• 1833
    tuttuğum takım. neyse la işin şakası bir yana, gelin size nasıl galatasaray'lı olduğumu anlatayım. sene 1993 olması gerekiyor, milliyet gazetesi bir gün sarı lacivert balon verecekmiş, ertesi gün ise sarı kırmızı. bizim ev kadiköy'de stadyumun karşısında, o günlerde en büyük zevkim gol atıldıktan sonra arka odaya koşup yanan meşaleleri izlemek, annem, ananem, dedem fenerli ve ben onlarla birlikte kalıyorum, babam şehir dışında ve babamda o yıllarda takım tutmuyor. ben sarı kırmızı balon istiyorum dedim, olur mu evladım sana sarı lacivert balon alacağız dediler, iş inatlaşmaya bindi, bir çocuğun oyuncağını beklediği gibi * sarı kırmızı balonumu bekledim ve sarı kırmızı balonum 2 gün sonra geldi, bildiğimiz anlamda balon değildi, ince uzun bir torbaydı, üfledikten sonra alttan elinde tutuyordun, balon sürekli sönüyordu, annem şişiriyordu falan, o balonun şişirme muhabbeti de biraz sürdükten sonra balon falan unutuldu. gelelim dayıma, dayım gerçek bir fenerbahçeli ve bende her yiğen gibi dayıya tapıyorum. hani amca soğuktur, amca real betis'li bile olsa çok iplenmez ama dayı çılgındır, candır durumu var ya, oradan da durum fena, üstelik dayım benden büyük olan kuzeni fenerli yapamamış, çocuk galatasaray'lı olmuş, tee 70'lerin başından beri adam benim doğmamı ve beni fenerli yapmayı bekliyor...

    dayım beni antremana götürdü, topçularla tanıştırdı, defalarca kez maça götürdü ve muhtemelen artık benim fenerbahçe'li olduğumu düşünmüştü. o yaşta bir çocuk maça gittiğinde inanılmaz heyecanlanır ve o takıma tapar ama hiç bir şey hissetmedim, ne itici geldi, ne de sevdim orasını, ilk gittiğim maçta fenerli bir oyuncu son dakikada kalenin dibinden gol kaçırmıştı, ulan ne biçim takım bu gol bile atamıyor demiştim, belki de o top gol olsa, siz şu anda bu yazıları okumuyor olacaktınız. şaka la şaka, nerelerden kopup gelip galatasaray'lı olmuşum, ilk gittiğim maçta fener dünya kupası da kaldırsa, galatasaray'lı olacağım işte, kader mi dersin ne dersin ben bilemem.

    sene muhtemelen 94, dayım bana tam takım bir fenerbahçe forması gönderdi, o yıllarda topçuların giydiği formaları bulmak imkansız, store diye bir kavram yok ama adam inanmış. aynı günlerde italya'dan bir ninja kaplumbağa göndermişti, leonardo'yu ilk gördüğümde ki heyecanı halen hatırlıyorum ama yok kardeşim değil forma, kulübü de üstüme yapsalar galatasaray'lı olmaya adeta ant içmişim. sene 1995 okula başlıyorum, bir tatil dönüşü sınıfa bir giriyorum ki herkes fenerli, böyle bir iğrenme geliyor herkesin fenerbahçeli oluşundan ve galatasaray ile olan ömür boyu sözleşmeme imza atıyorum. 2000'lerin başında babamı da galatasaray'lı yaparak, inanılması güç bir hikayeye imza atıyorum.
  • 1834
    bana "senin için hayatta en önemli şeyler nedir?" diye sorulduğunda cevaplarım içinde yer alabilecek sevdamdır.mutsuz olduğum anlarda beni kendime getiren,12 yaşındayken televizyon karşısında gururdan ağlatan bir takım nasıl sevilmez ki...beni galatasaray'lı yapan teyzemi kaybettikten sonra artık basket maçları olsun,futbol maçları olsun kazanınca iki kat seviniyorum çünkü biliyorum o da buları görüp seviniyordur galatasaray'ım için.
  • 1837
    çocukluğumdan beri galatasaraylıyım bütün yıldırmalara, etrafımda ki fenerbahçeli yoğunluğuna rağmen hiç ama hiç aklımın ucundan bile geçmedi galatasaraydan geçmek.

