• 50
    hayatımızın önemsiz bir parçası(idi). çoğumuz ya maçlara gidiyoruz, ya da televizyondan izliyoruz. en kötü ihtimalle sözlük, twitter gibi yerlerden takip ediyoruz. bir de radyo vardı tabi. dedim ya, önemsiz. ne olacak ki? yolda kalmadığımız, çok önemli bir şey olmadıktan sonra ihtiyacımız yok radyoya, radyodan maç dinlemeye.

    ama herkes bizim kadar şanslı değil. geçen gün bi adam radyospor'a bağlandı. 20 yaşına kadar futbol oynamış. daha sonra sağlığı el vermediği için devam edememiş. sağlık problemi şu; ilk başlarda gece görmemeye başlamış. daha sonra ilerlemiş bu görme kaybı ve artık hiç göremiyormuş kendisi. adam, oldukça düzgün konuşan, derdini güzel anlatan bir adamdı. dedi ki; şu radyodaki maç yayınları işi n'oldu?hayatta bir tane zevkim vardı, onu da elimden aldılar. televizyondan da dinliyorum ama, aynı şey değil. radyoda daha iyi algılayabiliyorum, neyin, nerede, nasıl olduğunu. bu adam doğuştan kör değil. yavaş, yavaş kaybetmiş bu yetisini. yani korkunç bir şey aslında yaşadığı. ve çok üzücü. aslında yıkıcı.

    radyodan maç dinleme işi n'oldu biliyor musunuz? ihalesi yapılmadı. yapılmıyor. ihale yok ki ortada bir şey olsun. kimsenin umrunda değil. çünkü, ihale pahalı olacak biliyorlar. çünkü yıldırım demirören orayı da rant kapısına çevirdi. gs tv var bir de maç dinlemek için. orada da taklit falan yapıyorlar. çok komik olduklarını düşünüyorlar, düşünsünler. ve kimsenin aklına bu adamlar gelmiyor. kimse bunları düşünmüyor. kimsenin umrunda değil.

    adam dedi ki;

    hayatta bir tane zevkim vardı, onu da elimden aldılar.
  • 129
    3 kasım 1999 bologna galatasaray maçı cine 5'te yayınlanıyordu. şifreli yayın, bizde de decoder falan yok ama ben manyak gibi şifreli ekranı izliyor ve maçı anlamaya çalışıyordum. yediğimiz golü falan anlıyordum o kargacık burgacık görüntüden. 80'inci dakika geçmişti. 1-0 yenik durumdaydık ve artık ümitler tükeniyordu. can sıkkınlığı ile maçın bitmesini beklerken noldu bilmiyorum ama televizyonu bir süre kapatmak zorunda kaldık. hemen radyo arayışına girdim. eski radyomuzu bulup kimselerin olmadığı bir odaya takıp maçın geri kalanını dinlemeye başladım.

    spiker bir takım akın girişimlerinin olumsuz sonuçlandığından bahsediyor. yer yer ataklarımız var ama sonuca gidemiyoruz. spiker maçı çok düz şekilde anlatıyor. mutsuzluğu sesine yansımış gibi. neyse maç bitti, adam herkese iyi akşamlar deyip yayını sonlandırdı. ben de ulan yenildik diye tekrar tv başına geçtim. maç sonu yorumlarını izliyorum. insanlar nasıl umutsuz konuşacak derken bakıyorum kimse yeterince mutsuz değil. cüneyt tanman'dı galiba yorumculardan biri. hakan da klasını konuşturdu falan diyor. "neyi konuşturdu ya bi gol atamadı" diyorum içimden. derken yorumların üstüne maçtan görüntüler biniyor. görüntülerin birinde ümit davala ortayı açıyor, hakan şükür kafayı vuruyor. ve o da nesi, gol oluyor...

    ulan maç 1-1 bitmiş. tam ben tvyi kapatıp radyoyu ararken beraberlik golü atmışız. işin garibi radyodaki spiker yayın bitene kadar maç skorunu bir kez bile söylemedi. aşırı sürpriz bir sevinç yaşatmıştı bana radyodan maç dinleme maceram.
  • 55
    80’lerin başı, ankara gecekondu mahallelerinden birinde, daha evimizde düzgün bir televizyon bile yok. pazar günleri babam güvercinlerini uçurur radyodan maç dinlerken, bir yandan da gök, limoni ve taklacı başta olmak üzere güvercinleri izlerdik.

    yaşı kırkın üstündeki birçokları için radyodan maç dinlemek stadyumda maç izlemek gibiydi.

