• 926
    17 nisan 2016 agü galatasaray kadın basketbol maçının 4.periyodu ve uzatmada berbat bir oyun oynamıştır. hele uzatmada pota altından bomboş kaçırdığı turnike maçın dönüm anı oldu. o sayıyı yapsa öne geçiyorduk. atamadı ve dönen hücumda sayı yiyerek yaklaşık 1 dakika kala 3 sayı geriye düştük, ondan sonra kafa olarak maçtan koptuk zaten.
  • 928
    botaş'ta oynadığı sezon iki takım arkadaşıyla birlikte kaldığı eve giren hırsız laptop ve ipod'unun yanında köpeğini de çalınca hemen hemen bütün yerel gazete ve televizyonlarda köpeğim de köpeğim diye tutturan, birkaç gün sonra hırsızın notu ile birlikte köpeğini evinin yakınlarında* bir yerde bulan hayvansever kişi..

    hırsızı bile insafa getirmiş, sevmeyelim de taşa mı dönelim?

    (bkz: galatasaray sözlük gereksiz bilgiler arşivi)
  • 930
    bütün takımın sırayla röportaj verdiği tbf.org'da sıra nihayet kendisine gelmiş olan göğnümüzün efendisi...

    --- alıntı ---

    müthiş bir karakter..süper bir kişilik..
    muhteşem bir sporcu..
    harika bir lider.
    ama hepsinden daha önce o bir hayvan dostu..
    insanın bu kızı gördüğü yerde sarılası geliyor..
    çünkü o ailemizin bir kızı, kız kardeşimiz gibi..
    ışıl alben’i anlatıyorum size.. a milli takım’ın yıldızı ışıl’ı..
    onu anlatmaya kelimelerin tam yetmediğini bilerek..

    sarı saçlarından başlayalım. saçların doğuştan sarı mı, yoksa sonradan imaj olsun diye mi böyle oldu?. kendin mi karar verdin?. bakımı zor olmuyor mu?
    - saçlarım doğuştan sarı değil. ne zaman ve nasıl bu saç modelini kullanmaya başladığımı hatırlamıyorum. planlanmış bir amacı yoktu. sonrasında benimle çok özdeşleşti. hatta saçını bu renge boyatıp bu şekilde kestirenler oldu. değişikliği çok seven bir insan değilim. yoğun antrenman döneminde oldukça rahat ettiğim bir boy, kuaför ihtiyacı olmadan kendim şekil veriyorum. bakımı da oldukça kolay.

    image maker’in var mı?. çünkü ışıl alben ismini çok iyi yönetiyorsun.
    - image maker’im yok, içimden geldiği gibi davranıyorum. tamamen kendi gustom. imajımla ilgili radikal bir karar alırken ya da adım atarken bazen akıl aldığım dostlarım var. bunların başında da uzun süredir kariyerimi beraber planladığımız mihriban oğuz geliyor.

    "sahada biraz agresifim"

    hep böyle cool takılan bir görüntün var. sahadaki ışıl alben’den farklı bir işıl alben mi var dışarıda?.
    - sahada biraz daha agresif olduğumu kabul ediyorum. bu da kazanma hırsımdan kaynaklanıyor. günlük hayatımda oldukça sakin ve dingin bir insanım. sesimi bile yükseltmem.

    eğlenceyi seven biri misin yoksa ‘saat 9 oldu gidip yatayım erkenden’ diyenlerden misin?
    - eğlenmeyi çok severim. ama gece hayatı bana göre değil. saat 9'da da uyumam, ama geç de yatmam. sevdiklerimle vakit geçirmek, arkadaşlarımı evimde ağırlamak, sinemaya gitmek, allso academy de çocuklarla buluşmak ve köpeğimi yürüyüşe çıkarıp o'nunla oyun oynamak benim için son derece eğlenceli aktiviteler.

