• 105
    günümüz futbol anlayışıdır.

    sadece skoru merak ettiğim için değil oyun alanında olan tüm aksiyonları merak ettiğim için futbol izlerdim, ancak bu aksiyonlar son yıllarda yok oldu ve her maç birbirinin kopyası, sıkıcı ve standart bir hal aldı.

    futbol karakteri olan bir spordu, evet spordu diyorum çünkü bunu kaybetti. belki son bir kaç temsilcisi var ama genel manada futbolun karakteri kayboldu ve robotlaştı.

    kalecilerden başlamak istiyorum. önceden bazı kalecilerin oyun tarzları, giyim tarzları vardı ve değişik karakterlerdi. örneğin josé luis chilavert'i izlemek isterdin çünkü maç içinde frikik olacak ve o kullanacaktı. ya top barajdan dönerse kale boş ve rakip gol atarsa diye tv başında senin de adrenalinin yükselirdi. adamın günümüz orta saha ve forvetlerinin çoğundan fazla golü var. rene higuitayı beklerdin saha da ne çılgınlık yapacak diye, topu alıp orta sahaya kadar adam mı çalımlayacak diye beklerdik. ya da santiago canizares gibi karizması olan rakibi korkutan adamlar vardı yada eşofmanıyla meşhur olan gábor király .

    her kulübün gediklisi bir defans oyuncusu olurdu. kariyerinde bir sürü de hata yapardı ama kimse onları çöp, bidon vs. ilan etmezdi. hatasıyla sevabıyla severdik çünkü kulübe aidiyetin sembolü bu adamlar olurdu. şimdilerde robotik tipler dolu ortalıkta, evet daha az hata yapıyorlar ama katkıları da az. bu günlerde defans oyuncuları iki pas yapınca aaooowww deniyor, fernando hierro, laurent blanc, gheorghe popescu veya siniša mihajlović gibi pasın kitabını yazan stoperler gayet normal oyunculardı ve bu adamların çoğu da harika frikik kullanırdı.

    bek oyuncuları o kadar sıradanlaştı ki artık roberto carlos'u bırak yarısını bile hayal edemiyoruz. 100 m'lik sahayı kullanan, şut, frikik, korner vs. atan bek oyuncusu artık hayalden öte bir durum.

    orta sahalar... ah ahh... mermi gibi şut atan adamları arıyor gözlerim. spikerlerin dilinde geçmişten kalan bir söz var hala "mesafe tanımaksızın topa vurur" diye, nerede ronald koeman nerede clarence seedorf nerede steven gerrard veya tugay kerimoğlu. sürekli koşan ve yanındakine pas vermekten başkaca bir iş yapmayan adamlardan acayip sıkıldım artık. tornadan çıkmış gibi hepsi aynı şekilde oynuyorlar.

    günümüzde orta sahaların neredeyse tamamı istatistiğe oynuyor, risk alan oyuncu yok. pas yüzdesi, koşu mesafesi, rakip alanda top kapma vs. bu rakamlar düzgün geldiyse sorun yok. 50 m top atmak, ara pası vermek, 30 m'den şut atmak, dikine dribling yapmak falan hak getire. bazı dünya yıldızı kabul edilen orta saha oyuncularının elli tane maçını izledim ve hiç heyecanlandığımı hatırlamıyorum.

    10 numara mevki artık tedavülden kalktı gibi, ne bu mevkiyi kullanan hoca var ne de o seviyede yetenekli adam var artık. diego armando maradona, roberto baggio, george hagi, hristo stoiçkov gibi tek başına maçı, sezonu götüren adamlar bitti. sahada hayal edilemeyenleri gerçeğe dönüştüren adamlar geçmişin tozlu raflarında kaldı artık.

    ben ronaldinho izlemek istiyorum. topu ayağına aldığında acaba ne yapacak diye heyecanlanmak istiyorum. defansın içinden geçen, 5 kişiyi peşine takan adam istiyorum. zinedine zidane istiyorum, tekniğiyle, liderliği ile sahayı kontrol eden rakibi baskı altına alan orta saha izlemek kadar keyiflisi var mı? vallahi de ne lionel messi'den ne de ronaldo (cr7)'den gram haz almıyorum. hızlı koş doğru yerde dur ve doğru yere vur olay bitti. (kariyerlerinin başlarında böyle değillerdi )

    her şeyi yapabilen forvetler de bitti artık. güçlü, hızlı, bitirici ve en önemlisi harika tekniği olan ronaldo (el fenomeno) gibi insanı sahaya kilitleyen forvetler de yok. romario gibi 18 civarındaki her topu kaleye sokan tipler de yok, christian vieri gibi yara yara giden forvetler de. özledik be adriano'nun bazukalarını özledik...

    teknik direktörler bile sıradanlaştı, kenarda ingiliz asilzadeleri gibi izliyorlar olanı biteni. ben aksiyon göreceğim ki saha ilgimi çeksin. tamam yılmaz hoca gibi egzajere işlere girsinler demiyorum ama sahanın heyecanını da yaşasınlar bir zahmet.

