• 79
    18 yıl kadar önce tanıştığım ve çok sevdiğim bir şiiri paylaşmak isterim:

    eğer

    eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
    ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
    sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen; eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
    ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen; eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
    veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
    ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
    bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen; eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan, eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen, eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
    ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen; eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
    ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
    ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
    ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen; eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
    ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
    ve kaybedip yeniden başlayabilir
    ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen; eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
    işine yaramaya zorlayabilirsen
    ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
    başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen; eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
    ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen; eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse; eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen; eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
    altmış saniyede koşarak doldurabilirsen; yeryüzü ve üstündekiler senindirve dahasısen bir insan olursun oğlum...

    rudyard kipling
  • 113
    biliyorum. bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. enerji, kendini veriş, körlük ister. hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapmayacağımı biliyorum." sartre
  • 89
    “toprak yolun bittiği noktada, önümde sarı bir deniz uzanıyor. dizlerimin üstüne çöküp sudaki aksime bakıyorum. bu yüz, benim yüzüm. bu gözler, benim gözlerim. ellerim, benim ellerim... hep kendim kalacağımı idrak ediyorum o zaman. tanrım, bu nasıl bir lanet? derimi yırtmak, gözlerimi oymak, dişlerimi sökmek bir işe yaramaz. kendime mahkumum. ağlasam, gözyaşlarım benim gözyaşlarım. ben cehennemde değilim, cehennem benim içinde.”

    alper canıgüz - cehennem çiçeği
  • 18
    (bkz: tirat atmak)

    bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.

    o zaman,
    akıllı ya da akılsız bütün ezilenler,

    yani bizim caddedeki insanların çoğu,

    yani öcü geliyor diye küçükken beni korkuttukları çolak ve topal deli rüstem ile

    ben ve benimle birlikte bar kızı leyla kendisine yüz vermedi diye intihara teşebbüs ederek beynine iki kurşun sıkan fakat ancak kafatasını delerek alay edenlerden kurtulmak için bütün hayatınca yolda kalpak giyerek dolaşmak zorunda kalan meyhaneci hızır

    ve onunla birlikte ortaokulda kekemeliği ve garip mistik düşünceleriyle arkadaşlarının alay konusu olan ve şimdi hava gazıyla intihar ettiği için ölmüş bulunan ve evlerindeki şecere ağacında taze yağlı boyayla yeni boyanmış yeşil, titrek bir yapraktan ibaret kalan ercan

    ve ercan'la birlikte annesi rus babası italyan olan ve sınıfta ve bahçede paltosunu hiç çıkarmayan ve daima gözlüğü ve paltosuyla ilkokul birinci sınıf çocuklarıyla top oynayan ve gâvur diye ve kambur diye horlanan altan

    ve altan'la birlikte zeki ve siyah gözleriyle bana hep muhabbetle bakan ve yedi kardeşiyle ve annesiyle ve babasıyla ve teyzesiyle ve dayısıyla evkafapartmanının en üst katında labirent gibi karışık koridorlardaki yüzlerce odadan sadece birinde oturan ve sınıf birincisi olduğu halde ilkokuldan sonra elektrikçi çıraklığına başlayan osman

    ve onunla birlikte bütün gülünçlüğüne rağmen aşağılığı sefaletinden ve sefaleti aşağılığından ileri gelen mimar cemil (uluer) turan

    ve mimar cemil'le birlikte sakat olduğu için hiç yürümeyen ve hep altını kirleten ve misafirler görmesin diye ve sosyetik annesi rahatsız olmasın diye yaz kış balkonda tutulan ve hep bağıran ve altına yapan ve güzel yüzüyle ve akıllı sözüyle beni büyüleyen ve balkonda yerde kendini oradan oraya atan zavallı ayhan

    ve onunla birlikte bodrum katta evdeki yedi ve bahçedeki yirmi yedi kedisiyle yaşayan ve kimseye zararı dokunmayan ve ölmüş kocasını unutamayan rus madam

    ve madamla birlikte yirmi iki yaşında veremden ölerek bizleri ve ailesini elemlere boğan ve albay sait bey'in biricik oğlu
    ve liseden dört defa kovulmuş olup sanatoryumdan altı kere kaçan ve yağmurlu bir ilkbahar akşamı hastaneden son kaçışında ıslak elbiselerini çıkarmaya fırsat bulamadan kanla boğulan ertan