    ailene düşkün biri misin? beraber mi yaşıyorsun ailenle?
    - kesinlikle aileme düşkün biriyim. onlarla beraber değil, yalnız yaşıyorum. ama hergün konuşuruz ve off günlerde görüşürüz. maçlara da gelirler. ayrıca her gün eve girdiğimde 'anne ben eve girdim, iyiyim' diye haber veririm. çünkü o bunu bilmezse rahat etmez.

    gördüğüm kadarıyla sen ne yapsan, hangi adımı atsan olay oluyor. bunu neye bağlıyorsun?
    - açıkçası bunun sebebini bende bilmiyorum. bunun için özel bir çalışma da yapmıyorum. bakınca camiamızda çok sivri, aktif ve daha çarpıcı karekterler de var. neden bu kadar odak noktası oluyorum bilmiyorum. bakınca oldukça doğal ve sade bir insanım. hatta fazlasıyla kendi halinde... bazı insanlar ismiyle yaşarmış. belki de ondandır bunu cidden bilemiyorum.

    sosyal medyayı en iyi kullanan sporcuların başında geliyorsun.. twitterde 191 bin civarında, instagramda 74.500 takipçin var. zaman zaman oradan sert ve ironik açıklamalar da yapıyorsun. medyaya ne söylesem zaten çarpıtıyor, ben en iyisi açıklama yapacaksam kendi sosyal medya hesabından yapayım mı diyorsun?.
    - açıkçası çokta agresif bir kullanıcı değilim özellikle twitterda. yani lig, kamp, turnuva, şampiyona zamanlarında bilgilendirme ve kadın basketboluna dikkat çekmek anlamında daha fazla paylaşım yapıyorum ve tabi bazı özel durumlarda. diğer zamanlarda birkaç gün hiç birşey paylaşmadığım da oluyor. yani gün içinde 10 tane tweet atanlardan değilim. ben sadece içimden ne geliyorsa onu paylaşıyorum ve yazıyorum. planlı olan bir sosyal medya ajandam yok. oradaki kullanıcılarla direk iletişime geçmeyi seviyorum. doğallıktan yanayım.

    "kötü niyetli insanların benim sayfamda yerleri yok"

    oradan övgü de geliyor tepki de. seni nasıl etkiliyor?
    - övgü zaten başarı olduğunda geliyor ve bunu beni destekleyenlerle paylaşmayı seviyorum. tepki eleştiri sınırında geldiğinde bence güzel bir şey. kötü oynadığım ya da hata yaptığım zaman o eleştiriyi görmeden önce ben kendi öz eleştirimi yapmış olduğum için ‘evet valla haklılar’ diyorum. kötü niyetli insanların benim sayfamda yerleri yok, benimle, ya da herhangi bir konuda kötü niyet hissettiğim kişileri engelliyorum.

    sinirli biri misin?. en yakın arkadaşın ‘hadi gel kavgaya gidiyoruz’ dese onunla gider misin?
    - kavgacı bir insan değilim. günlük hayatımda en son ne zaman sesimi yükselterek konuştuğumu dahi hatırlamıyorum. sevdiğim insan bir haksızlığa uğruyorsa medeni bir şekilde hakkını korurum, eğer haksız olduğu bir durum varsa ona haksız olduğunu söylerim ama desteğimi de hissettiririm.

    paranı nasıl harcarsın?. tutumlu musun, ‘aman canım dünyaya bir kere geliyoruz, ye gitsin’ der misin? örneğin eve, arabaya, arsaya yatırım yapar mısın?
    - sanırım ne çok tutumlu, ne de çok müsrif biriyim. orta karar yani. konfor alanım kaliteli olsun istiyorum. mesela bir eşya alırken daha basit bir obje alıp onu tekrar tekrar almaktansa daha kaliteli ve uzun ömürlü olsun bir defa alayım diye düşünürüm. kendimce ufak tefek yatırımlarım var.

