204
genel anlamda çok fazla ve mütemadiyen erişebiliyor olmak. biz çocukken bizim ligde haftada 3 ya da 4 maç yayını vardı. diğer maçları görmek için haftada bir gün özetlerin verildiği programı beklemen gerekirdi. uefa şampiyonu olduğumuz zamanlarda avrupa liglerini izleyebilmek için eurogoals ya avrupa'dan futbol tarzı haftada 1 saatlik yayınlar olurdu. şampiyonlar ligini izleyebilmek için cumartesi öğlen star tv'deki programı beklerdik.
bu entry yazarken türkiye saati ile sabahın köründeyiz. cep telefonu ile yatakta uyanmaya çalışırken yazıyorum. biraz kurcalasam dünyanın bir yerinde canlı oynanmakta olan bir futbol maçını bulup izleyebilirim.
bu gerçekten korkunç seviyede bıkkınlık veren bir faktör.
takip ettiğimiz türkiye ligi özelinde de durum çok farklı değil. çok fazla şeyle hiç durmaksızın muhatap oluyoruz. senede 38 hafta, haftada 2 saat olan bir olay neticede bu. 52 hafta, haftada 7 gün ve günde 24 saat. bütün bu hengamenin içinde maç gerilerde bir yerde kalıyor zaten. buna toplumun genelindeki nefret ve tahammülsüzlüğü de ekleyince soğumamak için kesinlikle mental açıdan sorunlu olmak lazım.
nitekim biz toplum olarak onu da kaybettiğimiz için hala futbol izleniyor bu ülkede. abuk subuk paralara tribünler doluyor. insanlar nefret ede ede tüm gün vakit öldürmeye devam ediyor futbol vesilesi ile.
çıkayım dışarı hayat yaşayım dese, kendisine dayatılan bir yaşam tarzı çerçevesi var. bu sadece merkezi otoriteden gelen bir sansür de değil, tek düzelik, sıradanlık ve tutucukluktan gelen müthiş bir otosansür zaten bu toplumun uhdesinde var.
hadi hepsini kırdın diyelim, güya parçası olduğumuz "modern dünya"nın en ağır çalışma koşullarına karşılık en düşük ücretlerine çalışıyor bu toplum. akşam bir dışarı çıkayım kafa dağıtayım desen eve dönüşün bütçe açığı yazar.
onu da atlattın diyelim, artık sokakta başına ne geleceği de belli değil. öyle bir ülke oldu...
zamanında üstadın dediği gibi, futbol yığınların afyonudur. biz de işin keyif aşamasını çoktan geçtik, zavallı bağımlılar olarak devam ediyoruz. nefret etsek de futbolla ilgilenmeye devam ediyoruz çünkü onunla doldurduğumuz yeri dolduracak alternatif yok. sözlükte ya da twitterda takım savunuculuğu yapmak da torbacılık gibi aslında. bize bir gündem atıyorlar, biz de başkalarına ulaştırıyoruz.
okulda beden eğitimi dersinde, akşamları ya da haftasonu sabah mahallede okan buruk olurken falan güzeldi futbol. ya da pazartesi sabah babaya gazete aldırıp puan cetveline bir hafta bakarken...
buradan okan burak'a ey okan efendi diyebilirken, opta verileri arasında kaybolurken değil...
bu entry yazarken türkiye saati ile sabahın köründeyiz. cep telefonu ile yatakta uyanmaya çalışırken yazıyorum. biraz kurcalasam dünyanın bir yerinde canlı oynanmakta olan bir futbol maçını bulup izleyebilirim.
bu gerçekten korkunç seviyede bıkkınlık veren bir faktör.
takip ettiğimiz türkiye ligi özelinde de durum çok farklı değil. çok fazla şeyle hiç durmaksızın muhatap oluyoruz. senede 38 hafta, haftada 2 saat olan bir olay neticede bu. 52 hafta, haftada 7 gün ve günde 24 saat. bütün bu hengamenin içinde maç gerilerde bir yerde kalıyor zaten. buna toplumun genelindeki nefret ve tahammülsüzlüğü de ekleyince soğumamak için kesinlikle mental açıdan sorunlu olmak lazım.
nitekim biz toplum olarak onu da kaybettiğimiz için hala futbol izleniyor bu ülkede. abuk subuk paralara tribünler doluyor. insanlar nefret ede ede tüm gün vakit öldürmeye devam ediyor futbol vesilesi ile.
çıkayım dışarı hayat yaşayım dese, kendisine dayatılan bir yaşam tarzı çerçevesi var. bu sadece merkezi otoriteden gelen bir sansür de değil, tek düzelik, sıradanlık ve tutucukluktan gelen müthiş bir otosansür zaten bu toplumun uhdesinde var.
hadi hepsini kırdın diyelim, güya parçası olduğumuz "modern dünya"nın en ağır çalışma koşullarına karşılık en düşük ücretlerine çalışıyor bu toplum. akşam bir dışarı çıkayım kafa dağıtayım desen eve dönüşün bütçe açığı yazar.
onu da atlattın diyelim, artık sokakta başına ne geleceği de belli değil. öyle bir ülke oldu...
zamanında üstadın dediği gibi, futbol yığınların afyonudur. biz de işin keyif aşamasını çoktan geçtik, zavallı bağımlılar olarak devam ediyoruz. nefret etsek de futbolla ilgilenmeye devam ediyoruz çünkü onunla doldurduğumuz yeri dolduracak alternatif yok. sözlükte ya da twitterda takım savunuculuğu yapmak da torbacılık gibi aslında. bize bir gündem atıyorlar, biz de başkalarına ulaştırıyoruz.
okulda beden eğitimi dersinde, akşamları ya da haftasonu sabah mahallede okan buruk olurken falan güzeldi futbol. ya da pazartesi sabah babaya gazete aldırıp puan cetveline bir hafta bakarken...
buradan okan burak'a ey okan efendi diyebilirken, opta verileri arasında kaybolurken değil...