emre özcan, kendisini merkeze koyarak şöyle kalemi öpülesi bir yazı yazmış...
https://twitter.com/...s/931075721413451776 https://goo.gl/AC8Rq3---
alıntı ---
pozisyonu değişenler: kevin de bruyne
20 yıl öncesine göre çok daha komple olan bugünün yıldızları kendilerinden istenen pozisyon değişikliklerine çok daha rahat cevap verebiliyorlar.
tarihler 25 kasım 2015'i gösterdiğinde şampiyonlar ligi c grubu’nun beşinci maç haftasında juventus, sahasında manchester city’yi ağırlıyordu. juve ve city arasında müthiş bir liderlik mücadelesi vardı. maçı kazanan takım ilk sıra için büyük avantaj sağlayacak ve ikinci tur için de iyi konuma gelecekti. ama benim için daha önemli olan şeyi maçı anlatıyor olmamdı ve o 90 dakika gerçekten de pek unutulur cinsten değildi.
juventus 2015'te finale çıkan kadrodan pirlo, tevez ve vidal’i kaybetmiş, büyük güç erozyonuna uğramıştı. dybala beklentileri kısa vadede karşılamış gibi görünüyordu. bir sezon önce oynadıkları 4–4–2'nin baklavasındaki iki ucu da kaybetmiş olan max allegri’nin çözümüyse sistem değişikliğiyle birlikte paul pogba’ya daha çok özgürlük ve orta sahanın liderliğini vermekten geçiyordu. genç fransız’ın buna verdiği reaksiyon da çok iyiydi. pogba hem ligde, hem de şampiyonlar ligi’nde iyi oynuyor ve giden oyuncuların yarattığı boşluğun pek de hissedilmemesini sağlıyordu. aynı o gece olduğu gibi.
maça allegri’nin döndüğü 3–5–2'nin sol içi olarak başlayan pogba maçın başlama düdüğüyle birlikte oyuna ağırlığını koydu. juve sempatizanı olarak siyah-beyazlıların ortaya koyduğu futbol beni mikrofon başında keyiflendirmişti ama bunu elbette pek belli etmiyordum. pogba’ysa gerçekten o sezonun en özel performanslarından birini sergiliyordu. maçın 18. dakikasında boş dönen bir city hücumundan sonra kendi ceza sahası önünde topu alan pogba başını kaldırdı ve dört cityli hücumcunun arkasında kaldığını anladı. önünde az sayıda rakip (kaleci dışında 6 oyuncu) ve derin bir boşluk vardı. yavaş yavaş top sürmeye başladı. maça pellegrini’nin 4–3–3'ünde sol açık olarak başlayan kevin de bruyne o anda sol içte konumlanmış ve pogba’yı karşılayan ilk oyuncu olacak gibi görünüyordu. pogba kontraya kalkması gereken juve’de o kadar da aceleci görünmüyordu. sakin bir şekilde orta yuvarlağa doğru sokulan 10 numara, de bruyne’yle karşı karşıya geldi. de bruyne geriye doğru 1–2 adım attı. ne yapmak istediği pek anlaşılır gibi görünmüyordu. aralarındaki mesafe iyice kısalınca pogba sağ ayağıyla tek bir hareket yaptı ve topu içeri doğru çekip de bruyne sanki orada yokmuşçasına rakibini geçti. belçikalı arkasından yetişmeye çalışır gibi yaptı ama pogba önündeki boşlukta ilerliyor ve sol kanattaki derin boşluktan kopup gelen alex sandro’nun önüne topu bırakıyordu. sandro ortaladı, o sırada ceza sahası koşusuna çoktan başlamış olan mandzukic, penaltı noktasının hemen önünde yaptığı tek vuruşla topu ağlara yolladı. bir yandan golü anlatırken bir yandan da de bruyne’un pozisyondaki tepkisizliğine hayret ediyordum. korkunç bir çalım yemiş ve o çalımı yememeye pek de çalışmamış gibiydi. sonrasında koşuyu kesip ceza sahasına dönmeye kalkmaması da anlamsız görünüyordu. pozisyonu aklıma yazdım ve maçı anlatmaya devam ettim. ikinci yarı zaman zaman direnç göstermeye çalışan city’ye karşı maçın sonlarında bir faul kazanan juventus’ta oyunu başlatan pogba’nın hemen iki adım yanında yine de bruyne vardı ve topla beraber yürüyen pogba’ya ayağını uzatsa alabilecekken genç oyuncu yine tepkisiz kalmıştı ve benim hayretim biraz daha artmıştı.