    ışıl alben’in 1 günü nasıl geçer?
    - her gün uyandığımda ilk işim köpeğim foxy ile sabah yürüyüşü yapmak oluyor. eğer o gün idman yoksa yürüyüş süremiz uzuyor. ve mutlaka gün içinde o gün eğitim olmasa bile allso academy’e giderim. diğer kalan zaman da ihtiyacıma göre değişiyor. bazen bütün günümü foxy'e ayırdığım oluyor.

    mutfağa girer yemek falan yapar mısın? yoksa ‘amann canım şimdi kim uğraşacak?. söyle dışarıdan gelsin mi?’ dersin?
    - çeşit çeşit yemek yapmayı bilmiyorum. en basit yemekleri kendime göre yapabiliyorum. başkalarının yemesini tavsiye etmem. ama çok güzel kallavi bir kahvaltı hazırlarım.

    tv’de en çok ne izlersin?
    - yok denecek kadar az tv izliyorum. maçlar dışında düzenli olarak izlediğim bir program yok.

    "ronaldo'yu çok seviyorum ama hayranım diyemem"

    sana ‘seç birini, seni tanıştıracağız’deseler kimi seçersin? her hangi birine hayranlığın var mı?
    - ronaldo'yu çok seviyorum ama hayranım diyemem. tanışma şansım olsa da tanışmak istemezdim. bana uzaktan izleyip saha içinde ve dışında yaptıklarıyla mutlu olmak yetiyor. kendisine sportif olarak yaptığı yatırım, yardımseverliğini ve hayranlarına karşı olan duruşunu beğeniyorum.

    gördüğüm kadarıyla hayatın sadece basketbol değil. sporun her türlüsünü yakından takip ediyorsun. örneğin bakıyorum da wimbledon için de twit atıyorsun, avrupa futbol şampiyonası için de..
    - çocukluğumdan beri spora düşkünüm. tv’yi açtığımda ‘o gün ne maçı var?’ diye bakarım. branşının çok fazla önemi yok. tv’den olduğu kadar canlı izlemeyi de severim. her branşın kurallarına çok hakim olduğum da söylenemez ama öğrenmeye çalışıyorum.

    ronaldo mu messi mi deseler sen ne dersin? ya da djokoviç mi, federer mi?
    - bu saydığınız ikilileri birbirleriyle kıyaslamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. sahaya bakınca herkesin gözüne hitap eden hareketler farklı, herkes kendine yakın hissettiği sporcuları daha tutkuyla destekler. ben ronaldo ve federer’i izlerken daha çok keyif alıyorum.

    köpeklere düşkünlüğünü biliyorum. hatta bir gün şahidim sabahın 6’sında abdi ipekçi’nin arka tarafına gelip oradan bir köpekle özel olarak ilgilendiğini gördüm. instagram hesabındaki profil fotoğrafında da köpek resmi var. bu sevgi nereden geliyor?

    - hayattaki en büyük tutkularımdan biri hayvanlar. çünkü onlar dertlerini anlatamıyorlar. biz onların doğal yaşam alanlarını işgal etmiş durumdayız ve yaşamak için bize ihtiyaçları var. profil fotoğrafım en iyi dostlarımdan biri olan foxy. köpeklere karşı bu hislerim daha ön plana çıkıyor. bir yerde yardıma muhtaç bir köpek görsem ve ulaşamasam hemen gözlerim dolar. mümkün olsa hepsini evime alır bakarım. barınaklarla bağlantılarım var. köpek bakabileceğini düşündüğüm arkadaşlarımı sahiplendiriyorum.

    yolda sahipsiz bir köpek görsen ne yaparsın?
    - yanımda çoğunlukla mama taşırım. durup beslerim ve severim. herhangi bir kanama ya da bakım gerektiren durumu varsa veterinere götürürüm.

