• 1132
    fiziğine-performansına bakıp, arada verdiği röportajlardan kelimeleri seçip kaç sene daha kaldığını hesaplamaya çalıştığımız o vedayı böyle boktan bir şekilde yapmak zorunda kaldığımız kaptan. başkanın sağlık sorunları bahane edilip kendisine defalarca gönderilen ve her değişikliği ikiletmeden olur dediği sözleşmenin bir türlü imzalanmaması ve haber gelmemesi sonrası botaş'ın ısrarlı teklifini kabul ederek takımdan ayrılmıştır.

    özünde yapılan ise şube genel menejerinin ayak oyunlarından ibarettir...
    hedeflenen ise "iki gün sabredemedi gitti, başkanın altını oyanların ekmeğine yağ sürdü" algısı yaratıp kamuoyunun önüne atmaktır...

    yemezler...

    her ne kadar veda notuna “şimdilik” diye yazsa da, et tırnaktan ayrılmasa da, ayrılıklar da sevdaya dahil olsa da; bu gidişin bir dönüşü olacak mı emin değilim…

    konu mektup yazmak olunca insanın ister istemez, fatih terim’in 17 mayıs 2000’e yolladığı mektubu okurkenki ses tonuyla “sevgili ışıl” diye giresi geliyor ama benden o ses tonu zorlamayla da çıkmaz...

    bundan 15 yıl önce, hayata dair pek bir beklentimizin ve derdimizin olmadığı ergen zamanlardı. tam tarih vermek gerekirse 26 mart 2005. akşam haberlerinde kocaman puntolarla “100. yılda küme düştüler” cümlesi, ekranda bir banka çöküp birbirine sarılmış ve hıçkıra hıçkıra ağlayan kırmızı formalı bir takım… ara ara soran oluyor ya işte abi neden kadın basketbol diye, o gece o ekran karşısında dişlerini sıkarken başladı aslında her şey…

    onun da profesyonel kariyerinin başlangıcı o dönemler.

    bölgesel ligden hemen geri geliş, ertesi sene lige tutunuş. internet falan şimdikine göre taş devri. sonradan çoğuyla tanışacağım bir iki delinin iki satır yorumu hariç kocaman bir sıfır. bir sonraki sene hamle sırası bizde, imza töreni var diyorlar, beklenti hat safhada. sonradan kara gün dostu olacak cem akdağ, yanında ismen tanınmış bir grup oyuncu ve “kimin çocuğu bu ya kocaman insan boyuna gelmiş hareketlere bak hareketlere” dedirten kısa saçlı çıtı pıtı çok neşeli bir tip. salonları bok eden futbol seyircisi olarak sonradan öğrendik tabi, meğerse ligin parlayan yıldızlarından biriymiş*

    cem akdağ ve 5.5 kişiyle tamamlanan, tarihin en güzel kupasız sezonlarından biri. italya’da biraz da acemilikten sayı farkıyla kaybedilen eurocup yarı finali, ligde bilmemkaç sene sonra fenerbahçe’yle başabaş oynanan final. caferağa’da 3. maçta çemberden sekip sekip dönen son top yüzünden son maça uzayan seri, son maç küfür seli ve azmış bir kalabalık önünde “i’m back” yazılı tsihrtleriyle birbirine sıkıca sarılıp dimdik duran bir avuç inançlı insan…

    ertesi sezon başı ankara… öncesi ayrı, kendisi ayrı bir film adeta. o bir avuç inançlı insanın tribünde ve ekran başlarındaki bir avuç deliden kitlelere açılması. o çıtı pıtı çocuğun kısa saçları, sarı-kırmızı süperstar ayakkabıları ve taraftar yüreğiyle yavaş yavaş gönüllerde yer edinmesi…

    gerisi de zaten galatasaray kadın basketbolu tarihi… doksanlardaki hegomonya dönemi ve euroleage üçüncülüğünü de ekleyince tabi…

    o yıllarda benim yaşlarda olup, aşağı yukarı benim kadar galatasaray’la ilgilenen 10 kişinin 8’inin telefon ya da bilgisayar ekranında bir dönem yerini almıştır o çıtı pıtı çocuk. aradan geçen 13 yılda o insanlardan kaçı gitti, kaçı kaldı merak konusu. o çıtı pıtı çocuk “büyük kaptan” olurken, kim bilir daha kaç yaş grubundan kaç yüz çocuğun/gencin ekranında yer almaya devam etmiştir…

    bundan 12-13 yıl önce o telefon ekranına bakıp “bir gün tanışabilir miyim acaba” diyen gençlerden biriyken bugün ayda yılda bir de olsa maça gelip selam verdiğimde “manyak mısın sen bu maça mı geldin o kadar yoldan” diye şakalaşabileceğim, sosyal medyada bir sıkıntım olduğunu görünce yapabileceği bir yardım olup olmadığını soracağı kadar bir diyaloğumuz var. bunda da şanstan ziyade güzel yüreğinin ve alçakgönüllü karakterinin payı var. hayatımda aldığım en doğru karar bir köpeği sahiplenmekti. bu kararı da onun müthiş hayvan sevginin verdiği ilham ve cesaretle aldım. bir gün iletişimimiz/etkileşimimiz kopsa bile hayatıma bilmeden de olsa yaptığı bu dokuşun etkileri ömür boyu sürecek.