açık konuşmak gerekirse o ana kadar kevin de bruyne’nin pek büyük bir hayranı değildim. bundesliga’da wolfsburg formasıyla sağ kenardan kesip kesip bas dost’a attırdığı goller ve o sezonki 10 gol, 21 asistlik performansı da beni pek etkilememişti. zira o tarihten tam 4 yıl önce yine bas dost’la oynayan başka bir sağ kenar oyuncusu luciano narsingh de eredivisie sezonunu 8 gol, 22 asistle tamamlayıp heerenveen’den psv eindhoven’a transfer olmuştu. eve gittiğimde maçın tekrarında juventus’un golünü bir kez daha izledim. de bruyne’nin transfer olduğu paranın içine dolduramayacağına neredeyse emin olmuştum. yaklaşık iki sene boyunca söz ne zaman belçikalı oyuncuya gelse onun hakkında olumsuz konuşmaya devam edecektim. ta ki geçtiğimiz sezona kadar.
bundan yaklaşık 25 yıl önce futbol dünyasına baktığınız zaman her kulüp tek bir formasyonu oynar ve bu dizilişi, bırakın maç içi geçişleri sezonun içinde dahi pek fazla değiştirmezdi. yapılan değişiklikler lig ve ülke dinlemeden o ülkenin basınında eleştiriye açık bir hale gelirdi. zira performans dalgalanmaları da yapılan küçük değişikliklerde bile ciddi bir şekilde ortaya çıkar, yapılan eleştirileri çoğu zaman haklı hale getirirdi.
90'lı yılların sonları ve 2000'lerin başında premier league’de alex ferguson ve arsene wenger’in maç içi oyuncu değişikliği bazlı küçük oynamalar dışında 4–4–2'yi bozmadan 3–4 sezon boyunca ana yapı olarak kullandıkları dönemler zamanında ingiltere basınında fazlasıyla yer buldu. şimdi çok mümkün olmayan bu istikrara neden olan şeylerden en önemlisi dönemin oyuncu profilinin de biraz tekdüzeliği ve tek pozisyona sıkı sıkıya bağlı olmalarıydı. ryan giggs, zinedine zidane, alessandro del piero, alan shearer, luis figo, raul gibi oyuncular kariyerlerinin neredeyse tamamını tek bir pozisyonda geçirdiler. giggs’in yaş nedeniyle temposu düşünce 35 yaşından sonra merkez orta saha oyuncusuna evrildi ama hem oyuncunun yaşı, hem de dönemin tarihi bunun ana nedenlerinden biriydi. 2000'lerin ortalarıyla birlikte inovatif teknik adamlığın son 10 yıldaki zirvesi pep guardiola’nın futbol dünyasına girişiyle birlikte bunun da yavaş yavaş değişmeye başladığını deneyimledik ve bugün itibarıyla her şey birbirine girmiş durumda. önce messi ve ronaldo gibi komple futbol starları hücum hattının her yerinde oynamaya başladılar. sonra wayne rooney gibi başka bir komple futbol pakedi geldi ve kenar, forvet arkası, santrfor olmak üzere her bölgede oynayarak bir dönem manchester united’ı en farklı futbol karakterlerinden biri haline getirdi. bu örnekler üzerinden özellikle hücum bölgesinde başlayan her yerde oynayabilen komple oyuncuların arkasından moda yavaş yavaş orta sahaya ve defans hattına sıçradı.
