kendisinin 2022 temmuz'undaki 12 milyon euro'luk satış bedeli benim de aralarına dahil olduğum taraftar üzerinde büyük bir infial yarattıktan sonra, içinde bulunduğumuz 2022 ekim ayı itibariyle sevilla ile tek bir resmi maçta bile forma giyememiş olması, en azından benim nezdimde "acaba iyi mi kaktırdık" düşüncelerini ufaktan zuhur ettirmeye başlamış, galatasaray'ın
tomas ujfalusi'den sonra gördüğü en komple stoper. ki sevilla bu süreçte 7'si lig, 2'si şampiyonlar ligi olmak üzere 9 resmi maça çıkmış durumda ve bu 9 maçın tamamında elde ettiği galibiyet sayısı sadece 1, yazıyla "bir". o tek galibiyet de ligin 5. haftasında büyük bir facianın eşiğinden döndükleri espanyol maçı. neden facianın eşiği diyorum, çünkü deplasmanda 0-3 öne geçtikleri maçta 62. dakika itibariyle tabelada 2-3 yazmaktaydı hahaha. neyse ki maçtan başka gol çıkmadı da tek galibiyetlerine bu şekilde de olsa tutunabildiler. muhtemelen sevilla'nın bugün itibariyle çıkacağı şampiyonlar ligi g grubu 3. maçında da marcao'yu yine sahada göremeyeceğiz. en fazla yedek falan oturur ki şu ana kadar bırakın herhangi bir sahaya çıkmayı falan, bildiğim kadarıyla takımının herhangi bir maçında yedek kulübesinde bile oturamadı henüz. ve yine bildiğim kadarıyla şimdiden sevilla taraftarının antipatisini kazanmış durumda. çünkü daha 10 resmi maça bile çıkmadıkları bir sezonda hem la liga'nın üst sıralarına hem de şampiyonlar ligi gruplarına çoktaaan "bye bye happiness" demiş durumdalar ve transferin en büyük hayal kırıklığı olarak marcao'nun ismi gazeteleri ufaktan süslemeye başladı. gayet de anlaşılır duruyor bu durum çünkü 9 maç sonunda defansif zafiyetleriyle ön plana çıkmış bir takımın 12 milyon euro gömdüğü bir defans oyuncusu, henüz yedek kulübesinde bile 1 dakika geçirmiş değil. önümüzdeki 1 haftalık süre içinde sevilla'nın çıkacağı maçlar ise şöyle; önce evinde dortmund, sonra yine evinde athletic bilbao ve hemen ardından deplasmanda gene dortmund (bu arada asla bir yatırım tavsiyesi değildir ama bilbao maçında 0-2 çifte şans banko oynanır, azıcık daha gözü karartıp direkt 2 bile denenir, oranları da hiç fena olmayacaktır). şu 3 maçın hiçbirinin ufuğunda galibiyet ışığı gözükmediği gibi marcao'nun bu maçlarda forma giyip giymeyeceği ise hâlâ şüpheli. zaten öyle bir noktaya geldi ki işler, şu 3 maçta forma giyse bir dert giymese bir dert. diyelim ki forma giymedi ve 3 maç sonunda da istenen sonuçlar çıkmadı, marcao'ya tepki illa gene olacaktır. ama diyelim ki forma giydi ve bu 3 maçtan gene istenen sonuçlar çıkmadı, işte o zaman ortalık yangın yerine de dönebilir. acaba marcao bu süreçte psikolojisini nasıl idare ediyor çok merak ediyorum. daha maça çıkmadan mental olarak yorulduğunu düşünüyorum. bu gidişle devre arasında veya en geç sezon sonunda galatasaray'a kiralık döndüğü bir senaryo çok uzak değil gibi duruyor ve olası dönüşünde de "evime döndüm" mesajları gözümün önünde canlanıyor.