    eskiler için “metin oktay galatasaraylısı” diye bir tabir vardır. galatasaray taraftarını lise öğrencileri ağırlıklı olmak üzere inönü stadı’nda iki direk arasını güç bela doldurabilen bir sayıdan, şimdiki kitlelere doğru yolculuğa çıkaranın metin oktay olduğu anlatılır hep. biz de kadın basketbol için bakarsak işıl alben galatasaraylısı sayılırız aslında…

    tüm bunları alt alta ekleyince, objektif gözle ya da sıradan bir oyuncu gibi bakmamız mümkün değil ona. ne bu gidişini hazmetmemiz, ne de sen başına ne gelirse gelsin “galatasaray’ı küçük düşürecek söylemlerde bulunmamanızı rica ediyorum” diyecek olsa da birilerine bişeyleri söylemeden durmamız mümkün değil.

    ne ben 13 sene önce telefon ekranına bakan o gencim, ne de o sarı kırmızı süperstarlarıyla sahada heyecanla penetre yapan çıtı pıtı genç artık. aradan çok yıllar, hatıralar, yaşanmışlıklar, sevinçler, üzüntüler, kırgınlıklar geçti. sevinçler herkesçe bilinir ama üzüntüler, kırgınlıklar, zorluklar pek bilinmez…

    bu forma altında, bu forma uğruna, bu formanın menfaati uğruna verdiğin mücadelenin bir kısmı herkesçe bilinir. ortalama bir “stalker” ya da “salonları bok eden futbol seyircisi”nden ileri bir vaka olarak bir tık fazlası vardır illa ki... bir kısmı kulağımıza çalınmıştır, bir kısmı satır aralarında yakalanmıştır, bir kısmı sadece hissedilmiştir.

    bunları yazma sebebim biraz da bir şekilde tarihe not edebilmek olacak…

    aslında sevenlerin kadar sevmeyenlerin olduğunu mesela çoğumuz fark etmiyoruz bile. kulübün menfaatleri uğruna kimlerle ne savaşlar verdiğini, ne darbeler alsan da pes etmediğini kaç kişi biliyor acaba? “gözbebeği” diye baktığımız bir sporcunun taraftarı ve efsanesi olduğu kulüpte kuyusunu kazmak için yırtınanların olması ne kadar da garip aslında?

    veda mesajından sonra twitterda orda burda tepki gösterenlerin, ya da destek arayanların dahi kaç tanesi senin neler hissettiğini, neler yaşadığını, yapılan şeyin aslında ne olduğunu gerçekten biliyor? figür olarak, ya da imge olarak seven bağrına basan binler belki de milyonlar var. ama kaçımız gerçek anlamda destek olabildik? ya da kaçımız onu gerçekten anlayabildik?

    2 kere büyük sakatlık atlatıp devam ettiği, ücretinde indirim yaptığı, defalarca eksik ya da çok geriden ödeme aldığı sır değil. ama sakatlık dönüşü “bana para vermeyin yerime bir oyun kurucu alın” diye yönetime gittiğini bilen pek çıkmaz. 2018 sezonunda yönetim değişikliğinde eksik de olsa bir ödeme fırsatı çıkınca “kızların maaşını ödeyin” diyerek feragat ettiğini ve o ödeme sonucunda takımın biraz daha morallenip mücadele gücü bulduğunu çok az insan bilir…

    herkes “büyük kaptan” der ama meltem’i “çapraz bağ kardeşim” diyerek kamplarda oda arkadaşı olarak seçtiğini, neredeyse yarı yaşındaki eda’yı bir yaz boyunca süren tedavisinde bir an yalnız bırakmadığını falan pek kimse bilmez. ya da dikkat edilmez…

    galatasaray taraftarı olmasaydı, ya da kariyerinin en başında “sürünsem de fener’e gitmem” diyerek tüm kapıları kapatmasaydı bambaşka bir kariyeri olurdu. bugüne kadar aldığı toplam sürenin belki de yarısı kadar süre alıp çok daha az yorulur, çok daha az kere “sakat sakat” ya da zorlanarak oynamak zorunda kalır, çok daha kalite kadrolarla çok daha sadece kendi işine bakarak oynayabilir, çok daha fazla paralar kazanabilirdi. ve tüm bunların karşılığına muhtemelen çok daha fazla kupası/madalyası olurdu…

    bir sakatlık bela olmazsa 3-4 sene daha oynar jübilesini yapar diye düşünürken şimdi gidiyor...

    takımın sırtında kambur olarak görenler, taraftar olmanın ekmeğini yiyor diyenler, şubede dilediğince at koşturmaya çalışınca ona toslayanlar, “bütçenin yarısı” diyenler, ya da sadece gıcık olanlar…

    bugün belki onlar kazandı, belki de biz kaybettik…

    burada bitecek mi, tabi ki bitmeyecek. ölüme meydan okuyan, canıyla uğraşan bir başkanın arkasından “ölsün de başa geçelim” diye el ovuşturanların olduğu bu camiada biter mi öyle hemen? kim bilir nasıl bir senaryo yazılacak, seçim savaşlarında kimlerin ağzına sakız olacak gidişi, ne saçmalıklarla kendilerine yontmaya çalışacaklar, başkanın hastalığını öne atıp yedikleri hatları nasıl süsleyerek #10u kamuoyunun önüne atmaya çalışacaklar…

    gidişinden bağımsız, bugün geldiğimiz noktayı belki de 2014 yazında hedeflemişti “abilerimiz”.

    ama önce o efsanevi 3 kupa, sonra da bizzat onun varlığı ve çabaları bizi 2020 yılına kadar getirebildi…

    rusya’ya gittiğin sene ben de askerdeydim. o yüzden sensizliğe dair pek bir anım/tecrübem yok.

