herkes 3'er 5'er defa gaybında fikir beyan etme hakkını kullandığına göre sıra bana da gelsin isterim.
tanımımızı galatasaray spor kulübü'nün eski elemanı olarak alacaksak eğer, eleman kelimesinin moda mod çevirisinden ziyade hissettirdiklerini konuşmalıyız. galatasaray gerçekten bir aile kültürüne sahip olsaydı eleman lafını pekala fert olarak algılardık. galatasaray'da fatih hoca'dan başka aile olmak kimsenin birincil önceliği olmadığı için eleman lafı ''istihdam edilen'' olarak algılanmıştır. sorun burada başlıyor. yok neymiş başkan ingilizce düşünürmüş de o yüzden employee kelimesi yani mensup anlamında kullanılırmış vs. employee nin 5. ya da 6. anlamıdır mensup. tdk anlamı da ''bir yerle veya bir kimseyle bağlantısı olan, ilişkili'' manasındadır.
sanırım kırılacak o kadar şey varken, eleman hitabı check list'in en altlarında yer alır.
hocanın gözüne soka soka onun istemediği adamlar ile çalışmayı benimseyen yönetici kültürü 1. ve 2. döneminde olduğu üzere 3. dönem yönetiminde de baş gösterdi. kurumsal şirketlerde kimse kimseyle iyi anlaşmak zorunda olmadan işine bakmak durumunda olsa da patron mantığıyla kurumsallaşmaya çalışan galatasaray'da bu sistem eğer ki fatih hoca da işin içindeyse pratikte patlar. patladı da.
kurumsal firma diyoruz, tek kişi komple yönetim değiştirebiliyor. başkanlık makamına gerekli ehemmiyeti göstermeyen employee'yi işten çıkarabiliyor.
sen teoride komple batmışsın, gerçekten yönetim kurulu kararları alabilecek yetide insanları vazifelendirmektense başkanın dediği olur ya da hatırını kırmayalım kapasitesindeki insanları yönetimde tutmuşsun. ben abdürrahim albayrak ya da emir sarıgül'ün başkanın sunduğu-sunacağı hiçbir öneriye muhalif karar alacağını sanmıyorum. sansasyonel bir durum olmadıkça ve başkan aleyhinde kullanacakları bu reyler kendilerine reyting vb. çıkar sağlamadıkça emir sarıgül, abdürrahim albayrak, adnan nas, candan erçetin gibi idareciler
* o aleyhteki oyu kolay kolay başkanın karşısında çıkarmazlar. çünkü bu görevlendirmeyi, başkanın listesine girmeyi bahşedilmiş olarak görürler.
bugün abdürrahim albayrak'a sorsak gerçekten de başkanın kendisini listesine aldığını, bunu ona bahşettiğini düşünür. kendisi o listede diye başkana oy veren insanı düşünmezler. kendi marketinglerini hesaplayamayacak kadar işlerini ''kader, kısmet''e bağlamışlardır. kimse ilk bakışta listeleri umursamaz, başkanın adı ön plandadır. seçimler bu şekilde yapılır. ve yönetim kurulundaki üyeler ''ben listede olduğum için başkanın oyları arttı'' düşüncesinden ziyade ''başkan bunu bana hediye etti'' mantığıyla hareket eder. ünal aysal'ın seçimi kazanmasının etkenlerinde abdürrahim başkan, ali dürüst, adnan öztürk büyük rol oynamıştır. bakmayın siz, şimdiki liste ile adnan polat'tan sonra yönetime aday olsa yine kazanırdı ama homurdanmalar seçimden birkaç gün sonra başlardı.
seçim sistemini değiştirmedikten sonra, bu kafa değişmez. tek elden kurulmaya çalışılan kurumsallık da patron kurumsallığıdır. birimlerin başındaki kişiler yönetim kuruluna oylamak için önerge sunamazlar, önce başkana danışırlar. başkan okey derse sonra kararları kurumsal bir şekilde yönetim kurulunda oylarlar.
peki ya, seçimden önce sadece listeler olsa ve başkan o an için belli olmasa? seçime başkan adayı ünal aysal olarak değil de ''kırmızı grubun yönetim adaylığı'' şeklinde girseler. örneğin; 2014-2017 yılı yönetimi için sarı grup; ali dürüst, adnan öztürk, abdürrahim albayrak, emir sarıgül, aka gündüz özdemir, sedat doğan olarak girse ve sonrasında sarı grup seçimi kazanınca görev dağılımını divan üyeleri ve sarı gruptaki kişilerin yapacağı bir sonraki oylama ile görevleri dağıtsalar, başkanlık dahil? olması gereken kurumsallık budur. pazardan elma seçer gibi yönetim kuruluna adam seçerek sonra onları geri göndererek kurumsallık yapamazsınız. oy çokluğu ile sadece sizin fikirleriniz için toplanmış kalabalık mı arıyorsunuz, yoksa görev dağılımı yaparak kurumsallaşacak firma tandansını kulübe oturtacak deneyimli yöneticiler mi?
fatih terim'in gönderilmesi talebini başkan yönetim kurulu'na sunduğu sürece kimse kurumsallıktan bahsedemez. candan erçetin bu konuyu özgür iradesiyle
* tartışmaya açsaydı bugün kurumsallık yalanını ciddiye alabilirdik.
üzerinde konuştuğumuz kişi, yılda 20 milyon euro gibi bir rakamı kulübe kazandıran işçilerin
* yöneticisi. sana yılda 20 milyon € kazandıran bir emplpyee'n var. ve bu sadece sporla sınırlı. bu yöneticinin aynı zamanda marketing sayesinde elde ettiği bir gelir başarısı da mevcut. drogba için kombine alan taraftar var ise, fatih terim'in sisteminde oynanan futbolu izlemek için kombine alan taraftar
* da mevcut. elmander giderse takım biter düşüncesinden, drogba gitse de fatih hoca bir yolunu bulur ve zevkli futbol izletir diyen taraftar da mevcut ve çoğunlukta. kusura bakmayın ama kadronuzda robben'ler, xavi'ler olsa da takım 1-0'a yatıyorsa o biletler çok rağbet almaz.
*kimse 2004 yunanistan'ı için 52,000 kombine almaz. yaşadığınız ülkenin de bir futbol kültürü mevcut. ve kulübünüzün futbol takımının da yıllardır bu employee ile birlikte kanına işleyen ''spektaküler şekilde maç kazanma'' alışkanlığı mevcut.
kulübün alışkanlıkları demişken, galatasaray kültüründe yöneticilerin ılımlı ve burjuvazi, alt tabaka yöneticilerinin
* ise disiplinli ve kontrolcü olduğu dönemlerde başarılar elde edilmiştir. faruk süren - fatih terim, mehmet cansun - lucescu, ünal aysal - fatih terim gibi. ters örneklerde
* ise fazlasıyla sıçtığımız görülebilir;
adnan polat - frank rijkaard.
tezimi abartarak bitireyim; frank rijkaard başkan, adnan polat teknik direktör olsa idi o dönem daha başarılı olabilirdik.
*siz, göz göre göre yaptığınız yanlışı, kurumsallığa tamamen ters düşecek şekilde el altından ''başkan çok tepesi atarsa gider'' veya ''on kere mesaj attık bi cevap atmadı'' haberlerini basına servis ederseniz sadece kurumsallığınız değil başkanlık makamına uygun hareket edip etmediğiniz de sorgulanır. bu yaz başı birisi gelse ve ünal aysal istifaya davet edilecek dese inanın ki, neden kulüpten para mı çalmış ki diyecek kadar uç örneklerle sorgulardım durumu. olmayacak bir şeyi, olmayacak bir sebeple ilişkilendirmek olurdu. en mantıksız böyle hareket ederdim çünkü önerme mantıksız.
fakat, bugün ünal aysal istifaya davet ediliyorsa tek sebebi başkanlık makamını zedelediğindendir. siz kişilerden bağımsız bu koltukta oturan her kim olursa olsun bu hareket karşısında istifaya davet edersiniz. yarın öte gün, fatih terim başkan olsa ve teknik direktörü kovduktan sonra mesajlarını yayınlasa ilk istifaya davet eden de aynı kişiler olur emin olun. siz bir kültürden bahsediyorsunuz ama o kültürü kendiniz oluşturmamışsınız. yöneticileriniz zamanından beri galatasaray kültürü ile hareket ederek taraftara bu anlayışı empoze etmiş. taraftar kendi içinde ne kadar hayvanoğlu hayvan olsa da yöneticilerinin burjuvazi ve ağır tavırlara ters düşen hareketlerinde onları sorgular. kahvedeki mesut amca'dan geliyor; ''sen koskoca galatasaray başkanısın amına koyim ya''
fatih terim'in kurumsallığa aykırı bir zihniyetinin olduğunu sanmıyorum. erman toroğlu, galatasaray'a geldiği ilk senesinde fatih terim'e sorar, ee hoca napcan derwall'i de gördün onun yolundan mı gideceksin, yoksa eskiye mi döneceksin. hoca ona projelerini anlatır ve erman toroğlu bu sadece galatasaray'ı değil türk futbolunu da çağ atlatır der. tesislerden idari şekle, bütçelemeden gider kalemlerine kadar bir çok proje üretmiştir. böyle birisi kurumsallığa ne kadar karşı olabilir? tabi hoca derwall'den kalan yöntemleri mutlaka uygulayacağını da söylemiştir. bu olay birkaç hafta önce erman toroğlu tarafından anlatıldı. ortada hiç bu mevzular yokken.
bu şekilde kurumsallığa ters düşmeyen bir elemanınızı neden kovasınız ki? çünkü kurumsallık anlayışınız yine neticede tek kişiye bağlıdır. bu tam manasıyla ortadoğu kurumsallığıdır. başkan batılı olsa da fikirleri ortadoğu esintisi taşımakta.
olayın kurumsallık ya da başkanlık makamını zedelemek olmadığı çok aşikar. hele ki, başkanlık makamını ve teknik direktörlük makamını direkt olarak zedeleyen bir yarı kurumsal başkan mevcutken.
olaya fatih terim açısından bakarsak, milli takım için 7 milyon € gibi rakamlar konuşuluyor. elbette ehhemiyeti yoktur fatih hoca için ama peanut ile de çalışılmaz tabi ki. daha kolay iletişimde bulunacağı futbolcular ile daha geniş yetkilerle ve daha çok paraya çalışabileceği bir iş yerinde çalışacak. profesyonel açıdan bakarsa mutlu olur. ama ailesinden koptuğu için paranın ya da diğer etkenlerin pek de gözünde olduğunu sanmıyorum. aslında bu yazımı baştan aşağı okuyunca fatih terim'i ünal başkan'dan çok daha samimi bulduğumu görebilirsiniz. kurumsal şirketlerde yönetim kurulu katında samimiyet pek para etmez. hele ki galatasaray'da samimiyet hiç para etmez. ve gerçekten samimi olmayan taraf
* samimi olan kişiyi suçlarken onun hiç cevap vermemesi de bence samimiyet göstergesidir.
ünal başkan haluk yürekli, rasim ozan kütahyalı, ertem şener gibi adamların direkt ulaşabileceği kişi olarak medya gücü oluşturmaya çalışıyor olabilir ama karşısındaki 30 yıldır elinde bir medya datası ve ilişkileri olan bir futbol adamı. ben medya mensubu olsam max. 2 dönem başkanlık yapıp gidecek birisi yerine kozumu fatih terim için oynarım.
ve medya da bunu yapıyor aslında. sadece soru soruyor şu anda. ''ünal aysal ne düşünüyor'' ya da ''ünal başkan bu tepkilere nasıl karşılık verecek'' gibi konular ile kamuyoundaki tepkiyi sürekli hissetmesi için satır aralarında ve manşetlerde sıklıkla başkana hatırlatıyor.
bu işten federasyon ve fatih terim karlı çıktı. ünal başkan ve yeni getirdiği yönetimdeki kişiler için de çok fazla negatif bir durum olduğunu söyleyemeyiz. onlar da başka gündemler ile bu konuyu değersizleştirerek unutturma yoluna gideceklerdir. olan yine taraftara oldu. hele ki, drogba ya da sinejder'den önce fatih terim için o kombineyi alan, digitürk'ü tekrar açtıran taraftara.
zaten rüyamda hem babam hem fatih terim ölmüştü. çok canım sıkıldı ya.
*