    "bu işin başında mihriban oğuz olmasa ben böyle bir şeye cesaret edemezdim"

    allso academy fikri kimden çıktı? şu an ne aşamada?.
    - ben çok uzun zamandır çocuklarla basketbol sahasında buluşmak istiyordum. ve benim gözümde bu işi yapabilecek tek bir isim vardı, o da mihriban oğuz. periyodik olarak kendisine bunu dile getirdim ve en sonunda oturup ciddi ciddi konuştu benimle. 'bu çocuk oyuncağı değil, bir kere yola çıkıp sonra sıkıldım diyemezsin, bir işe gireceksek her vaktin olduğunda okula gelip çocuklarla olacaksın' vb. şartları oldu. ben de hepsini kabul ettim ve başlamış olduk. açıkçası bu işin başında mihriban oğuz olmasa ben böyle bir şeye cesaret edemezdim. sahadaki efordan daha çok emek ve zaman isteyen ciddi bir idari işler ve organizasyon tarafı var. hatta şirket kuruluş aşamasında ve allso'nun en büyük adımlarını attığı başlangıç zamanımızda ben rusya'daydım. o süreçte her şeyi tek başına yaptı. şimdi ekibimizle beraber harika organizasyonlar yapıyorlar ve ben daha çok işin eğlence kısmında çocuklarla buluşuyorum. böyle bir ortağa ve çalışma arkadaşlarına sahip olduğum için çok şanslıyım.

    şu anda kurduğumuz hayallerimizin çok başındayız ama gelmiş olduğumuz noktadan çok memnunuz. istanbul'da bir yaz okulumuz, çeşme'de bir basketbol okulumuz ve yine çeşme'de bir sörf okulumuz var. bunlarla beraber olarak ara vermeden çalışan bizim seçmiş olduğumuz ve yetenekli olduğuna inandığımız yaklaşık 40 çocuğa basketbol bursu veriyoruz. hedefimiz uzun vadede bu çocuklarımızı milli takımlarda görmek.

    çocuklar seni çok seviyor.. allso akademy’yi para kazanmaktan çok bir sosyal sorumluluk projesi olarak mı görmeliyiz?
    - allso academy bir şirket elbet ama ticari bir şirketten öte işini aşkla yapanların bir araya geldiği bir spor yuvası. ciddi olarak üstlendiği sosyal sorumluluk projeleri var ve bunu büyük bir keyif ve özveri ile yapıyoruz. allso academy ne sadece milli takım düzeyinde oyuncu yetiştirmek için kuruldu ne de para kazanmak için. bizim burada spor okulundaki önceliğimiz çocuğunu getiren ailelere vermiş oldukları ücretin karşılığını almanın mümkün olduğunu göstermek ve gelen çocuğumuzun ders bittiğinde salondan gülümseyerek çıkması. tabii bir de bunun yanında kapıdan koşarak girip sizi görünce üstünüze atlayıp sarılıp çok özledim demeleri var :)

    bir gün çok büyük bir firma geldi, allso academy’yi bize devret dedi. devreder misin?.
    - biz çoğunlukla çocuklara yönelik eğitim veriyoruz. allso’yu ilk kurduğumuzda tahmin etmediğim tecrübeleri yaşıyorum şimdi. çocuklarla çok güçlü bağlar kuruyoruz. kış okulundan bir çocuğumuzun ailesi yurt dışına yerleşme kararı almış bunu bize söylediler. son defa derse gelmişler. okuldan çıkarken sarıldık birbirimize, çocuğun gözlerinde hüzün vardı. arabaya bindiğimde gözümden bir damla yaş aktı, kafamı çevirdim aynı şekilde mihriban'da öyle. bir çocuğun sevgisi satın alınamaz ve satılamaz.

    basketbola nasıl başladın. birinden mi etkilendin. ya da biri gelip ‘sen çok iyi top sürüyorsun, gel basketçi ol’ mu dedi?
    - ben okulun bahçesinde futbol oynuyordum. oradaki öğretmenim necmettin şen beni basketbol takımına çağırdı ve başlamış oldum...

    alen iverson’a çok benzetiliyorsun.
    - bunu daha önce çok duymadım ancak ben jasi'ye benzetilmeyi tercih ederdim.