    ne olacak, nasıl olacak ben de bilmiyorum. ama bu şekilde olmasa da eninde sonunda bu ayrılığın olacağının bilincinde yaşayacak kadar yaşlandık artık…

    tek bildiğim nereye giderse gitsin bazı kalplerin bir parçasının onunla atacak.
    tıpkı onun kalbinin bir parçasının da bizlerle ve bu formayı terletecek sporcularla atacağı gibi…

    bir hayranın, bir arkadaşın, ya da sıradan bir galatasaray kadın basketbol taraftarı olarak seni elim kalbimde selamlıyorum…

    yeni maceranda şans seninle olsun…
  • 1080
    galatasaray'lı olmanın diyetini kariyeri boyunca ödemiş ve ödemeye devam eden efsane. muadillerinden daha az maaş aldığı oldu, hatta onu da transfer yapılsın diye feda ettiği zamanlar oldu. onlar 25-30 dakika arası ortalamalarla sezon bitirirken o hep 35-40 dakika arası ortalamalarla bitirdi. çoğu sırtını kaliteli hatta star yabancılara verip 20 dakika ortalamalarla güle oynaya şampiyonluklar yaşarken o hep mücadele ede ede yarı finallerle falan yetinmek zorunda kaldı... dizini iki defa parçaladıktan sonra koşması bile mucize iken basketbola dönmeye çalışmakla kalmadı doğrudan aynı sürelerle sahaya attı kendini. o dönemde de basketbolun sabrisi falan dedi herkes, pek hatırlanmaz şimdi uzakta kalınca o günler... ettiği laftan dönmeyecek inatta ve takıntılı şekilde nefret eden 2 kişi hariç her 100 galatasaraylının 98'ine yedirmeyi bildi o lafları 3 kupalı sezon sonrası...

    şubat ayında 34 yaşını bitirecek. hala 35+ dakikalarda oynuyor, hala neredeyse her pozisyonda takımı yönlendirmeye devam ediyor, her maç double double'ı zorluyor. allah sağlık sıhhat versin tabi ama bir süpriz olmazsa 3 ya da belki 4 sezon daha görürüz kendisini sahalarda. o bıraktıktan sonra yaşanabilecek en kötümser senaryo artık ses çıkaran kimse kalmayınca takımın abilerimizin istediği şekilde azalarak bitmesi. en iyimser senaryo ise şubede söz sahibi olarak istediği şartlarda takımın bir ekol olarak devamı için çalışmasına olanak verilmesi olacak.

    ama sporcuyken bile galatasaray'ın menfaatleri uğruna bu kadar sorun çıkarılmışken, birkaç kere birileri aracılığıyla taraftarın önüne atılmaya çalışılmışken bıraktıktan sonra neler yaşanacak ciddi bir merak konusu...
  • 740
    haşarı bir ortaokul çocuğundan hallice tipine rağmen takımını sahada 6 hatta 7 kişiymiş hissiyatına sokabilecek kadar bitip tükenmek bilmeyen bir enerjiye sahip insan.

    (bkz: ben böyle yürek görmedim böyle sevgi)

    --- uyarı ---

    tanımı yaptık nasıl olsa, entrynin bundan sonrası sapıtabilir. peşin peşin uyaralım

    --- uyarı ---

    2007 yazında resmi siteye de verilen toplu imza fotoğrafında "ulan imza atanlardan birinin kardeşi falan heralde" dedirttiği günden beri şahsi radarımdadır.
    bilenler bilir, bilmeyenlere de anlatıyoruz şurda. bu "kimseler bilmezken bilmek" enteresan bir hissiyattır. genelde fm hastası adamlara peydah olur. koca murat kosovada bile vardır. çağımızın internet hastalığı "ben demiştim" deme ihtiyacı ile aynı frekanstadır bu olay. ne kadar gıcık kapıyor da olsam bana da bu kısa sarı saçlı, ufak tefek kız sebebiyle yaşamak kısmet olmuştur. insan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli...

    bu arada hazır konusu geçmişken, hala ufak tefek görünüyor olsa da ilk geldiği günlerle alakası yoktur. elbette bir kas yığını olmamıştır ama, bir kadın olmasına rağmen kaydettiği gelişim inanılmazdır, "split screen" iki fotoğrafı konsa aradaki farkı görmemek için 20 derece miyop olmak gerekir. yıllardır "yetenekli ama fiziğini geliştirmesi lazım" seviyesinden kurtulamayan kulüpdaşlarına selam olsundur...

    kimdir, nerden gelip nereye gitmiştir falan filan kısmını bir kere daha yazmanın alemi yok. hem artık herkesler öğrendiği için, hem de daha önce yeteri kadar yazdığım için. demin bir baktım, 51 tane entry girmişim. birkaç tanesini açayım dedim sanırsın gılgamış destanı. detay detay yazıp iyice yazının içine sıçmaya gerek yok, zaten yeterince anlam dağılması yaptık bu paragrafla...

    küçükken rüyasında sahaya çıkıp, göğsünde yumuşattığı topu illa ki öne çıkmış kalecinin üzerinden aşırıp fenere/kartala/cimboma gol atan çocukların büyümüş halidir. 2007 yazında anlaştığı ispanyol kulübünden imzalması için gönderilen sözleşmeyi beklerken gelen bir telefonla ikiletmeden koşa koşa galatasaray'a gelmiştir. basit bir cümle gibi görünse de aslan gibi karaktere sahip biri için yapması zor bir eylemdir.

    son 5 yıla iki büyük diz sakatlığı, 3-4 operasyon, 2 avrupa şampiyonluğu, birkaç türkiye&cumhurbaşkanlığı kupası, 1 türkiye şampiyonluğu; milli takımla iki avrupa şampiyonası madalyası ve bir olimpiyat macerası sığdırmıştır. bütün sakatlık ve şanssızlıklara rağmen türk kadın basketbolunun bütün zirve anlarında yer almış bir güzel insandır.