    hakemlerin bile karakteri vardı, babacandılar. yeri geldiğinde pierluigi collina gibi en yıldız kabul edilen oyuncuya bile basarlardı fırçayı. her şey kuralları motomot uygulamak, kart göstermek değildi, oyunun nabzını elinde tutarlar ve futbolun güzelleşmesine ciddi katkılar sağlarlardı.

    uzattım biraz toparlarsam, ben tornadan çıkmış gibi robotik davranan futbolcular izlemek istemiyorum. yetenekli heyecan veren ve risk alan futbolcular görmek istiyorum. futbol bir temaşa sanatı ise lütfen bunu icra etsinler. kazanmaya odaklı endüstriyel bir bakış açısını asla kabul etmiyorum.

    heyecan, adrenalin, risk, kan (mecazen), ter, gözyaşı, temaşa ve olay istiyorum...

    edit : rene higuita olarak düşünüp carlos valderrama olarak yazmak da ne bileyim fazla melankolinin yan etkileri olsa gerek. ikazından dolayı haz etmem rapidden v2'e teşekkürler.
  • 164
    verdigi bilet fiyati karsiliginda kendi lehine sonuc ve iyi performans bekleyen, aksini gorunce sahada emek veren topcuyu isliklayan taraftar.

    oglum siz galatasaray'i tutuyorsunuz ve icinizi rahat ettirmek icin tribune gidiyorsaniz, yanlis aktivitenin takipcisisiniz.

    futbol boyle bir sey degil. benim mahalle takimim veya galatasaray 100 yil sampiyon olamasin, her mac kaybetsin, ben yine tribunde olurum. esas taraftarlik, esas adanmislik budur. skor taraftari olmak degil.
  • 143
    türkiye ligi için konuşuyorum; 2023 haziran ayına kadar bir beklentim ve isteğim yok. o yüzden açıkcası takıma, hocaya ve başkana zerre kızmıyorum. pandemi arasından sonra sistematik olarak hakemler tarafından doğranıyoruz.
    takımı sahadan çekmek veya alt lige düşmeyi göze almak dışında yapabilecek bir şey yok.
    onu da yapacak ekonomik güce sahip değiliz.
    he başkan cesaret edip yaparsa da maddi gücüm el verdiği müddetçe destek olurum.
  • 194
    fenerbahçe ve algı operasyonları.
    geçen sene mental olarak o kadar yorulmuşum ki kendi maçımızdan başka maç izlemeye tahammül edemedim daha. bjk maçını bile 45 dakika zor izledim.
    adamlar lobinin, algının, rakibi karalamanın, iftiranın binbir türlüsünü o kadar iyi yapıyorlar ki kendileri saha içinde mücadeleyi unutuyor. ancak bu olaylar beni mental olarak çok geriye atmış.
    allah da kahretmesin galatasaray sevgim yüzünden "lanet gelsin futboluna izlemiyorum artık burada maç" diyemiyorum.
    rakibi takip edip analiz etmemiz lazım. ancak hiç içimden gelmiyor. bir de ligi o kadar erken açtılar ki hala daha herkes tatil modunda.
    daha maç 1 algı 1 başladık. yok ofsayt yok penaltı değil. bırakın bizi be bir bırakın. toksik bir ortam var futbolda ve bu gidişle birkaç seneye izleyici oranı çok çok düşecek. yeni nesil bizim gibi göbekten bağlı değil. sıkıldıkları an bana ne ya diyerek izlemeyi bırakacaklar.
  • 107
    futbol medyası, saçma sapan taraftar profilleri, kendini amigo sanan gazeteciler, vasıfsız yöneticiler, ne şiş yansın ne kebap tadındaki federasyon ve mhk... özele inersek senelerdir teknik ve idari kadro istikrarı sağlanmasına rağmen bir türlü göremediğimiz dominant ve iyi oyun. sürekli yapılan yanlış transferler, yapılamayan doğru transferler vs...
  • 110
    abonelik tipi taraftar profili. tamamen başarıya endeksli, her zaman değişiklik isteyen, yapıcı olmak yerine yıkıcı olmayı tercih eden, büyük hayaller kurup sabrın s'sini göstermeyen, aldığı 2 forma ve 1 dekoderden dolayı kusursuz hizmet bekleyen müsterimsi yeni zihniyet.

    galatasaray son 30 senede 14, son 10 senede 5, son 3 senede 2 kez şampiyon oldu. domestik rakiplerimizle kıyaslanamayacak avrupa başarılarımız var. ama hala ilk tökezlemede inanılmaz şımarıklıklar, inanılmaz ithamlar. tek tek futbolcu asmalar. eskiden internetin tribüne sirayeti azdı ama zamanla bu da arttı. aklıselimlik azaldı.

    puan kayıpları sonrası eskiden fenerbahceli yakın arkadaşların arama tacizlerinden kaçardık. artık yorulmamak için sosyal medyada galatasaraylı olan yerlerden kaçmak gerekiyor. iyi ve kötü günümüzde çelişkiler yumağı görmek futboldan soğutuyor.