    "bu sene gitmeyi düşünmüyorum"

    galatasaray takımının neredeyse tamamı gitti. tek kaldın sayılır. yeni bir takım ve hoca hakkında neler düşünüyorsun?
    - benim 2 sene daha sözleşmem var. açıkçası değişik olaylar olmazsa en azından bu sene gitmeyi de düşünmüyorum. takımın kimyası ve hedefleri çok değişti. benim için de seneler sonra tekrar eurocup'ta oynamak garip olacak. bundan öncede bir çok antrenörle çalıştım. yeni antrenörü fazla tanımıyorum. oyunculuğunu yapmış arkadaşlarım var ama herkesin yaşadığını kendi özelinde değerlendirmek lazım. neticede ben sahaya çıkıp işimi yapmakla sorumluyum. elbette takımın hedefleri de motivasyon için çok önemli ancak bu bir iş ve iki tarafta yükümlülüklerini yerine getirmek durumunda. kariyerimde ki kulüpler bazındaki en büyük başarılarımı galatasaray ile yaşadım. hem eurocup hem euroleague şampiyonluğu kupası'nı kaldırdım. ikisi de türkiye'de birer ilkti. benim için elbette çok değerli paha biçilmez zamanlar. giden hiçbir arkadaşıma gittiği için kırılacak değilim. geçerli sebepleri olduğuna eminim. ben de gidebilirdim ama kalmakta benim tercihim. devamını zaman gösterecek.

    1 yıl da olsa bir rusya deneyimin oldu. ben ne zaman seni takip etsem oradan buraya döneceğin günü iple çeken mesajlarını gördüm. hakikaten kursk bir sporcu için can sıkıcı kötü bir yer mi?
    - şunu çok net bir şekilde söyleyebilirim ki gittiğim ve orada sezonu tamamladığım için çok mutluyum. çok zor bir şehre ve iklime gittim. ilk yurtdışı deneyimim olduğu için evet çok zorlandım. ocak başına kadar hep dönmek istedim ama bırakmadılar. kursk takımında özel olduğumu her gün hissettirdiler ve kalmam için herşeyi yaptılar. ocak'tan sonra ben de orada çok iyi vakit geçirmeye ve eğlenmeye başladım. kursk takımıyla beraber rus kupası şampiyonluğu, euroleague 3. lüğü yaşadım. bu kadar zorluk yaşayıp bir başarı olmasaydı çok üzülürdüm. sezon sonuna yaklaşıldığında başkan'ın ‘kal’ baskılarına rağmen evime dönmek istiyorum dediğimde karşımda ağlamaya başladı. açıkçası çok şaşırmıştım. odada ne yapacağımı bilemedim, kalktım sarıldım ve teşekkür ettim. aramızda hala güzel bir dialog var oradakilerle ve onları çok seviyorum, sık sık haberleşiyoruz. kariyerimin devamında tekrar yurtdışı deneyimi yaşamak isterim.

    çapraz bağlarının kopmasıyla uzun süre oynayamadın. saha dışında kalmak nasıl bir duygu?.
    - hayatımda yaşadığım en zor dönemlerdi diyebilirim. hiç kimsenin başına gelmesini istemem. benim ki bir değil ard arda 2 kere. sahanın dışında olmak, yaşadığınız rehabilitasyon zamanının sıkıcılığı bir yana bir de geri dönüş performansınızın kaygılarıyla dolu bir zaman. elbette siz olmasanız bile takımınız kazansın istiyorsunuz ve içten içe sahada bir parçası olamadığınız içinde üzülüyorsunuz. ağır bir psikoloji. sahaya çıktıktan sonrası daha da zor. eski performansınıza ulaşabilecek misiniz kaygısı, ilk maçların heyecanı, sahaya adaptasyon.... kısacası zor zamanlardı.