bunca yazdığım şeyden sonra işin özü şudur bence: bir oyuncudan çıkılması gereken vakit kapıya dayandığında, hele oyuncu da gitmek için can atıyorsa, 3'ün 5'in hesabına bakmadan bunu yapmak uzun vadede çok daha kârlı bir iş. geçmiş de bunun doğruluğunu kanıtlayan birçok emsalle dolu. benim aklıma gelen ilk örnek:
armindo tue na bangna bruma'dır mesela. müthiş bir kâr elde etmesek de aldığımızın üstünde bir fiyata sattık ve oyuncunun bugün itibariyle henüz 27 yaşındayken düştüğü durumlar ortada. bruma'dan hareketle akla gelebilecek bir diğer isim
garry mendes rodrigues olabilir çünkü zaten bruma'nın bölgesini doldurmak için alınmıştı ve
süper lig 2017-2018 sezonu'na da
bafetimbi gomis ile birlikte damga vurmuştu. hemen sonraki sezonun devre arasında alındığı fiyatın neredeyse 3 katına araplara okutup, onun yerini de elimizde hâlihazırda kiralık olarak bulunan
henry onyekuru ile taş gibi doldurmuştuk ve gene şampiyonluğa uzanmıştık. bu 3 oyuncu üzerinden kendi içindeki döngüsünü gayet iyi tamamlayan bir başarı hikâyesi çıkmıştı transfer konusunda. şimdilerde ise
kerem aktürkoğlu ve
yunus akgün üzerinden kârlı pırpır kanat hikâyesini devam ettirmeye çalışıyoruz ama ne kadar olduğu henüz soru işareti ki bence kerem'in çok avantajlı bir şekilde elden çıkarılışı için geç kalmış bile olabiliriz. yunus için pencere hâlâ açık ama o fırsatı kapatmaya da müsait bir yapısı var gibi, bekleyip göreceğiz. biz şimdi çok daha başarılı bir diğer örnek üzerinden gidelim:
papa alioune ndiaye. bize geldiği dönemde bonservis bedeli çokça tartışma konusu olmuşken, daha geldiği sezonun devre arasında hiç öyle şampiyonluğa oynuyoruz ediyoruza bakılmadan neredeyse 2 katı fiyatına stoke city'ye itelenmişti tertemiz. ki cimbom o sezonu öyle veya böyle şampiyon bitirmeyi de başarmıştı zaten, yukarıda rodrigues-gomis ikilisinden bahsederken değinmiştik o sezona. ki aynı sezon küme düşen stoke city, sonraki sezon için oyuncuyu paşa paşa kiralık olarak galatasaray'a geri göndermek zorunda kalacak ve ndiaye de çifte kupalı bitirdiğimiz
süper lig 2018/2019 sezonu'nda katkı veren bir oyuncu olup sezon bittiğinde de zerre akarı kokarı olmadan kulübüne geri dönecekti. şahsen ben
bafetimbi gomis'den de kâr edilerek çıkılmış olmasını o dönem için başarılı bir hamle olarak görüyordum. ancak
mustafa cengiz başkanımızın belki de tek ve aynı zamanda en ölümcül hatası olarak kabul edebileceğimiz
abdürrahim albayrak vasıfsızının forvet transferi konusunda işleri bu denli berbat edeceğini hesap edememek büyük bir kayıp oldu. "
ömer bayram ile transferi kapattık" cümlesinin travmatik etkisi hâlâ çoğumuz için geçerliliğini koruyor olabilir. neyse, biz olumlu örneklerden devam edelim çünkü yine benzer bir örneği
ozan muhammed kabak üzerinden de verebiliriz. ki onun devre arasındaki satışı ve yine aynı devre arasında
serdar aziz'in yüksek maliyetinden başarılı bir şekilde çıkılmış olması marcao transferinin önünü açtığı için, kendi içindeki döngüsünü gayet başarılı tamamlayan bir süreçten gene rahatlıkla bahsedebiliriz bence. sadece
victor nelsson örneğinde bir istisna olduğunu düşünüp onun satılmamış olmasını doğru buluyorum ama onun da nedenlerini oyuncunun kendi başlığına saklayalım şimdilik. bu entry yeterince uzun oldu zaten ve nerden nerelere geldik anasını satayım.