    ve onunla birlikte basit bir kamyon şoför muaviniyken lastik karaborsasından zengin olarak genç yaşında kumar denilen illete tutulan ve bu uğurda servetini ve dostlarını kaybeden ve karısı ve kızı ve oğlu tarafından terkedilen ve meteliksiz kalan ve bir gün bir kahve köşesinde kendini vuran ve eski ve samimi aile dostumuz orhan

    ve orhan beyle birlikte, orhan beyle birlikte olmaktan muhakkak gurur duyacak olan ve elkapısında dünyaya gözlerini açıp ve kaderi ve mesleği hizmetçilik olan ve komşumuz saffetlerin üçüncü hizmetçisi kezban
    yargıç kürsüsünde bulunacağız.

    mahkemede, suçlu sandalyesinde,
    bilerek ya da işledikleri suçları bilmek zahmetine katlanacak kadar dahi düşünmediklerinden bilmeyerek,
    eziyet eden,
    hor gören,
    aşağılayan,
    ihmal eden,
    aldırmayan,
    unutan,
    kötüleyen,
    alay eden,
    ıstırabı paylaşamayan,
    insanlar arasına duvarlar çeken,
    küçümseyen,
    çaresiz bırakan,
    yalnız bırakan,
    terkeden,
    baskı yapan,
    istismar eden,
    ezen,
    cesaret kıran,
    iyilik etmeyen,
    değer vermeyen,
    kalbi temiz olmayan,
    doğruyu yanlış gösteren,
    yanlışı doğru gösteren,
    samimiyetsiz,
    insafız,
    korkutan,
    yanına yaklaştırmayan,
    başkasının yaşama hakkına saygı duymayan,
    ve kendinden memnun olmak için her davranışı meşru sayan onlar,
    yani bizim küçük kalabalığımızı hava sızdırmayan tabakalar halinde üst üste saran,
    nefes almamızı dahi engelleyen,
    yani mahallemizin bütün bileği kuvvetli ve içi boş küçük kabadayıları ve onların büyük ortakları,
    yani esasında sayıca üstün olanlar,
    yani her zavallıdan daima bir rütbe bir kademe bir sınıf yukarıda olanlar,
    yani şekilsiz hüviyetleriyle daima vuran ve kaçınabilenler,
    yani hem ezip hem de ezdiklerini kabul etmeyenler,
    yani bir mertebe aşağıdayken ezilen ve bir derece terfi edince ezenler,
    yani çırağını, bir şeyler öğretmesine karşılık her zaman döven ve ona insan muamelesi etmeyen ustalar,
    muavininin başına vuran şoförler
    ve onlarla birlikte memurlarına dalkavukluk ettiren amirler,
    duygusuz amirlerle birlikte garsonlara paralarıyla orantılı olarak bağıran müşteriler
    ve kaba müşterilerle birlikte hakkını arayanlara yumruklarını gösteren görevliler
    ve yetkilerini kötüye kullanan görevlilerle birlikte bilgisizin bilgisizliğini suratına çarpan ve ondan bir kelime fazla bilen bilgiçler, yani öğrenmek isteyen herkese eziyet eden öğreticiler
    ve onlarla birlikte bilgisizlerin bilgisizliğine gülen onlardan daha bilgisizler
    ve cahillerle birlikte her değişik davranışa saldıran şekilsiz kalabalık
    ve kalabalıkla birlikte onlara alkış tutanlar
    ve onlarla birlikte her tartışmada en bayağı usullerle haklıyı haksız çıkaranlar
    ve onlarla birlikte her savaşta kazananı tutanlar
    ve onlarla birlikte kimselere zararı olmayan zayıfları ezerek kuvvetli olma duygusunu tatmin edenler
    ve onlarla birlikte her zaman ve her yerde her sınıftan ve her ideolojiden ve her düşünceden insanlar arasında daima ön safa geçerek aslan payını kendilerine ayıranlar
    ve ayırır ayırmaz insanlarla aralarına aşılmaz duvarlar örenler
    ve böylelerine her zaman haklı çıkarıcı bahaneler sebepler yasalar kurallar sınıflamalar bulup çıkaranlar
    yani her zaman insanları insanlardan ayıranlar
    ve onları birbirlerine düşman edenler
    ve onlara körü körüne uyan kalabalıklar
    ve gerçeği boğanlar
    ve onlarla birlikte insanı bu koca dünyada yalnız bırakarak arkadaşlık dostluk sevgiyle uzatacakları sıcak bir elleri olmayanlar
    yani elsiz gözsüz akılsız kalpsiz ve kansız gerçek sakatlar
    yani onlar onlar onlar onlar onlar onlar... karşımıza oturacaklar.

