• 13677
    cihat arslan'ın başlığında yazılanları ve hamza hoca ile benzer kariyer çizgisinden dolayı bunları yazıyorum. yazının konusu da ne hamza hoca, ne de cihat hoca. biraz kafama göre, biraz da gerçekte olması gerekenleri karaladım. nitekim en uygun yer olarak da burası gördüm.

    bu söyleyeceklerim hem hamza hamzaoğlu, hem cihat arslan, hem bülent korkmaz, hem arif erdem, hem dursun özbek, hem sen, hem ben, hem onun için geçerli.

    cihat hoca evet, akhisar'da bu sene o kısıtlı kadrosuyla gerçekten muazzam işler yapıyor. takdir etmemek elde değil. 11 hafta sonunda 5 galibiyet, 4 beraberlik ve 2 mağlubiyetleri var. 19 puan ile 5. sıradalar. mağlubiyet aldıkları iki maçtan biri, 4. sıradaki istanbul başakşehir, diğeri de geçtiğimiz hafta oynadıkları ve son dakikalarda yedikleri golle 2-1 mağlup oldukları kasımpaşa deplasmanı. 5 galibiyetleri içerisinde de bizim geçen hafta son 2 dakikada 2 gol yiyerek 3 puan bıraktığımız rize deplasmanı ve içeride boktan bir oyunla 2 puan bıraktığımız mersin i.y. maçları da var.

    tabi buradan şu çıkmamalı, sonuçta puan kaybettikleri maçlar içerisinde galatasaray'ın çok rahat bir oyunla 3 puan aldığı maçlar da var. onları kıyaslamıyorum. bu çok saçma bir karşılaştırma olur zira. fakat bu işi kıyaslamaya sokmamamın sebebi, aynı kadro, aynı durum ve aynı moral-motivasyon ile çıkmalarından ziyade, akhisar'ın kadro gücü ile galatasaray'ın kadrosunun gücü. akhisar belediyespor'un sezona, geçtiğimiz sezonki kadrosundan bir çok oyuncusunun ayrılmasından sonra devam ettiğini, yerlerine de ne derece oyuncularla doldurduğunu söylemek oldukça yoruma açık. mesela en başta, 2-3 senedir takımın maestrosu olan bilal kısa, geçtiğimiz sezonun devre arasında gelen ve kadıköy'den 3 puanı söküp getiren ricardo vaz te ve yunan gol tanrısı fanis gekas bu sezon kadroda olmayan isimlerden en önemlileri. yerlerine gelen isimlere de baktığımızda en dikkat çekici isim, 11 maçta 6 golü ile premier lig tozu yutmuş kolombiyalı santrafor hugo rodallega. başta bilal ve gekas olmak üzere gelen oyuncuların onlar kadar efektif olmaları çok zor. ancak burada iş, oyuncular kadar cihat hocaya da düşüyor. sonuçta bir kadroyu 'takım olgusu' içerisine sokabilen, oyuncuları birbirleri ile deyim yerindeyse harmanlayabilen kişidir teknik direktör. bilal ve gekas'ı da akhisar'da kadronun önemli isimleri haline getiren isim de hamza hamzaoğlu'dur, kısa bir anekdot olarak da ekleyelim. cihat hoca için de en azından bu 11 haftalık maratonda bunu layıkıyla yaptığını söylememiz pekalâ mümkün.

    cihat arslan, geçtiğimiz sezonki kısa balıkesirspor macerasında da bu sinyalleri vermişti bütün kamuoyuna. herkesin aklında olan bir 4-3'lük fenerbahçe maçı var ki, o maçta fenerbahçe adına sezonun en rahat ve bol gol bulabileceği maçı olarak gösteriliyordu. fakat madalyonun yüzü öyle olmadı ve cihat arslan, kısıtlı kadrosu ve neredeyse küme düşmesi garantilenmiş balıkesirspor ile orada 3 gol atarak ve maçın da belirli bölümlerini bir hayli domine ederek fenerbahçe taraftarlarına soğuk terler döktürmüştü. 4-3'lük mağlubiyet alması, belki puan ve skor anlamında somut bir şey vermedi, ancak oyun mantalitesi ve rakibinden çekinmeyen tavrı herkesi etkilemişti. belki de o maçla beraber yaşadığı balıkesirspor performansı, cihat hoca'ya bu sezon akhisar belediyespor'un anahtarlarının teslim edilmesini sağladı.

    hamza hamzaoğlu ve cihat arslan'ın kariyer gidişatına baktığımızda, ikisinin de akhisar dönemi performanslarının parlak olduğunu söylememiz mümkün. hatırlarsınız, hamza hoca da 2012-2013 ve 2013-2014 sezonunda akhisar belediyespor ile ciddi şekilde adından söz ettirmişti. süper lig'e ilk yükseldiği zaman elindeki kadronun yetersizliği ve oldukça tecrübesiz bir ekip oluşlarından ötürü küçümsenen bir takım ile yaptıkları ortada. hatta ligdeki ilk maçlarından, 2014 yazına doğru geçen bu iki sezonluk periyotta akhisar deplasmanını ne denli zor bir mücadeleye dönüştürdüğü hepimizin akıllarında taze duruyor. cihat hoca da akhisar döneminde bu paralelde seyrediyor. ikisi de az bütçe ve görece sıradan oyuncular ile beklenenin üzerine koydular. dilerim, cihat arslan da bu sezonun sonunda akhisar ile ligin ilk 6 sırasında kendisine yer bulur.