    çocukken bir maçtan sonra hüngür hüngür ağlıyor iken annem odaya girdiğinde bir anda kapadım kendimi ve 'ne oldu?' sorusuna verdiğim cevap 'kafamı çarptım ondan' olmuştu. annem inanmamıştı bu dediğime ve aldı karşısına beni yarım saat dil döktü 'bak onların sana faydası yok, kendini üzme, onlar seninle üzülmüyor, seninle sevinmiyor' diye. belki de bir anne olarak kendince haklıydı. ancak galatasarayımın yıllar sonra bana bu anımı hatırlatıp gülümsememe neden olduğu olayı özetliyorum.

    bugün benim doğum günüm. çok fazla önem vermem öyle kutlamalara falan ve yıllardır da kutlamışlığım yoktur. dün saat 12'ye gelene kadar aklımda hep bir soru vardı. ''acaba bu sene ilk 'o' kutlayacak mı?'' diye sürekli düşünüp durdum. 10 dakika kala hayatımda ilk kez böyle dakikalar sayıyordum. saat tam 23.59 iken internet ve telefondan birşey bekledim. artık saat 00.00 'dı ve bir anda bir mail geldi. bütün tahminlerimde yanıldım maili açtım tam da bu yazıyordu:

    doğumgününüzü kutlar; sağlıklı, mutlu ve sarı-kırmızı yıllar dileriz.

    galatasaray spor kulübü

    bu maili okuduktan sonra baya bir duygulandım ilk kutlayan ilk aşkımdı, galatasaray'dı. annemle yaşadığımız o diyalog aklıma geldi hemen. bu olayın sistematik, tamamen bilgisayar destekli bir uygulama olması bile duygulanmamı engelleyemedi. banane kardeşim isterse yanlışlıkla göndermiş olsunlar.

    'o'nu soracak olursanız, hala kutlamadı ve sanırım kutlamayacak. boşuna dememişiz biz bu zamana kadar:

    bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray
  • 1838
    1984 izmir doğumluyum. hatırladığım ilk galatasaray maçı 1987’deki eskişehirspor maçı, 3 yaşındayken ilk defa babamın ağladığını görmüştüm, koca adam evin içinde bir o yana bir bu yana zıplıyor almış beni kucağına salya sümük ağlıyordu.
    rahatlaması bitince ‘’rerere rarara gassaray gassaray cimbom bom’’ diye bağırdığımızı da hatırlıyorum, o kadar…
    eskişehirspor maçına dair hatırladıklarım bu.

    çocukluğuma dair ikinci önemli ve bende yer etmiş galatasaray maçı neuchatel maçıdır.

    fenerbahçe taraftarı olan amcamlar bizde yemekteydi, trt’den maçı izliyorduk ve amcam sürekli babamı ‘’oğlum ilk maç 3 tane attılar bu maçta da geçirecekler size nasıl olsa otur rahatça seyret heyecan yapma’’ diye kızdırıyordu. skor 4-0 olduğunda babam deliler gibi sevindirken anneme dönüp ‘’adını tanju koysaymışız keşke’’ demişti. çok büyük kimlik bunalımı sorunu oldu bende, çocukluğumda en çok kıskandığım adam ne komşumuzun oğluydu ne de ana okul arkadaşımdı, babamın yeni prensi ‘’tanju çolak’’ tı.

    o yüzden tanju fener’e transfer olduğunda hiç üzülmemişimdir ben, zannediyorum babam da adımı tanju koymadığı için sevinmiştir.

    neyse…

    yaşım büyüdükçe spora futbola merakım arttıkça galatasaray daha çok değer verdiğim daha çok ilgilendiğim bir konu oldu benim için. merakım sevgim ve bağlılığım gitgide artıyordu.

    ailemizde galatasaray taraftarları olmayanların her türlü baskısına teşvikine rüşvet ve hediye tekliflerine inat (6-7 yaşında çocuğu bile şikeyle! teşvikle! kendi yanına çekmeye çalışıyorlar) babamın aşık olduğu takımın taraftarıydım bende.

