• 26
    yayıncı kuruluşun verdiği şekliyle hiçbir şey kanıtlamayan veriler. bir futbolcunun çok koşması onun iyi bir oyuncu olduğunu göstermez. buna en güzel örnek ceyhun ve veysel. her maç en fazla koşan isimlerde zirveye oynar bu ikili. ancak koşmaktan başka bişey yapmadıkları için bir işe yaramaz. rakibin yanında sadece koşarlar o kadar müdahale bile yapmazlar çoğu zaman. melo gibi oyuncular ise maç sonu koşu mesafelerinde orta sıralardadır genelde ama veysel ve ceyhun dan daha fazla katkı verirler.
    takımın çoğunluğunun köpek gibi koşan futbolculardan oluşması tek başına bir işe yaramaz. pozisyon bilgisi olmayan, sürekli adam kaçıran, alan kapatamayan futbolcular isterse maç başına 15 km koşsun bir şey değişmez. bunun bizdeki en iyi örneği tarık.
  • 31
    koşu mesafesi olarak adlandırılması işin illüzyonudur. burada anlatılmak istenen kat edilen mesafedir. bu konuyla ilgili bir entry girmek istiyordum. fakat öncesinde bu başlığa bir bakayım dedim. aşağı yukarı aynı şeyleri tekrarlamanın pek bir anlamı yok açıkçası. dolayısıyla paredros'un kendisini çok güzel ifade ettiği şu entry'yi paylaşmak istiyorum: (bkz: #1584329)

    aslında koşu mesafesi şeklinde adlandırılması tam olarak bu kavramın karşılığı olmadığından dolayı sözlükte de başlığın adının değişmesi gerektiğini düşünüyorum. çünkü insanlarda yanlış bir izlenim bırakıyor. koşu mesafesi denince insanlar "ooo ne koşmuş, ne mücadele etmiş, ne basmış adam yaa" gibisinden cümleler kuruyor. örnekse selçuk inan. selçuk aşağı yukarı her müsabakada maçın en çok 'mesafe kat eden' galatasaraylısı oluyor. peki bunu nasıl yapıyor? sahanın her yerine gidip, sürekli yer değiştirip, arkadaşlarına pas opsiyonu mu yaratıyor? aksine sorumluluk almaktan kaçıyor sıklıkla. ya stoperlerimizin dibine gelip onlardan alıp onlara geri veriyor. ya da top stoperlerdeyken boş alanlara hareketlenip top alıp oyun kurmak yerine rakiplerin arasına saklanıyor. galatasaray'ın stoperi chedjou'nun driblingle yahut uzun topla ileri top taşıması hariç ortasahayı geçememesi bir tesadüf olabilir mi? kaldı ki takımımız rodriguez, bilal, emre, selçuk, sneijder gibi oyunculara rağmen neden hiç ayağında top tutamıyor astana karşısında bile? normalde bu kadar mesafe kat eden bilal ile selçuk ile bizim astana gibi bir takımı pasa boğup uyutabilmemiz beklenmez mi? yani mesafe kat ediyor fakat 'yararlı' mesafe kat etmiyor. oyunun boyu oldukça uzun olan bir takımda yürüme hızıyla bu mesafeleri kat etmek hiç de zor değil. emin olun.

    yine mesela aynı sebepten melo'nun yaşlandığı iddia ediliyordu. fakat gözden kaçan bir nokta var. melo'nun ilk geldiği sezona bir bakalım isterseniz. takımımızdaki diğer elemanlara bir göz atalım. ujfalusi, eboue, emre çolak, engin baytar, elmander. 4-4-2 oynayan bir takımdık. ujfalusi savunmanın güvenliğini sağlayan, pozisyon bilgisi yüksek bir stoperdi. eboue formda bir sağbekti. orta dörtlünün sağ kanadı ve sol kanadı engin baytar ve emre çolak'tı. ama bu oyuncular kanattan ziyade birer merkez ortasaha oyuncularıydılar. forvetimiz olan elmander premier lig'de bolton formasıyla zaman zaman merkez ortasaha bile oynamıştı ki ne denli ortasahaya yardım ettiğini hepimiz hatırlıyoruz. hatta sayesinde 4-5-2 oynadığımızı söylüyorduk. sözün özü takım savunmasını iyi yapan bir galatasaray vardı ortada. dolayısıyla orta ikiliden birisi olan melo bu sayede daha rahat hücum koşuları yapabiliyordu toplu/topsuz. ki zaten kariyer gol rekoru kırması şaşırtıcı olamazdı. cezasahasına sürpriz koşular yaparak çokça gol atabilmişti. doğal olarak ne oldu? daha fazla, özgürce hücuma katılabildi, daha fazla mesafe kat etti. peki sadece ve sadece bir ertesi sezon ne oldu? ujfa sakatlandı, takımdan ayrıldı, eboue formdan düştü, engin baytar süper kupa maçında hakeme saldırdı uzun bir ceza aldı, sonrasında formdan düştü, emre çolak formdan düştü, formasını kaybetti, elmander sakatlandı, yeni transferlerle beraber formasını kaybetti, gitti. ve zaten görüldüğü gibi galatasaray ciddi manada gol yiyen bir takıma dönüştü. yani takım savunması çöktü takımın. alınan önlem neydi? melo artık savunma hattının ortasına çakıldı. eskisi gibi ceza alanı koşuları yapabildi mi? hayır. yani melo bu hesapla bakınca sadece ve sadece bir sezon sonra mı yaşlandı? yoksa melo'nun ofansif görevleri mi alındı? hayır takımın oyun anlamında dengesi sağlanması gereği düz önlibero olarak oynamaya başladı. neredeyse 3. bir stoper gibi. dolayısıyla kat ettiği mesafe düştü. stoperler ile ortasahalar arasında mesafeler kat etmeye başladı doğal olarak.