    hamza hamzaoğlu ve cihat arslan'ın ortak yönlerini ele aldığımızda, ikisinin de sadece akhisar'da başarılı olmalarının daha fazlasını elbette söyleyebiliriz. ikisi de, hatta aynı dönemde takım arkadaşı da olarak florya metin oktay tesisleri'nin tozunu yutmuşlar, ikisinin de sessiz sedasız futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük maceraları yüksek bir trendde seyrediyor. hatta iki hocanın da kökenlerine baktığımızda ikisi de zamanında balkanlar'dan göçen ailelerin evlatları. buradan şu çıkarımı yapmak ne kadar doğrudur, bilmiyorum; ancak ailelerinin buralardan göç etmeleri ve o hayat şartlarında oradaki yaşam tarzının kendilerini ve ailelerini ne kadar etkilediğini bildikleri için işlerine sıkı sıkıya ve disiplinli bir şekilde çalışmalarına borçlu oldukları söylenebilir. bu elbette doğruluğu muğlak bir ifade ve benim çıkarımım. fakat şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, bu iki teknik direktör son zamanlarda büyük çıkış içerisinde olan 3-4 teknik direktörden biri. hatta bu iki isim dışında son zamanlarda başarılı olan kimler var, inanın aklıma kimse gelmiyor.

    hamza hamzaoğlu'nun galatasaray teknik direktörü olmasının en büyük sebebi, malumunuz akhisar dönemi performansı. 1990-1995 yılları arasında galatasaray'da oynamış ve sarı-kırmızı renklere gönül vermiş biri de olması da bu süreci hızlandırmış olabilir, katılıyorum. şimdi bu niteliklerden dolayı aynı kıyaslama cihat arslan için de yapılıyor. keza, benim de aklıma -en azından orta vadede- gelen isimlerden biri. fakat iki hoca da, acaba şu an için galatasaray kalibresinde hocalar mıdır? tabi bu soruyu cihat hoca için değil de, daha çok hamza hamzaoğlu için sormak daha mantıklı. zira şu an galatasaray teknik direktörlüğü vasfını taşıyan da kendisi.

    geçtiğimiz sezonki çifte, hatta süper kupayı da kattığımızda üç kupalı şampiyon takımın hocası olan hamzaoğlu, son 15 senedir fatih terim'den başka kimsenin erişemediği bir başarıyı tattı. bu tabiki takdire şayan bir durum, fakat galatasaray dinamiklerinin içerisinde zaten başarıya endeksli bir durum var. yani hamzaoğlu muhakkak kendisi ve takımı ile doğru bir iletişime geçmiş ki bu 3 adet kupayı müzeye koymuş. fakat şunun altını çizmekte fayda var, zira geçtiğimiz sezonu gerçekten enine boyuna incelediğimizde galatasaray dışında bütün kulvarlarda sonuca ulaşabilecek bir takım da yoktu, burasını da kabul etmek gerekiyor. bu konuda kabahati biraz da eski teknik direktörlerimizde de bulabiliriz. cesare prandelli, roberto mancini -ki kendisini kişilik olarak da, teknik direktör olarak da oldukça beğenirim, saygı duyarım- hatta diğer eski teknik direktörler; gheorghe hagi, frank rijkaard ve hatta fatih terim'de de. ligde 6 kez finişi çizgide görmüş, uefa kupası'nı bu topraklara getirmiş birini de bu kaba tabirle 'kabahatliler listesi'ne eklememiz doğrudur. peki neden? fatih terim kadar galatasaray geleneklerini, içtihatlarını, içerisindeki yapılanmayı, florya'nın havasını bilen kim var? ve bu havayı soluyan ve bu değirmeni kendisinden daha iyi döndürecek biri yokken, neden bu 3/3'lük başarı 15 sene sonra ancak tekrar edebildi? bu konuda da muhakkak türkiye kupası'nın ve süper kupa'nın çok da öncelikli birer başarı olmadığı konusunda uzlaşabilirsiniz, hatta size hak da veririm. ve galiba bu sorunun da cevabı burada da yatıyor. bunun yanı sıra, sonuçta bir takım her sene, her kupayı da kazanacak diye bir kaide yok, bunun bir emsali de yok. bu lokal başarılar yerine, avrupa'da kazanılacak birkaç zafer ve atlanacak birkaç tur elbette bütün galatasaray taraftarlarının öncelikler listesinde yer alıyor. iyi de bu bir bahane değil ki! 15 senelik süre çok uzun bir müddet, 15 senenin en az 7-8'inde ligin en iyi kadrosuna sahip bir takımın bunu 15. sene sonunda başarması da ayrı bir problem. ya hiç yoksa arada bir veya iki defa alınması gerekmiyor muydu? fenerbahçe ve beşiktaş'ı zaten göstermeye gerek bile duymuyorum, çünkü bu iki takım galatasaray kadar kazanma alışkanlığı ve kültürü olan ekipler değiller. belki beşiktaş'ı 1990'lara kadar söyleyebiliriz, o efsane kadroları metin'ler, ali'ler, feyyaz'lar, rıza'lar, bir nebze katılabilir. ancak aradan geçen 25 senede 4'ten fazla şampiyonluğu olmayan bir takım beşiktaş. e pekalâ şimdi soralım, bu 2000-2015 arasında neden bir kere bile olsa en azından 'duble' yapılmış bir sezon yok?