    "beni rio'da mutlu edecek tek sonuç madalya"

    takım arkadaşlarına soruyorum sana da sorayım. rio’daki beklentin ne?
    - beni rio'da mutlu edecek tek sonuç madalya. federasyonumuz bizim en iyi şartlarda hazırlanmamız için bütün imkanları en iyi şekilde sağlıyor. yaklaşık 10 gündür slovenya'da dağdayız. burada ekibimizin her bir parçası tüm gücüyle çalışıyor. tüm arkadaşlarım her antrenmanda bir adım daha fazla atmak için kendini zorluyor. eğer madalya alamazsak hem kendim hem de bu takıma emek vermiş her birey için çok büyük üzüntü yaşarım. işimiz çok zor elbette ama başarılı olmayı inşallah hak ediyoruzdur ve madalya ile döneriz. buradaki derece türk kadının dünya da ki duruşu ve ülkemizde kız çocuklarının spora teşvik edilmesi bakımından da büyük önem taşıyor. bu madalya çok farklı anlamlara sahip olacak.

    seni hep birsel vardarlı ile kıyaslıyorlar. aranızda bir rekabet olması tabi ki doğal. ama sen nasıl karşılıyorsun?. sen de kıyaslıyor musun?
    - bu kıyaslama işi sporun içinde var. yukarıda sorduğunuz ronaldo mu, messi mi? gibi. ama ben bu şekilde görmüyorum olayı. ben kendimi kimseyle kıyaslamıyorum ve kişilerle rekabete girmiyorum. her maça hazırlanırken kendi pozisyonumdaki rakiplere bakarım. diğer zamanlarda ‘acaba ne yapıyorlar?’ diye oturup bakmam. zaten bu pek de doğru olmaz. neredeyse 2 sene sahalardan uzak kaldım ve bu beni otomatik olarak farklı şekilde düşünmeye itti. benim kendi hedeflerim var, bunlara yoğunlaşarak çalışıyorum. biraz sanırım kendimi kendime rakip görüyorum ve gelişim tablomla ilgileniyorum. birsel'in benden daha iyi olduğu özellikleri mutlaka var, mesela o daha yüzdeli şut atar, ben daha iyi penetre eder savunma yaparım, olcay sol elini benden daha iyi kullanır gibi... herkes kendi takımında farklı rollerde oluyor. içeride ne yaşandığını, antrenörün sizden nasıl bir oyun istediğini bilmeden dışarıdan eleştiride bulunmak biraz da garip oluyor. yapmamız gereken bence, burada güçlerimizi birleştirip rakibimizi nasıl daha zor durumda bırakırız, bunu konuşmaktır.

    nevriye yılmaz basketbolu olimpiyat sonrasında bırakacağını açıkladı. ama sen ‘benim hala umudum var’ diye twit attın. bu konuda bilmediğimiz bir şey mi var?.
    - nevriye bırakmak istiyor, ben bırakmasını istemiyorum, o tweet bundan ibaret. biz ülke olarak değerlerimizi psikolojik olarak yıpratıyoruz ne yazık ki. nevriye'nin fiziksel olarak oynayacak durumda olduğuna inanıyorum. dönüp kendimize sormalıyız ‘ülke tarihinin en iyi basketbolcusu neden gücü varken bırakmak istiyor?’ diye.

    nevriye bir gün antrenörün olursa nasıl davranırsın aranıza mesafe girer mi?
    - biz profesyonel insanlarız. dışarıdaki şartlar ne olursa olsun ben sahaya çıkar işime bakarım. sahada antrenör oyuncu ilişki ne gerektiriyorsa öyle oluruz. dışarıdaki diyaloğumuz bundan etkilenmez.

    son olarak. basketbolu daha ne kadar oynayacaksın. kariyer planlamanın bundan sonraki döneminde ne var?
    - kendimi sahada mutlu ve güçlü hissettiğim sürece oynarım. bununla ilgili bir süre vermem mümkün değil. basketbolu bıraktıktan sonra tüm vaktimi allso academy'de geçirmeyi planlıyorum.

