• 7318
    normalde az konuşan biriyim. her an takip etsem de az yazıyorum sözlükte. bugün kendi adıma çoştum ve 10 entry girdim. sarhoş olursam çenem düşer. anca o zaman yazardım herhalde bu kadar. sanırım zafer sarhoşluğu diye buna deniyor. bugün beni çok mutlu ettin galatasaray!

    şu 2-2 biten, baros'un kale önünde golü atamadığı maç öncesinde çocukça hislerle babama mektup yazmıştım. galatasaray'ı onun yerine koyduğumu, onun yanımda olmadığın anlarda armayı sahiplendiğimi, bir babanın winnerlığını galatasarayda bulduğumu yazmıştım. yaklaşık 2 sayfa dolu dolu bir mektuptu. biraz sitem, biraz nefret barındıran ama aslında alt metninde onu çok özlediğimi, ondan kopamayışımı anlatan bir mektuptu. aklımca totem yapmıştım. mektubu gidip ellerimle teslim ettim. sarıldım. biraz ağladım. çabuk ağlayan biri oldum her zaman. aspergerimden dolayı duygularını anlatamayan ama dolu dolu yaşayan biri olduğum için daha kapıdan içeri girmeden gözlerim dolu dolu olmuştu zaten. mektup yazmamdan da anlamışsınızdır olayı. üstümde kendi paramla aldığım metin oktay parçalısı vardı. onu bile yazmıştım mektuba. hey gidi! sitem edeceğiz ya, şeklimizi de koymuşuz hani. o da mektubu okuyup gülmüştü. bana sıkıca sarılmıştı. bilmiyorum belki de mektupta ne yazdığını pek okuyamadı. kazanamasak da aklımca böyle totem yapmıştım.

    seneler öncesinde felç geçirmişti. iyileşmişti ama dil becerilerinin hepsinde bozukluk vardı. konuşamaz mesela halen. yarım yamalak işte, hal hatır soracak kadar. geri kalanı da 'yani işte allah allah' diyecek kadar. bir iki kere yazılı şeyleri okutmaya çalışmıştım. ardından yazmasını istemiştim. yazamamıştı. o yüzden yazılanı anlayıp anlamadığını çözememiştim. ama market alışverişinden tut, bilgisayar oyunlarını oynamaya kadar her işini kendi yapar. yakın dönemde babaannem de vefat ettiğinden mütevellit kendi başına yaşıyor. o yüzden o mektubu belki anladı belli anlamadı ama hissettiğine eminim.

    evliliğimde destek istemiştim. annem evde terzilik yapıyor. gelirimiz belli. yüzük alacak para bile yoktu hani. doğal olanı yapıp babama gitmiştim ve dış kapının dış mandalı, babasının borçlarını ödememek için sigortalı işe girmeyen bir zavallının babamın evinde beni ezmeye çalışması, babamın dahil kimsenin karşı koymaması kanıma dokunduğundan sabaha karşı 5'te herkes uyurken bavulumu alıp yürüye yürüye, köpeklerin korkusundan tramvay hattının dibinden koca kırmızı bavulumla yürüye yürüye annemin evine gitmiştim. tabii ki mektup yazarak ayrılmıştım oradan da. yine bir sürü sitem dolu, nefret dolu, ağlaya ağlaya tam 3 saat yazdım. ne yazdığıma bile bakmadan aklıma ne geldiyse yazdım. silgi alacak kadar bile paramız olmadığını düşünerek silgisiz bir 1. sınıf geçirmiştim. o dönem bir tarafı yeşil, bir tarafı mavi kurşun kalemler yeni çıkmıştı, çok popülerdi. annem beni okuldan almaya geldiğinde, yanımdaki çocuk annesine o kalemlerden istediğini söylemişti ve ertesi gün o kalem onun kalemliğindeydi. kasıla kasıla kullandığını hatırlıyorum. bunları yazdım. semazen oluşumu hiç bir programımı görmediğini bilmediğini yazdım. 1 senede tam 50 tane kitap okuduğum için istiklal marşımız öncesi 800 kişinin önüne çıkarılıp alkışlatıldığımda orada yalnızca annemin olduğunu yazdım. her sevincim buruktu. hâlâ da öyledir. kimsenin önünde sevinemem. ki görüyorsunuz, buraya yazarak seviniyorum. bir babanın, çocuğun hayatında olması gereken her yeri içim acıya acıya yazdım. arkalı önlü 3 yaprak a4 kağıdı. ona bir de sezen aksu'nun 'küçüğüm' parçasını dinlemesini ve her dinleyişinde boğazına bir yumruk gibi oturmasını istediğimi yazdım. böyle bitmişti mektup. geri dönmemeye kararlıydım fakat 100 yaşına da gelsem babamdan hiçbir zaman kopamayacağımı anlamamıştım henüz. neyse efendim, ben bi şekilde evlendim. yardım eden çok insan oldu. yatak odamı hiç tanımadığım bir yabancı, yemek odamı yine hiç tanımadığım bir yabancı aldı falan derken evlendik işte. ücretli öğrenmenliğin getirdiği 3 kuruşla geçinmeyi bildik. parasız yattığımız, yerime yapılan öğretmen atamasıyla işsiz kaldığım, kimseden 5 kuruş yardımın gelmediği dönemler geçirdik. eşim şehir değiştirip gelmişti. sağolsun hiç gık demeden iş buldu, çalışmaya başladı da rahatladık biraz. kimseden para isteyemem ben. sigara bile isteyemem kimseden. hep kendi paramla yaparım yapacağımı. ama bi rahatça isteyebildiğim babam vardı. onun o anda orada olmayışı beni iyice perçinlemişti. belki de o anda yardım yapması gerekenin babam olduğunu düşündüğüm ve o yardımı yapacak herhangi bir yabancıyı babamın yerine koyamadığım için her işimi kendim görmeye bu kadar takıntılıydım. bilmiyorum.