bugün bir takım maç içinde üç büyük formasyon değişikliği yapabiliyor. 20 yıl önce bir takımın dörtlü defanstan üçlü defansa maç içinde geçişi çok nadir görülen bir şeyken bugünün futbolunda dünyanın en doğal eylemlerinden biri. julian nagelsmann, zirve ligdeki ilk deneyiminde hoffenheim’ın başındaki ilk 5 maça 5 farklı formasyonla çıktı ve hepsinde de takımına istediği sonucu aldırmayı başardı. bu elbette tepeden, teknik adam odaklı bir değişim olarak görülebilir ve ifade edilebilir. bunun içinde haklılık payı da mutlaka vardır. ama tabanda ortaya çıkan gelişimler olmasa teknik adamlar da bu esnekliği çok büyük ihtimalle elde edemeyeceklerdi. dolayısıyla artık farklı pozisyonlarda oynama yeteneğine sahip oyuncu havuzu genel havuzun belki de yarısını geçmiş durumda ve bunun da ana nedeni muhtemelen tempo.
hem topun dolaşım hızının, hem de oyuncuların koşu mesafelerinin maksimize olduğu yeni futbolda artık oyun futbolculardan standart bir fizik kalite talep ediyor. bu kaliteye sahip olmayanlar ve tempolarını artıramayanlar elenirken oyunun merkezi kaynaklı yüksek atletizm futbol dünyasını domine ediyor. standart fizik kalitenin futbolcuları yükselttiği çıtayla birlikte oyuncular da artık farklı pozisyonları ve rolleri oynayabilecek yeterliliğe ulaşmaya başladılar. 25 yıl öncesinin nitelikli kenar oyuncuları kendi kenarlarına yapışıp kalmışken önce bu oyuncuların içeri kat etme yeteneği ve çizgilerin verimsiz kalması bu oyunculara kenar değiştirtti. son 10 yılda half-space’in keşfedilmesiyle beraber çok daha farklı rollere ve pozisyonlara da konuşlanmaya başladılar. yani fizik kalitenin artışı elbette burada da tek değişken değil. oyun teknik anlamda da pep guardiola sonrasında geçirdiği evrimi artırdı. bu gelişmeler ışığında oyuncuların pozisyonlarının çeşitliliği de zirveye doğru yol almaya başladı.
kevin de bruyne’un bu sezon itibarıyla geldiği nokta son 5 yılda iyice birbirine geçen pozisyonların bir tezahürü olabilir. futbola forvet olarak başlayan, 10 numarada devam eden, sağ kenarda parlayan ve kanatta devam eden oyuncu son iki sezonda bambaşka bir rolle karşımıza çıkmış durumda. cumartesi günü leicester city deplasmanına çıkacak olan manchester city, pep guardiola öncesinde manuel pellegrini’yle bu deplasmana son çıktığında tarihler 30 aralık 2015'i gösteriyordu. o gün city sahaya 4–2–3–1 şeklinde dizildi. agüero’nun arkasında sterling oynarken sol kenarda david silva, sağ kenarda da bundesliga’dan bu bölgeye alışkın olan kevin de bruyne vardı.
ne var ki guardiola’nın gelişiyle beraber yapılan en radikal değişiklik de bu iki kenar oyuncusu üzerinden şekillendi. david silva, city’de zaten uzun süredir sol kanatta oynuyordu. orijini merkez orta saha olan ispanyol oyuncu 4–4–2'de de, 4–3–3/4–2–3–1 türevlerinde de sol kanatta sistem dengeleyici görevini uzun süredir ifa ederken de bruyne de bundesliga’da yavaş yavaş bir parçası haline geldiği sağ kenara iyice alışmış durumdaydı. ispanyol teknik adam geçtiğimiz sezona başlarken takımın bu iki kenar oyuncusunu alıp merkezde fernandinho önünde konumlandırdı ve city’nin muhtemelen kaderi biraz da bu hareket sonrasında değişti.
