1
ben tespit adamı değilim aslında. arada bizim sözlük yazarlarının twitter hesaplarına bakıyorum, gayet güzel tespitleri var. bunu nasıl kaçırmışlar da sözlüğe yazılmamış; anlamak mümkün değil. birtek şu var; (bkz: kisinin yaslandigini futbolcular sayesinde anlamasi). aradım taradım da, dediğime yakın olan tek bu var. bu da tam karşılamıyor söylemek istediklerimi.
acayip bir durum vardır futbolseverlerde. küçük yaşta futbol seyretmeye başlarsın, izlediğin ilk maçtan itibaren futbolcuların dünyası büyülü gelir sana. bizim zamanımızda soyunma odası mahremdi, pek gösteren olmazdı. bu sebepten eski açık sarı desene belgeselini dikkatle izlerim. aslında soyunma odasına girmişliğim vardır. çocukken gittiğim bir 3. lig maçında -af buyurun- çok sıkışmıştım da, soyunma odasının tuvaletine girmiştim. en fazla 20 kişinin kullandığı tuvalet ancak bu kadar pis olabilirdi. yani o cillop gibi fayansların filan görüntülerine kanmayın, soyunma odaları leş gibi bir yerdir. hem ter kokar, hem de -afedersiniz- insan pisliği kokusu olur. ama yine de çocuk aklınla galatasaray soyunma odası sana büyülü bir yer gibi geliyor. kolay mı lan, saunders filan takılıyor orada.
neyse, konuyu fazla dağıtmanın alemi yok şimdi. 18 yaşından küçük kardeşlerimiz için henüz futbolcu yaşıyla kendi yaşını kıyaslamak gibi bir durum söz konusu değil. onlar şimdi saf hayaller peşinde. eminim ki pek çoğu, ilerde şimdilerde kendisi gibi reşit olmayan insanların içine gireceği forma yarışı içinde kendine yer bulacağını hayal ediyordur. ben yaşlarda herkes zamanında mahallede top oynarken soğuktan burnundan sümük aktığı bir halde "ehehe belki müfit erkasap bizim maçı izler de, beni fatih terim'e önerir. dur şu topu iki daha sektireyim. huhuuu" diyordu içinden. 13 yaşına gelmişsin, müfit hoca'nın işi gücü yok senin üst dudağına kömür sürmüş gibi duran bıyıklı halini mi izleyecek? ama kolay değil tabii ki. o yaşlarda oynayanların hepsi senin abin yaşında, amcan yaşında. televoleler'e bakıyorsun, hepsinin altında lüks arabalar. spor gazetelerini açıyorsun okumayı yeni sökmüş biri olarak, "oku adam ol devri bitti, futbolcu ol köşeyi dön devri başladı" vecizeleri. akşam babalar haber izlerken yanlarına geliyorsun, anlamını bilmediğin krizin haberini sunuyor reha muhtar. anladınız mı bağlantıyı? bu yaştakiler futbolculuk hayaliyle yanıp tutuşurlar. ben çocukken gördüm, futbolcu olmayı isteyen kızlar vardı. hem de kadın futbolu'nun esamesi okunmazken. doğal karşılıyorum bu istekleri, ama acı gerçek: futbolcu mutbolcu yapmazlar sizi. futbolcu olsanız da, galatasaray filan da almaz. bu yaşta "hehe, galatasaraylıyım ama fenerde de oynarım" diyorsanız, onlar hiç almaz. bank asya 1. ligde sürünürsünüz. boş yere heveslenmeyin, oturun dersinizi çalışın. liseyi iyi bir yerde okuyun. össde filan avantajı oluyor.
18-20 arası yaşlar. allahım, en sevdiğim dönemler. tabiri caizse, bekaretin yeni bozulduğu zamanlar. lisede beden eğitimi derslerinde "ehehe, ben aslında süper oynarım ya. keşke beni keşfetseler" aşkıyla okul üniformasıyla çılgınca futbol oynanan yıllardan "abi bu sene harçlar da amma arttı yaa" cümlesinin kurulması için can atılan yıllara keskin geçiş... yolunu bulamayan, sudan çıkmış balığa dönüyor. yolunu bulan öğrenci evine çıkıp kız atmaya çalışıyor. başarısız olurlar genelde (iyice nkfvas gibi oldu bu). başarısız olunca ne olacak? internetten maçları izlemeye çalışıyorsun, ama zor be hacı. kotalıysa internet zaten imkansız da, kotasız internette bile takılmalar, donmalar... digitürk web tv'ye bile güvenmem, tavsiye etmem. ama o öğrenci evine bir ligtv şart, değil mi? evde d-smart olsa bile, takımlarımız avrupadan erkenden elendiği için pek maç izleme şansın olmuyor. e takdir edersiniz ki 5-6 ev arkadaşı erkek toplanıp da aşk-ı memnu'yu seyredince o iğrenç evde duygusallaşıp batak partilerini iptal ediyorlar. "olm, bu sene lig tv'nin taraftar paketi varmış, 12 liraya galatasaray'ın maçlarını izliyormuşsun. hepimiz galatasaraylı olduğumuza göre..." nah 12 lira. banane yahu, kazıklanmak istiyorsanız 5 kişi imece kazıklanın. kurdurtuyorlar ligtv'yi, maçı izlerken bir bakıyorlar, oyuncu değişikliği yapılıyor. yeni dönemden kimi örnek versem ki? hah, tamam. emre çolak oyuna girme hazırlığı yapıyor. ya isimler üzerinde fazla durmayın rica edeceğim. bizim zamanımızda da aydın yılmaz giriyordu oyuna. yaa yaa. görüyor musun ey üniversitelim, dünyayı kurtarma hayallerindeki kardeşim? sen mal mal öss'ye hazırlanırken, adam hem senin gibi berbat bir vücuda sahip olmamış, hem de galatasaray'ın genç yeteneği olarak oyuna giriyor. vay be, etikete bak. galatasaray'ın genç yeteneği. hemen hesapla tabii, emre çolak kaç doğumlu? temsil, 1991 eylül doğumlu. sen? 1991 şubat. işte o an neler kaçırdığını anlıyorsun, ellerini "hayda bre" diyen pehlivan gibi çarparak uykudan kalkmış nazif edasıyla "anasını s..ecem yaa" diyorsun. gerçek burada yüzüne çarpıyor. sen üniversiteye girmişsin, ama bak sen koskoca üniversiteli bile yarın öbür gün o adam gol atsın diye dua edeceksin mevlam'a. ingilterede bu gerçeklerle lisede karşılaşıyorsun, liseden sınıf arkadaşın seaman'a golü çakıyor. neyse bakalım.
sıra geldi benim de içinde bulunduğum 20-25 yaş arası gruba. olgunlaşma dönemi diyebiliriz buna. freud bu döneme fallik dönem diyordu sanırım, sormak lazım da nerede bulacaksın kendisini? bu dönem biraz daha basit. üniversite yıllarının son demlerini yaşıyorsundur (keyfimi seveyim, ben daha 2. sınıfım). artık futbolcunun saha içi performansını görürken yaşına bakmazsın. futbolcunun yaşı transfer döneminde belli olur. bu sene hep görüyorum, benim yaşımdaki insanlar transferlerle fena ilgili. bunun sebebi çok açık. kimin umrunda west hamdan fulham'a geçen 21 yaşındaki stoper? aldığı paraya bakıyorsun, net para. milyon dolarlar artı küsüratı. mesela bugün; bir arkadaşım aradı. çok da severim kendisini. uzun uzun mesut özil'in bizden küçük olduğunu, real madrid'e gittiğini konuştuk. ikimiz de gayet iyi biliyorduk ki, mesut'un barnabeu gibi bir stadda oynaması umrumuzda değil. bilinçaltımızda yatan, biz "gel abi iftardan sonra çay içelim, ama paralar senden." hesabını güderken mesut'un milyon dolarları götürmesi. hep söylüyorum bunu, caner erkin transfer ücretlerinden, aldığı maaştan, primlerinden bana bir sigara parası da olsa vermek zorunda. yoksa çok pis takacağım sana caner.
25-30 yaş dönemi... yavaş yavaş kabullenme dönemi diyelim biz buna. hayallerin suya atılmış sigara gibi, "coss" diye sönmüş gitmiş. eskiden kazanacağını düşündüğün parayla futbolcunun kazanmakta olduğu paranın karşılaştırmasını yapıyordun. şimdi işler değişti. üniversiteden mezun olmuşsun, tam bir boşluktasın. sabahlara kadar oturup sözlükte takılıyorsun, hele kış vakti saat 16:00da uyanınca "güneşi gördüm lan, hehheh" diye espri yapıyorsun. ailenden iş bulma baskıları geliyor, kendince kpss'ye hazırlanıyorsun, ilanları kurcalıyorsun. asgari ücretle çalışsan talim edeceksin. ama serde bilinçli taraftarlık var ya, gidip kendi yaşındaki yerli ya da yabancı futbolcunun formasını alıyorsun. çünkü adam başarmış abi, sen dolmuş beklerken önünden arabasıyla geçiyor. son paranı o formaya harcıyorsun gerekirse. işte bu dönemde, kabul etme ve hayran olma arasında gidip geliyor insanımız.
30-35 yaş arası dönem... belki de en karışığı. topa girsem mi girmesem mi kararsızlığının yaşandığı yaşlar. yeni yeni evlenmişsin. cicim aylarını yaşarken bozmak istemiyorsun. hanım maç izlemeyi sevmiyor. ah ulan, 32 yaşında futbolunun en olgun dönemini yaşayan takımının futbolcusu şimdi ne döktürüyordur ha. evli olmasan da izlesen. televizyonda diziyi izlerken sürekli sağ üst köşeye bakarsın sürekli, acaba maç kaç kaç oldu diye. işte bu döneme kafası tümden karışma dönemi diyebiliriz.
35-40 yaş dönemi... isim bulmaya gerek yok işte, andrapoz dönemi de gitsin. iyi kötü bir iş buldun tabii, evi geçindiriyorsun. hafta içi mahvoluyorsun, sabahn körü kalk, işe git, akşama kadar çalış, akşam yat. düzen bu hacı. hafta sonu da "biricik zevkim var, o da futbol" diyorsun, kuruluyorsun televizyonun başına. gerçeklerin en acısıyla karşılaşma vakti bu vakittir. gün gelecek ki, takımın kaptanı ve 37 yaşındaki oyuncusu jübilesini elbette yapacak. o jübile yaparken tabii bir de omuzlara alınacak. bir de kendi haline bakıyorsun, hafta içi neler yaşadığını düşünüyorsun. ah ah... yıllar sonra nazif gibi "anasını s..ecem yaa" deme vakti bu vakittir işte. tam o sırada hanım diyor ki "e ama senin maçın yüzünden benim dizi kaçıyor", o anda celallenirsin, "konuşma kadın ya, kak bana çay yap" dersin.
işte bu yüzden, arda turan "bu yaşta ben de kendim gibi birini görsem, ben de kıskanırım" dediğinde haklıdır. haklısın ardacığım, şu anda aldığın parayı düşünme dönemindeyiz. 2 sene idare et, 25 yaşını geç. her şey yoluna girecek, gör bak.
acayip bir durum vardır futbolseverlerde. küçük yaşta futbol seyretmeye başlarsın, izlediğin ilk maçtan itibaren futbolcuların dünyası büyülü gelir sana. bizim zamanımızda soyunma odası mahremdi, pek gösteren olmazdı. bu sebepten eski açık sarı desene belgeselini dikkatle izlerim. aslında soyunma odasına girmişliğim vardır. çocukken gittiğim bir 3. lig maçında -af buyurun- çok sıkışmıştım da, soyunma odasının tuvaletine girmiştim. en fazla 20 kişinin kullandığı tuvalet ancak bu kadar pis olabilirdi. yani o cillop gibi fayansların filan görüntülerine kanmayın, soyunma odaları leş gibi bir yerdir. hem ter kokar, hem de -afedersiniz- insan pisliği kokusu olur. ama yine de çocuk aklınla galatasaray soyunma odası sana büyülü bir yer gibi geliyor. kolay mı lan, saunders filan takılıyor orada.