    gittim. 4-5 ay kadar oldu. geçen sene aldığım formamla gittim. eşimi de götürdüm. sarıldım. uzun uzun sarıldım. içimden bir şeylerin aktığını, sıcacık olduğumu hissettim. eli ayağına dolaştı. ne yapacağını bilemedi. evin içinde dört döndü. kendimi o an rahatlamış hissettim. ama karışık duygularım yüzünden 1 hafta öncesine kadar yine gitmedim. daha doğrusu gidemedim. duyduğum nefreti de sevgiyi de içimden bir türlü söküp çıkarıp atamadığım için. bir ayağım hep geride kaldı. gidemedim. ama yaşadığım onca şeye rağmen, bir gram destek görmeyişime rağmen o adamın benim merhametime, sadakatime, evlat olmama ihtiyacı vardı. çünkü, lanet olsun! atamıyorum içimden. çocukken 'tamam babam, söyle babam, ne istiyorsun söyle oğlum, evin yolunu kendi bulmuş gelmiş oğlum benim, babasının oğlu' deyişlerindeki ses tonu, yüzü, gülümsemesi her şeyi gözümün önünde şu an bile. daha fazla yazamayacağım bunu.

    her zaman galatasaray ve babam yan yana hatta iç içe benim için. birini birinden ayırmam hiçbir zaman mümkün değil. daha önce de yendik kadıköyde ama bu galibiyetin, babamla barışmamın ertesinde gerçekleşmesi bana yine çocukça şeyler hissettirdi. sanki tüm taktiği babam kurmuş, golleri babam atmış, tüm kötüleri eze eze babam yenmiş. babamın bugünkü cılız görüntüsüne galatasaray heybet katıyor benim gözümde. galatasaray! sen benim hayatımsın! yarın babamın yanına tekrar gidip ona sarılacağım. bana yaşattığın tonlarca güzel hislerle babamı hep canlı tuttuğun için sana ne desem bilmiyorum. öyle çocuklaştım bugün. genelde susan bir insan olarak bir günde 10 entry girmiş olmam da bunun göstergesi oluyor biraz.

    hani hikayenin başında silgisiz 1.sınıf bitirdim demiştim, şu zengin çocuğun havalı kalemini yazmıştım. hah işte bugün atama bekleyen bir sınıf öğretmeniyim. yaşadığım zorlukları bildiğim ve hiçbir çocuğun benim yaşadıklarımı yaşamaması için halen ücretli de yapıyor olsam görevimin başındayım. yüz civarı kadar evladım oldu şimdiye kadar. hepsi de sevdi saydı, kendilerinden biri olarak gördüler. onlarla çocuklaşmak ve bir ihtiyaçlarında da direkt bana gelmeleri hoşuma gidiyor. baba rolü oynamaya çalışıyorum işte kendi çapımda.

    lafı çok uzattım biliyorum. bugün mutluyum ve içimi boşaltmak, herkesle paylaşmak istedim. babam yerine koyduğum galatasarayıma, yine biraz sitem, biraz nefret ama alt metninde özlem dolu bir metinle babamı şikayet etmek istedim. moderatörlerden ricam, lütfen bunu silmeyin. konuyla alakası yok değil. konuya göbekten bağlı aslında. bana bu kıyağı yapar mısınız?
App Store'dan indirin Google Play'den alın