'sinde de berabere kalmıştı. baya baya sağlam oyuncuydu anlayacağınız. bu gösteri maçlarının bazılarını da ünlü isimlere karşı yapmıştı. bu maçlar içinde en ilginç olanı türk'ün napolyon ile karşılaşmasıydı. 1809 yılında oynanan müsabakada, napolyon 24. hamleye kadar dayanabildi. türk'ün karşılaştığı diğer ünlüler arasında bilgisayarın babası sayılan charles babbage, dönemin fransa elçisi benjamin franklin de vardı.
ünlü yazar edgar allan poe da türk'e kayıtsız kalamamış olacak ki bir makalesinde bu sıradışı otomattan bahsetmiş: "oyunu kazanmadan önce kafasını bir zafer edasıyla sallıyor, kendini beğenmiş bakışlarla etrafına göz gezdirdikten sonra sol kolunu her zamankinden daha geriye çekiyor ve parmaklarını bir süre dinlendiriyor. ”
peki türk'ün sırrı neydi? 1700'lü yıllarda gerçek bir robotun yapılmış olmasını beklemiyorsunuz herhalde. dönemin bilim adamları, türk'ün bir aldatmaca olduğunu söyleseler de sistemin nasıl çalıştığına bir açıklık getiremiyorlardı. bunun tek yolu robotun içini açmaktı ki, ondan çuval dolusu para kazanan sahibi elbette buna izin vermeyecekti. türk uzun bir süre gizemini korudu.
türk aslında bir robottan çok bir kuklaydı. satranç oynanan masanın altında gerçek bir insan gizlenmişti. gerçek oyuncu, mum ışığında, zar zor sığdığı kutudan, kurulu mekanik sistem yardımıyla, satranç oynayabiliyordu. satranç tahtasının her karesi altında bir mekanizma, her taşın altında ise bir mıknatıs vardı. bu sayede masanın alındaki adam, oyunu takip ederken türk'ü istediği gibi yönlendiriyordu.
1828'de maelzel'in ölümünden sonra philadelphia'da küçük bir müzeye verilen otomat 1854'te çıkan bir yangın sonucu tamamen yok oldu. ardında, kendisi hakkında dilden dile anlatılan efsaneler, yazılmış kitaplar, makaleler, basılmış özel pullar bırakarak.
peki neden bu sahte otomasyona türk ismi verildi? bu konuda hakkında kesin bir bilgimiz bulunmasa da, bu dönemde türk kültürünün avrupada moda haline gelmesi bunda bir sebep olabilir. diğer bir neden olarak, uzun süre türk boyunduruğunda yaşamış macarlar'ın türk kültüründen etkilenmesi gösterilebilir.
makine ile insan arasındaki gerçek mücadele ise 1996 yılında başladı. ibm firması, bilgisayarın gücünü göstermek için deep blue isimli bir bilgisayar geliştirip dönemin dünya satranç şampiyonu garry kasparov'la kapıştırır. 6 setlik maçı 4-2 kasparov kazanır.
ibm pes etmez, deep blue'yu 3 dakikada 60 milyar hamleyi gözden geçirebilen bir sisteme dönüştürür. 1997 yılındaki ikinci maçı kasparov'u 3,5 - 2,5 ile deviren deep blue kazanır. kasparov aşağıda göreceğiniz üzere çirkefe yatar, sisteme insan müdahalesi de olduğundan yakınır, üçüncü bir maç ister. ibm ise hem hile iddiasını hem de maç teklifini reddeder.
en nihayetinde, birçok otorite tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en büyük satranç ustası kabul edilen kasparov, 1997 yapımı bir bilgisayara karşı kaybetmiştir.
aşağıda kasparov'un deep blue ile yaptığı son maçın kısa bir videosunu ve the turk'ün nasıl bir şeye benzediğini bulabilirsiniz.
görsel materyaller için: http://bugraderci.blogspot.com/...art-ve-kasparov.html