    (bkz: şimdi ankara 19 mayıs stadına bağlanıyoruz)
  • 92
    aklıma altan aksoy'u getirir hep. altan izmir'den abimlerin mahalleden arkadaşıydı. bu yüzden galatasaray'a transfer olduğunda kendisini çok desteklemişlerdi. ben de onlardan duyduklarımla sıkı bir altan fanı olmuştum, bir kere dahi izlemeden. altan'ın galatasaray'a transfer olduğu sezonun* ilk maçında yazlıktaydık ve maçı izleyemiyorduk. ben de telefonun radyosundan maçı dinliyordum, göremediğim halde bütün odağım altan'daydı. 4-5 hafta boyunca sadece radyodan ve özetlerden takip edebildim maçları. pür dikkat dinlerdim hatta gol de atmıştı altan ligin başlarında. sonra eve döndük artık maçları izleyebiliyordum ama bu sefer de altan sakatlandı. bir daha da oynayamadı zaten neredeyse. ulan altan.
  • 3
    farklı bir havası vardır hele bir de aynı anda başka maçlar da oynanıyorsa bambaşka olur , zira diğer maçları dinlerken birden spikerin sesi kesilir ve merkez stüdyodaki spiker "şimdi ali sami yen stadı'na bağlanıyoruz" * dediği anda heyecan tavan yapar o anda spikerin sesinden önce taraftarların sesi geliyorsa galatasaray gol atmış demektir, hemen ardından ali sam yen'deki spikerin "evet sevgili seyirciler galatasaray 39. dakikada hakan şükür'ü golü ile öne geçiyor anonsunu duyarsınız, zıplarsınız. çok değişik bir duygudur yani , ve tabiki de reksan reklam'ın sunduğu reklamları dinlersiniz.
  • 93
    çocukken bolca yaptığımız hadise. o kadar mac dinledim radyodan ama aklımda kalan tek mac ise ezelin rakibin bir maçı :(
    o gun yine dışarıda oyun mu oynuyordum neydi. eve geldim kostur kostur aksama dogru. radyoyu açtım.
    spiker evet sayın seyirciler durum 6-1 dedi maçın son anları dedi. vay be adamlar fark atmış dedim. tam radyoyu kapatırken skorun kimin lehine olduğunu söyledi. çok şaşırmıştım. bi daha söylesin diye de maçın bitmesini bekledim. evet yanlış anlamamıştım aydınspor fenerbahçe'yi hem de fenerbahçe'nin sahasında 1-6 yenmişti. deliler gibi sevindiğimi hatırlıyorum. mahalledeki fenerli arkadaslarla cok dalga geçmiştim.
    (bkz: 26 ağustos 1990 fenerbahçe aydınspor maçı)
  • 80
    2005-2006 sezonunun 33. ve 34. haftalarında yaparak inanılmaz keyiflendiğim ve bir o kadar da stres yaşadığım eylem. 33. haftada fenerbahçe erciyes karşısında 4 gollü net bir galibiyete doğru giderken biz ise inönü'de tümer'in golüyle yenik duruma düşmüş ve kısa süre içerisinde hasan kabze ile beraberlik golünü bulmuştuk.* maçın böyle biteceğini düşünüp gözlerim dolarken show radyo spikerinin ikinci defa gol diye haykırması ile leğenden çıplak bir şekilde fırlamıştım. malum küçüktük ve annem üşümeyeyim diye sobayı yakıp içeride yıkamıştı beni. (u: :(((((()

    34. hafta ise bundan da beterdi. o yıllarda galatasaray maçlarında stresten altıma kaçırma geleneğim bu hafta da devam ediyor, biz rahat bir şekilde kazanırken denizli'den gelecek olası fenerbahçe golünün korkusuyla idrar kesesinden birazcık fire veriyordum.* bildiğim tüm duaları ettiğim sırada * spiker denizli'den gol haberi olduğunu söyledi ve denizli'ye bağlandı. istanbul'dan denizli'ye bağlanılan bu kısa süre içerisinde fenerbahçe'nin gol attığını düşünerek göz yaşlarımın gözlerimden akmasına engel olamıyordum ki, spikerin "mustafa keçeliiiiiii" diye bağırmasını duyana kadar. o neydi lan? fenerbahçe'nin böyle futbolcusu yoktu ki? bu golu denizlispor atmıştı. o an ağlama modunu bırakarak babamın kucağına atlamış hunharca golün sevincini yaşıyordum. 16 dakika uzayacağından habersiz bir şekilde şampiyonluk kutlamalarına bağlamıştım bile. oysa gerçek şuydu ki, şampiyonluk kutlaması için 16 dakika daha bekleyecek ve ömrümüzden bir beş yıl daha verecektik.