16/17'ye mükemmel bir başlangıç yaptıktan sonra gerek rotasyon, gerek mantalitenin tamamen değişimi, gerekse sakatlıklar sonrasında takım ritmini kaybetti. ama bu sezonla birlikte her şey tamamen değişmiş görünüyor. sezona ilk 4 maçın üçünde 3–5–2 oynayarak başlayan ve mendy’nin çapraz bağlarını kopartmasıyla birlikte 4–3–3'te karar kılan pep guardiola’nın sezon başından beri yaptığı rotasyonda bölgesi değişmeyen iki oyuncu, kenardan merkez orta sahaya devşirilen ve iki 8 numaralı düzende ortalığı birbirine katmaya başlayan david silva-kevin de bruyne ikilisinden başkası değildi. bu sezonun ilerleyen haftalarıyla birlikte iyice keskinleşen takımda iki 8 artık iki 10 numaraymış gibi oynuyor ve 4–3–3 de sahada daha fazla 4–1–4–1 gibi görünmeye başlayarak önde dolaşan tek forvetin arkasında oldukça korkutucu bir hattın oluşmasını sağlıyor.
de bruyne’nin defansif aksiyonları
kevin de bruyne’nin oyunundaki en büyük eksiklerden biri olan defansif zaafiyet yerini yavaş yavaş standarda gelen bir savunma gücüne bırakma yolunda. iki sene önce önünden geçip giden pogba’ya müdahale dahi edemeyen de bruyne artık topa ve rakibe karşı çok daha agresif. pep guardiola’nın da “rakiplere düşman gibi bakmayı öğrendi” diyerek dikkat çektiği bu gelişim hem maç içi aksiyonlara, hem de istatistiklere tamamen yansımış durumda. bu sezon itibarıyla rakipten top kazanma istatistiğinde (tackle+pas arası) ilk kez 2'nin üzerine çıktı (2.8). merkezde bu kadar iyi durabilmesi ve top kazanabiliyor olması son 1 ayda onu iki 10 numaralı düzende david silva’ya göre daha 6 (ya da 8?) gibi konumlandırmaya başladı ve pep guardiola tarafından daha derine çekildi. ne var ki bu onun hücumdaki aktifliğini de pek etkilemişe benzemiyor. arsenal’e karşı son maçta kilidi açan golü müthiş bir şekilde yaparken maçın sonunda da defansif hanesinde 5 tackle ve 2 pas arası yazıyordu.
de bruyne’ye genk’te 17 yaşındayken ilk kez formayı veren pierre denier o dönem belçika ekibinin başında geçici hocadır ama yaptığı o hareket belki de bir genç adamın yolunu açar. denier, de bruyne’nin en büyük farkının zeka olduğunu söylüyor ve onu ilk gördüğü anda eşsiz zekasının farkına vardığını ifade ediyor: “bunu fark etmemeniz pek mümkün değildi. sahada var olan şeyleri herkesten önce anlayıp erken reaksiyon gösterme becerisine sahip.” bu her zeki oyuncuyu tanımlamak için söylenen klasik bir cümle olarak görünebilir. fakat de bruyne’nin içinde bulunduğu pozisyonları izleyince ortada özel bir şeyler olduğunu fark etmek gerçekten o kadar da zor olmuyor. oyuncunun pep guardiola’yla birlikte kenardan merkeze evrilmesi de etki alanını fazlasıyla artırmış durumda. kanattayken arkasını çizgiye alarak oynamak durumunda olan ve yaratıcılığı için kuşkusuz fazlasıyla açı da kaybeden oyuncu merkezdeyken sahanın tamamına hakim durumda ve sürprize çok daha açık konumda. bu sezon premier league’de maç başına 2.9'luk anahtar pas ortalamasıyla final paslarında da ne kadar iyi olduğunu gösterirken bunu duran topların tek hakimi olmadığı bir takımda yapması da ortalamanın değerini yükseltiyor. sadece şuta dönen pasları kilit açıcı olarak değerlendirirken çok daha geride olanları kaçıran bu istatistiğin göstermediklerinde de kevin de bruyne zirvede. bu sezon asist pası rakamında 7'ye çıkan ve sadece premier league’in değil, beş büyük ligin de tepesinde olan belçikalının yaptıkları muhtemelen bundan da fazla. herhangi bir şekilde istatistiğe geçiş yapmayan ama oyunun merkezinden 3–4 adam düşüren harika dokunuşlarına her city maçında birden fazla kez rastlamak mümkün.
anahtar pas istatistiğinde 2.9'la premier league’in üçüncü sırasında bulunan orta sahanın önünde iki oyuncu var. mesut özil ve cesc fabregas. bu iki oyuncu da ortalamasını üçün üzerine çıkarmış durumda. ama kdb’ye göre yapamadıkları bir şey var. o da oyunda adam eksiltmek. maç başına 1.8 başarılı driplingi bulunan de bruyne, driplingçi merkez orta saha oyuncuları için de örnek sayısını artırıyor. wolfsburg’da kenarda daha fazla oynadığı sezonlarda 3.5'ları gören oyuncunun city kariyerindeki zirvesi bu sezon ve premier league genelinde de şu anda kendisine 15. sırada yer bulmuş durumda. atletizmi yüksek standart olmayan bir oyuncunun oyunun merkezinde yani bu kadar kalabalık bir alanda bu sayılara çıkabilmesi yetenek ve zekanın farklı bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. oyunda bu kadar büyük bir beyine sahipken bu beynin aynı zamanda dripling yapıp adam eksiltebiliyor olması da city’nin saha içi opsiyonlarını tamamıyla maksimize ediyor gibi görünüyor.
kenardan içeri devşirilen iki oyuncu yaklaşık bir senedir premier league’i domine ediyor ve bu hakimiyeti engellemek kısa vadede pek kolay değil gibi. de bruyne gibi belki de kariyerinin en iyi sezon başlangıçlarından birini yapan david silva’ysa yanında parlayan elmas nedeniyle belki de hak ettiği övgüleri dahi almakta zorlanıyor. manchester city’nin seviyesi şu anda bu ve guardiola’yla baş etmek isteyen teknik adamlar bu konuya da bir çare bulmak zorundalar.
bundan sadece 5–6 yıl önce bir sağ bekin stoper olarak kariyerine devam edeceği söylense muhtemelen buna gülünürdü. ama artık bu normal bir şey. bir defansif orta sahanın iki stoperin ortasına çekilip yarım libero gibi bir savunmacı olması da bundan farklı değerlendirilmezdi. artık kaleciler de gerçek anlamda onbirinci oyuncu konumundalar ve ön alanda her pozisyonda oynayabilen oyuncular artık arka bölümde de başlayan değişimle birlikte destekleniyorlar. dolayısıyla eskiden bir oyuncunun pozisyon değiştirip farklı bir bölgede oynaması için en az bir seneye ihtiyaç varken artık sağ kanattan 8 numaraya devşirilen bir oyuncu sadece birkaç ay içinde avrupa futbolunu domine edip adından dünyanın en iyisi şeklinde bahsettirebiliyor. kevin de bruyne rakipten asgari ölçüde top kazanırken muhteşem yaratıcılığına adam eksiltme yeteneğini ve mükemmel orta kesme kabiliyetini eklemiş durumda. yapamadığı herhangi bir şey yok gibi. bu sezon gösterdiği olağanüstü şeyler ise futbolun gittiği noktaya dair yeni kanıtları arkasına bırakıyor ve yaratıcı teknik adamlar da bu değişimin yine merkezinde yer almaya devam ediyorlar.
---
alıntı ---