    ve işin kötüsü coğunluk olduğu için artık her karar da bu tiplere göre alınıyor. yönetim onlara yaranmaya çalışıyor, muhabirler şirinlik yapıyor. en yapmaz dediğimiz hoca gidip eleştiri var diye takımın en onemli üç oyuncusunu kesiyor.

    hep başarı ve iyi gün isteyen olmazsa da gemileri yakan seyirciyi memnun etmeye çalışmak ilk öncelik oldukça başarı maşarı gelmeyecek.
  • 204
    genel anlamda çok fazla ve mütemadiyen erişebiliyor olmak. biz çocukken bizim ligde haftada 3 ya da 4 maç yayını vardı. diğer maçları görmek için haftada bir gün özetlerin verildiği programı beklemen gerekirdi. uefa şampiyonu olduğumuz zamanlarda avrupa liglerini izleyebilmek için eurogoals ya avrupa'dan futbol tarzı haftada 1 saatlik yayınlar olurdu. şampiyonlar ligini izleyebilmek için cumartesi öğlen star tv'deki programı beklerdik.

    bu entry yazarken türkiye saati ile sabahın köründeyiz. cep telefonu ile yatakta uyanmaya çalışırken yazıyorum. biraz kurcalasam dünyanın bir yerinde canlı oynanmakta olan bir futbol maçını bulup izleyebilirim.

    bu gerçekten korkunç seviyede bıkkınlık veren bir faktör.

    takip ettiğimiz türkiye ligi özelinde de durum çok farklı değil. çok fazla şeyle hiç durmaksızın muhatap oluyoruz. senede 38 hafta, haftada 2 saat olan bir olay neticede bu. 52 hafta, haftada 7 gün ve günde 24 saat. bütün bu hengamenin içinde maç gerilerde bir yerde kalıyor zaten. buna toplumun genelindeki nefret ve tahammülsüzlüğü de ekleyince soğumamak için kesinlikle mental açıdan sorunlu olmak lazım.

    nitekim biz toplum olarak onu da kaybettiğimiz için hala futbol izleniyor bu ülkede. abuk subuk paralara tribünler doluyor. insanlar nefret ede ede tüm gün vakit öldürmeye devam ediyor futbol vesilesi ile.

    çıkayım dışarı hayat yaşayım dese, kendisine dayatılan bir yaşam tarzı çerçevesi var. bu sadece merkezi otoriteden gelen bir sansür de değil, tek düzelik, sıradanlık ve tutucukluktan gelen müthiş bir otosansür zaten bu toplumun uhdesinde var.

    hadi hepsini kırdın diyelim, güya parçası olduğumuz "modern dünya"nın en ağır çalışma koşullarına karşılık en düşük ücretlerine çalışıyor bu toplum. akşam bir dışarı çıkayım kafa dağıtayım desen eve dönüşün bütçe açığı yazar.

    onu da atlattın diyelim, artık sokakta başına ne geleceği de belli değil. öyle bir ülke oldu...

    zamanında üstadın dediği gibi, futbol yığınların afyonudur. biz de işin keyif aşamasını çoktan geçtik, zavallı bağımlılar olarak devam ediyoruz. nefret etsek de futbolla ilgilenmeye devam ediyoruz çünkü onunla doldurduğumuz yeri dolduracak alternatif yok. sözlükte ya da twitterda takım savunuculuğu yapmak da torbacılık gibi aslında. bize bir gündem atıyorlar, biz de başkalarına ulaştırıyoruz.

    okulda beden eğitimi dersinde, akşamları ya da haftasonu sabah mahallede okan buruk olurken falan güzeldi futbol. ya da pazartesi sabah babaya gazete aldırıp puan cetveline bir hafta bakarken...

    buradan okan burak'a ey okan efendi diyebilirken, opta verileri arasında kaybolurken değil...
  • 113
    kazanmak için oynanmayan futbol maçları. mücadele eden her iki takımın da sadece savunma yaparak rakibi karşılayarak, alan kapatarak hayatımızdan 2 saati çaldığı zevksiz futbol maçları. artık izlediğimiz maçların % 90'ı bu şekilde gerçekleştiriği için futboldan soğudum. eskisi kadar heyecan duymuyorum, bıktım. kitap okuyorum kendimi daha mutlu hissediyorum.
  • 148
    benim icin siyasetin etkisinin futbolda iyiden iyiye hissedilmesi.

    önce sikeciler aklandi.
    sonra proje takimi basaksehir cikti, senelerce sampiyon yapmaya calistilar, 3 büyükler sponsor bulamazken onlar her transferini sponsorla yapti.
    en son da sike maduru trabzonspor, 2022 sampiyonu olsun diye her türlü yola basvuruldu.
    (bkz: trabzonspor/@vurdu gol oldu)

    daha biz burada gedson gelmemis, burak elmas, mustafa cengiz vs diye birbirimize düselim, ülke futbolu icten icten yeniden yapilaniyor, gencler futboldan uzaklastiriliyor, farkinda olmasak da futbol da bir yerlerden toplumsal egilimlerin kurbani oluyor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın