• 41
    tribün liderliğiyle uzaktan yakından alakası olmayan insan. ne makamla, ne para pulla, ne karaborsayla, ne de bindirilmiş kıtaların suni saygısıyla işi yoktur; bu saatten sonra da olmaz herhalde... seksenlerin başından doksanların sonuna kadar kanla yazılmış türk tribün tarihinin son dönem figürlerinden biridir. yaptıklarının, sebebi ne olursa olsun bir insanı öldürmesinin elbette ki savunulacak bir tarafı yoktur. ancak futbolla kıyısından köşesinden haşır neşir olmuş, stadyum tozu yutmuş her insanın bildiği gibi "tribün" denen alemin de işleyişi böyledir; biletler gişeden satılıyor olsa bile bu alemde kasap gökhan gibi adamlara da ihtiyaç vardır. futbolu sahne sanatlarından ayıran en önemli özelliği, her ne kadar tepeden tırnağa ekonomik ilişkilere bulanmış olsa da, kitlelerin takımları üzerinden yürüttükleri bir kimlik savaşı olmasıdır. birazcık açmak gerekirse; tribüne gidip boğazını patlatan, anne babasına binbir yalan söyleyip gecenin kör karanlığında durduğu yerde dağılmaması bile mucize olan külüstür otobüslere binip saatlerce yol giden adamların derdi elbette ki sahadaki oyunu izleyip dönmek değildir diyerek ufacık bir "hint" vermiş olalım. velhasıl böylesine bir kimlik, kendini ifade etme, belki varoluşunu ispatlama çabasının hakim olduğu yerde tüm duyguların en üst safhada yaşanmasından daha doğal birşey yoktur. böylesine bir karmaşanın ortasında şiddetin, belki barbarlığın olmasından şikayet etmek de son derece abestir.

    konuyu toparlamak gerekirse; futbol sinema gibi, tiyatro gibi, konser gibi sadece seyirlik bir etkinlik olana kadar, açık konuşmak gerekirse tamamen endüstriyelleşene kadar, kasap gökhan gibi adamlara her tribünde ihtiyaç vardır. ne kadar dışardan bakınca "katil" diye kestirip atmak, hatta "bunlar gelmese olay çıkmaz zaten" diyerek iyice abartmak kolay olsa da kasap gökhan gibi adamların varlığı; tamamıyla bir karmaşadan ibaret olan tribün aleminin az da olsa bir dengede durması için birincil şartlardan biridir. hal böyle iken; kasap gökhan gibi adamlara "etik" yönden getirilebielcek tek eleştiri namını ve gücünü suistimal edip etmemesi yönünde olabilir; ki sözlükte "abi" ve "reis" denince çoğu yazarın kırmızı görmüş boğaya dönmesinin temelinde yatan sebep bu tarz sıfatlarla anılan insanların bu suistimal işini fazlaca abartması, hatta bazılarının bu tarz suistimaller sonucu o tarz sıfatlara kavuşmuş olmasıdır. kasap gökhan'ın farkı biraz da bu noktada ortaya çıkmaktadır. "kafa" adamlarının çoğu türlü türlü acayip işlerle anılan galatasaray tribünlerinin bu konudaki en temiz isimlerinden biridir. gücü ve imkanları * * * tribünde abuk sabuk şeyler yapan çoğu insandan çok daha fazla olmasına rağmen bunlardan hep uzak durmuş hatta çoğu zaman böyle işlerin karşısında olmuştur ki onu diğer tribün "büyükleri"(!)nden ayıran en önemli özelliği cesareti ve yüreği kadar biraz da bu noktadaki tavrıdır.