    1993* senesi kasım ayıydı ve ben ilk defa galatasaray maçını canlı izleyecektim, galatasaray izmir’de altay ile oynuyordu. izmir atatürk’te oynanan maçı galatasaray falco götz ve o zamanlar kafasındaki saçları seyrek olan suat kaya ile 2-0 yenmişti.

    ali sami yen’e ilk gidişim de yine aynı sene son hafta bursa ile oynanan şampiyonluk maçıdır. 2-0 kazandığımız maç sonrası 10 yaşında ilk defa sevinçten gözleri dolmak ne demek sami yen’in kapalı tribününde anlamışımdır.

    galatasaray ilk futbol takımı ile girmiştir hayatıma. büyüdükçe olgunlaştıkça galatasaray’ın bir futbol takımının çok ötesinde bir olay olduğunu kavramaya başladım. 11 yaşında galatasaray lisesi’ni ziyaret etiğimde bana klüp tarihi ile ilgili anlatılanlar ağzımı açık bırakmıştı.

    galatasaray’ın 500 senelik mazisi olan bir ilim irfan yurdu olduğunu;
    osmanlı’da batılı tarzda eğitim veren ilk lise olduğunu;
    devlet adamı yetiştirdiği için mekteb-i sultani de dendiğini;
    birinci dünya savaşında yaşları 15-17 arasında değişen galatasaray liseli öğrencilerin ‘’gönüllü’’ olarak çanakkale cephesine gittiklerini ve okulun
    1915’te 13 1916’da 4 1917’de 5 mezun verebildiği;
    kore savaşı sırasında okulun öğrencileri kendi kanları ile türk bayrağı yapıp üzerine de ‘’beraberiz’’ yazarak kore’de savaşan askerlere yollamaları

    gibi bilgiler beni hem çok şaşırtmış hem galatasaray’a olan sevgi ve hayranlığımı arttırmış hem de galatasaray’a sadece futbol gözüyle bakmamı sağlamaya başlamıştır.

    metin oktay’ı tanıdım öğrendim bu sırada mesela. babam ve arkadaşları anlattılar bana onlara sorduğumda ''metin oktay kimdir?'' diye
    benim gibi izmir’li olan taçsız kral’ın galatasaray’ı galatasaraylılar’ın 10’u ne kadar sevdiğine şahit oldum. ‘’taçsız kral’’ lakabının 10’a attığı goller, olduğu gol krallıkları sebebiyle değil, kral kişiliğinden kral insanlığından dolayı daha çok yakıştığını düşündüm hep.

    eşleri istemiyor diye galatasaray’a gelmekten vazgeçen yabancı oyuncuları, kız arkadaşına sinema kapatıp ‘’özel hayatım kalmadı yurtdışına gitmek istiyorum ben’’ diyen kaptanımızı, alacağı ücreti transfer pazarlığı yapıp beşiktaş’a fener’e gidebilecek ‘’profesyonel’’ oyuncuları gördükten sonra,

    nişanlısı ‘’izmir’e dönmeni istiyorum, ya ben ya galatasaray’’ diyince ‘’galatasaray! o senden daha vefalı’’ diyen, tuttuğu takıma olan aşkını ‘’sarı-kırmızılı renklere küçükten beri hayrandım. galatasaray izmir'e geldiğinde okuldan kaçar, maça giderdim. bence galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım.’’ diye anlatan, rakip takım 20bin galatasaray 8bin transfer ücreti teklif ettiğinde hiç düşünmeden galatasaray’a imza atan metin oktay’ı öğrenmek gerekiyormuş galatasaray’ı galatasaray sevgisini daha iyi anlayabilmek için…

    yeteri kadar uzadı galiba daha fazla uzatmayayım.

    babasından tanıyan öğrenen bir çocuk için galatasaray aşk’tır…

    ne kazanılan şampiyonluklar ne avrupa’da ki başarılar ne stadın büyüklüğü güzelliği ne de yıldız oyuncu olup olmaması zerre ilgilendirmez beni... tabiki başarılarıyla mutlu olurum aldığı kupalarla gurur duyarım hatta çıldırıp kendinden geçip asy'de 5 sıra düşüp kolumu çatlatabilirim şampiyonluk maçımızda... ama bunların olmaması galatasaray'a duyduğum aşk'ı ne azaltır ne etkiler...

    kendimi bildim bileli gs yazan bir arma ve sarı kırmızı benim hep hayatımda… aşk hep hayatımda...

    teşekkürler baba…

    edit: *izmir'de ki altay maçı 1994 diye aklımda kalmış ama 1993'müş şimdi kontrol ettim, hatırlatması ve düzeltmesi için aslan penchesi'ne teşekkürler...
  • 1839
    http://www.youtube.com/...&feature=related + ¤

    http://www.youtube.com/watch?v=MKFZJp7OfOM

    şu iki videoyu izleyip de tüyleri diken diken olmayacak ve gözleri dolmayacak bir galatasaraylı tanımıyorum. galatasaraylı olmak da böyle bir şey işte.
    ne demiş metin oktay; bence galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır. galatasarayı işte bunun için tercih eder ve galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım.

