hamza hamzaoğlu ilk geldiğinde umut'u en ileri uçta oynatıp burak'ı onun hemen arkasına alarak topla daha fazla buluşturmak ve ofsayt hattından da uzak tutmak istemişti, ki 4-4-1-1 şeklinde özetlenebilecek bu taktiksel hamlesini de zaten canlı yayında birinci ağızdan söylemişti. açıkçası başlarda faydalı da olmuştu... kişisel gözlemlerime göre ilerleyen dönemlerde takıma taktiksel açıdan etkisi giderek düştü ve en sonunda tamamen kişisel beceriye, keyfe ve futbol şansına bakan fakat ekseriyetle rahatsızlık verici malum düzen meydana çıktı. adına
uyuz futbol diyelim.
mustafa denizli döneminin başından sonuna kadar
uyuz futbol devam etti.
cesare prandelli dönemi de böyleydi.
jan olde riekerink ilk geldiğinde takımda paslaşma ve hücum adına pozitif bir hareketlenme oldu, dahası ilginç duran top organizasyonları gibi yenilikler de gördük ama kendisinin de makus talihi
uyuz futbol oldu. adeta prandelli'nin "daha agresif olmalıyız" dönemine döndük.
igor tudor'un gelir gelmez denizli ve prandelli'den farklı olarak takıma birden bire değişiklik katması ve "teknik direktör elinin değdiğini" göstermesi güzel bir şey. bunu skordan ve sahaya sürdüğü oyunculardan tamamen bağımsız olarak söylemek isterim ki bariz bir derli toplu oynama ve normalden fazla mücadele etme söz konusu fakat galatasaray gibi stres ve beklentinin çok daha yüksek olduğu bir takımda karakteri belli bir düzeyin üzerinde olmayan hocaların zoru görünce hizipçiliğe ve kolaycılığa kaçması işten bile değildir. bunu hamzaoğlu ve riekerink örneklerinde gördük. taviz üzerine taviz verip kendilerini sistemin kollarına bıraktılar...
dick advocaat bile kameralar karşısında esip gürlüyor ve muhalif kimliğini açıkça ortaya koyuyor.
igor tudor'un şu an bize oynattığı, daha doğrusu oynatmaya çalıştığı oyun anlayışı bize uyar mı ve uzun vadede başarı sağlar mı bilmiyorum, çünkü yıllardır takip etmeme rağmen açıkçası futboldan bu derece taktiksel düzeyde anlamıyorum ama "
uyuz futbol" anlayışından sonra göze hoş geliyor.
benim merak ettiğim nokta
bizdeki döneminde
fatih terim ya da kısmen
roberto mancini gibi sonuç odaklı değil de ilkeli kalıp, yani kalabilip kalamayacağı... sanki kalacak gibi bir izlenim veriyor karakteri itibariyle ama elimizden bekleyip görmekten başka bir şey gelmez. eğer başımızda kalırsa ve 1 sene sonra da takım 3-5-2 ile 5-3-2 arası bir şey oynayarak hayvan gibi koşan, pres yapan ve son dakikaya kadar gol arayan bir kimlikte ise kendisi bana göre bir insan olarak başarılıdır, saygı duyulacak biridir ve ilkelidir, lakin bu durum aynı zamanda futbol başarısını sağlamıyor ise başarısızdır. bunu da yukarıda dediğim gibi şu an kestiremiyorum. hele ki hem ilkelerinden taviz vererek düzene teslim olursa, hem de hamzaoğlu gibi beyefendilerin gönlünü ve keyfini hoş tutamayıp başarısız olursa o zaman en kötü senaryo gerçekleşir.
göze hoş gelen sözüm ona "küçük takım taktiği" mi, yoksa kontrollü ve uyuz gibi gözükse de sonuç odaklı sözüm ona "büyük takım taktiği" mi, hangisi evladır buna zaman karar versin.