    yukarıda anlattığım dubleli sezonlar, üç kupalı şampiyonluklar ancak 15. sene sonunda geldiyse burada ya bir sıkıntı var, ya da bu üç kupayı da kazanmak oldukça matah bir iş, öyle değil mi? peki siz de bir düşünün o zaman. yıllarca 'şerefli üçüncülük' ile kendilerini kandırmış ve bunu bir psikolojik yenilgiye dönüştürmüş beşiktaş ve aziz yıldırım'ın yıllarca 'kazanan takım' olma yolunda, temeli kendisinin fevri hareketlerine dayanan, görünürdeyse takıma kazandırma alışkanlığı verme durumunda bir ego meselesi haline getirdiği ve oyuncağına dönüştürdüğü fenerbahçe. ve bütün bunların yanında, şimdi saymaya gerek görmediğim, herkesin adı gibi bildiği bir galatasaray. şimdi terazinin kantarında hangisi ağır basıyor?

    belki de hamza hamzaoğlu 3 kupayı da alarak başarılı oldu. ancak kendisinden beklenenler değil miydi bunlar? hafızanızı bir zorlayın, geçtiğimiz yıllarda bütün sezon başı kamplarında oyuncular 'bütün kupalara talibiz' derken acaba taraftar gazı mı alıyorlardı? yoksa gerçekten galatasaray futbol takımı'nın yapması üzerine vazife olduğu bir şeyden mi bahsediyorlar? bunun muhasebesini elbette futbolcu yapamaz, zira o çıktığı her müsabakayı kazanmak ile mükelleftir. maç maç bakıldığında günlük performans olarak elbette her maçı kazanamaz, şampiyon olunan senelerde hep 34/34 mü yapılır? hayır tabi ki, genel tabloya bakılır. bu, sezon içerisindeki turnuvalarda da böyledir. belki bir turnuvadan elenmiş olabilirsiniz, bu elendiğiniz an için bir başarısızlık gösterilebilir. fakat sezon sonunda, en başından beri katıldığınız bütün kulvarlarda netice olarak elde ettiğiniz başarılar ile beraber masaya yatırılarak ölçülür. bunu şöyle açıklayabilirim; türkiye kupası, süper lig ve sezon sonunda bu iki turnuvadan en az birinin kazanılması ile katılınacak olan süper kupa. herhangi bir turunda elenmiş olduğunuz türkiye kupası serüveninizin neticesi, o elendiğiniz maçın akşamında değil, sezon sonunda diğer kulvarlarda katıldığınız bütün turnuvaların neticesi ile belli olacak. türkiye kupası'ndan elendikten sonra türkiye ligi şampiyonluğu ve akabinde gelecek olan süper kupa sizi türkiye kupası'ndaki başarısızlıktan muaf tutacaktır muhakkak.

    ancak yine de o sezonda, o kupada başarısız olduğunuz değişmeyecek. burasını ayırmak lazım.

    peki ben bu kadar anlattım, cihat hoca'dan, hamza hoca'dan, fatih terim'den, galatasaray'ın katıldığı ve yapması gereken şeylerden bahsettim. içinde de 'lokal' olarak tabir ettiğim başarılardan söz ettim. bir şeyin ismi hiç geçmedi. ve bu en önemli şey, galatasaray'ın kurulurken manifestosu olan şey. bir bütün olarak baktığınızda aslında bu lig şampiyonluklarının, türkiye kupası zaferlerinin hepsi denizde birer kum olduğunu anlamanız, anlamamız gerekiyor. galatasaray'ın ilk ve en önemli olması gereken mücadelesi de odur. bunun dışındaki her şey gerçekten ama gerçekten teferruattır, detaydır, arka planda kalması gerekendir. her şey, ondan sonra geliyor.

    http://fs5.directupload.net/.../151112/ysd9rxxk.png

    fakat ben bugün objektif ve realist bir bakış açısıyla baktığımda, bu manifesto için bir çaba göremiyorum. ve bu çabayı göremiyorsam, değil 3 kupa, bu 'maksat' çerçevesi içerisinde, bu kupaya giden yolda en ufak bir adım bile atamamışsan 13 kupa kazanmışsan da pek de bir şey ifade etmiyor.

    hani hep konuşulur ya, hatta sözlükte de ara sıra rastgelirim; galatasaray için bir lig şampiyonluğu, avrupa'da birkaç tur atlamaktan daha önemli değildir diye. bunun adı fedakârlıktır. işte olayın özü de bu. ben de buna dahilim. galatasaray'dır çünkü bunu isteyen. bu yüzdendir roberto mancini'yi sevme nedenim. fatih terim'i kişilik olarak hiçbir zaman sevmesem de, takımın başındayken ona hep saygı duyma nedenim buydu. fatih terim'e hepimiz güvenmedik mi? ligde şampiyon olamamış, deplasmanda kazanamamış, bunlar hep detay işte. elbette galatasaray ligde şampiyon olamadıysa başarısızdır, yukarıda o kadar anlattığım şeye karşı bir önerme beklemeyin benden. evet mancini için ben de zaman tanınması taraftarıydım, ben de ligde başarısız olduğu konusunda hemfikirdim. ancak ligde başarısız olsa bile, aynı adam, aynı sezonda, aynı fikstürde bizi o ölüm grubundan çıkardı işte. o gün yaşadığım sevinci hayatımdaki hiçbir şeyden almadım. ligde deplasmanda kazanamayan takımdı o gün karlı sahada juventus'a tekmeyi koyan. real madrid'den 6 tane yiyen takımdı o gün tur atlayan işte. akhisar belediyespor'a 2-1 yenilse bile, deplasmanda juventus ile 2-2 berabere kalarak en zor işi yapan takımdı. budur benim başarı kriterim. ya da, kendi evinde gaziantepspor ile son 10 dakikada bulduğu gol ile 1-1 berabere biten maçın ardından manchester united'ı bir şekilde yenebilen takım. türkiye kupası'nda 1461'e, hem de kendi evinde elense bile, grubun son maçında braga'yı 1-0'dan gelerek 2-1 yenip son 16'ya kalan galatasaray'ı seviyorum ben.