    ve biz onlara diyeceğiz ki:

    hesaplaşma günü geldi. şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız.

    biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz.

    ve çıkarınıza baktınız.

    hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük düşünürler çıktı ve bu kitapların bizleri uyuşturmak için yazıldıklarını ileri sürdüler.

    biz zavallılar, ya bu düşüncelerden haberiz kaldık, ya da bunları yazanları bizden sanarak alkışladık. yani uyuttular alkışladık, uyandırıldık alkışladık.

    her ne kadar bugün siz suçlu, biz yargıç sandalyesinde oturuyor olsak da gene acınacak durumda olan bizleriz.

    esasında, sizleri yargılamaya hiç niyetimiz yoktu; sizin dünyanızda, o dünyayı bizlerin sanıp yaşarken, hepinize hayrandık. sizler olmadan yaşayabileceğimizi bilmiyorduk.

    ayrıca, dünyada gereğinden çok acıma olduğuna ve bizim gibilerin ortadan kaldırılmamasının sizlerin insancıl duygularına bağlandığına inanmıştık. bu çok masraflı dünyada bir de bizlere bakmanız katlanılması zor bir fedakârlıktı. arada bir bize benzeyen biri çıkıyor ve artık yeter diyordu. onunla birlikte bağırıyorduk: artık yeter!

    bazen kazanıyorduk, bazen kaybediyorduk ve sonunda her zaman kaybediyorduk. onlar da sizler gibi onlardı. düzeni çok iyi kurmuştunuz. hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil.

    tabii sizler de bu arada boş durmadınız. bir takım hayır kurumları yoluyla hem kendinizi tatmin ettiniz hem de görünüşü kurtarmaya çalıştınız.

    sizlere ne kadar minnettardık. buna karşılık biz de elimizden geleni yapmaya çalıştık: kıtlık yıllarında, sizler bu dünyanın gelişmesi ve daha iyi yarınlara gitmesi için vazgeçilmez olduğunuzdan, durumu kurtarmak için açlıktan öldük; yeni bir düzen kurulduğu zaman, bu düzenin yerleşmesi için, eski düzene bağlı kütleler olarak biz tasfiye edildik (sizler yeni düzenin kurulması için gerekliydiniz, bizse bir şey bilmiyorduk); savaşlarda bizim öldüğümüze dair o kadar çok şey söylendi ki bu konuyu daha fazla istismar etmek istemiyoruz;

    bir işe, bir okula müracaat edildiği zaman fazla yer yoksa, onlar kazansın, onlar adam olsun diye biz açıkta kaldık;

    yani özetle, herkes bir şeyler yapabilsin diye biz, bir şeyi yapmamak suretiyle, hep sizler için bir şeyler yapmaya çalıştık. bütün bunlar olurken bir takım adamlar da anlayamadığımız sebeplerle anlayamadığımız davalar uğruna yalnız başlarına ölüp gittiler. böylece bugüne kadar iyi (siz) kötü (biz) geldik.

    bize, sizleri, yargılamak gibi zor ve beklenmeyen bir görev ilk defa verildi; heyecanımızı mazur görün.

    aramızda hukukçu olmadığı için söz uzatılmadı, sanıkların kendilerini savunmalarına izin verilmedi. gereği düşünüldü. sanıkların ellerinden başarılarının alınmasına oybirliğiyle karar verildi.
    *

    bir daha böyle bir konuşma yazabilen çıkmayacak herhalde. eğer tiyatrocu/sinemacı vb. olsam muhakkak bu bölümü ezberlerdim. ve eğer bunu ezberleyip söyleyen biri olursa ellerim patlayana kadar alkışlardım. helal olsun, sağ ol, sağ ol, sağ ol...

    (bkz: mükemmel)
    (bkz: harikulade)
    (bkz: eşsiz)
  • 27
    ''büyüyünce mutlu olmak isteyeceksin. şu anda mutluluğu düşünmüyorsun ve tam da bu nedenle mutlusun. düşününce, mutlu olmak isteyince, mutlu olamazsın. sonsuza dek. muhtemelen sonsuza dek... duydun mu beni? sonsuza dek. mutlu olma arzun ne kadar güçlüyse, o denli mutsuz olacaksın. mutluluk fethedilen bir şey değildir. sana öyle olduğunu söyleyecekler. inanma buna. mutluluk ya vardır ya da yoktur.''

    jose saramago
  • 74
    partinin görüşlerine sıkı sıkıya bağlı olanlar, onu anlama yeteneği olmayan insanlardı. bunlar kendilerinden istenilen şeyin saçmalığını anlamadıkları, olup bitenleri kavrayacak kadar günlük olayları izlemedikleri için, gerçeğe en karşıt şeyleri bile kabullenebiliyorlardı. her şeyi yutuyorlar ve bu yuttukları onlara zarar vermiyordu. çünkü içlerinde bir iz bırakmıyordu. tıpkı bir mısır tanesinin kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi.

    1984 - george orwell
  • 91
    "insan başta hiç mutlu değildir, ama bütün hayatını kendisini mutlu edeceğini sandığı bir şeyin peşinde cabalayarak geçirir; nadiren amacına ulaşır, ulastigindada yanlizca düş kırıklığı ile karşılaşır, sonunda bir enkaz gibidir ve limana direkleri ve donanmaları yok olmuş şekilde gelir, ondan sonrada mutluluk ve mutsuzluk aynıdır; çünkü hayatı içinde bulunduğu her dakika yok olan andan fazlası değildir ve şimdide sona ermektedir."

    arthur schopenhauer
  • 2
    şiir kulübünden sonra aradığım ve garip bir tesadüfle bulduğum kulüp. :(

    --- alıntı ---

    başıma kötü işler gelecek, başıma kötü şeyler gelecek…

    bilge’yi bir daha göremeyeceğim, hiç göremeyeceğim. bilge beni ne yapsın? sevmiyor işte, sevmiyor sevmiyor.

    mektup yarıda kaldı, devam edelim:

    kendimi iyi hissetmiyorum bilge. beni bir daha görmek isteyeceğini sanmıyorum. kendimi suçlu hissediyorum. doğduğum günden başlayan bir suç dizisi içindeyim. seni görmek istemiyorum, seni görmek istemiyorum. aynı olayları bir daha yaşayacak gücüm kalmadı.

    beni unut -belki de unuttun- beni unut. başıma gelecekleri düşünme, nasıl yaşadığımı merak etme. sana anlatması zor. sevmesini bilmeyenler, kaderlerine razı olmalıdırlar.

    oluyorum. eyvallah. iyi değilim, fakat üzüntülü de değilim bak gülüyorum: ha-ha.

    artık senin için bir yabancı olan hikmet.

    --- alıntı ---

    oğuz atay, tehlikeli oyunlar.
  • 59
    kokuşmuş bir çağda yaşamak insanı umutsuzluğa sevk ediyor. gülüşlerin, muhabbetlerin, insanların, her şeyin sahte, instagram like'larının gerçek! olduğu, herkesin twitterda en cool yazıyı nasıl yazarım, en marjinal fotoğrafı nasıl çekerim diye sikik yarışlara girdiği bir zamanda, insanın midesinin bulanmaması mümkün mü? sokayım böyle çağa...
  • 106
    memleket topraklarına eşit sayıda insan yerleştirin, her yere aynı hakları verin, bolluk ve hayat sağlayın: böylece devlet hem olabildiğince güçlü olur, hem de daha iyi yönetilir. unutmayın ki, kentlerin surları köy evlerinin yıkıntılarıyla yapılır. başkentte yükselen her sarayı gördükçe, bütün bir ülkenin yıkıntıya çevrildiğini görüyormuşum gibi gelir bana.

    toplum sözleşmesi, jean-jacques rousseau
  • 102
    "baylar, yemin ederim ki her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık."