neyse, konuyu fazla dağıtmanın alemi yok şimdi. 18 yaşından küçük kardeşlerimiz için henüz futbolcu yaşıyla kendi yaşını kıyaslamak gibi bir durum söz konusu değil. onlar şimdi saf hayaller peşinde. eminim ki pek çoğu, ilerde şimdilerde kendisi gibi reşit olmayan insanların içine gireceği forma yarışı içinde kendine yer bulacağını hayal ediyordur. ben yaşlarda herkes zamanında mahallede top oynarken soğuktan burnundan sümük aktığı bir halde "ehehe belki müfit erkasap bizim maçı izler de, beni fatih terim'e önerir. dur şu topu iki daha sektireyim. huhuuu" diyordu içinden. 13 yaşına gelmişsin, müfit hoca'nın işi gücü yok senin üst dudağına kömür sürmüş gibi duran bıyıklı halini mi izleyecek? ama kolay değil tabii ki. o yaşlarda oynayanların hepsi senin abin yaşında, amcan yaşında. televoleler'e bakıyorsun, hepsinin altında lüks arabalar. spor gazetelerini açıyorsun okumayı yeni sökmüş biri olarak, "oku adam ol devri bitti, futbolcu ol köşeyi dön devri başladı" vecizeleri. akşam babalar haber izlerken yanlarına geliyorsun, anlamını bilmediğin krizin haberini sunuyor reha muhtar. anladınız mı bağlantıyı? bu yaştakiler futbolculuk hayaliyle yanıp tutuşurlar. ben çocukken gördüm, futbolcu olmayı isteyen kızlar vardı. hem de kadın futbolu'nun esamesi okunmazken. doğal karşılıyorum bu istekleri, ama acı gerçek: futbolcu mutbolcu yapmazlar sizi. futbolcu olsanız da, galatasaray filan da almaz. bu yaşta "hehe, galatasaraylıyım ama fenerde de oynarım" diyorsanız, onlar hiç almaz. bank asya 1. ligde sürünürsünüz. boş yere heveslenmeyin, oturun dersinizi çalışın. liseyi iyi bir yerde okuyun. össde filan avantajı oluyor.
18-20 arası yaşlar. allahım, en sevdiğim dönemler. tabiri caizse, bekaretin yeni bozulduğu zamanlar. lisede beden eğitimi derslerinde "ehehe, ben aslında süper oynarım ya. keşke beni keşfetseler" aşkıyla okul üniformasıyla çılgınca futbol oynanan yıllardan "abi bu sene harçlar da amma arttı yaa" cümlesinin kurulması için can atılan yıllara keskin geçiş... yolunu bulamayan, sudan çıkmış balığa dönüyor. yolunu bulan öğrenci evine çıkıp kız atmaya çalışıyor. başarısız olurlar genelde (iyice nkfvas gibi oldu bu). başarısız olunca ne olacak? internetten maçları izlemeye çalışıyorsun, ama zor be hacı. kotalıysa internet zaten imkansız da, kotasız internette bile takılmalar, donmalar... digitürk web tv'ye bile güvenmem, tavsiye etmem. ama o öğrenci evine bir ligtv şart, değil mi? evde d-smart olsa bile, takımlarımız avrupadan erkenden elendiği için pek maç izleme şansın olmuyor. e takdir edersiniz ki 5-6 ev arkadaşı erkek toplanıp da aşk-ı memnu'yu seyredince o iğrenç evde duygusallaşıp batak partilerini iptal ediyorlar. "olm, bu sene lig tv'nin taraftar paketi varmış, 12 liraya galatasaray'ın maçlarını izliyormuşsun. hepimiz galatasaraylı olduğumuza göre..." nah 12 lira. banane yahu, kazıklanmak istiyorsanız 5 kişi imece kazıklanın. kurdurtuyorlar ligtv'yi, maçı izlerken bir bakıyorlar, oyuncu değişikliği yapılıyor. yeni dönemden kimi örnek versem ki? hah, tamam. emre çolak oyuna girme hazırlığı yapıyor. ya isimler üzerinde fazla durmayın rica edeceğim. bizim zamanımızda da aydın yılmaz giriyordu oyuna. yaa yaa. görüyor musun ey üniversitelim, dünyayı kurtarma hayallerindeki kardeşim? sen mal mal öss'ye hazırlanırken, adam hem senin gibi berbat bir vücuda sahip olmamış, hem de galatasaray'ın genç yeteneği olarak oyuna giriyor. vay be, etikete bak. galatasaray'ın genç yeteneği. hemen hesapla tabii, emre çolak kaç doğumlu? temsil, 1991 eylül doğumlu. sen? 1991 şubat. işte o an neler kaçırdığını anlıyorsun, ellerini "hayda bre" diyen pehlivan gibi çarparak uykudan kalkmış nazif edasıyla "anasını s..ecem yaa" diyorsun. gerçek burada yüzüne çarpıyor. sen üniversiteye girmişsin, ama bak sen koskoca üniversiteli bile yarın öbür gün o adam gol atsın diye dua edeceksin mevlam'a. ingilterede bu gerçeklerle lisede karşılaşıyorsun, liseden sınıf arkadaşın seaman'a golü çakıyor. neyse bakalım.
sıra geldi benim de içinde bulunduğum 20-25 yaş arası gruba. olgunlaşma dönemi diyebiliriz buna. freud bu döneme fallik dönem diyordu sanırım, sormak lazım da nerede bulacaksın kendisini? bu dönem biraz daha basit. üniversite yıllarının son demlerini yaşıyorsundur (keyfimi seveyim, ben daha 2. sınıfım). artık futbolcunun saha içi performansını görürken yaşına bakmazsın. futbolcunun yaşı transfer döneminde belli olur. bu sene hep görüyorum, benim yaşımdaki insanlar transferlerle fena ilgili. bunun sebebi çok açık. kimin umrunda west hamdan fulham'a geçen 21 yaşındaki stoper? aldığı paraya bakıyorsun, net para. milyon dolarlar artı küsüratı. mesela bugün; bir arkadaşım aradı. çok da severim kendisini. uzun uzun mesut özil'in bizden küçük olduğunu, real madrid'e gittiğini konuştuk. ikimiz de gayet iyi biliyorduk ki, mesut'un barnabeu gibi bir stadda oynaması umrumuzda değil. bilinçaltımızda yatan, biz "gel abi iftardan sonra çay içelim, ama paralar senden." hesabını güderken mesut'un milyon dolarları götürmesi. hep söylüyorum bunu, caner erkin transfer ücretlerinden, aldığı maaştan, primlerinden bana bir sigara parası da olsa vermek zorunda. yoksa çok pis takacağım sana caner.
25-30 yaş dönemi... yavaş yavaş kabullenme dönemi diyelim biz buna. hayallerin suya atılmış sigara gibi, "coss" diye sönmüş gitmiş. eskiden kazanacağını düşündüğün parayla futbolcunun kazanmakta olduğu paranın karşılaştırmasını yapıyordun. şimdi işler değişti. üniversiteden mezun olmuşsun, tam bir boşluktasın. sabahlara kadar oturup sözlükte takılıyorsun, hele kış vakti saat 16:00da uyanınca "güneşi gördüm lan, hehheh" diye espri yapıyorsun. ailenden iş bulma baskıları geliyor, kendince kpss'ye hazırlanıyorsun, ilanları kurcalıyorsun. asgari ücretle çalışsan talim edeceksin. ama serde bilinçli taraftarlık var ya, gidip kendi yaşındaki yerli ya da yabancı futbolcunun formasını alıyorsun. çünkü adam başarmış abi, sen dolmuş beklerken önünden arabasıyla geçiyor. son paranı o formaya harcıyorsun gerekirse. işte bu dönemde, kabul etme ve hayran olma arasında gidip geliyor insanımız.
30-35 yaş arası dönem... belki de en karışığı. topa girsem mi girmesem mi kararsızlığının yaşandığı yaşlar. yeni yeni evlenmişsin. cicim aylarını yaşarken bozmak istemiyorsun. hanım maç izlemeyi sevmiyor. ah ulan, 32 yaşında futbolunun en olgun dönemini yaşayan takımının futbolcusu şimdi ne döktürüyordur ha. evli olmasan da izlesen. televizyonda diziyi izlerken sürekli sağ üst köşeye bakarsın sürekli, acaba maç kaç kaç oldu diye. işte bu döneme kafası tümden karışma dönemi diyebiliriz.
35-40 yaş dönemi... isim bulmaya gerek yok işte, andrapoz dönemi de gitsin. iyi kötü bir iş buldun tabii, evi geçindiriyorsun. hafta içi mahvoluyorsun, sabahn körü kalk, işe git, akşama kadar çalış, akşam yat. düzen bu hacı. hafta sonu da "biricik zevkim var, o da futbol" diyorsun, kuruluyorsun televizyonun başına. gerçeklerin en acısıyla karşılaşma vakti bu vakittir. gün gelecek ki, takımın kaptanı ve 37 yaşındaki oyuncusu jübilesini elbette yapacak. o jübile yaparken tabii bir de omuzlara alınacak. bir de kendi haline bakıyorsun, hafta içi neler yaşadığını düşünüyorsun. ah ah... yıllar sonra nazif gibi "anasını s..ecem yaa" deme vakti bu vakittir işte. tam o sırada hanım diyor ki "e ama senin maçın yüzünden benim dizi kaçıyor", o anda celallenirsin, "konuşma kadın ya, kak bana çay yap" dersin.
işte bu yüzden, arda turan "bu yaşta ben de kendim gibi birini görsem, ben de kıskanırım" dediğinde haklıdır. haklısın ardacığım, şu anda aldığın parayı düşünme dönemindeyiz. 2 sene idare et, 25 yaşını geç. her şey yoluna girecek, gör bak.