    ve türk olmayan takımları da yenmek için bunca fedakârlık yapıyoruz dedik ya. bir de bu işin sonucunda, avrupa'dan gelecek bir kupa için neler feda edilir, inanın kimse şu an tahayyül edemiyor.

    cihat hoca ile yola başladım, onunla bitireyim. teknik direktörlük kalitesi, bilgisi, oyuncuları disipline etme başarısı ne derece olursa olsun, bunlar bir tarafa; inanılmaz beyefendi ve düzgün bir insan. konuşmalarından tevazu akıyor. belli ki aile yaşantısı ve çevresine olan tavrı örnek olacak türden. ancak galatasaray teknik direktörlüğü öyle herkese nasip olacak bir şey değil. elbette cihat hoca'nın da tıpkı hamza hamzaoğlu gibi galatasaray'da görev almasını isterim. ancak bunun için iyi insan olmanın yanında birçok kriter de yatıyor. florya'nın kapısında yazan yazıyı hepimiz biliyoruz değil mi? 'seni buraya getiren yeteğin, burada tutacak olan ise karakterindir' diye. karakter konusunda cihat hoca adına konuşmaya bile gerek yok. ancak naçizane fikrim, daha pişmesi gerekiyor. hem de öyle akhisar'larda, balıkesir'lerde değil. gerçek bir teknik direktörün yanında. uefa kupası'nın temellerini 12-13 sene evvelden atan jupp derwall'in yardımcısı olan mustafa denizli gibi. tıpkı ankaragücü ve göztepe'yi çalıştırdıktan sonra sepp piontek'in yardımcılığını yapan fatih terim gibi. aynı fatih terim ayrıldıktan sonra kupa finalinde devraldığı fiorentina'ya italya kupası'nı kazandıran roberto mancini'nin, fiorentina sonrası sven-göran eriksson'un yardımcılığına getirildiği gibi. hakeza barcelona b'yi çalıştırırken, aynı zamanda frank rijkaard'ın da yardımcılığını yapan josep guardiola gibi. guardiola'nın yardımcısı olup, o gittikten sonra barcelona'yı devralan -toprağı bol olsun- tito vilanova gibi. carlo ancelotti'nin yanında staj yapan ve muhtemelen benitez'den sonra, veya en geç 4-5 sene içerisinde real madrid'in başına geçecek zinedine zidane gibi.

    dikkat ettiniz mi bilmiyorum, şu anda dünya üzerindeki bütün teknik direktörler, zamanında yine en iyilerin çıraklığını yaptılar. buna daha bir çok örnek gösterebiliriz. zamanında staj yapanlar, şu anda da bir başkalarını yetiştiriyorlar. gelecek zamanda şimdiki stajyerler de günü geldiğinde kendi stajyerlerini yetiştirecekler. tabi aslında buna staj olarak bakmamak lazım. antrenör-yardımcı antrenör vasfı adı altında zaman zaman a takım antrenöründen daha fazla idmanların içinde oluyorlar. o taktik tahtasında yazan stratejilerin, soyunma odasında maç öncesi konuşmaların, oyuncular ile birebir görüşmelerin önceden muhatabı konumundalar. siz sanıyor musunuz fatih terim sepp piontek ile çalışmasa bu kadar başarılı olurdu? neuchatel zaferinde kenarda olan mustafa denizli, büyük usta'nın yanında piştikten sonra olmadı mı? ya da diğerleri?

    bence cihat hoca inanılmaz gelecek vaadeden bir isim. muhakkak, ama muhakkak eski toprak bir kurt hocanın yanında, kendi yeteneği ve bilgisini harmanlayabileceği, onunla gerçekten yüksek bir eşiği atlayabileceği birinin yanında olmalı. tabi bunu demek, biraz tuhaf kaçıyor olabilir elbette. şu anda süper lig'de -nazar değmesin- oldukça başarılı bir takımın başında bulunuyor ve ben bu halimle ona akıl verecek durumda da değilim. fakat emsaller ortada, sonuçta öğrenmenin de yaşı yok. hatta keşke bir başka efsane, karl-heinz feldkamp'ın yardımcısı olabilseydi zamanında. tabi artık ondan geçti, fakat şu anda imkanım olsa ve ben bir antrenör olsam, ilk uçakla almanya'ya gider, onun yanında ne kaparım onun uğraşı içerisinde olurdum.

