• 102
    çoğu ülke milli takımı dönem dönem iniş çıkışlar yaşasa da hırvatlar için durum öyle değil. her dönem taş gibi oyuncular çıkarıyorlar.
    küçük bir ülke ama müthiş bir futbol kültürü var. o ligde sivrilenleri avrupanın ilk 5 ligi havada kapıyor, çünkü biliyorlar ki adamlarda fizik var, teknik var, uyum var, iş disiplini var... var allah var. scout ekibimiz bence gözünü biraz bu ülkeye çevirmeli. adamların bir kere pasaportu muhtemel bonservis x2 demek. aynı performans ve istatistiğe sahip türk oyuncuya 5 vermezler ama hırvat olunca 10'u gözü kapalı basarlar.
  • 76
    hayalin peşinden koşan çocuklar

    hayalleri vardı her çocuk gibi... gözleri parlardı düşlerini anlatırken arkadaşlarına... ama onların hayali yaşıtlarından biraz farklıydı, futbol topu girerdi rüyalarına, damalı forma ile görürlerdi kendilerini rüyalarda... ne zaman ki zadar'ın bir sokağında, ya da omis'te okul bahçesinde, split'te top sahasında, zagreb'te parkta bir top sekse hayallerinin gerçekleşeceği günle çarpardı minik yürekleri.

    ve şimdi o çocuklar büyüdüler, düşleri gerçeğe döndü, kırmızı beyaz damalı formalar ile ülkeleri adına mücadele ediyorlar yeşil sahalarda ve hırvatistan tarihine adlarına yazdırmaya da çok yakınlar...

    işte size bu çocuklardan bazılarının hikayeleri:

    luka modriç: bugün kolunda kaptanlık bandını taşıyan çocuk lüks ve ihtişamdan çok çok uzaklarda dünyaya gözlerini açtı. 1985 yılında doğan luka'nın ailesinin kaderinde mülteci kamplarında ve barakalarda yaşamak yazıyordu. luka'nın büyükbabası 1991 kışında evinin yakınlarında öldürülünce zaton obrovocki'den zadar'daki mülteci kampına gitmek zorunda kalırlar. orada futbola başlar minik luka ve kısa sürede keşfedilip dinamo zagreb'e transfer edilir.
    "luka, onu çokluğunda tanıdığım gibi şimdi de sessiz, sade ve profesyonel. yıllar onu hiç değiştirmedi. dünyanın en iyi oyuncularından biri, real madrid'in oyuncusu, ulusal takımın kaptanı ama karakteri hep aynı." diye gururla anlatıyor stjepan deveriç, luka'nın dinamo'dan hocası ve onu zrjinski monstar'a transfer eden teknik adam. tabii, luka modriç de onu hiç unutmaz, ihtiyacı olduğunda hep yanında olur hocasının...

    slavonski brod'da doğan mario mandzukiç de luka gibi çocukluğunu mülteci kamplarında geçirenlerden. almanya'nın ditzingen kulübünde futbol oynamaya başlayan ufak mario'ya hocası gelecek hayallerini sorduğunda tek cevap alır:"futbolcu". olur da, hem de en iyisinden...

    maalesef luka ve mario ile mülteci çocukların hikayesi bitmiyor. 1986 yılında bosna'nın derventa kasabasında doğan vedran corluka da savaş sebebiyle 1992 yılında zagreb'e göç etmek zorunda kalır. orada dinamo zagreb alt yapısına girerek, düşlerinin peşinde koşmaya başlar. öte yandan dejan lovren de bosna toprağı olan zenica'da dünyaya gözlerini açar ve savaştan dolayı ailesi münih'e kaçmak zorunda kalır. 10 yaşına kadar almanya'da büyüyen, orada okula giden, almanca'yı öğrenen, futbola da yerel bir kulupte başlayan, kısaca mutlu bir çocukluk yaşayan dejan, ailesinin kalıcı ikamet için gerekli evrakları toplayamaması üzerine hırvatistan'ın karlovaç kasabasına dönmek zorunda kalır. hırvatça bilmeyen, okulda derslerde zorlanan minik dejan'ın en yakın dostu futbol topudur.

    aralarından şanslı doğanlar da yok değil yarın rusya'ya karşı hırvatistan milli marşını okutacak topçular arasında. 1988 yılında isviçre'nin möhlin kasabasında doğan ivan'ın futbolcu olmaktan başka şansı yoktur, zira baba rakitiç ve abi dejan rakitiç futbolcudurlar. aileden topçu olan ivan rakitiç de basel alt yapısında başladığı kariyerini barcelona'da devam ettirecektir. "hiç hırvatistan'a gitmesek de evimizde hırvatça konuşuluyordu. bir gün abim ve bana hırvatistan milli takım forması geldiğini hatırlıyorum, üstümüzden çıkarmadık, formayla uyuduk, okula formayla gittik, o formayla maç yaptık... 1998 dünya kupasında hırvatistan maçı olduğunda evde konuşmak yasaktı, herkes sessizce maçı izlerdi, ancak maç bittiğinde tekrar hayat normale dönerdi" şeklinde anlatıyor çocukluk günlerini ivan rakitiç.

    isviçre'de doğsa da rakitiç sülalesinin kökleri domagoj vida'nın doğduğu nasice yakınlarındaki sikirevci'ye dayanır. "bizim domagoj çocukluğundan beri tam bi inatçı keçidir. hep yaramazdı ve bir şey dediği zaman asla tersini yaptıramazdınız kendisine" diye anlatıyor baba rudika, savunmanın bel kemiğini. kontrolün elinde olmasına o kadar alışıkmış ki vida, osijek'de oynadığı yıllarda kamp tesisinde tek başına kaldığı odasının kapısına bir delik açar ve kimin ne zaman geldiğini oradan izler.

    24 sene evvel split'te doğan ante rebiç de vida gibi "inatçı" bir çocuk olarak hatırlanmakta geçmiş defterler kurcalandığında. fakir bir ailenin inatçı çocuğuyla nasıl başa çıkarız diye düşünürken ailesi futbol imdatlarına yetişir ve ilk hocası darko buturoviç tarafından hajduk split'e kaydı yapılır.

    sime vrsaljko ve danijel subasiç de zadar'da futbola başlayan iki genç. tabii o senelerde danijel subasiç a takım kalesini korurken, sime genç takımda oynamaktadır. "gerçeği söylemek gerekirse bazen danijel'in futbolcu olmadığına üzülüyorum. oldukça çabuk, patlayıcılığı da olan ve ayağına hakim bir oyuncu. antrenmanlarda kaleden çıkardı ve maçın en iyilerinden biri olurdu" diye anlatıyor eski oyuncusunu stanko mrsiç. evet, futbolcu olarak başlamıştır topun peşinden koşmaya danijel ama bir maçta kaleci sakatlanıp, yedek kalecinin yokluğunda kaleye geçer ve bir daha ayrılamaz üç direğin arasından.

    marco brozoviç de velika gorica yakınındaki orujama kasabasında doğar ve onun da hayallerinde hırvatistan formasını giymek vardır. hayallerinin peşinden o kadar hırsla koşar, topla yatıp topla kalkar ki, futbola başladığı udarnik takımından iki hafta sonra kovulur: "evlat, sen git dragovoljac'ta oyna. sen bize fazla iyisin"

    split'te doğup genç yaşta yurt dışına gidenlerden biri de ivan striniç. hajduk split genç takımında top oynamaya başlayan ivan, yetenek avcısı fransızların dikkatinden kaçmaz ve le mans b takımına transfer edilir. tabii, genç yaşta yurt dışında yaşamak zor gelir ve ertesi sene hrvatski dragovoljac takımına geri döner.

    adriyatik denizi kıyısındaki omis kasabasında gözlerini açan çiftçi ante perisiç'in oğlu ivan'ın hikayesi de diğer takım arkadaşlarından pek farklı değil. arkadaşlarının "tavuk" lakabı taktığı ivan perisiç taşlı sokaklarda top peşinde koşarken, bir gün hırvatistan formasıyla sahada meşin yuvarlağın peşinden koşmayı hayal etmiyor mudur?

    evet, yarın hırvatların ev sahibi ruslar karşısında yarı final bileti alma mücadelesini izlerken, hayalin peşinden koşan bu çocuklarla olacak dualarımız...

    kaynak ve fotoğraflar için: https://ultrasmovement.blogspot.com/...-kosan-cocuklar.html
  • 8
    öncelikle şunu söylemeliyim. bu takımın her formasının hastasıyım! öyle böyle bir hayranlık değil bu. kelimelere dökemiyorum. her neyse...

    euro 2012 play off'unda rakibimiz oldular. şahsen benim üçüncü tercihimdi hırvatistan. biraz geçmişe dönelim.
    yugoslavya'dan ayrılıp bağımsızlığını kazanan hırvatistan'ın çok da eskilere dayanan bir geçmişi yok. 1993 yılında fifa ve uefa'ya üye olan hırvatlar akabinde katıldıkları euro 1996 elemelerinde grupta italya'nın da önünde yer alarak ingiltere'nin yolunu tutmuş, adada ise türkiye, portekiz ve danimarka ile aynı gruba düşmüştü. 1990 yılında kurulup 1993 yılında fifa ve uefa'ya katılan bir takım için ilk büyük turnuva elemelerinde grupta italya gibi bir dünya devinin önünde lider olmak bile büyük başarıyken onlar 96 ingiltere'de gruptan çıkmış çeyrek finalde almanların karşısına dikilmişlerdi. 2-1'le mağlup oldukları panzerler daha sonra turnuvada şampiyon olacaklardı...