    edit: link sorunsalı.
  • 1840
    profesyonel futbol a takimina ara transfer doneminde kadrosuna direkt girebilecek kalitede en az 3 oyuncu transfer edilmeli.

    mevkiler: sag ve sol acik, forvet.

    riera'dan sezon icerisinde istikrarli bir sekilde verim alamayacagimiz asikar. yedegi var mi? yok.
    keza kazim'in da yedegi yok.
    forvetteyse baros'un ne yapacagi belli olmuyor. istikrar sorunu malum. sezon boyunca sercan'a guvenilmez. muhakkak bir yabanci forvet sart.
  • 1842
    van'daki deprem için yardım yardım tırı göndereceğini ve gaziantep maçının hasılatını van'a göndereceğini açıklayarak ilklerin kulübü ve her zaman her yerde en büyük olduğunu göstermiştir.

    --- alıntı ---
    galatasaray spor kulübü’nden taraftara çağrı

    23 ekim pazar günü van’da meydana gelen ve birçok yurttaşımızın hayatını kaybettiği deprem sonrası, yaralanan ve olumsuz koşullarda yaşamlarını devam ettiren yurttaşlarımız için galatasaray spor kulübü ve galatasaray taraftarı bölgeye gönderilecek iki ayrı tır ile yardım elini uzatıyor.

    bu bağlamda soğuk havaya, gıdasızlığa, barınaksızlığa karşı gerçekten işe yarayacağı düşünülen yardım malzemesini deprem bölgesine götürecek galatasaray taraftarlarının yardım tırı, duyarlı taraftarlarımızın katkısı için 26 ekim çarşamba günü ali sami yen spor kompleksi türk telekom arena’da olacaktır. bu yardım tırı 26 ekim çarşamba günü bölgeye hareket edecektir.

    kulübümüzün yardım tırı ise bu akşam saat 19.00’da yola çıkacaktır.

    duyarlı taraftarlarımızı bir kez daha katkıda bulunmaya davet ediyoruz.

    * taraftarlarımızdan gönderilecek yardım malzemelerini plastik torbalara yerleştirmelerini rica ediyoruz.

    --- alıntı ---

    http://www.galatasaray.org/kulup/haber/11460.php
  • 1843
    23 ekim pazar van deprem felaketi sonrasi gerek kulup gerekse taraftar olusumlarinin aninda baslattigi yardim kampanyalari ve bu kampanyalarin gordugu buyuk destek sebebiyle neredeyse gozlerimi doldurmustur. yonetiminine , taraftarina butun camiasina helal olsun. geride biraktigimiz donemde cok zorluk cektik. gerek yonetimsel gerek sportif sorunlar sebebiyle girmedigimiz sekil katlanmadigimiz uzuntu kalmadi. ama o zaman da demistik o gun ben galatasarayliyim diyebilen bizdendir diye. yeni yonetimin gelmesiyle beraber edindigi gercek galatasaraylilik durusu gercekten gurur vermekte. sike sureci, ekonomik zorluklar, sportif sorunlar hepsini teker teker ele alip cozume ulasmaya calistiklarini gormemiz yetmezmis gibi bu deprem konusunda aninda ortaya koyduklari durus onlari ayri bir yere kurmustur. bu yonetimle, bu camiayla, sarisiyla, kirmizisiyla galatasarayligigimla gurur duyuyorum. helal olsun size..
  • 1846
    kendisini şu sıralar yerine koyduklarım ve de eşlik kurduklarımın tam listesi:

    2 senelik anlamsız bir ilişkiden sonra düşülen duygusal boşluk. sarıyla-kırmızıyla sevişebilirim. (ulubatlı sunıs hikayesi, bu maddenin alt metnindeki galatasaray anlarına gönderme yapmaktadır.)

    yakın zamanda zor günler geçirmiş ve yanında olunamamış, duygusal ve küs bir ablayla yaşanan hayal kırıklığı. (geçen sezon tarihin en kötü sezonunu geçirmiş takım, bu seneye yeni umutlarla başlarken, bir kez bile gidip hala canlı izleyemeyişim, bu paralelde bir durum)

    okulumun uzayan bir senesini hali hazırda okurken, bu dönem de bir türlü adapte olamamak ve derslerin çok kötü gidiyor olması. (prrf. dert değil. neyse. son on senede kadıköy'de galip gelemeyişimiz mesela. yani...)

    sürecek...
App Store'dan indirin Google Play'den alın