    "dünya kurulalı beri insanların yalnız kişisel çıkarlarını düşünerek hareket ettikleri görülmüş müdür? (...) insanın kendisi için iyilik değil, tam tersine kötülük arzulayabileceği hatta bunu yapmaya mecbur olacağı bazı hallederde ne olur peki, buna da çıkar denmez mi? (...) baylar, anladığım kadarıyla siz insan çıkarlarına ait listeyi bazı istatistik bilgilerinden, iktisat formüllerinden çıkarmışsınızdır. sizce refah, servet, hürriyet, rahatlık vs. başlıca çıkarlardır; bu listeye açıkça ve bile bile sırt çeviren bir kimseye rastlarsak ona siz de, ben de kaçığın, yobazın biri gözüyle bakarız öyle değil mi? (...) baylar, belki de gerçekten, her insan için en yüksek çıkarından bile değerli ya da daha yararlı olan, bütün çıkarların üstünde, gerektiğinde insanın uğruna bütün kuralları çiğnemeye hazır olduğu, yani akla, şerefe, huzura, refaha, kısacası bütün güzel ve faydalı şeylere karşı gelebileceği bir çıkar vardır baylar. "

    "bizi tek başımıza bırakın, elimizden kitapları alın o saat şaşkına döner, ne yana gideceğimizi, kimden yana çıkacağımızı, kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi bilemeyiz. insan olmak, yani gerçek, kendi vücuduna sahip, kanlı canlı bir insan olmak dahi bize güç geliyor; bundan utanıyor, ayıp sayıyor, bildik, genel anlamda insan olmaya çabalıyoruz hep. aslında biz ölü doğmuş yaratıklarız; zaten çoktandır canlı olmayan babalardan dünyaya geliyoruz ve bundan gittikçe daha çok hoşlanıyoruz. bundan zevk alıyoruz. yakında bir kolayını bulup doğrudan doğruya fikir dölleri olarak dünyaya geleceğiz. ama yeter bu kadar; daha fazla 'yeraltından' yazmak istemiyorum."

    dostoyevski , yeraltından notlar
  • 173
    arkadaşlar merhaba; bir şiir vardı, evlilikle alâkalı ve sanırım evlilik aleyhinde olması sebebiyle şair de yargılanmıştı 1940'larda falan yahut 70'ler de olabilir.

    söz konusu şiiri bilen var mıdır?

    edit: buldum salâh birsel, bulut geçti.

    --- alıntı ---

    sen şimdi kocanın evinde oturursun
    ve saçların artık eski gibi değil
    geceleri yemekten sonra
    çorap söküğü dikersin
    belki de ellerin soğan kokar

    senin kocan bir suratı çirkin adam
    ağzı açık uyur
    ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça.

    --- alıntı ---

    http://www.siirparki.com/sbirsel2.html
  • 67
    "adamın öğle sonları, geceleri salonda oturuşu zebercet'i tedirgin ediyor, yalnızlığının rahatlıklarına, sözgelimi eskiden olduğu gibi arada kalkıp salonda dolaşmasına, seyrek de olsa gerektikçe burnunu karıştırmasına, hafifçe bir yanına eğilerek yüksek sesle osurmasına, ya da oturmaktan kıçı terlemeye başlayınca doğrulup iki eliyle kalçalarının üstünden pantolonunu sallayarak kıçını havalandırmasına engel oluyordu."

    anayurt oteli - yusuf atılgan

    okurken çok yorulduğum kitaplardan biri. yusuf atılgan o kadar karanlık boğucu bir hava yaratmış ki, parmak uçlarınıza kadar hissettiriyor bunu okurken. uzun bir kitap olmamasına rağmen bitirmem bayağı vaktimi almıştı diye hatırlıyorum. böyle olumsuz gibi anlattım ama aslında öyle diil. okunması gereken kitaplardan.
App Store'dan indirin Google Play'den alın