40
2010'lu yıllardan önce pek bir anlam ifade etmeyen ancak geldiğimiz noktada, günümüz futbolunda belki de en önemli verilerden biri başarı için.
ben artık çok koşan takımların başarısız olduğuna neredeyse hiç rastlamıyorum. başarılı oluyorlar genelde ancak başarıdan kasıt ne?
örnek verecek olursak akhisar için 4.lük başarıdır, konyaspor için 3.lük başarıdır, osmanlıspor için ilk 10'a girmek başarıdır. leicester için 5. olmak bile başarıdır. veya galatasaray için 2. olmak başarısızlıktır.
geçen haftadaki trabzonspor- osmanlıspor maçında biliyorsunuz ki galip gelen taraf osmanlıspor oldu. maç sonunda bir veri dikatimi çekti. osmanlıspor 116,5 km koşmuş takım olarak. bu sayı türkiye şartlarında inanılmaz bir noktadır. çok takdir ettim açıkçası. kondisyonerleri, veya bu alanda emeği geçen her kimse alkışlıyorum hepsini de.
şimdi koşu mesafesi her şey değil tabii ki de ama çok şey.
konyaspor realitesi var bu sene gözümüzün önünde. ben konya'nın 110 km altında koştuğuna rastlamadım. forvetinden 10 numaralarına, beklerinden stoperine kadar herkes koşuyor.
aykut kocaman'ın fenerbahçe'si örneğin. 1 sene içinde 64 resmi maça çıkan bir ekip yaratmıştı aykut kocaman. ve de her maç dik kalabilmişlerdi, yorulmadan.
bir de bizim takıma bakıyorum; en ufak duraksamada eller belde kalıyorlar oldukları yerde. hakan balta her maç 2-3 kere yere yatıp dinleniyor bildiğiniz. ve bunu kasıtlı olarak yapıyor, yorgunluğunu atmak için. sen stopersin ya, böyle bir şey olabilir mi? hani depar atmışsındır veya çok ani bir hareket yapmışsındır da nefesin yetmez. normal oyun esnasında bir bakıyorsunuz hakan balta soluk soluğa. sanki 100 metre yarışından çıkmış gibi.
ben 2008'den bu yana hiçbir lig maçında 110 km'yi geçtiğimizi hatırlamıyorum. sen takıma sneijder alıyorsun, podolski alıyorsun, muslera alıyorsun ama adam akıllı kondisyoner bulamıyorsun.
her teknik direktör değişiminde kondisyoner de değişiyor. kardeşim kulüp kendine bir tane kondisyoner bulur ve o sürekli kalır. çoğu takımda bu iş böyle yürür zaten. yener ince senelerdir bizim sağlık ekibimizin başında. kaç tane teknik direktör değişimi yaşandı yener ince ayrıldı mı? hayır tabii ki. kondisyoner de bu mantıkla görev almalı.
molde mesela. yani açık konuşalım, beğenip de ah şu adam bizim takımda olsa keşke dediğim bir oyuncuları yok. linnes vardı bir tek, onu da aldık zaten. ama gelin görün ki bu takım fenerbahçe, ajax ve celtic'li grubu 1. bitirdiler.
nasıl yaptılar peki bunu? doğru dizilerek, doğru parselleme yaparak ve de her şeyden önce çok koşarak.
sneijder'i podolski'si muslera'sı olan bir takım 120 km koştuğu vakit dünya üzerinde yenemeyeceği takım yoktur, çok açık ve net. ama biz ne yapıyoruz, 100 km'ye şükredeceğiz neredeyse...
neuer; bizim hakan balta'dan daha çok mesafe katediyordur maç başı. yani ağlanılacak bir haldeyiz.
modern futbolda güçsüz takımların güçlüleri ekarte edebilmesinin birkaç tane yolu var:
1) müthiş bir kontratak sistemine sahip olmak.
2) iyi savunma yapmak.
3) çok koşmak ve doğru parselizasyon yapmak.
ha bunlar ayrı ayrı başarı getirebileceği gibi üçü birden de uygulanabilir.
ben artık her topa basan, koşan, coşkulu oynayan bir takım görmek istiyorum. bunun yolu da kondisyondur. kondisyonun yoksa ne koşu olur ne coşku.
hamza hamzaoğlu'nun kondisyonerine de selamlarımı yollamak istiyorum buradan.
ben artık çok koşan takımların başarısız olduğuna neredeyse hiç rastlamıyorum. başarılı oluyorlar genelde ancak başarıdan kasıt ne?