edit: ha bu arada yeri gelmişken ekleyelim, kerem'in zamanında elden çıkarılamayışı büyük oranda şu garabet yabancı sınırlamasına yazar. şu aptal sistem olmasa geçtiğimiz yaz ayında kerem'i çok rahat okutmuştuk ve
milot rashica veya muadili bir isim belki de bonservisiyle bizdeydi ve direkt 11'de akıyordu. şu uygulama bizi öyle bir ikileme soktu ki şu an, deli dehşet eleştirilen kerem'in önünü kapatmak ve takıma küstürmek demek değerini büyük oranda düşürmekle aynı anlama geliyor. şu hâliyle bile muhtemel bir değer düşüşü yaşandı diyebiliriz hatta. önümüzdeki dönemlerde yabancı kuralında değişikliğe gidileceği dedikoduları artmışken
erden timur ve
okan buruk'un kerem'i öyle veya böyle el üstünde tutup kazanmaktan, daha doğrusu onu oynatmaktan başka çareleri yok bence. umarım kendine gelir de en az zararla atlatılır her şey. en kötü ihtimalle oturup katlanacağız ve gözümüzün önünde birçok kayba uğrayacağız gibi duruyor. bu konuda sanırım taraftar olarak bize de azıcık görev düşüyor. sistem sana kazık atıyorsa sistemi kendi silahıyla vurmak için tüm şartları zorlaman gerekiyor. klişe olacak ama yönetim, teknik ekip ve taraftar el birliğiyle kerem'i kazanmalı, yunus'u da parlatmalı. ha bunu dememin tek sebebinin yine altını çizeyim: yabancı sınırı düzenlemesinin olacağı dedikodusu. yani bu oyunculara mecbur kalmayacağımız bir geleceğin hayali ve onlardan edinilecek maksimum gelirle ayakları yere basan bir kadro planlamasına gidilebilme rahatlığı. çünkü bunun aksi senaryo hem bizi şampiyonluktan edebilecek riskleri taşıyor hem de bu oyunculardan gelecek maddi kazanç fırsatlarını rafa kaldırıyor. bu vesileyle vasıfsız tff'ye ve ucuz milliyetçilik algısı yapan tetikçilere bir kez daha ağız birliğiyle sövebiliriz. yıllar önce çok benzer bir durum
semih kaya üzerinden de yaşanmıştı hatırlarsanız. biz bu adamı üst üste ikinci şampiyonluğumuzu kutladığımız ve şampiyonlar ligi'nde çeyrek yaptığımız
süper lig 2012-2013 sezonunun hemen ertesinde elden çıkarmalıydık mesela. üstelik talipleri de vardı diye biliyorum. ama aynı vasıfsız tff o dönemde de yabancı sınırlamasıyla oynayıp durduğu için, semih'i kadroda tutup yanına da
aurelien bayard chedjou fongang'ı alarak ve üstelik yedeklerini de
dany nounkeu tchounkeu ve
gökhan zan falan yaparak nispeten yumuşak kaçan bir defans kurgusuyla lige başlamıştık. şu aptal uygulama gene öyle elimizi bağlamıştı ki ligde
sabri sarıoğlu'nun sağ bek oynamak zorunda kaldığı ama avrupa'da
emmanuel eboue'nin direkt 11 çıktığı maçlar falan izledik. daha da fenası ligin ikinci yarısında
veysel sarı'ya falan katlandık. duruma göre
hakan balta'yı stoper rotasyonuna soktuk, oynattığımız yabancılara göre sol bek kullandık,
alex telles gelene kadar
albert riera sol beki rotasyonladı falan fişman, ay anlatırken bile fenalık bastı. ki bu sezona başlamadan önce semih'in mangal yaparken gözüne kömür kaçması ve
omar elabdellaoui gibi görme kaybı sorunuyla maçlara çıkmasına falan girmedik daha bakın. ona rağmen şu defans karmaşasına sahip takım şampiyonlar ligi'nde çok zor bir gruptan çıkıp ligi de 2. bitirmişti ve fener'in cezasından dolayı 2.nin direkt şampiyonlar ligi katılımı aldığı bir ortam olduğu için çok da koymamıştı ama orta ve uzun vadeli zararlarını da çekmek zorunda kaldık. tam olarak aynı senaryonun çok benzerini bu sezon kadro kurmaya çalışırken de yaşıyoruz işte. aptalca ve hiç kimseye hiçbir getirisi olmayan bir kural yüzünden düşülen durumlara ve elden kaçan uzun vadeli fırsatlara bakın allasen ya. neyse, finali de şöyle bağlayalım bari: şu kuralda emeği geçen herkesin amk ama sana bir şey olmasın marcao. sen hem 3 buçuk sezon taş gibi topunu oynadın hem de bu kulübe para kazandırdın. her şey için sağolasın.