    demek istediğim şu ki yalnız ve yalnız kat edilen mesafe değerleri üzerinden oyuncu değerlendirmek mantıklı değil. çünkü bu iş atla ile deve değil. daha özgür bırakılan bir oyuncu yürüme hızında bile çok şaşırtıcı değerleri yakalayabilir. ama sırf bu rakamlar üzerinden katkısını ölçemezsiniz. bu sadece yardımcı bir parametredir. yeri geldiği zaman yukarıdaki örnekler olduğu gibi yanıltıcı da olabilir.

    ayrıca benim şahsen moderasyondan ricamdır. başlığın koşu mesafesi değil de doğru isimlendirmesiyle 'kat edilen mesafe' olarak değiştirilmesi.
  • 33
    kekoları avlama silahı. bundan fazlası değildir. futbol olarak hiçbir şey ifade etmez.

    40 yaşında profesyonel spor yapmayan birisi 90dk da 12-13km mesafe kat edebilir.

    futbolda metrikler bellidir, en basit futbol oyununda bunlar vardır.

    mesala bu konuda düz koşu rekoru maestroya aittir. etliye sütlüye dokunmadan buna kasar. bazı çomarlar da etkilenir. halbuki merkez ortasaha oyuncusundan "dünya" şartlarında beklenen özellikler şunlardır:

    - passing
    - tackling
    - passing
    - tackling
    - first touch
    - team work
    - stamina
    - composure
    - creativity
    - determination
    - decisions
    - long shots
    - dribbling
    - work rate
  • 37
    bundan bir oyun yorumlanmaz. oyunu yorumlarken kullanabiliriz ama. bana göre bu konuda 13-14 ve 14-15 sezonu feneri çok güzel bir örnek.

    2 senede de koşu mesafesinin yüksek olması kötü bir şeydi onlar için

    şöyle bakalım.

    2 sene önceki fener dar alanda oynamak zorundaydı. topu sürecek adamları olmadığından topu ileri atıp ya orada basıp ya da 2. topu alıp oynuyorlardı. mesafenin fazla olması demek bunu yapamadıkları anlamına geliyordu.

    zira geçen seneki fener ise çok pas yapmaya çalışıyordu. bu mesafenin fazla çıkması ya top kaybettikleri ya da rakip kaleye hızlı gidemediklerini gösteriyor. yani ya kısır bir hücum ya da yorulan oyuncular demek.

    bunun gibi bir şey.

    örnek dortmund çok fazla kontra ve 2. top alarak çok hücum ettikleri yorumunu yaptırtabilir bize. tabi oyunlarını bildiğimiz için bunu diyebiliyoruz. şu yorumuda yapabiliriz. çok hızlı hücum ettiklerinden bu sonuç çok hücum ettiklerinide bize söyliyebilir.
  • 40
    2010'lu yıllardan önce pek bir anlam ifade etmeyen ancak geldiğimiz noktada, günümüz futbolunda belki de en önemli verilerden biri başarı için.

    ben artık çok koşan takımların başarısız olduğuna neredeyse hiç rastlamıyorum. başarılı oluyorlar genelde ancak başarıdan kasıt ne?

    örnek verecek olursak akhisar için 4.lük başarıdır, konyaspor için 3.lük başarıdır, osmanlıspor için ilk 10'a girmek başarıdır. leicester için 5. olmak bile başarıdır. veya galatasaray için 2. olmak başarısızlıktır.

    geçen haftadaki trabzonspor- osmanlıspor maçında biliyorsunuz ki galip gelen taraf osmanlıspor oldu. maç sonunda bir veri dikatimi çekti. osmanlıspor 116,5 km koşmuş takım olarak. bu sayı türkiye şartlarında inanılmaz bir noktadır. çok takdir ettim açıkçası. kondisyonerleri, veya bu alanda emeği geçen her kimse alkışlıyorum hepsini de.

