merhaba arkadaşlar. bugün hepimizin bildiği ama aslında neredeyse hiçbirimizin gerçekten tanımadığı
ihsan yüce hakkında yazacaktım. ne tesadüf ki film grubumuzda bir arkadaş çok güzel bir yazı yazmış ve ben bu kadar güzel yazı yazamazdım. o yüzden arkadaşın da izniyle buraya alıntılıyorum. öncelikle ihsan yüce'nin fotoğrafı, zira isim olarak bilinmiyor:
http://turkagram.com/...p-ayri-oldu..Bi_.jpg mutlaka okuyun derim.
---
alıntı ---
çoğunuzun aklında kemal sunal’ın filmlerinde oynadığı kayınbaba ya da muhtar rolleriyle canlanır muhtemelen. belki de hiç canlanmazdı, üstteki fotoğraf olmasa. şöyle söyleyeyim; kibar feyzo’da gülo’nun babası hüso’dur mesela, çöpçüler kralı’nda da hacer’in babasıdır. bu örnekleri tek tek çoğaltmak istemiyorum, çünkü çok fazlalar. istatistiksel bir bilgi vermek gerekirse 150’den fazla filmde oynamıştır, bunların 56’sının senaryosunu yazmış, 6’sını da yönetmiştir. kameranın önünde olduğu kadar, kameranın arkasında da büyük işler başarmış bir emekçidir aynı zamanda. yeşilçam’ın o en parlak yıllarında yazdığı filmler, oynadığı roller ile iyi paralar kazanmıştır ama kazandığı parayı da yine sinemaya ve tozunu uzun yıllar yuttuğu tiyatroya harcamış, yatırımlar yapmış, gençlere el vermiş ve onları yüreklendirerek bu vefasızlıktan geçilmeyen yollara adını derin derin kazımıştır. “iyilik yap denize at,” demiş atalarımız ama yaptığı iyilikler ne kadar geriye dönmüştür, ihsan yüce ne kadar hatırlanıp anılıyordur bilemiyorum. doğruyu söylemek gerekirse unutulan, yitip giden bir değerdir yüce ihsan. adını söylediğinizde, insanların hatırlamadığı bir karakterdir artık…
elazığlı bir alevi ailenin çocuğu olarak 1929 yılında dünyaya gelir ihsan yüce. izmir atatürk lisesi’nde okur, sonra iktisadi ve ticari ilimler akademisi’ni bitirir. bir süre kendi mesleğinde çalışsa da içinde çocukluğundan beri taşıdığı hislerin peşinden koşar. ufak tiyatrolarda oyunculuklarla başlar sanat hayatına. tiyatroculuğun yanında resim ve heykel çalışmaları da başlar o yaşlarda. gençtir, heveslidir, içi sanat için üretmekle doludur. 1968 yılında üç arkadaşıyla ankara’da drama tiyatro’sunu kurup ideallerinde olan şeyleri yapmaya başlar. mesela dostoyeski’nin suç ve ceza’sını oyunlaştırır. 1952 yapımlı charlie chaplin’in yapımcılığını, yönetmenliğini ve oyunculuğunu üstlendiği sahne işıkları’nı tiyatroya uyarlar. drama tiyatro böylelikle ses getirmeye başlar. ihsan yüce’nin sinema yolculuğu da bu sahneden sonra başlar.
birçok türk filminde yardımcı karakter olarak yer alır. her tür tipe bürünmüştür beyaz perdede. mazlumdan deliye, karadenizli’den güneydoğulu’ya, dalkavuktan ayyaşa… her daim yan karakterde yer almasına bakmamak gerekir yine de. çünkü baskın karakterli oyunculuğuyla bir şekilde filmi tamamlayan karakter oyunculuklarıyla hafızalara yer etmiştir ihsan yüce. kendine has sigara içişi, sigaradan sararmış bıyıklarıyla bütünleşir adeta. yazdığı senaryolara kendi yaşamından ve dönemin siyasi olaylarına göndermeler yerleştirir. çok zekidir çünkü, toplumcudur ve toplumun yanında olduğunu bir şekilde göstermek ister. ihsan yüce, bir bakıma, 1970’lerde yükselen köylü sosyalist hareketin sinemamızdaki taşlama örneklerini kaleminin ucunda ve en yalın en anlaşılır dille işlemiş tek sanatçıdır. yılmaz güney’in mizahtaki dengidir. argoyu da yerinde ve gerçekçi, cömertçe kullanmıştır. lafını esirgemeyen bir senarist yazardır yüce.
keza senaryosunu yazıp oynadığı kibar feyzo filminde bu tarz sahnelere rastlamak mümkündür. kibar feyzo filmi görünüşte mizah filmidir ama aslına bakılınca sosyalizme övgü olarak kaleme alınmıştır, bunu kendisi de söyler. örneklemek gerekirse; filmin faşo aga’sı maho’nun bir sahnede feyzo’ya, “ula şurda 141, 142 başsınız lo!” repliği, anayasanın 141 ve 142. maddelerine göndermedir. bu maddeler komünist cemiyetler kurmanın suç olduğuna ve komünizm, anarşizm, diktatörlük, ırkçılık propagandalarını ve millî duyguları yok etmeye ve zayıflatmaya yönelik propagandaların cezalandırılmasıyla alakalıdır. film içerisinde yine sendikalaşmanın önemi ve işçilerin birlik olmasıyla alakalı birçok propaganda yer alır. bu yönüyle ve içerisinde bulundurduğu daha birçok şeyle bir başyapıtı kendi imkânlarıyla ve riskleriyle yüklenip dile getirmiş, senaryolaştırmış ve çektirmiş kişidir ihsan yüce. dönemin baskılarına ve dayatmalarına karşı gelmiş bir yürektir.
sinema, tiyatro, resim ve heykel dışında edebiyatla da ilgilidir ihsan yüce. dostlarının anlatılarına göre pek çok şiiri vardır ama bunların hiçbiri yayımlanmamıştır. yazmayı sever, üretkenliği buraya da yansımıştır lakin şiirlerini ve eleştirel yazılarını bulmak pek mümkün değildir. günümüze ulaşan en bilinen şiiri “ekmek, şarap, sen ve ben” dir. şiir mazlum çimen’in bestesiyle mümtaz sevinç’çe de seslendirilmiştir.
“…bir kere aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellât olurum
eğer daha da içersem
shaskespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon…
bir içsin de görsün….
ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu…”
salacak’ta küçük bahçeli eski bir evde, ailesiyle yaşar ihsan yüce. bu evde 1991 yılında kalp krizi geçirerek vefat eder. mezarı karacaahmet’tedir. kısa boyuna rağmen kocaman bir yüreği taşır bedeninde yaşadığı ömürce. arkasında bıraktığı işlerle unutulup gitmiştir.
her filmine denk geldiğimde onu anlatmayı, yaptığı işleri yanımdakilere tek tek sıralamayı bir borç bildim adeta. bu yazıyı da ekranda bir filmini seyrederken borçluluk duygusuyla yazıyorum. ihsan yüce’yi biliniz, seviniz, tanıyınız.
---
alıntı ---