    velhasıl kelam, radyodan maç dinlemek bambaşka bir şeydir efendim.
  • 148
    maçtayken, radyodan maçı dinlemek daha keyifliydi benim için. hele ki, internetin olmadığı zamanlarda maç kadrosu, rakip takımın maçı, diğer detayları vs spikerden duymak güzeldi. maçı da abartarak anlatırlardı, kimse nasılsa izlemiyor diye herhalde. 1 metre yandan giden topa, bir anda seslerini yükseltip heyecan yaratarak, direği yalayarak geçti, az farkla auta gitti vs. derlerdi.
  • 95
    öncelikle şunu ifade etmem lazım ki, sonraları ortaya çıkan, şifreli de olsa tv'den naklen yayımlanan bir maçın stat atmosferinden uzak, ses ve tribün efektleri ile bezeli bir şekilde stüdyo ortamında radyodan anlatımını, bu "radyodan maç dinlemek" kategorisinin dışında kabul ediyorum.
    şahsi kanaatimce geçmişte (80lerin sonu ve 90ların başı) radyodan maç dinlemenin keyfini aldıysak bunun temel gerekçeleri;
    - o maçların canlı tv yayınının olmaması (büyük maç olacak da, trt lütfedip kırkı yılda bir maçı yayınlama zahmetinde bulunacak da.... ölme eşeğim ölme..)
    - dolasıyla maçı radyodan nakledecek spikerin mecburen statta olması (o atmosferi hissetmesi ve hissettirmesi)
    - ve en önemlisi o dönemlerde bırakın maçın canlı skorunu takip edebilecek maçkolik, canlı skor vari uygulamaları, henüz cep telefonunun bile icat edilmemiş ya da yaygınlaşmamış olması...

    yaşı 40 ve üzeri olanlar daha iyi hatırlarlar;
    o dönemler bugünkü gibi cumadan p.tesiye oynanmazdı maçlar.
    genelde c.tesiye bir, maksimum iki maç konur, gerisi pazar günü, gece maçı da olmadığından, genelde öğlenleri aynı saatte başlardı.
    bu nedenle radyo yayınında merkez stüdyo olur, oradaki spiker arkadaşın yönetiminde sürekli "mikrofonlarımız -atıyorum- konya'da, adana'da.....vs." diye 2-3 dkda bir her maça bağlanılırdı.
    tabii görece haftanın öne çıkan bir maçı olursa, derbi gibi veya şampiyonluğu / küme düşmeyi yakından ilgilendiren bir maç gibi, o maçta sürece daha uzun kalınırdı
    hatırlıyorum da, galatasaray - xspor ile içerde oynadığında, o sırada başka bir maçın anlatımı varken, merkez stüdyodaki spikerin ani olarak o yayını kesip (ki ani olarak yayını kesmek mütemadiyen önemli bir gelişme olması anlamına gelirdi -ki o da genelde gol olması olurdu) "mikrofonlarımız ali sami yen stadında" ya da "ali sami yen stadında gol var" dediğinde, stada bağlantı olup da maçı nakleden spikerin konuşmaya başlaması için geçen o aradaki 5-6 saniyelik boşlukta, arkadan coşkulu bir tribün hışırtısı geliyorsa, tahmin ederdik ki galatasaray golü atmış, ya da galatasaray özelinde olmasın, yayın ani kesilip, gelen gol haberi üzerine başka bir stada bağlanıldığında, arkadan coşkulu bir tribün hışırtısı gelirse anlardık ki ev sahibi takım, arka fonda bir sessizlik hakimse anlardık ki deplasman takımı gol atmış, ki genelde de öyle olurdu..
    büyük heyecandı doğrusu...

    kısaca ne teknoloji ne başka bir haberleşme imkanı, tamamen o radyodaki spikerlerin anlatımlarıyla haberdar olurduk maçların gidişatından ve skorlardan.
    pazar akşamları da trt'de yer alan "spor stüdyosu" programında maçların 1-2 kamera açısıyla çekilmiş 2-3 dklık özetleri olurdu. doğru düzgün görüntü olmadığından ne hakem kararları konuşulurdu ne başka bir şey, ama değerli olan bir şey vardıki o da; maçları seyredemeyip, sadece 2-3 dklık özetleri görebildiğimizden, bugünün goygoycu spor programlarının yanında o günün spor yorumcularının oyunun nasıl oynandığına ilişkin yorumları daha değerli olurdu, özellikle görüşlerine güvenilen rahmetli coskun özarı, vedat okyar, can bartu gibi spor yazarlarını daha ilgiyle takip ederdik o dönemlerde.
    ...hey gidi günler hey...
  • 154
    çocukluk dönemimde bir maç ile ilgili anlık haber alabilmek için kullanılan yegane olaydı. çoklu maç anlatımı yapıldığından, o an yayında olan maç birden merkezden araya giren ses ile kesilir ve ''mikrofonlarımız ankara'da, istanbul ali samiyen stadyumunda, kayseri'de vs gibi bir uyarı sonrası ilgili maça bağlanılırdı. iç saha'da ise zaten bağlantı olduğu an maç anlatım kulübesine gelen coşku seslerinden gol attığımızı hemen anlardım. sessizlik olursa da hah derdim yedik. garip bir heyecandı. zaten eğer şanslıysan 2 dakikalık maç özetini gecenin bir yarısı tv'den izlerdin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın