kendisinin hıncı aslında galatasaray'a değil, galatasaray yönetimlerinedir.
biz taraftar olduğumuz için alpaslan dikmen'in "galatasaray'a nasıl küseceksin" mottosunu kolayca benimseyebiliyoruz ama futbolcular için durum farklı. bu adamlar profesyonel. galatasaray deyince bizim gibi ilk olarak armayı, kulüp aşkını değil kulüpte iletişim kurdukları kişileri düşünüyorlar. bizim yönetimlerin yerli futbolcuları çok da baş tacı etmediği açık. bülent kaptan bundan şikayetçi olan tek kişi değil çünkü. okan buruk da futbolcuyken şikayetçiydi, fatih terim yıllarca bunu anlattı. tanju çolak kendisini en güçlü hissettiği anda kapıya kondu. hakan şükür fetö'nün en muteber olduğu dönemlerde bile dışlandı. efsane 2000 kadrosunun bazı as oyuncularının o dönem genç futbolculara "kaçın kendinizi kurtarın" dediğini bizzat o zamanın genç oyuncusundan duydum. kim haklı kim haksız konusuna girmeden söylüyorum, böyle bir durum var. yerli isimler sık sık kulüpte çok önemli olmak istiyor ama yöneticiler buna çok izin vermiyor. dursun özbek'in okan buruk'a çok iyi bir sözleşme vermesine bu yüzden çok şaşırmıştım hatta. şurada yazmıştım: (bkz:
#3949349)
bir de bülent kaptan oynadığı süre boyunca takımda hep hakkı en çok yenen yerli isim oldu. yıllarca üç kuruşa oynadı, satış listelerine kondu, riekerink öncesi kendisiyle anlaşıldı ama son dakikada vazgeçildi. kaptan çocuksu ve duygusal bir adam. bu kadar olayın kalbini kırmasını anlıyorum ben. ha bunlar rizespor'a, sd'ye gitmesi için yeter sebeptir ya da yönetimler haksızdır demiyorum. kaptanı anlıyorum diyorum sadece.
taraftar olarak kaptanın kalbimizi kırdığı çok oldu. doğru. ama yönetimleri bir kenara bırakınca galatasaray'ı ne kadar sevdiğini dönem dönem gösteriyor. birkaç ay önce müzeyi gezmişti, gözleri parlamıştı. galatasaray'dan başka takımda oynamamak için futbolu bırakan bir adamdan bahsediyoruz. galatasaray'ın çok önemli bir değeri. bu yüzden kim haklı kim haksız konusuna girmeden önce en azından hakkını teslim etmemiz gerekiyor. bana kalırsa kendisinin beklediği ilk şey vefa.