    düşünsenize, florya'nın içinden çıkmış, balıkesir ve akhisar'da bütçesine ve takım kalitesine göre boyundan büyük işler başarmış, sonunda da feldkamp -veya başka bir efsane hiç farketmez- yanında pişmiş bir hoca. başarıya tamamen aç, kendisini ıspatlamak için hazır, ve gerekli donanıma da sahip.

    ardından galatasaray uçuşa hazır.

    bunu cihat hoca üzerinden dedim, ancak bülent korkmaz için de, arif erdem için de, hatta şu anda yeni yeni takım çalıştıran bütün teknik direktörler için de, hatta ve hatta hamza hoca için de söyleyebilirim. hepsi galatasaray'ın evlatları.*

    bilgi paylaşıldıkça eskimez, çoğalır.
  • 13678
    galatasarayımızda bir dönem iyi oynamış yerli oyuncuların performanslarının düşmesi ve-veya yaşlarının ilerlemesine rağmen, statta yuhalanma noktasına gelene kadar kulüpten gönderilememesi ile özdeşleşen takımdır. (malesef oyuncularımız da tadında bırakmayı bilmiyor, ayhan, sabri vs)

    başlıca nedeni ise;
    profesyonel bir kulüp yönetiminin olmamasıdır.
    futbol takımının hoca ve kadro yönetimini profesyonel bir ceo’ya devretmiş bir kulüpte kadro istikrarı, menajer lobisi, yeniçerileşme vs gibi durumlar daha kolay yönetilir. amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok. fakat ülke genelinde hiçbir alanda kurumsallaşma ve profesyonel düşünceyi oturtamadığımız için çözümü en zor olan kısımdır. 500 yıllık bir camia ve 100 küsür senelik kulüpte bile kısır iç çekişmeler, sürekli seçim atmosferi ve buna bağlı olarak başkanların popülist yaklaşımı sorunu dikkat çekicidir.

    yan nedenlerden 2000 ruhu ve oyuncuya dayalı düzen;
    kazanılan tarihi başarı sonrası bu başarının çarkları iyi kurulmuş bir sisteme dayandırılmak yerine ruh ve gaz gibi soyut temellere dayandırılması, bu ruhun ancak ona sahip oyuncularla aktarılabileceği sanrısına yol açmıştır. elbette takım ruhu oyuncularla ilişkilidir fakat bireyler değil sistemler kalıcıdır.

    altyapı sorunu, kolaycı yönetim ve yabancı düşmanlığı;
    ülkede oyuncu yetişmemesi, yöneticileri büyük paralara yabancı oyunculara sevk etmiş, yabancı oyuncuların gelir düzeyi yerlilerde kompleks oluşturmuştur. kulüp başkanlarının bizzat yıldız transfer şovları da durumu kötüleştirmiştir.

    ülkemizde sporun değil çekişmenin sevilmesi de kök nedenlerden biridir.

    ancak bugün galatasarayda taraftar cephesi değişiyor. eskiden geçerli olan ölümüne destek yerini rasyonel bakışa bırakıyor. en azından taraftarın bir bölümü sahadaki iyi ile kötüyü ayırt edebiliyor. 10 yıldır denenen aydın tekrar sahaya sürüldüğünde yuhalıyor, kaval kemiği ile top kontrol edenlere “ama koşuyor” diye sabretmiyor, 15 yıldır gelişim kaydetmeyen sabri, denayerin yerine sahada olduğunda görmezden gelmiyor.
  • 13679
    2015/16 sezonunda takımdan ayrılan, genelde 'çöp' diye tabir ettiğimiz futbolcuların güncel durumları:

    alex telles - kiralık - internazionale:
    ilk 7 maçın 6'sında ilk 11 oynadı. bunların son 3'ünde puan kaybettiler. ligde son 3 maçta forma giyinemedi.

    alperen uysal - kiralık - gaziantepspor:
    henüz forma şansı bulamadı.

    aydın yılmaz - satıldı - kasımpaşa:
    sezonun ilk 4 haftasında forma giyinip bulup 1 assist yaptı. son 7 maçta 1 defa son yarım saatte forma şansı buldu.

    berk ismail ünsal - kiralık - giresun:
    ligin ilk 3 maçında forma giyindi fakat gol veya assist yapamadı. 8 maçtır sakat.

    birhan vatansever - kiralık - bergama:
    genelde tüm maçları 90 dakika oynuyor. sadece tek maç kaçırmış, onu da milli takım'a davet edildiği için.

    blerim dzemaili - kiralık - genoa:
    ilk 7 maçın hepsinde oynamış ve 1 gol atmış. 7. maçta kırmızı kart görerek iki maç ceza almış. cezadan sonra yine 1 maç forma giyimiş fakat sakatlanmış.

    armindo tue na bangna bruma - kiralık - real sociedad:
    11 maçın 10'unda yedek olarak olsa da forma giyinmiş. forma şansı bulamadığı tek maçta takım levante'yi 4-0 yenerek sezonun en farklı galibiyetini almış. görünen o ki genelde geride oldukları maçlarda gol yolları için oyuna sokuluyor, fakat henüz gol veya assist yapamamış.

    dany nounkeu tchounkeu - satıldı - bursaspor:
    sezon başında ilk 3 maçı kaçırmış, ardından yaşadığı 3 maç'lık sakatlık dışında hep 90 dakika forma giyinmiş.

    emmanuel eboue - boşta

    emre can coşkun - kiralık - alanyaspor:
    ptt 1. lig'de 7. olan alanyaspor'da 11 maçın 10'unda 90 dakika forma giyinmiştir. son maçta sarı kart cezalısı olduğu için forma giyinmemiştir.

    endoğan adili - kiralık - fc wil:
    isviçre'nin ptt 1. lig'i olan challenge league'de sadece 3 defa sonradan oyuna girmiştir. 2 kere 5. lig'deki a2 takımıyla sahaya çıkmıştır ve henüz gol veya asisti bulunmamaktadır.

    felipe melo - satıldı - internazionale:
    kırmızı kart cezası dışında sadece bir maçta forma şansı bulamamış. şu an liderliğe oynayan inter'in banko oyuncusu.

    furkan özçal - kiralık - kayserispor:
    11 maçın 8'inde ilk 11, 3'ünde sonradan oyuna girmiştir. kayseri'nin banko oyuncusu.

    goran pandev - sözleşme bitti - genoa:
    sezonun ilk 5 maçında forma şansı bulmuştur, fakat gol veya assist yapamamıştır. 3 maçlık kırmızı kart cezasından sonra ise sakatlanmış ve son 4 maçı kaçırmıştır.

    gökhan zan - boşta

    ibrahim coşkun - satıldı - 1461 trabzon:
    henüz forma şansı bulamamıştır.

    kaan baysal - boşta

    lucas ontivero - kiralık - ljubljana:
    ilk iki maçta forma şansı bulamamış. daha sonra bugüne kadar tüm 5 maçta forma giyinmiş ve 3 gol, 1 asistlik performans göstermiş.

    nordin amrabat - satıldı - malaga:
    ligde ilk 6 maçın 5'inde forma giyinmiş ve takım bu haftalarda 1 gol dahi atamamış. real madrid maçında yediği kırmızı kartın 2 maçlık cezasını çektikten sonra menisküsü yırtılmış ve ilk devreyi erken kapatmış.

    oğuzhan kayar - kiralık - gaziantep bb:
    ptt 1. lig'de 3. olan antep belediye'de 11 maçın 9'unda forma giyinip 2 gol, 1 asistlik performans sergilemiş. fakat henüz 90 dakika oynadığı maç bulunmuyor.

    sercan yıldırım - kiralık - bursaspor:
    ligin ilk 5 maçında forma giyinmiştir. son 6 maçın ise sadece 2'sinde forma şansı bulmuştur. şu ana kadar 7 maçta 1 asistlik performansı bulunmakta.

    sinan bolat - satıldı - club brugge:
    ligde 3 maçta 4 gol yedi ve yedeğe düştü. şampiyonlar ligi elemelerinde 1 maçta 4 gol ve avrupa liginde ilk maçta 5 gol yedikten sonra bu dallarda da yedeğe düştü.

    umut gündoğan - kiralık - şanlıurfaspor:
    ptt 1. lig'de sakatlığı dışında 4 maçta forma şansı bulup 1 assist yapmıştır. henüz 90 dakika oynadığı maç bulunmuyor.

    yekta kurtuluş - satıldı - sivasspor:
    5 maçlık sakatlık dönemi dışında 4 maçta forma giyinmiş, fakat toplamda 123 dakika oynamış. gol veya assist yok.
  • 13680
    melo gittikten sonra orta sahada olusan defansif hircinlik eksikligi hepimizin malumu. ayrica takim olarak cok kostugumuzu soylemek pek mumkun degil.

    bu veriler bir kenarda dursun. hucumdaki tek forvet burak ya da umut. podolski sagda, sniper ortada solda da yasin. bizim hucum anlayisimiz genel olarak burak'i savunma arkasina kacirma uzerine. takimimizda forvet uzerinden yuruyen bir organizasyon eksikligi soz konusu. tek forvet oynadigimizda ayaginda top tutamayan forvetlere sahip olmamiz bunda en buyuk etken. sneijder ve podolski'nin final noktalarinda cok daha fazla topla bulusmasini saglamadigimiz takdirde toplar forvetlerimizin ayaginda ölüyor. bunun disinda selcuk da rakibin arkasina sikca saklaniyor. rakip ceza sahasina kadar sayica cok olabilsek de,ceza sahasi icinde cogalamiyoruz. bunun en buyuk nedeni, az once de belirttigimz üzere forvetlerimizin top tutamayisi.

    takimda hala değişmesi gereken cok adam oldugunu dusunuyorum. ancak kisa vadede ofansif gucumuzu artirmak mumkun olabilir.

    13 kasım 2015 macaristan norveç maçında macaristan'ın attigi ilk gole bakin. tek kisi 3 kisiyle basbasayken guzel bir vurusla gol atıyor. vurus kalitesi gibi konulara girmeyecegim, zira uzerinde durmak istedigim konu daha farkli. takimimizin yas ortalamasi yuksek oldugundan, ilerid ve geride mac boyu cogalmamiz mumkun olmuyor. burak her ne kadar hizli da olsa ileri atilan topu almayi becermek, ayaginda tutup takimi rahatlatmak ve ileri cikarmak gibi meziyetleri yok. sirf bu durum bile bizim son yillarda bircok maci diken uzerinde izlememize neden oldu. sayet bizim ayagina biraz hakim, fiziken de biraz diri ve rakiple az cok bogusabilecek kadar guclu bir forvetimiz olsaydi, topu ileri gonderdigimizde 3 kisiyle bas ederek skor bulabilirdik. skor bulmasak da takim arkadaslarinin cikisini bekleyip set hucumunu kurabilen bir forvetle simdiki hucum zaaflarimizi onemli olcude azaltabilirdik. bunun yaninda bu faktorun defansif katkisi da goz ardi edilemez. cunku cikarken kaptirilan toplardan dolayi eksik yakalanma riskinizi minimize ettiginiz gibi, skoru tutmaya calistiginiz zamanlarda en kotu ileride oyunu sogutmus, hatta rakibin de yari sahaya donmesini saglamis olurdunuz. bir tasla iki kus misali. bu sebepten bu ozellikleri on planda bir forvetimiz olursa, tum skor yükünü uzerine yuklemek gerekmeyecek, gol istatistikleri de daha homojen dagilacaktir. ayrica yasli oyuncularin oyun icinde dinlenmesi de saglanabilir. takimi kisa vadede komple degistiremeyecegimize gore bu sekilde gecici bir cozum bulabiliriz.
  • 13681
    yeni gelecek teknik direktörün 2013-2014 sezonundaki gibi bir sendromla karşılaşması çok olasıdır. ben bu sendroma ''eski sevgili'' sendromu diyorum. şöyle ki; fatih terim gittiğinde taraftarlar onun gidişini ani ve adaletsiz bulmuştu. yerine gelen mancini aldığı en küçük kötü sonuçta dahil topa tutuluyor, tribünlerden ''istifa'' sesleri yükseliyordu. taraftarlar mancininin başarılı olup olmamasından çok. ''ah ulan fatih hoca olsa böyle olmazdı.'' diyorlardı kendi kendilerine. uzun ilişkiden çıkar çıkmaz yapılan sevgili size trip attığında ''ulan x'in hiç böyle tripleri yoktu be..'' demek gibiydi. şimdi hamza hamzaoğluyla yollar ayrıldı. o kadar ani ayrıldı ki bırakın bir kaç günü, resmi açıklama yapılmadan önceki salisede bile kimse bundan haberdar değildi. taraftarlar bunu haksız bulurken, yeni gelecek teknik direktörün üstüne binecek zorlu bir yük var. 2 yılda 5 hoca değiştirmiş, eski hocasını çok seven bir takım, eski hocanın ayrılığına anlam veremeyen, verse bile şoktan çıkamayan bir taraftar, beceriksiz bir yönetim ve yarıştan kopulmaması gereken iki kulvar var önünde. ne diyelim, inşallah bu ağırlığı kaldırabilecek bir hoca bulur ''beceriksiz yönetim.''
  • 13682
    hızlı bir süreçte kademeli olarak takım yenilenmeli.

    bu yanlış anlaşılmasın lütfen. öyle 15 oyuncu gönder 20 oyuncu getir gibi bir organizasyondan bahsetmiyorum ki hiç beğenmem bu kafayı.

    ancak bu kadro kısa sürede çok fazla hoca değiştirdi. s4 formunda çok oyuncusu var ve çok hoca değişti.

    2 sene fatih terim. sonra sene başı fatih terim, sene sonuna kadar mancini. sene başı prandelli sene sonuna kadar hamza hoca. sene başı hamza hoca şimdi bir başkası.

    bu kadar çok tahribin sonucu bana göre bu günden sonra katlayarak artarak bir çığa dönüşebilir.
  • 13683
    hamza`nin gönderilmesine taraftarın anlam veremedigini, onun özlenecegini, gonderilisinin haksiz bulunduğunu düşünenler varmış. ben de buna anlam veremedim doğrusu. bana sorarsanız taraftar halay çekmekle meşgul ve hatta yeni teknik direktör kötü sonuçlar alsa dahi olsun ya hamzadan iyidir mantığı olacak.

    hamza'nin başında kaldığı sürece kalıcı kazanımları olmayacak takımdı. şimdi kısa vadede daha zor dönemler yaşayabilir ama en azından uzun vadede avrupada başarı için bir şeyler yapılma ihtimali oluştu. hamza ile bu ihtimal dahi yoktu.
  • 13684
    hamza`nin gönderilmesine taraftarın anlam veremedigini, onun özlenecegini, gonderilisinin haksiz bulunduğunu düşünenler varmış. ben de buna anlam veremedim doğrusu. bana sorarsanız taraftar halay çekmekle meşgul ve hatta yeni teknik direktör kötü sonuçlar alsa dahi olsun ya hamzadan iyidir mantığı olacak.

    hamza'nin başında kaldığı sürece kalıcı kazanımları olmayacak takımdı. şimdi kısa vadede daha zor dönemler yaşayabilir ama en azından uzun vadede avrupada başarı için bir şeyler yapılma ihtimali oluştu. hamza ile bu ihtimal dahi yoktu.
  • 13686
    2010-2011 sezonundan yeterli dersi çıkaramamışki dersi şimdi alttan alıyor. kör çobanın sürüsünün akıbeti uçurumdur. biz uçurum var diyoruz siz kulaklarınızı da tıkıyorsunuz. bırakın bu işe yaramaz yerlileri. bırakın bu hocasını satan, kendinden başkasını düşünmeyen, takım arkadaşlarının emeğine ihanet edenleri. bırakın bu yeteneksizler sürüsünü. zamanında onları destekledikleri için yaşadık biz 2010-2011 sezonunu. bakın buraya yazıyorum bu kafayla gidersek en fazla 3 sezon sonra 5. 6. belki daha aşağıda bir yerde ligi tamamlarız. hele bir de sneijder podolski muslera'dan biri giderse vay halimize.
  • 13689
    taraftarın yani bizlerin hocaya olumlu olumsuz söylemleri olması gayet normal. ama futbolcularımıza bakıyorum bilal haricinde duyduğumuza göre hamza hoca ile vedalaşan olmamış. tamam hocaya karşı kızmış tavır almış futbolcular da olabilir belki fakat en azından göstermelik de olsa vedalaşılır. bu ne lan böyle.!!!