    "abi" olarak anılması, "saygı" gösterilmesi ise ayrı bir tartışma konusudur. kimi adamlara; sırf karaborsa mafyasının başında, illegal bilet akışının tam merkezinde olduğu için *"reis" derken tribünün gerçek neferlerinden birine "abi" sıfatı çok görülür genelde....

    okkalı bir hııaammıınaağğğhh çekesim gelir ama, ortamın elitliği bozulmasın şimdi...
  • 29
    tanımayanlar, ekmeğini, suyunu, sofrasını paylaşmamış olanlar için bile; ''galatasaray tribünlerinin cesur yüreği, kasap gökhan'ı, abisidir''. bütün hayatını galatasaray tribünlerine adamıştır. galatasaray sevdası için tüm hayatı elinin tersiyle itmiştir, kendisine sunulan maddi manevi imkanları sarı kırmızı uğruna terkedecek kadar mangal yüreklidir. o sadece galatasaray sevgisiyle mutlu olur ve galatasaray için yaşar. çok az kişi bilir bunları.

    tanıyanlar içinse; tribüncü kasap gökhan'dan ötesidir. onunla hayatı; kural tanımadan, kimseye aldırış etmeden, ölümle-yaşam arasında kumar oynamayı göze alıp paylaşabilecek cesareti olan dostları-kardeşleri-arkadaşları için gökhan abidir o. cebinde üç kuruşu da olsa üç bin lirasıda olsa düşünmeden paylaşan, sevdiği insan için ölüme göze kapalı koşan, bazen bir çocuk kadar masum, duygusal, sakin ama damarına basıldığı zaman gözü dünyaları görmeyen gökhan. hakkında 1 milyon tane tribün anısı yazabilirim buraya ama onu insan olarak tanımak, sofrasını paylaşmak, yarenlik etmek daha anlamlıdır bizler için. ''kasap gökhan'' dan öte bir gökhan vardır çünkü; arkadaş, dost, abi, lider.

    hakkında yazılacak o kadar çok şey var ki... bu alemde tüm tribünler ''onun yüreğine'' cesaretine saygı duyar. hasımları bile cesaretine, delikanlılığına tek kelime etmez edemez. hayatı ışık hızında yaşar kasap gökhan ve biz onun sonsuza kadar peşindeyiz.

    bu alemde cem karaca'dan ''resimdeki gözyaşları'' şarkısını açık ara en güzel okuyan mangal yürekli güzel insandır kasap. tribün aleminde resimdeki gözyaşlarına yakışır şekilde ağır bir romandır kasap gökhan, okumayı bilenlere ve onla birlikte bu tribünü kovalamaya cesaret edecek kadar yürekli olanlara.

    şu peranın, galatanın, bostancı ve maltepe sahilinin dili olsa da konuşsa be kasap... sensiz çok eksiğim...
  • 33
    can'dır.

    işinde gücünde bir adamım. yaş kemale erdi. artık mevzuymuş, ultraslanmış , o başkanmış, bu reismiş dinlemem tanımam. tek gerçeğim galatasaray'dır. sakin taraftar profiline geçtim. forma, kombine, kredi kartı, mobil hat, sigorta ürünü gibi yollarla kulübüne destek olan bir orta yaş galatasaray sevdalısıyım.

    ama sadece ve sadece kasap gökhan kolunu havaya kaldırsın sonra indirsin gözümü kapatıp içerisine girmeyeceğim mevzu olmaz.

    dostun güven düşmanın korku kaynağı.

    adamsın kasap gökhan adamsın.

    değişik adamdır kasap gökhan bilen bilir.
  • 64
    tribünün, tribüncülüğün kendine has dünyasının kendine has karakterlerinden biri. bu tarz sert hatta şiddet eğilimli(!) insanların çoğunda olduğu gibi tanımadan yanına yanaştığında çok neşeli hatta sempatik bile sayılabilecek bir insandır. ali sami yen'de izlediğim ilk maçın çıkışında otobüsümüzü ararken meşale sokağın ortasında denk gelmiştik. kış ayında olmamıza rağmen üstünü çıkarmıştı, elindeki kocaman şişeyi kafaya dikip duruyordu. biz bir an "o mu değil mi" ikilemindeyken "noldu gençler, canınız mı çekti, uzatayım mı içer misiniz" diye elindeki şişeyi uzatmıştı.

    (bkz: bu da böyle bir anımdır)

    en büyük krallık galatasaraylılık demişti, leeds united davası 10 sene sonra onaylandığında kendisini tutuklayan iki polisin arasında götürülürken...
  • 21
    galatasaray tribünlerinin emekçisidir.

    öyle arkasından atıp tutulacak bir adam değildir. arkasından ancak klavye başındaki delikanlılar atıp tutabilir. tribün'de dönen kahpelikleri bilmeyen, gidilen deplasmanlarda rakip tribünden atılan boklar üstüne sıçramayan, 100 kişiye karşı 3-5 kişi kavgaya girmeyen bilemez.

    ha ben çok mu kavgaya karıştım? ufak çaplı bir iki... izmir'de karşıyaka basket deplasmanına giderken 3 arkadaşımla birlikte karşıyaka iskeleden denize atılmaktan son anda yırtmıştık... böyle şeyler yani.

    anlatıldığı kadarıyla biliyorum. leeds'li lerin beyoğlu'nda neler yaptığını kaç kişi biliyor? oradaki insanlara neler yaptığını kaç kişi biliyor...

    işte bunların tamamını bilmeyenler sağda solda ancak yazabilirler. kasap gökhan haklı veya haksız, kimine göre haklı kimine göre haksız. o'nun yapıp yapmadığını da bilmiyorum. olabilir de olmayabilir de. biz ne dedektifiz ne de hakim, savcı... yaptıysa, suçluysa hukuk devletinde cezasını zaten alacaktır.

    dilerim bir an önce ailesine, sevdiklerine, ali sami yen'e kavuşur.
  • 44
    bize değişik konularda değişik şeyler öğretmiş insan.

    deplasmanlara giden taraftarlarda barbarlığın, şiddettin olmasından şikayet etmek abesmiş. o adamlar onca yol gitmişler sadece maç izleyip dönemezlermiş. tribünün yapısı buymuş falan filan.

    sorun "tribün" ile "saha içi"ni birbirinden ayıran zihniyette. bu adamlar sonra çıkar tribünün pasifliğinden tek yürek olmaktan söz ederler. nasıl tek yürek olacağız seninle? adam öldürülüyor meşrulaştırıyorsun, kavga çıkmış olur öyle diyorsun. kendine galatasaray adı altında galatasaraylı dışında başka bir kimlik bulma çabasındaysan sana kim yardımcı olabilir ki? umutsuz bir vaka olursun.

    3-5 çapulcu deplasmanlara gidiyor diye bizden daha çok taraftar, daha iyi taraftar olur. abi olur reis olur. kavgaya korkusuzca girer. çok cesurdur, çok yüreklidir. hele bir karşılaşmaya görelim süt dökmüş kediye döneriz.

    bir şeyleri amacından çıkartmayı, fazlaca anlamlar yüklemeyi hep sevdik. "futbol asla sadece futbol değildir", "futbol savaştır" gibi deyişleri kendimize göre yorumlayıp kimlik arayışlarımızın gazete ilanı yaptık. sanki saha dışında başka bir mücadele, başka bir yarış var gibi davrandık. hep savaş terimleri, kavgalar, holiganlıklar. ingiltere'de azalırken bizde artıyor sanki.

    futbolun sadece bir oyun olduğunu idrak edememiş insanlar yüzünden derbilerde deplasman tribünleri boş kalmak zorunda. başka hangi ülkede böyle bir rezillik var bilmiyorum. tribün "nefer"leri, "reis"ler, "albay"lar, "yarbay"lar bir araya gelip şu soruna bir çözüm bulsa güzel olur. bir işe yaramış olurlar.
  • 63
    acaba ne yapıyordur şuan diye merak ettiğim bir tribün efsanesi. bağcılar'da büyüdüm ve burada öğrendiğim bir şey varsa o da dayak yiyeceğini bildiğin bir durumda politik davranmaktır. ancak maçtan sonra ankaragücü taraftarında 36 tane döner bıçağa çıkmışken gecekondunun içine elinde sandalye ile nasıl girdin be abi ?

    (bkz: 14 mart 2010 galatasaray ankaragücü maçı)
App Store'dan indirin Google Play'den alın