tribün liderliğiyle uzaktan yakından alakası olmayan insan. ne makamla, ne para pulla, ne karaborsayla, ne de bindirilmiş kıtaların suni saygısıyla işi yoktur; bu saatten sonra da olmaz herhalde... seksenlerin başından doksanların sonuna kadar kanla yazılmış türk tribün tarihinin son dönem figürlerinden biridir. yaptıklarının, sebebi ne olursa olsun bir insanı öldürmesinin elbette ki savunulacak bir tarafı yoktur. ancak futbolla kıyısından köşesinden haşır neşir olmuş, stadyum tozu yutmuş her insanın bildiği gibi "tribün" denen alemin de işleyişi böyledir; biletler gişeden satılıyor olsa bile bu alemde
kasap gökhan gibi adamlara da ihtiyaç vardır. futbolu sahne sanatlarından ayıran en önemli özelliği, her ne kadar tepeden tırnağa ekonomik ilişkilere bulanmış olsa da, kitlelerin takımları üzerinden yürüttükleri bir kimlik savaşı olmasıdır. birazcık açmak gerekirse; tribüne gidip boğazını patlatan, anne babasına binbir yalan söyleyip gecenin kör karanlığında durduğu yerde dağılmaması bile mucize olan külüstür otobüslere binip saatlerce yol giden adamların derdi elbette ki sahadaki oyunu izleyip dönmek değildir diyerek ufacık bir "hint" vermiş olalım. velhasıl böylesine bir kimlik, kendini ifade etme, belki varoluşunu ispatlama çabasının hakim olduğu yerde tüm duyguların en üst safhada yaşanmasından daha doğal birşey yoktur. böylesine bir karmaşanın ortasında şiddetin, belki barbarlığın olmasından şikayet etmek de son derece abestir.
konuyu toparlamak gerekirse; futbol sinema gibi, tiyatro gibi, konser gibi sadece seyirlik bir etkinlik olana kadar, açık konuşmak gerekirse tamamen endüstriyelleşene kadar,
kasap gökhan gibi adamlara her tribünde ihtiyaç vardır. ne kadar dışardan bakınca "katil" diye kestirip atmak, hatta "bunlar gelmese olay çıkmaz zaten" diyerek iyice abartmak kolay olsa da
kasap gökhan gibi adamların varlığı; tamamıyla bir karmaşadan ibaret olan tribün aleminin az da olsa bir dengede durması için birincil şartlardan biridir. hal böyle iken;
kasap gökhan gibi adamlara "etik" yönden getirilebielcek tek eleştiri namını ve gücünü suistimal edip etmemesi yönünde olabilir; ki sözlükte "abi" ve "reis" denince çoğu yazarın kırmızı görmüş boğaya dönmesinin temelinde yatan sebep bu tarz sıfatlarla anılan insanların bu suistimal işini fazlaca abartması, hatta bazılarının bu tarz suistimaller sonucu o tarz sıfatlara kavuşmuş olmasıdır.
kasap gökhan'ın farkı biraz da bu noktada ortaya çıkmaktadır. "kafa" adamlarının çoğu türlü türlü acayip işlerle anılan galatasaray tribünlerinin bu konudaki en temiz isimlerinden biridir. gücü ve imkanları
* * * tribünde abuk sabuk şeyler yapan çoğu insandan çok daha fazla olmasına rağmen bunlardan hep uzak durmuş hatta çoğu zaman böyle işlerin karşısında olmuştur ki onu diğer tribün "büyükleri"(!)nden ayıran en önemli özelliği cesareti ve yüreği kadar biraz da bu noktadaki tavrıdır.
"abi" olarak anılması, "saygı" gösterilmesi ise ayrı bir tartışma konusudur. kimi adamlara; sırf karaborsa mafyasının başında, illegal bilet akışının tam merkezinde olduğu için
*"reis" derken tribünün gerçek neferlerinden birine "abi" sıfatı çok görülür genelde....
okkalı bir hııaammıınaağğğhh çekesim gelir ama, ortamın elitliği bozulmasın şimdi...