    gerçekten bir vedalaşma yok ise ne kadar hoca da değişse oyuncular değişmediği müddetçe bir şeyler değişmeyeceğinin bize açıkça göstergesidir.

    not: hamza hocanın takımdan ayrılmasına olumlu bakanlardanım.
  • 13692
    son zamanlardaki kötü oyunumuzun sebebi meğerse tamamen bu futbolcu diye geçinenlerden kaynaklıymış...

    hamza hamzaoğlu'nun gönderilmesine olumlu bakıyorum ve geleceğimiz adına çok umut verici bir gelişme olarak görüyorum.

    ancak...

    öyle veya böyle. iyi veya kötü. bu adam 10 ay takımın başında durdu. allah razı olsun, üç kupa kazandırdı. yahu arkadaş el insaf, insan vedalaşır be! insan "hocam her şey için teşekkürler, yolunuz açık olsun." der.

    büyük hayal kırıklığı bu takım. onu bunu geçtim, kovulmadan önceki gün adam umut'u övdü, herkes hunharca eleştirirken. umut neredeydi? sabri'yi herkes kafasında silmişken adam zamlı mukavele imzaladı, karnını doyurdu. sabri neredeydi? diğerlerinin yaptığı da çok büyük ayıp ama bu ikisinin ki daha çok göze batıyor.
    tanıma gelelim; içerisinde vefa kavramından yoksun futbolcular barındıran futbol takımıdır...
  • 13693
    bir topluluğu yönetiyorsanız mesafeli olmalı ve kendinizi ağırdan satmalısınız. iyi niyetli ve sevecen olursanız, özellikle bu toplumun insanları sizi saf görecektir. yaptıklarınızın iyilik olduğunu anlamayacaklardır. ve sırtınızda da taşısanız ilk vazgeçecekleri, önemsemeyecekleri kişi siz olacaksınızdır. bu ülkenin gerçeği budur. yaptıklarına şaşırmamamız gereken takımdır.
  • 13694
    bence yönetim, yönetimdeki bazı insanlar her şeyin farkında. bu takımdaki bazı kan emiciler, takım içinde grup oluşturan çete dağıtılacak. yani umudum bu yönde. şampiyonluk gazına gelmeyip bu sene yapılanmaya girmemiz gerekiyordu ama yine gözleri örttü kupalar. aziz yıldırım bunu bir nebze yaptı. bekir, selçuk, emre b'yi gönderdi. bu adamların da takım içinde oluşum yarattıklarını biliyordu. bizde de öyle adamlar var ve en yakın zamanda umarım gönderilir-dağıtırlar. canı isteyenin oynamadığı, isteyenenin sözleşme kaptığı, isteyenin hoca gönderdiği, isteyenin transfere karışıp engellediği bir kulüp ikinci üçüncü ligde dahi olamaz. ancak bizim için durum böyle.
  • 13695
    şu takım içerisinde var olduğu iddia edilen çetenin nasıl dağıtılacağını merak ettiğim takımımız. bu konuda herkes atıyor tutuyor da bu denli yüksek kontratlara sahip oyuncular nasıl gönderilecek ne olur gelsin bana birisi anlatsın. ağlasanız da sızlasanız da 2.5 sezon daha bu adamları izleyeceksiniz. gelen teknik direktör de ss çalışacak bu oyuncularla. hamza hoca bir nevi başarmıştı bunu. gelen hoca ne yapacak göreceğiz?
  • 13696
    an itibariyle götü rahat kalmamıştır ayaklar titreyecek hatalı pas atamayacaksınız gol kaçıramayacaksınız kafanıza vura vura aranızdaki hainlere zorla öğretilmiş ahlak cesaret vefa enjekte edeceğiz. an itibariyle hiç birşey bu kadar kolay olmayacak . sert tribün nedir baskı nedir hissedeceksiniz. bu düşüncelerimde de yalnız olmadığımı biliyorum

    2015-2016 kadrosu sinir katsayılarını yerinden zıplatmaya yetmiştir.
  • 13699
    felix magath veya muadili, süper disiplinli psikopat, sadist, kabus gibi bir hoca diliyorum onlara.

    inşallah idmanda kan kusarlar, yorgunlukdan duşa gidecek halleri kalmaz.

    sahaya çıktıklarında aman ya yenilirsek nasıl soyunma odasına döneriz diye korkudan dizleri titrer.

    herşeyini vermeyeni, sahada sahtekarlık yapanı öyle bir takıma gönderirler ki futbol hayatı biter.

    öyle bir kabus hoca çöksün ki üzerlerine hayat boyu hamza hocanın değerini bilememişiz diye pişmanlık duysunlar.
App Store'dan indirin Google Play'den alın