futbolun teorik ve kağıt üzerindeki hemen her şeyini iyi bildiğini, ancak pratikte zayıf kaldığını düşünüyorum. zira coverciano görmüş, lippi, capello gibi adamlarla juventus'ta, prosinecki, suker, stimac, jarni gibileriyle ise senelerce aynı mili takımda, aynı soyunma odasında soluk alıp vermiş birisi boş olamaz. ayrıca şurası da aşikar ki genel kültür ve entelektüel seviyesi de ortalama üzeri birisi.
ancak o tecrübe var ya o tecrübe, işte o her şeyi değiştirir sayın tudor. siz hırvatlar(!) bilir misiniz, bilmem de; burada bütün bu işler bir yere kadar gider. ne italyanlar, ispanyollar, hollandalılar geldi de nal toplayıp gittiler.
* bence doğu avrupa'da birkaç sezon daha (3-4 sene mesela) şampiyonluğa, olmasa bile ilk 3-4'e oynayan bir takım çalıştırabilirse bu dediğim şeyleri daha iyi algılayabilir. kafa var adamda, hatta inatçı da (bu inatçılık doğru kullanıldığında iyi bir özellik) ancak anlık karar mekanizması ve baskı yönetiminde sınıfta kalıyor. mesela oyuncu değişiklikleri, mesela sneijder ve bruma olaylarındaki tutumu vs.
dün akşamki programında dediği şeyler çok hoşuma gitti. belli ki karabük ve özellikle galatasaray günleri ona ülke gündemi ve olaylara bakış açısı hakkında bir şeyler öğretmiş. mesela "size bir sır vereyim mi, biz hep 3'lü oynadık, serdar ve maicon arasına fernando'yu yerleştiriyordum" dediği bir bölüm var, söyleyiş üslubu bana direkt old school türk hocaların tarzını hatırlattı.
takımdan ayrılması için gün sayıyordum, gitmesi hala daha çok doğru bir karar. fatih hoca'nın gelişiyle gecemi aydınlattı, mutluluktan tek başıma gecenin bir yarısı bir sağa bir sola döndüm yatakta. burası ayrı, ancak ileride, çok sonraları bir kez daha neden olmasın? yukarıda bahsettiğim şeyleri gerçekleştirebilirse hırvat futbolunun parmakla gösterilebilecek antrenörleri arasında olabilir.
ama şimdi değil. şimdi tahsil görme zamanı.