kurtuluşunun zengin değil, tam tersine üç kuruşu olmayan, hayata dair para özelinde bir motivasyona da sahip olmayan başkanda olduğuna inandığım kulübüm. galatasaray başkanı ya zenginse farklı bir durumda olmalı
*, ya da gücü baltalanabilir iş hayatı ve parasal zenginlikten değil, onlarca milyon insanı tek yumruk yapabilme kapasitesinden gelmelidir.
akçeye zaafı olan başkan bu topraklarda da, batıda da ortodoks yöntemlerin dışına çıkamaz. ünal aysal'ın efsanevi takımı sahadan çekme refleksini verebilmesinin nedeni, ünal aysal'ın o dönem işlerinin çoğunun yurt dışında olmasıyla doğrudan bağlantılıydı. galatasaray'ın başkanı ya yurt dışıyla iş yapan zengin biri olmalıdır, ya da parayla pulla işi olmayan, bir lokma bir hırka yaşayan sıradan bir galatasaraylı olmalıdır.
ali palabıyık'a düdük astırılmıyor ve bu bizi rahatsız ediyor örneğin. ne erden timur, ne burak elmas, ne adnan polat, ne dursun aydın özbek, bu isimlerin hiçbiri düdüğünü asana kadar galatasaray'ı sahaya çıkartmıyoruz diyemez. çünkü kendilerini işlerini baltalamakla tehdit eden "büyük abiler" daima söz konusu olacaktır. akşam şantiyene gelirler, sabah vergi memuru gönderirler, o olur, bu olur, nefes aldırmazlar. ancak işin yurtdışında ise veya para ile işin yoksa ne yapabilirler?
bu konu hakkında çok yüzeysel bir yazı yazdığımı düşünüyorum, kafamdakileri yazmak on, on beş sayfa tutar açıkçası. ancak sözlerimin özünün anlaşılır olduğunu düşünüyorum.