    şimdi koşu mesafesi her şey değil tabii ki de ama çok şey.

    konyaspor realitesi var bu sene gözümüzün önünde. ben konya'nın 110 km altında koştuğuna rastlamadım. forvetinden 10 numaralarına, beklerinden stoperine kadar herkes koşuyor.

    aykut kocaman'ın fenerbahçe'si örneğin. 1 sene içinde 64 resmi maça çıkan bir ekip yaratmıştı aykut kocaman. ve de her maç dik kalabilmişlerdi, yorulmadan.

    bir de bizim takıma bakıyorum; en ufak duraksamada eller belde kalıyorlar oldukları yerde. hakan balta her maç 2-3 kere yere yatıp dinleniyor bildiğiniz. ve bunu kasıtlı olarak yapıyor, yorgunluğunu atmak için. sen stopersin ya, böyle bir şey olabilir mi? hani depar atmışsındır veya çok ani bir hareket yapmışsındır da nefesin yetmez. normal oyun esnasında bir bakıyorsunuz hakan balta soluk soluğa. sanki 100 metre yarışından çıkmış gibi.

    ben 2008'den bu yana hiçbir lig maçında 110 km'yi geçtiğimizi hatırlamıyorum. sen takıma sneijder alıyorsun, podolski alıyorsun, muslera alıyorsun ama adam akıllı kondisyoner bulamıyorsun.

    her teknik direktör değişiminde kondisyoner de değişiyor. kardeşim kulüp kendine bir tane kondisyoner bulur ve o sürekli kalır. çoğu takımda bu iş böyle yürür zaten. yener ince senelerdir bizim sağlık ekibimizin başında. kaç tane teknik direktör değişimi yaşandı yener ince ayrıldı mı? hayır tabii ki. kondisyoner de bu mantıkla görev almalı.

    molde mesela. yani açık konuşalım, beğenip de ah şu adam bizim takımda olsa keşke dediğim bir oyuncuları yok. linnes vardı bir tek, onu da aldık zaten. ama gelin görün ki bu takım fenerbahçe, ajax ve celtic'li grubu 1. bitirdiler.

    nasıl yaptılar peki bunu? doğru dizilerek, doğru parselleme yaparak ve de her şeyden önce çok koşarak.

    sneijder'i podolski'si muslera'sı olan bir takım 120 km koştuğu vakit dünya üzerinde yenemeyeceği takım yoktur, çok açık ve net. ama biz ne yapıyoruz, 100 km'ye şükredeceğiz neredeyse...

    neuer; bizim hakan balta'dan daha çok mesafe katediyordur maç başı. yani ağlanılacak bir haldeyiz.

    modern futbolda güçsüz takımların güçlüleri ekarte edebilmesinin birkaç tane yolu var:

    1) müthiş bir kontratak sistemine sahip olmak.

    2) iyi savunma yapmak.

    3) çok koşmak ve doğru parselizasyon yapmak.

    ha bunlar ayrı ayrı başarı getirebileceği gibi üçü birden de uygulanabilir.

    ben artık her topa basan, koşan, coşkulu oynayan bir takım görmek istiyorum. bunun yolu da kondisyondur. kondisyonun yoksa ne koşu olur ne coşku.

    hamza hamzaoğlu'nun kondisyonerine de selamlarımı yollamak istiyorum buradan.
  • 44
    spor medyasında yanlış yorumlandığını düşündüğüm veri. sen topa sahipsen, koşu mesafenin rakip takımdan az olması normal. zira, rakibin topun peşinden deliler gibi koşarken, aynı zamanda topun yönüne doğru, takım olarak kaymaları yapmak zorunda.

    örnek: 22 ağustos 2016 galatasaray kardemir karabükspor maçı. galatasaray, oyunun %70'inde topa sahipmiş, bu orana göre takım iyi koşmuş bence.

    https://pbs.twimg.com/...dmXgAA12bg.jpg:large

    edit: şu pozisyonda, top yapan takım mı daha çok koşar, savunma yapan mı?

    https://www.youtube.com/watch?v=Avy-VpWqys8
  • 49
    bu sezon ki istatistiklere nereden ulaşabilriz acaba? acayip merak ediyorum. ilk haftadan beri ne kadar koşuyoruz. 120 km ortalamamız vardır sanırım.

    tek başına koşmak bir işe yaramaz tabi. ama oyuncu kalitesi yükselince koşular anlam kazanıyor bu da bir gerçek. bir selçuk'un, sabri'nin, vs koşması var bir fernando'nun mariano'nun vs.

    keşke ulaşabilsek şu bilgiye.
App Store'dan indirin Google Play'den alın