örnek verecek olursak akhisar için 4.lük başarıdır, konyaspor için 3.lük başarıdır, osmanlıspor için ilk 10'a girmek başarıdır. leicester için 5. olmak bile başarıdır. veya galatasaray için 2. olmak başarısızlıktır.
geçen haftadaki trabzonspor- osmanlıspor maçında biliyorsunuz ki galip gelen taraf osmanlıspor oldu. maç sonunda bir veri dikatimi çekti. osmanlıspor 116,5 km koşmuş takım olarak. bu sayı türkiye şartlarında inanılmaz bir noktadır. çok takdir ettim açıkçası. kondisyonerleri, veya bu alanda emeği geçen her kimse alkışlıyorum hepsini de.
şimdi koşu mesafesi her şey değil tabii ki de ama çok şey.
konyaspor realitesi var bu sene gözümüzün önünde. ben konya'nın 110 km altında koştuğuna rastlamadım. forvetinden 10 numaralarına, beklerinden stoperine kadar herkes koşuyor.
aykut kocaman'ın fenerbahçe'si örneğin. 1 sene içinde 64 resmi maça çıkan bir ekip yaratmıştı aykut kocaman. ve de her maç dik kalabilmişlerdi, yorulmadan.
bir de bizim takıma bakıyorum; en ufak duraksamada eller belde kalıyorlar oldukları yerde. hakan balta her maç 2-3 kere yere yatıp dinleniyor bildiğiniz. ve bunu kasıtlı olarak yapıyor, yorgunluğunu atmak için. sen stopersin ya, böyle bir şey olabilir mi? hani depar atmışsındır veya çok ani bir hareket yapmışsındır da nefesin yetmez. normal oyun esnasında bir bakıyorsunuz hakan balta soluk soluğa. sanki 100 metre yarışından çıkmış gibi.
ben 2008'den bu yana hiçbir lig maçında 110 km'yi geçtiğimizi hatırlamıyorum. sen takıma sneijder alıyorsun, podolski alıyorsun, muslera alıyorsun ama adam akıllı kondisyoner bulamıyorsun.
her teknik direktör değişiminde kondisyoner de değişiyor. kardeşim kulüp kendine bir tane kondisyoner bulur ve o sürekli kalır. çoğu takımda bu iş böyle yürür zaten. yener ince senelerdir bizim sağlık ekibimizin başında. kaç tane teknik direktör değişimi yaşandı yener ince ayrıldı mı? hayır tabii ki. kondisyoner de bu mantıkla görev almalı.
molde mesela. yani açık konuşalım, beğenip de ah şu adam bizim takımda olsa keşke dediğim bir oyuncuları yok. linnes vardı bir tek, onu da aldık zaten. ama gelin görün ki bu takım fenerbahçe, ajax ve celtic'li grubu 1. bitirdiler.
nasıl yaptılar peki bunu? doğru dizilerek, doğru parselleme yaparak ve de her şeyden önce çok koşarak.
sneijder'i podolski'si muslera'sı olan bir takım 120 km koştuğu vakit dünya üzerinde yenemeyeceği takım yoktur, çok açık ve net. ama biz ne yapıyoruz, 100 km'ye şükredeceğiz neredeyse...
neuer; bizim hakan balta'dan daha çok mesafe katediyordur maç başı. yani ağlanılacak bir haldeyiz.
modern futbolda güçsüz takımların güçlüleri ekarte edebilmesinin birkaç tane yolu var:
1) müthiş bir kontratak sistemine sahip olmak.
2) iyi savunma yapmak.
3) çok koşmak ve doğru parselizasyon yapmak.
ha bunlar ayrı ayrı başarı getirebileceği gibi üçü birden de uygulanabilir.
ben artık her topa basan, koşan, coşkulu oynayan bir takım görmek istiyorum. bunun yolu da kondisyondur. kondisyonun yoksa ne koşu olur ne coşku.
hamza hamzaoğlu'nun kondisyonerine de selamlarımı yollamak istiyorum buradan.