    5 senede en kötüsünü yaşayabilecek kadar şanssız, en zirveyi görebilecek kadar da sabırlı ve inatlıdır. "kızların metin oktay'ı" da olmuştur, "sabri'nin kadın basketbol şubesi" de. "sahadaki biz" lafını da duymuştur, "galatasaray'ın sırtındaki bir kambur" lafını da. iki ıslık yediği zaman hayata küsüp formasını bırakıp gidenlere inat pes etmemiş, 3 yıla yakın bir süre rehabilitasyon çalışmalarıyla boğuşmuş, "olmayacak herahalde artık" diyenlere aldırış etmeden üstüne koya koya gelip sonunda eskisinden de sağlam olarak -biraz gecikmiş de olsa- anasının ak sütü gibi helal olan avrupa kadın basketbolunun zirvesine çıkmayı başarmıştır. yolu sonuna kadar açık, avrupa'da hangi takıma gitse seviye atlatabilecek durumdadır artık.

    yazının başındaki "kimseler bilmezken bilmez" olayının daha bir üst versiyonu da "kimseler sevmezken sevmek"dir. 45. dakikada "ruhsuz herifler siktirin gidin" diye durum paylaşımı yapıp maçın 65. dakikasında skor tersine dönünce jet hızıyla silip "helal olsun hepinize be" diyen adamların "çok büyük taraftar"(!) olduğu günümüzde fazlasıyla aptalca ve meşakatli bir iştir. radara ilk girişinden bahsetmiştim kaptanın. ondan sonrası en az kariyeri kadar karışık, dağınık, acayip, mantıkdışı...

    ilk sakatlandığı gece oturup ciddi ciddi ağladığımı bilirim mesela. sakatlık sonrası tek tük haberleri geldikçe sevindiğimi, tekrar sakatlandığında doktorlarına saydırdığımı, burası başta olmak üzere çoğu platformda hakkında yazılanları gördükçe sinirden dişlerimi sıktığımı falan. hatta bir defasında iyice gaza gelip * "takımla birlikte çalışmalara başladı" haberinden sonra fellik fellik gezinip bir okulda basket oynayan çocukların arasına daldığımı falan. artık işsizliğin boyutunu sen düşün. talihimiz de, kariyerimiz de, kafamız da hep bomboktu be kaptan, tutunacak başka dalımız yoktu ki...

    o yıllar sıkıntılı yıllardı. "büyük tecrübe" desem de aslında hiç yaşamamış olmayı dilediğim yıllardı. beş yıl sonra dönüp bakınca verilmiş 40'a yakın kilo, sıfırdan başlanıp bitirilmiş bir okul, hayata dair yepyeni bir bakış, yeni umutlar, yepyeni ve sapasağlam dostluklar falan filan. tıpkı kaptanın birbirini takip eden iki sakatlığı darmadağın edip sıfırdan ve daha büyük bir kariyer inşa etmesi gibi; ben de kendimce büyük, en azından 5 yıl önce hayal edilemeyecek bir comeback yapmayı başardım. bir tek aşklar hep yalan dolan hala, o da kaderimiz artık yapacak bişey yok...

    bıkmadan hala okuyanlar için; öylesine güzel bir insan, öylesine bir rol modeldir. sezon boyu 40 dakika aynı ritim oynayacak kadar güçlü, açılmış kaşıyla bir topun peşinden yere doğru düşerken kameraya gülümseyecek kadar deli, "bütün kupalara ambargo koymadan bir yere gitmem" dediği hayallerinin takımında üç büyük kupayı tek sezonda kaldıracak kadar sözünün eri..

    ve bütün bunların ardından, önümüzdeki sezon başka bir takım forması giyeceği söylenendir.
    verdiği sözü tutmuş, bu forma altında kupalara ambargo koyabilmiştir. camianın önemli bir kısmının "skorlara göre" tepkisini çektiği dönemler olsa da asla pes etmeyerek onu sevenleri üzmemiştir.

    (bkz: bizi sevenleri üzmeyelim baba)

    yazının başlarında bir yerde söylediğim gibi yolu sonuna kadar açıktır. avrupa üzerinde gideceği herhangi bir takıma seviye atlatabilecek düzeydedir.
    ülkemizdeki siktiriboktan galatasaray-fenerbahçe rekabeti diye adlandırılan sidik yarışının kısır döngüsünde sıkışıp kalmasını istemek fazlasıyla bencilliktir.
    söylenenler, yazılanlar, çizilenler; teklifin sezon ortasında ve çok temiz yapılmış bir teklif olduğu yönündedir.

    bir de kaçınılmaz realite(!) var ki, bugüne kadar kimi sevdiysek hep gitti be abi.
    şimdi kaptan'a kal demek biraz da bu yüzden zor geliyor. manyaklık işte...
    kalır, gider, hatta kaçar. ne olacağı birkaç aya belli olur.
    geriye tek bir gerçek kalır...

    (bkz: ayrılıklar da sevdaya dahil)
    (bkz: çünkü ayrılanlar hala sevgili)
  • 1165
    göksenin köksal'dan en az sekiz*, arda turan'dan ise bayağı bir kat daha fazla galatasaray'lı olan insan. kendi konforundan vazgeçecek kadar galatasaraylı olması, düzgün karakteri ve özsaygısı sebebiyle bugün galatasaray'dan koparılmış durumdadır. üstelik entrynin başında ismi geçen şahıslar sadece dalgasına bakıp galatasaray'ı tırtıklamaya devam edip el üstünden tutulurken kendisi kendi taraftarınca yıllar yılı bel altı eleştirilip finalde de hain damgası vurularak veda edilmiştir.

    sahada göksenin gibi "iyi oldu ya beyler her hafta yapalım" bunu tadında takılsa, saha dışında arda turan gibi kendisi dahil her karakteri ayaklar altına alacak kadar özsaygısını yitirmiş olsa bugün hala güle oynaya galatasaray'dan maaş çekmeye devam ediyor olurdu. hatta az biraz da nabza göre şerbet verse el üstünde tutulmaktan ötesine de geçerdi.

    sakatlık sonrası form tutmaktan uzakken "benim sözleşmemi dondurun da yerime birini alın" diyebildiği için, kendinden 15 yaş küçük sporcuları sakatlık sonrası evinde yatırıp cebinden fizyoterapiste falan gönderdiği için, sezon başından sezon ortasına tek bir maaş ödemesi yapılmadığında "benim maaşı boşverin kızları ödeyin" diyebildiği için, takımı çiftliğe çevirmeye çalışanlara "ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz" diyebildiği için, en basit seti bile anlayamayan takım arkadaşlarına rağmen sinir krizleri eşliğinde sahada yırtınmaya devam ettiği için bugün galatasaray'dan uzaktadır.

    komisyoncularla kol kol girip kulübü soymalarına ses etmese, her krizde önce kendini düşünüp takımı birilerine karşı kışkırtıp papazlık yapsa, takım arkadaşlarını moral olsun diye evinde yedirmek yerine "maçtan sonra disko" formatında takılsa, "nasıl olsa bir sözleşme yapacaklar" diye ses etmeden beklese bugün galatasaray'da olurdu. yönetim ve yönetimin maşası taraftar grupları tarafından hain damgası da vurulmazdı.

    entry tarihi itibarı ile birkaç saat sonra fenerbahçe kadın basketbol takımı 17 bin kişilik salonunda güle oynaya euroleague women kupasını kaldıracak. 13 nisan 2014'ten beri devam eden kuyruk acıları son bulur mu bilinmez ama ezeli rekabetteki bir "tabu" daha yıkılacak. böyle bir günde belki de anılmayı en çok hak eden kendisi. en ufak bir hakaret ya da hareketi olmadığı hallerde kariyeri boyunca kaşar diye iğrenç iğrenç laf eden kitle sevinirken, galatasaray tarihindeki en önemli izlerinden biri silinmese de deşilirken tüm yaşanmışlıklar ve uğradığı haksızlıkların ağırlığıyla bir köşede sessiz sedasız takılacaktır muhtemelen...
  • 1099
    --- alıntı ---
    çok değerli galatasaray ailem;

    bilmenizi isterim ki bu satırları böyle bir günde yazmak benim için çok zor. ancak çıkan haberlerle ilgili bir açıklama yapmam gerekiyor.
    kulübüm 31 ocak 2020 tarihinde yeni sezon sözleşmemi tek taraflı olarak feshetti. şubat’ın ilk haftasında görüşmeye çağırıldım ve üzerime düşen fedakarlığı yapmaya hazır olduğumu söyledim. yöneticilerimizin uygun gördüğü, feshedilen sözleşmemin yaklaşık %40’ına denk gelen indirimi yapıp yeni sözleşmeyi kabul ettim. aradan 4.5 ay geçmesine rağmen şube profesyonellerinden tarafıma bir sözleşme gelmemesi benim için takımda istenmediğimin kanıtı oldu. bu şartlar altında 12 senedir gururla taşıdığım 10 numaralı formamdan ‘şimdilik’ ayrılıyorum. galatasaray’a ve sizlere olan sevgim ben nefes aldığım sürece devam edecek. desteğini ve elini her zaman sırtımda hissettiğim fatih terim hocama, sayın başkanım mustafa cengiz’e, tüm galatasaray camiasına ve siz büyük galatasaray taraftarına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
    şimdi profesyonel sporculuk kariyerime başladığım ve galatasaray’a transferimde en büyük pay sahibi olan eski takımım botaş spor’a geri dönüyorum. neredeyse 48 saat içinde bu transfere karar verip gerçekleştiren botaş spor kulübü başkanı sayın kerim taşkıran’a ve yönetimine teşekkür ediyorum.

    ışıl alben

    --- alıntı ---

    ne denir ki.

    edit: atlanmaması gereken nokta kulübün sözleşmeyi tek taraflı fesh etmesine rağmen tazminat almamasıdır.

    galatasaray yönetimleri, galatasaray'ın değerlerine ne zaman saygı gösterecek, güzel ayrılacak çok merak ediyorum. sizin çıkarlarınıza sıçayım.
  • 119
    o lanet olası pozisyonda yere düşüp acılar içinde kıvrandığı, bir türlü doğrulamayıp da karga tulumba saha kenarına çıkarıldığı andan itibaren aklımın başımdan gitmesine sebep olacak kadar çok sevdiğim basketbolcumuz. muhtemelen sakatlandığı için bu kadar gözyaşı döktüğüm yegane sporcudur. çocukluğundan beri hayalini kurduğu, gönülden bağlı oldu o formanın içinde ter döküp mücadele ederken; tam da galatasaray'ın müzesine bir avrupa kupası getirmiş olmanın keyfini yaşarken; muhtemelen o okul bahçesinde anne-babasının yanından kaçıp gittiği spor salonuna adım atarken hayal ettiği yere gelmişken; önünde yıldızlaşıp adını iyice duyurabileceği bir avrupa şampiyonası varken; sezon boyunca kulübede oturup da o bol sıfırlı kontratlarla hayatını kurtaran onca sporcu(!) varken, tam da kariyerinin zirveye doğru ivmelendiği bu zamanlarda böylesine ağır bir sakatlık yaşamasına isyan etmeyip de ne yapmalı insan?
    tedavi süreci ne kadar sürer, formunu tekrardan yakalaması ne kadar alır, bu sakatlığın kalıcı bir hasarı olur mu, olmaz mı?...
    bütün bunları kadere mi yormalı, şansa mı?...
    bu sakatlık lanetinin bir sonu var mı, olacak mı?...
    geçmiş olsun aslan yürekli ışıl... üstünde 10 numaralı parçalı formanla bir elin havada orta çizgiden geçeceğin; rakip takımın arasından sıyrılıp turnikeyi bırakacağın günü bekleyeceğiz inatla!...
  • 1184
    gün itibarı ile bir yaşını daha eskitmiş olan biricik kaptanımız.

    15 sene önce* bu zamanlar forumlarda kulaktan kulağa yayılan bir efsaneydi, "basket takımında bir kız varmış" diye başlayan cümleler eşliğinde. renkli, kameralı ama tuşlu telefonlardan bugünkü android makinelere geçiş sürecinde nedense herkesin elinde bulunan dijital makinelerde en çok fotoğrafı çekilen insanlardandır muhtemelen. zaten o makinelerin bir diğer kullanım alanı da "nasıl çalışıyor bu alet" temalı, yemek yiyen arkadaşının ağzını yüzünü zoom yapılan saçma sapan pozlardan 550 karelik albüm yapıp facebook'a yüklemekti. facebook'un doğum sancılarının yaşandığı o günleri hatırlayanların gözünde bu birbirinden acıklı albümler de belirecektir bunu okuyunca...

    kızların metin oktay'ı diye çıktığı yolda o bugün artık ışıl alben oldu. galatasaraylılığıyla, basketboluyla, kupalarıyla, sporcu ahlağıyla, içinde her canlıya ayıracak bir yer olan kocaman kalbiyle tarihe mal olalı çok oldu. hala daha da tarihi yazmaya devam ediyor. 6 şubat 2023 galatasaray'ın paylaştığı destek çağrısı sonrası günlerce stadda çalışmalarda yer aldı. yeri geldi gelen malzemeleri koliledi, yeri geldi güncel ihtiyaç listesini paylaştı, yeri geldi yardımları teşvik etmek için kendince farkındalık yaratmaya çalıştı. deprem bölgesindeki diğer canlıları da unutmadı, yeminden taşıma kutusuna kadar ne gönderebiliyorsa gönderdi. yetmedi gitti evindeki belki de manevi değeri en yüksek şey olan euroleague şampiyonluğunda giydiği formayı açık arttırmaya koydu, birkaç depremzede aile bir süre de olsa çadırda değil de konteynırdan bozma prefabrik bir yapıda kalabilsin diye...

    neyse ki formayı dinçer azaphan aldı da galatasaray müzesi'ne bağışladı. en azından forma hak ettiği bir yere gitti...

    yine bundan 15 sene önce tribünlerin sevgilisi cümlesinin tribünler kısmındaki yüzlerce binlerce adamdan biriydim. kariyerindeki dalgalanmalar boyunca, "bıraksın bu işleri maçtan önce üçlü çektirsin sadece" noktasına gelinen zamanlarda bile inanmaktan vazgeçmeyen azınlıktaydım. 2 defa patlamış diziyle avrupa'nın zirvesine çıkarken herkesin mutluluğuna ek olarak bir parça da gurur vardı. sonra yine buralardan yazılmış bir yazı sonrası yaşananlarla şanslı bir hayran oldum. eurocup şampiyonluğuyla biten 2018 sezonu sonrası biraz daha farklı bir noktaya geldik, 2020 yazında "bizim başlatmadığımız ama bizim bitirdiğimiz" şube içi kavgalar sonrası daha da farklı bir noktaya geldik...

    artık biraz da milletle dalga geçmek için "en ünlü arkadaşım" diyebileceğim bir noktaya geldi. "sen şubeyle ilgili bu kadar şeyi nasıl bilebiliyorsun anlamıyorum" ile başlayan hikayede canını sıkan off record ne varsa "durup da bunu sağda solda anlatmazsın" diye içini dökmesiyle bazı açılardan sırdaş bile denebilir...

    bundan 15 sene önce bir kare fotoğraf muhtemelen hayatım boyunca unutamayacağım bir anı olurdu. şu an bir tuş uzaklıkta olması hakikaten bizim gibi doksanların çocukları için bulunmaz bir nimet...

    neyse bu kadar nesnel bilgi yeter, malum sözlük formatı...

    iyi ki doğdun be bandieramız...

    bu akşam ispanya deplasmanında başarılar...
  • 1169
    ne kadar kırılsa da, yorulsa da; herkes gibi evine dönmek istemiş olan kaptan. onun galatasaray'a, bizim takımın da onun gibi bir figüre* ihtiyacı vardı. 36 yaşında, 3. diz sakatlığı üzerine son 5-6 aydır doğru düzgün maç oynamamış olarak geliyor. burada performans vermek onun için yeni bir challenge olacak. hatta belki de son bir şarkı, son bir dans...

    umarım seneye bugünlerde geldiğine geleceğine pişman olmaz...

    --- alıntı ---

    hoş geldin!
    kesilmiş bir kol gibi
    omuz başımızdaydı boşluğun...
    hoş geldin!
    ayrılık uzun sürdü.
    özledik.
    gözledik...
    hoş geldin!
    biz
    bıraktığın gibiyiz.
    ustalaştık biraz daha
    taşı kırmakta,
    dostu düşmandan ayırmakta...
    hoş geldin.
    yerin hazır.
    hoş geldin.
    dinleyip diyecek çok.
    fakat uzun söze vaktimiz yok.
    yürüyelim.....

    --- alıntı ---
  • 1139
    ömer yalçınkaya'nın görevinden alınmasını attığı postlarla kutlamıştı.

    bir adam tüm şubenin geleceğiyle oynadı.

    ışıl dediğin kişi kadın basketbolunun ve galatasaray'ın efsanesidir. nasıl bir yönetim arma sevdalısı bu kızları kulüpten kaçırabiliyor aklım almıyor.

    gün gelecek yine yuvana döneceksin ışıl'cım.

    ayrılıklar da sevdaya dahil, biliyorsun.
  • 1034
    twitter hesabından galatasaray ile ilgili görselleri ve yazıları kaldırmış. basketbolla alakası olmayan yöneticiler anlaşmadı sanırım kaptan ile.

    kaptan buraları okuyorsan lütfen gitme. sık dişini kal bizim için.

    edit: benim eşşekliğim. milli takım maçları olduğu için profilini güncellemiş. her şey yerli yerinde duruyor. iyice araştırmadan yazmamak gerekitiğini öğrenmiş oldum. ayrıca her okuduğuna da inanmamak gerektiğini bir kez daha tecrübe ettim. yanlış yönlendirme yaptığım herkesten özür dilerim.
  • 478
    anlamayacaklarını bilsem de bu yazıyı yazmamın önemli sebeplerinden biri bazı hastalıklı beyinlerdir.

    öncelikle işıl alben kimdir, neler yaşamıştır kısa bir bakalım. alt yapılarda sayısız başarı kazanıp “en iyi oyun kurucu, asist kraliçesi, en değerli oyuncu” gibi ödülleri defalarca almış olan işıl 16 yaşında istanbul üniversite ile a takım maçlarına çıkmaya başlayıp bu takımın birinci oyun kurucusu olmuştur daha o yaşta. 2006-2007 sezonunda botaş formasıyla türkiye kadınlar basketbol liginin en iyi oyuncusu seçilmiş ve ispanyada bir kulüple anlaşıp yola çıkmak üzereyken taraftarı olduğu takım galatasaray’ dan teklif gelince hiç düşünmeden ispanya’ ya gitmekten vazgeçip, devam eden yıllarda bir çok defa yaşandığı üzere daha fazla para veren kulüpler yerine ki bunun içinde ezeli rakibimiz fener’de var galatasaray’ı tercih etmiştir. mvp seçildiği botaş’ta aynı zamanda triple double yapma başarısını da göstermiştir.(geçmişte kaldı bunlar diye aklınızdan geçirip okumamazlık etmeyin sakın, okuyunda anlayın olayları tam olarak)

    ilk senesinde galatasaray’da iyi bir sezon geçirip cumhurbaşkanlığı kupasını kazandı ve fiba eurocup’ta 3. olan takımın en önemli parçalarından biri olmuştur. ki bir sonraki sene bu kupanın kazanılmasında önemli katkıları olup asist kraliçesi ünvanını almıştır. 2008-2009 sezonunda kazanılan bu avrupa kupası türkiye’de kadın basketbolundaki ilk ve tek avrupa kupasıdır. galatasaraylılığı, sahadaki mücadelesi, hırsı, formanın hakkını vermesi, karakteri ve insanlığından dolayı taraftarın “dişi metin oktay, parkedeki biz” diye hitap etmeye başladığı işıl aynı zamanda türkiye’de kadın basketbolunun sevilmesinde en önemli oyuncu haline gelmiştir. bugün milli maçlarda bile ismi anons edildiğinde en çok alkışı alan, sahaya girerken tribünlerde bambaşka bir enerji yaratan bir oyuncudur işıl. galatasaray’ ın cebinden menejerlik parası çıkmasın diye senelerdir menejer bile kullanmayıp kulüple pazarlık bile etmeyen, diğer bütün oyunculara ev kirası ödenirken kendisi bunu istemeyen belki de biraz salak bir galatasaray’lı. sanırım kulüpteki profesyonel sporcular arasında menejer kullanmayan tek oyuncu.

    2008-2009 sezonunda uzun yıllardır hasret çekilen şampiyonluk için her şey yolunda giderken 27 nisan 2009’ da 15 dakikada 13 sayı attığı bir fenerbahçe maçında çok iyi oynarken o talihsiz sakatlığı yaşayıp taraflı tarafsız herkesi oldukça üzmüştür. seri bitip fener şampiyon olunca herkesin yaptığı tek yorum “işıl sakatlanmasaydı kesin şampiyonduk” olmuştu. iyileşip parkeye yeniden dönmeye başladığı zamanlarda bir euroleague maçında yine aynı sakatlığı yaşayıp dönüşü çok zor bir yola girmiştir. çünkü bu sakatlığı aynı yerden iki defa yaşayıp spora geri dönmek herkes tarafından oldukça zor gösterilmekteydi. fakat hırslı yapısı ile bilinen işıl yoğun terapi ve idmanlar ile geçen aylardan sonra tekrar salonlara geri döndün. “eğer galatasaray forması giymiyor olsaydım herhalde tekrar dönemezdim” diyerek hem bu formanın onun için önemini hem de içinde bulunduğu durumu özetleyerek ona destek veren herkese de teşekkür etmiştir. hatta idareye sürekli bir oyun kurucu daha almaları konusunda baskı yapanda kendisidir. neticede fener senelerce işıl’ ın karşısına 3 tane oyun kurucu ile diri şekilde çıkarken, işıl o pozisyonda yanlız bırakılarak yıpratılmıştır. dolu dolu 3 sene içinde 2 tane ön çapraz bağ ameliyatını geçiren bir oyuncunun su anda bu şekilde sahada olması bile büyük başarı. bacağına unuttuğu tüm hareketleri tekrar tekrar antrenmanlar ile hatırlatmaya çalışırken, her dönem daha iyiye giderken geldiği nokta örnek gösterilmesi gerekirken, yurt dışında kendisine övgüler yağdırılırken, sizinde tuttuğunuz çanakla neredeyse ilk kez basketbol maçı seyretmiş kişiler bile işıl yüzünden kaybettik diyecekler. bravo hepinize bu asistler için.

    eskiden normal karşılıyordum, insan en çok sevdiğine çektirirmiş diye düşünüyordum ama artık bu düşüncem değişti. ciddi şekilde bu kızın düşmanları ve çekemeyenleri olduğu apaçık ortada. normal karşılamak lazım tabi bu insanları. kendisinin yaptığı hiçbirsey olmaksızın onun için oluşan bu ilgi sevgi alanını ve sakatlıklar sonrası sıfırdan gelinen bu başarı hikayesinin kıskanıldığını düşünüyorum net. basit bir örnek vermek gerekirse bugün twitterda 60 küsür bin takipçisi olan ve kadın basketbolunun en ilgi çekici oyuncusu. ondan sonra en fazla hangi kadın basketbolcunun ne kadar takipçisi vardır orasını size bırakıyorum araştırabilirsiniz. bu kadar çok seveni varken sevmeyenleri de olacak doğal olarak. kimse sevmek zorunda da değil orası ayrı ama maksatlı şekilde yıpratılmaya çalışılmasının karşısında hep oldum ve olacağım aynı şekilde. sadece işıl için değil tüm basketbolcularımız içinde bunu yaparım.

    hücum süresi biterken topu potaya fırlatıyor (saha dışına atması gerekir herhalde! üstelik aynı şeyi başka oyuncu yaptığında süre bitiyor mecbur attı olur!), üçlü çektirmekten başka bir işe yaramıyor (kendi kendini tribüne çağırıyor malum!), basketbolcu değil (o yüzden hem milli takımda hemde galatasaray’da hiçbir koç vazgeçemiyor!), tek kredisi galatasaray’lı olması (galatasaraylı olması da suç, ben fenerliyim demeliydi!), altyapıdan oyuncu koysak daha iyi oynar (senelerdir yatırım yapan ve büyük hedefleri olan fenerbahçe ve galatasaray’ın altyapıdan kaç tane oyuncusu süre alıyor maçlarda merak ediyorum!), ligde herhangi bir yerli oyuncu ondan daha iyi oynar (üst düzey yerli oyuncu sayımız oldukça fazla zaten 70 milyonluk ülkede!) o geldiğinden beri şampiyon olamıyoruz (evet son şampiyon olduğumuz 1999 yılından beri kadroda işıl!) gibi saçma sapan mantıktan uzak sataşmalar bu düşmanlığını en güzel örnekleri.

    elbette eleştirilecek, konuşulacak yanları çok işıl’ın. ben bunları onun kendisine söylediğim için burada yazma gereği duymuyorum çünkü bazıları gibi arkasından sallayıp suratına gülecek karakterde biri de değilim. ama eleştiri yapacağım derken laf atan, dalga geçen, hakaret eden, kendi oyuncusuna sahip çıkmayan, sadece kötülemek için fırsat kollayan insanlar en azından bu forumda(gsbasket) mastürbasyon yapamayacak bundan sonra!
  • 1121
    (bkz: ayrılıklar da sevdaya dahil)
    yolun açık olsun kaptan.

    takımdan ayrılış şekli skandaldır. sadece kadın basketbol şubenin değil, galatasaray camiasının simge isimlerinden birisinin fedakarlıklar yaparak ve bunun karşılığında söz alarak mevcut sözleşmesini gözünü kırpmadan feshedip muhatap bulamaması kafalarda soru işareti oluşturuyor. büyük bir ihmalkarlık ya da kötülük var bunun arkasında. galatasaray kaptanına verdiği sözü unutacak kadar beceriksiz olamaz. galatasaray kaptanının arkasından iş çevirecek kadar kötü de olamaz.

    bu ayrılıkta ışıl'ın en ufak hatası yok. bir galatasaray aşığı olan beni defalarca sevince boğdun kaptanım, müzeye avrupa kupaları getirdin. yolun ve bahtın açık olsun, umarım başarılar ve mutluluklar seninle olur...
App Store'dan indirin Google Play'den alın