    --- alıntı ---

    http://www.tbf.org.tr/...ya-ba%C5%9Flad%C4%B1

    hemen sonra gelen edit: instagramda yayınladığı mesaj ile son 4-5 günde denk geldiğim en "olması gerektiği gibi" bir kaç yazıdan birine imza atmıştır.

    --- alıntı ---

    çok şükür sonunda ülkemize gelebildik... hissettiklerimi anlatacak kelime bulmakta daha önce hiç bu kadar zorlanmamıştım. ve ülkemden uzakta olmak hiç bu kadar zor olmamıştı... internette gördüğüm yüzlerce haberle beraber çoğu zaman nefesim kesildi. doğru haber edinebilmek, internette gördüğünüz paylaşımların gerçek olup olmadığını anlamak hiç bu kadar zor olmamıştı. bu süreçte yalan haber çıkarıp, provoke etmek amaçlı sahte paylaşım yapanların yatacak yerleri yok.
    ilk olarak şunu söylemeliyim ki devletime ve demokrasiye karşı gelen, benim tbmm'imi bombalayan, halkıma kurşun saçıp tankla ezen haindir ve benim askerim değildir. bu hain girişimde hayatını kaybeden şehitlerimizin mekanı cennet olsun. allah bize bir daha böyle zor günler, geceler yaşatmasın.
    diğer tarafta emir kulu , saçının bir teline zarar gelince içimin parçalandığı masum ve rütbesiz askerlerimiz için boğazım düğümleniyor. kim bu gencecik çocukların günahına girdiyse onları da allah'a havale ediyorum.
    bu vatan hepimizin, bayrak hepimizin... poliste benim polisim, asker de benim askerim. vatanını satmayan, bayrağına sahip çıkan ülkemin her bir bireyi benim kardeşim. ayyıldızlı formamı hep gururla taşıdım, her zaman gururla taşımaya devam edeceğim... bayrağımızı göndere çektirmek için var gücümle çalışacağım. benim ülkeme hizmetim bu ise bunu layıkı ile yapmaya gayret edeceğim...
    bu zor günlerde birlik olup, hep beraber üstesinden geleceğiz. anlayış, sevgi, saygı ve hoşgörü ile... vatan bir bütündür, bölünemez...

    --- alıntı ---

    birilerine yalakalık yapmadan, başka bir grubu aşağılamadan... olması gerektiği gibi işte, belki de hepimizin hissetmesi gerektiği gibi...
    *
  • 932
    kendi camiasındaki çoğu kimsenin yalandan duyarlılık kastığı, yalaka ya da provakatörlerin balıklama atladığı, "ortayol"cularınsa topa girmek için birbirini beklediği toplumsal konularda içinden geçeni birilerinden icazet beklemeden çatır çatır beyan edebilen kocaman yürekli güzel insan. konu ne olursa olsun insan, hayvan ya da yurt sevgisinden başka birşeyi dert etmemesiyle diğerlerinden ayrılır.

    bazı milli takım kaptanlarının bir takım korkularla(!) aleyhte mesajlar verdiği gezi parkı direnişi sırasında, ki kendisi de o sıralarda milli takım kaptanı idi, "sadece 1 ay önce, kadıköy’de maçta belki de bana küfür edenlerden biri olan, boynunda fenerbahçe atkısıyla ‘iyi akşamlar kaptan’ diyen kardeşimi sevdim" diyebilen bir yazıyla hislerini aktarmıştır mesela. 15 temmuz'daki darbe girişimi sonrası ben dahil millet ikiye bölünmüş, "yalandı" ya da "gerçekti" diye birbirini yemekteyken çıkıp sade ve sadece hayatını kaybeden insanlarımız ve haksız yere zor durumlar yaşayan insanlarımız hakkında üzüntüsünü bildirmiştir ki bu kadar ünlü(!) olup da bunu bu sadelikte gerçekleştirebilmiş olan yoktur geride kalan 1 haftalık süreçte.

    sonra da diyorlar ki neyini seviyorsun bu kadar?
  • 939
    13 ağustos 2016 beşiktaş galatasaray maçı nedeniyle, 13 ağustos 2016 brezilya türkiye kadın basketbol maçı'ndaki muhteşem performansı maalesef pek farkedilmedi.

    kendisi bu maçta harika oynadı. 18 sayı, 9 ribaunt ve 8 top çalma (yok artık) ile resmen maçı bize kazandıran isim oldu.

    kritik anlarda sahne alarak, yine albenisini konuşturdu.

    kendisiyle her zaman olduğu gibi, yine gurur duyuyorum.

    seviyoruz seni asil kadın!
  • 940
    13 ağustos 2016 brezilya türkiye kadın basketbol maçında 41 dakika sahada kalıp neredeyse triple double yapan göğnümüzün efendisi.

    maçı brezilya'ya verebilecek kadar kritik olan çizgiden 2'de 0 yaparak döndüğü iki pozisyon haricinde mükemmel oynamıştır. maçı kaybetmiş olsak muhtemelen o pozisyonlar sebebiyle utanmadan eleştirilecekti. onun ve takım arkadaşlarının inancı sayesinde bugün sadece ders çıkarılması gereken bir detay olarak kalmış durumda o pozisyonlar.
  • 944
    dört günlük iki deplasmanlı seferin ardından döndüğü istanbul'da izin gününü allso'da çocuklarla geçiren büyük karakterli güzel insan. metin oktay için söylenir hep, galatasaray taraftarını iki direk arasından çıkarmıştır diye. hatta taraftarlığı o yıllarda başlamış insanlar "biz metin oktay galatasaraylısıyız" diye tanımlar kendilerini. galatasaray'a geldiği ilk yıllarda onun için "kızların metin oktay'ı" yakıştırması yapılırdı. henüz dizini iki kere paramparça etmeden, herşeye en başından başlamak zorunda kalmadan, aslında kendisi dahil birçok şeyle mücadele ederken duvardan duvara fırlatılmadan önce..

    belki galatasaray kadın basketbol takımının kemik taraftar kitlesini iki pota arasından çıkaramadı. çoğu maçta "12bin kırmızı koltuk" koreografisi hala sürmeye devam ediyor. gel gelelim "ışıl alben galatasaraylısı" diye bir kavramdan bahsetmek mümkün. kendisinden dolayı takımı, maçlarını takip eden birçok taraftar var. daha da önemlisi kendisini "idol" olarak gören, hayranlık duyan, deyim yerindeyse onun için çıldıran bir sürü çocuk var. galatasaray gibi bir takımda oynayıp, bu "profesyonel" dönemde taraftar yönünüzü ortaya koymaktan çekinmiyorsanız, hele bir de farklı bir tarzınız varsa bir şekilde bir hayran kitlesine sahip olmanız kaçınılmazdır. gel gelelim kadın basketbol gibi medyada neredeyse hiç yer bulmayan bir branşta olup bunca çocuğun sevgisini/ilgisini kazanabilmek hem çaba hem de meziyet gerektiren bir durum.

    bu arada sanırım kendisi yanında dudağımı kemirdiğim tek insan. filmlerde falan insanların dudak kemirmesi olayını her gördüğümde "uydurma" ve "abartı" bir mimik sanırdım.
    taa ki kendisinin yanındayken çekilmiş fotoğraflarımdan birinde dudağımı kemirdiğimi görene kadar...
App Store'dan indirin Google Play'den alın