    ...ve 1998 dünya kupası... bana futbolu sevdiren turnuva. ve o turnuvada bana futbolu sevdiren takımlar. brezilya, hollanda, nijerya, hırvatistan... hırvatlar o güzel formalarıyla ve şimdiki teknik direktörleri bilic'li, suker'li, prosinecki'li boban'lı, simic'li, stanic'li, tudor'lu, jarni'li kadrosuyla gruptan arjantin'in peşi sıra çıkmış; sırasıyla romanya ve almanya'yı devirip yarı finalde ev sahibi fransa'nın karşısına dikilmişti. 2-1 yenildikleri fransa daha sonra kupayı da alacak, hırvatlar yine şampiyona elenmiş olmanın verdiği duygu ile evlerine döneceklerdi.

    euro 2000'i pas geçen hırvatistan o günden sonra 2002 dünya kupası, euro 2004, 2006 dünya kupası ve euro 2008'e katıldılar. 2002'de meksika ve italya'nın, 2004'te fransa ve ingiltere'nin, 2006'da ise brezilya ve hiddink'in avustralya'sının gerisinde kalarak müzmin üçüncü sıfatıyla gruplardan çıkamayan hırvatlar 2008'de grupta almanya'yı altına alarak a grubu ikincisi türkiye ile futbol tarihinin en ilginç maçlarından birini* oynayarak turnuvaya veda ediyordu. böyle bir maç oynayacaklarını bilseler eminim grupta almanya'ya yenilip ikinci olurlardı.

    2010 dünya kupası elemelerinde 1 puanla play off'u kaçırarak üçüncü olan hırvatlar şimdi euro 2012 play off'unda karşımızdalar. kurulduğu günden bu yana hiçbir zaman kolay lokma olmayan, hatta çetin ceviz olan ve her daim takım oyunu oynayarak rakibi zorlayan hırvatları başta da söylediğim gibi tercih etmezdim. ama şu da var ki onlar da ikinci torbadan bosna, estonya veya karadağ'ı bize tercih ederlerdi. zira dünyanın gelmiş geçmiş en dengesiz takımlarındanız ve kağıt üzerinde de bulunduğumuz torbanın en güçlüsüydük.

    toparlayalım. hırvatistan bugüne kadar dünya kupasına 3 kez katıldı. en iyi derecesi üçüncülük. avrupa futbol şampiyonasına da 3 kez katılan damalıların en iyi dereceleri iki defayla çeyrek final. kadrolarında artık kovac kardeşler yok. rakitic, kalede bir zamanlar fanatik ve fotomaç'ın vazgeçilmez malzemesi pletikosa, simunic, corluka, srna, eduardo, klasnic, kranjcar ve modric en önemli oyuncuları. bakalım euro 2008 rövanşında neler olacak? slaven bilic hala küpeli mi ki ???
  • 137
    dalic'in maç önü açıklamasının karşılığı olan takım. adamlar 3,5 milyon nüfusla gerçekten futbol oynuyorlar. en zayıf halka dediğimiz topçuları bile pozisyon bilgisi, top kontrolü, pas kalitesi olarak bizim en iyi oyuncularımız seviyesinde. herkes işini görevini layıkıyla yapmaya çalışıyor. yardımlaşma, arkadaşının açığını rutinini çok sağlıklı uyguluyorlar. yeteneği bir kenara bırakalım, futbol bilgisi, takım oyunu ve futbol altyapısı olarak maalesef bizden birkaç gömlek iyiler.
  • 135
    3,9 milyonluk nüfuslarına göre (ki ülke nüfusları azalıyor) dünya kupalarında yaptıkları şey çok değerli.
    basketbolda eski yugoslavya mirası altın jenerasyonlarından sonra bir daha benzer kalitede jenerasyon yakalayamadılar. bunun nedeni olarak da yetenekli oyuncuları olmasına rağmen yugoslavya’nın elit coachlarının sırp olmasını gösteriyorlardı.
    futbolda ise suker,bilic,bobanlar sonrası daha iyi bir jenerasyon çıkarmayı başardılar. bir daha benzer kalitede bir jenerasyon yakalayabilecekler mi diye merak ediyorum.
  • 78
    2018 dünya kupası elemeleri grup aşamasında kendileriyle dışarda 1-1 berabere kalıp, içerde ise 1-0 mağlup etmiştik.
    şimdi ise kendileri yarı finaldeler.
    aslında ne kadar verimsiz bir futbol ülkesi olsak da ayağımıza her zaman bir fırsat geliyor.
    bu açıdan gerçekten çok ilginciz.
    belki de izlandayı yensek biz de turnuvada olacaktık.
    ama bu federasyonla ve başımızdaki hocayla işimiz çok zor.

    bu akşam kalbim ingiltere ile olacak ama netice ne olursa olsun, 15 temmuz akşamı fransa'nın karşısındaki rakibi destekleyeceğim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın