133
maçkoskop
kadro:
muslera 1
sabri -8
ufo -2
semih 2
hakan balta -4
selçuk -5
melo 1
emre -2
riera -7
elmander -4
sercan -6
zurnanin zirt dediği an:
maçın başlamasıyla beraber gelişen galatasaray atağında top en son sercan’ın ayağına geldi. 8. saniyede falandık. topa değil de balona vurdu sanki sercan. o anda yazmaya başladım çok kötü futbol oynayacağımızı.
-
varil:
sabri sarıoğlu; ilk çıktığı maçtan beri ne oyunlarını gördüm, ne küfürler ettim. ama sabri’den bugün tiksindim. hiçbir zaman futbolcu dememiştim zaten ama bu maç itibariyle sildim. 76 numaradan sonra sıra benim nazarımda kendisine gelmiştir.
gladyatör:
bu maçı televizyondan izleyen milyonlarca galatasaray taraftarı; maçı küfür etmeden bitiren bir galatasaray taraftarı olduysa ben bir daha galatasaraylıyım demem. hani her takımın kötü oynadığı maçlar olur, inat mı ediyorsunuz lan şerefsizler. rakiplerin nasıl olsa başı belada, ‘’ne oynıcam, kerizmiyim’’ hesabı mı yapıyorsunuz?
-
borozanci:
fırat aydınus; türkiye’nin en büyük hakeminin bu kadar kötü bir maçı yönetiyor olması büyük şanssızlık. acıdım kendisine, hele ki ufo kendisini kandırıp serbest vuruş aldığı zaman o top gol olsaydı çok yazık olacaktı.
-
bir soru – bir cevap:
şu olsaydı daha iyi olurdu dediğimiz bir futbolcu var mı?
yok; kötü bir maç oynayacağımız ilk 10 dakikada belli oldu. kim oynarsa oynasın kötü oynayacaktı. çünkü bizde kötü oynamak bulaşıcı.
-
imparator:
en kötü maçını yönetti. puan kazanmaktansa adam kazanmayı tercih etti. sabri’den, riera’dan geri dönüş, bir kıpırdanma bekledi. çok bekler. torbasında da bu sefer tavşan falan yoktu. koca bir ilk yarıyı, tribündeki bayan taraftarların maça ilgisizliği kıvamında izledi.
-
ordakiler:
cezalı bursaspor erkek taraftarı yüzünden tribünleri dolduran, cezasız bayan taraftar maç boyu şarkı söyleyip eğlendiler. bu iş ciddiyetten çok uzak. sanki gazozuna maç gibi oldu, aslında gibisi fazla ama neyse.
-
analiz:
3 gün önce ankaragücü paf takımına karşı oynanan iğrenç futbola mazeret bulanlar vardı. galatasaray’ın rakibe saygıdan futbol bile oynamadığını sanmıştık. ve bu maçta da riera’ya futbolcu yakıştırması yapmıştık. koskoca dünya şampiyonu ülkeden alınan sol açık, antrenmanda bile oynayamayacağı kolaylıkta bir iki çalım atabilmişti. dolayısıyla adaletin bekçisinin, adaletli hocası ilk maçta kendisini banko oynatacaktı. ne yazık ki oynattı, umarım oynadığı oyunu beğenmiştir. morali bozulmasın diye de önümüzdeki maçta da oynatır. hocamız için puanın ne önemi vardır, oyuncu kazansın yeterdir. aksi olsa son kullanma tarihi çoktan geçmiş, küflenmişi kokmuş, cıvımış sabri’yi kazanmak için maç kaybetmeyi göze alırmıydı?
türkiye ve galatasaray tarihinin aynı nesilde görüp, görebileceği en kötü iki stoperinden hangisinin kadroda olacağı hoca için fark etmiyor. elini torbaya daldırıyor, hangisi çıkarsa onu kadroya alıp, yedek kulübesini pas paslatıyor. sonra da eğer galip gelmişsek cebine para dolduruyor. ama benim için hangisinin olduğu far ediyor. benim her zaman tercihim gökhan zan’dan yana olmuştur. daha iyi futbolcu olduğundan değil tabiî ki. 76 numaralı kazma, geldiği sezon bir iki göt dayamayla girdiği takımın 7 hocasına, 4 şampiyonluğuna mal olduktan sonra ancak kovulabilmiştir. halbuki diğer kazma için bu kadar süre beklemeye gerek yoktur. dünyanın en büyük stoperi bile olsa oynayacağı maç sayısı en fazla 5 dir. sakatlanıp gider, bizi fazla üzmez. bu maçın kadrosu belli olduğunda ne büyük bir keyifle oturmuştum televizyon başına. uzun yıllardan beri ilk defa yedek kulübesi, yedek kaleci dahil nefret ettiğim bir futbolcu yoktu. ne yazık ki maçın bitiminde o çok sevdiğim sabri’den nefret ettim. ve bu nefretim artık yapışmıştır, geçmez, elimi ayağımı desteğimi çektim. yarına kadar sinirim geçmez ise saldırıcıların o şanlı sancağını ben ellerime alacağım.
büyük takım dizilişine geçtiğimiz maçları geride bıraktığımızın resmiydi bursaspor maçı. 4-4-2 hücum futbolunun iki beki sabri ve hakan balta ise, her ikisi de kötüyse sistem hak getire olur. bırak hücuma çıkmayı, isabetli orta yapmayı. elleriyle taç atmaktan aciz iki balta, savunma beki. savundukları şeye bakın, bu iki beke bırakın galatasaray kalesini savundurmayı, aynı anda askerde nöbet bile tutturmazlar. 3-5 nöbetinde iki kulenin nöbetçisi sabri ve hakan olsa, bir kertenkele görseler bunlar bir birlerini vururlar.
sercan yıldırım’ın bursa’da ilk 11 başlaması, beni herkesten çok daha fazla nikbin yapmıştı. iyi kötü bizde futbol oynamıştık, insan kendi köyünde, eski oynadığı takıma karşı veya kendisini seyredenlerin olduğu maçta insan üstü oynar. ben sercan’ın nasıl futbolcu olduğunu bilmiyordum. dolu dolu bir maçını seyretmemiştim. şampiyon takımın santraforunu da bir bok sanmıştım. bırakın futbol oynamayı, gol, çalım atmayı adam ofsaytı tribünlerdeki kadınlar kadar bile bilmiyor. her pozisyonda cırlayan bayanlar ofsayttaki sercan’a top geldiğinde en ufak bir heyecan duymuyorlardı.
hepimiz aynı fikirdeyiz, galatasaray bu sene takım olmuştur. eğer içlerinde kötü oynayan birini fark etmişlerse büyük bir dayanışma örneği göstererek toptan kötü oynamaktadırlar. afferin çocuklara, düşünsenize sabri’nin iğrenç oynadığı maçta hakan iyi oynasa sabri dart tahtasına dönmez mi? şimdi sabri’ye küfür etmek için elini vicdanına götüreceksin. bir tek o mu kötü oynadı? işte takım, işte şampiyon.
şampiyon derken kinaye yapmıyorum. bu sene isterseler her maç böyle oynasınlar, hatta daha beter oynasınlar yine şampiyon olacaklar. belki de bilerek kötü oynuyorlar, yırtınıp, parçalanıp, baros’un salaklığı gibi debelenip de ne yapacaksın. oynayacağın maçlar son piley of 6 maçı. yatın anasını belleyeyim. boşuna çırpınmayın. dicitürk patronu karalar bağlamış, fener’e beşiktaş’a zeval gelecek, batacağım diye düşünüyor. biz de bir omuz atsak da endüstri futbolcuları hepten gebersin diye de kötü oynamış olabiliriz. yalnız beni aldı şimdiden büyük bir vesvese, evham. bir an için gözünüzü kapatın, özlediğimiz şampiyonlar ligi maçında noy kamp’ta barcelona’yla oynadığımızı düşünün. korku filimi gibi ya.
kim bilir kaç kez yazmışımdır? bu kadar kötü bir galatasaray seyretmedim diye. artık yazmayacağım, aklıma da dahiyane bir fikir geldi, fener’e, beşiktaş’a, hızlı balık mali’ye koltuk çıkalım derim ben. hiçbir şey olmamış gibi salağa yatalım da platini bizi kupalardan 5-6 sene atsa. bütün yabancı futbolcuları kovsak, kendi kendimize papazın çayırı günlerimize dönsek diyorum. emre çolak’ın, engin baytar’ın gazete kağıdı ateşi gibi parlayıp, çabucak kaybolmasıyla avunsak, 100 metreci yiğit’i maraton tadında seyretsek. arada garip bir takım bulsak da yensek, sonrasında amigo sabri bize 3 lü çektirse. 2. 5 senede bir sırayla şampiyonluk kupasını kaldırsak, avrupa maçlarında cezalı olmasak şampiyon olurduk diye kendi kendimizi avutsak. messi’yle, ronaldo’yla, gerard’la sanal alemde karşılaşabilsek de rahat uyusak. aksi kabustan da beter. 6 ayda bunca kazmaya kimse futbol oynamayı öğretemeyeceğine göre, hezimetlere şimdiden hazırlanın çocuklar.
birkaç maç şapkadan tavşan çıkınca polayanna taraftar çoğalmıştı, eski kavak yelleriyle serinleyen taraftar, büyük günlerin yeniden geleceğine inanıyordu. demek verilen ilacın tesiri buraya kadarmış, pelteye dönmüş büyük futbolcularımız! oynadıkları son 3 maçta acı gerçeği bir kez daha hatırlattı. bizde futbolun çapı, hacmi bu işte.
biz bir garip çingeneyiz, nemize gerek gümüş zurna
kadro:
muslera 1
sabri -8
ufo -2
semih 2
hakan balta -4
selçuk -5
melo 1
emre -2
riera -7
elmander -4
sercan -6
zurnanin zirt dediği an:
maçın başlamasıyla beraber gelişen galatasaray atağında top en son sercan’ın ayağına geldi. 8. saniyede falandık. topa değil de balona vurdu sanki sercan. o anda yazmaya başladım çok kötü futbol oynayacağımızı.
-
varil:
sabri sarıoğlu; ilk çıktığı maçtan beri ne oyunlarını gördüm, ne küfürler ettim. ama sabri’den bugün tiksindim. hiçbir zaman futbolcu dememiştim zaten ama bu maç itibariyle sildim. 76 numaradan sonra sıra benim nazarımda kendisine gelmiştir.
gladyatör:
bu maçı televizyondan izleyen milyonlarca galatasaray taraftarı; maçı küfür etmeden bitiren bir galatasaray taraftarı olduysa ben bir daha galatasaraylıyım demem. hani her takımın kötü oynadığı maçlar olur, inat mı ediyorsunuz lan şerefsizler. rakiplerin nasıl olsa başı belada, ‘’ne oynıcam, kerizmiyim’’ hesabı mı yapıyorsunuz?
-
borozanci:
fırat aydınus; türkiye’nin en büyük hakeminin bu kadar kötü bir maçı yönetiyor olması büyük şanssızlık. acıdım kendisine, hele ki ufo kendisini kandırıp serbest vuruş aldığı zaman o top gol olsaydı çok yazık olacaktı.
-
bir soru – bir cevap:
şu olsaydı daha iyi olurdu dediğimiz bir futbolcu var mı?
yok; kötü bir maç oynayacağımız ilk 10 dakikada belli oldu. kim oynarsa oynasın kötü oynayacaktı. çünkü bizde kötü oynamak bulaşıcı.
-
imparator:
en kötü maçını yönetti. puan kazanmaktansa adam kazanmayı tercih etti. sabri’den, riera’dan geri dönüş, bir kıpırdanma bekledi. çok bekler. torbasında da bu sefer tavşan falan yoktu. koca bir ilk yarıyı, tribündeki bayan taraftarların maça ilgisizliği kıvamında izledi.
-
ordakiler:
cezalı bursaspor erkek taraftarı yüzünden tribünleri dolduran, cezasız bayan taraftar maç boyu şarkı söyleyip eğlendiler. bu iş ciddiyetten çok uzak. sanki gazozuna maç gibi oldu, aslında gibisi fazla ama neyse.
-
analiz:
3 gün önce ankaragücü paf takımına karşı oynanan iğrenç futbola mazeret bulanlar vardı. galatasaray’ın rakibe saygıdan futbol bile oynamadığını sanmıştık. ve bu maçta da riera’ya futbolcu yakıştırması yapmıştık. koskoca dünya şampiyonu ülkeden alınan sol açık, antrenmanda bile oynayamayacağı kolaylıkta bir iki çalım atabilmişti. dolayısıyla adaletin bekçisinin, adaletli hocası ilk maçta kendisini banko oynatacaktı. ne yazık ki oynattı, umarım oynadığı oyunu beğenmiştir. morali bozulmasın diye de önümüzdeki maçta da oynatır. hocamız için puanın ne önemi vardır, oyuncu kazansın yeterdir. aksi olsa son kullanma tarihi çoktan geçmiş, küflenmişi kokmuş, cıvımış sabri’yi kazanmak için maç kaybetmeyi göze alırmıydı?
türkiye ve galatasaray tarihinin aynı nesilde görüp, görebileceği en kötü iki stoperinden hangisinin kadroda olacağı hoca için fark etmiyor. elini torbaya daldırıyor, hangisi çıkarsa onu kadroya alıp, yedek kulübesini pas paslatıyor. sonra da eğer galip gelmişsek cebine para dolduruyor. ama benim için hangisinin olduğu far ediyor. benim her zaman tercihim gökhan zan’dan yana olmuştur. daha iyi futbolcu olduğundan değil tabiî ki. 76 numaralı kazma, geldiği sezon bir iki göt dayamayla girdiği takımın 7 hocasına, 4 şampiyonluğuna mal olduktan sonra ancak kovulabilmiştir. halbuki diğer kazma için bu kadar süre beklemeye gerek yoktur. dünyanın en büyük stoperi bile olsa oynayacağı maç sayısı en fazla 5 dir. sakatlanıp gider, bizi fazla üzmez. bu maçın kadrosu belli olduğunda ne büyük bir keyifle oturmuştum televizyon başına. uzun yıllardan beri ilk defa yedek kulübesi, yedek kaleci dahil nefret ettiğim bir futbolcu yoktu. ne yazık ki maçın bitiminde o çok sevdiğim sabri’den nefret ettim. ve bu nefretim artık yapışmıştır, geçmez, elimi ayağımı desteğimi çektim. yarına kadar sinirim geçmez ise saldırıcıların o şanlı sancağını ben ellerime alacağım.
büyük takım dizilişine geçtiğimiz maçları geride bıraktığımızın resmiydi bursaspor maçı. 4-4-2 hücum futbolunun iki beki sabri ve hakan balta ise, her ikisi de kötüyse sistem hak getire olur. bırak hücuma çıkmayı, isabetli orta yapmayı. elleriyle taç atmaktan aciz iki balta, savunma beki. savundukları şeye bakın, bu iki beke bırakın galatasaray kalesini savundurmayı, aynı anda askerde nöbet bile tutturmazlar. 3-5 nöbetinde iki kulenin nöbetçisi sabri ve hakan olsa, bir kertenkele görseler bunlar bir birlerini vururlar.
sercan yıldırım’ın bursa’da ilk 11 başlaması, beni herkesten çok daha fazla nikbin yapmıştı. iyi kötü bizde futbol oynamıştık, insan kendi köyünde, eski oynadığı takıma karşı veya kendisini seyredenlerin olduğu maçta insan üstü oynar. ben sercan’ın nasıl futbolcu olduğunu bilmiyordum. dolu dolu bir maçını seyretmemiştim. şampiyon takımın santraforunu da bir bok sanmıştım. bırakın futbol oynamayı, gol, çalım atmayı adam ofsaytı tribünlerdeki kadınlar kadar bile bilmiyor. her pozisyonda cırlayan bayanlar ofsayttaki sercan’a top geldiğinde en ufak bir heyecan duymuyorlardı.
hepimiz aynı fikirdeyiz, galatasaray bu sene takım olmuştur. eğer içlerinde kötü oynayan birini fark etmişlerse büyük bir dayanışma örneği göstererek toptan kötü oynamaktadırlar. afferin çocuklara, düşünsenize sabri’nin iğrenç oynadığı maçta hakan iyi oynasa sabri dart tahtasına dönmez mi? şimdi sabri’ye küfür etmek için elini vicdanına götüreceksin. bir tek o mu kötü oynadı? işte takım, işte şampiyon.
şampiyon derken kinaye yapmıyorum. bu sene isterseler her maç böyle oynasınlar, hatta daha beter oynasınlar yine şampiyon olacaklar. belki de bilerek kötü oynuyorlar, yırtınıp, parçalanıp, baros’un salaklığı gibi debelenip de ne yapacaksın. oynayacağın maçlar son piley of 6 maçı. yatın anasını belleyeyim. boşuna çırpınmayın. dicitürk patronu karalar bağlamış, fener’e beşiktaş’a zeval gelecek, batacağım diye düşünüyor. biz de bir omuz atsak da endüstri futbolcuları hepten gebersin diye de kötü oynamış olabiliriz. yalnız beni aldı şimdiden büyük bir vesvese, evham. bir an için gözünüzü kapatın, özlediğimiz şampiyonlar ligi maçında noy kamp’ta barcelona’yla oynadığımızı düşünün. korku filimi gibi ya.
kim bilir kaç kez yazmışımdır? bu kadar kötü bir galatasaray seyretmedim diye. artık yazmayacağım, aklıma da dahiyane bir fikir geldi, fener’e, beşiktaş’a, hızlı balık mali’ye koltuk çıkalım derim ben. hiçbir şey olmamış gibi salağa yatalım da platini bizi kupalardan 5-6 sene atsa. bütün yabancı futbolcuları kovsak, kendi kendimize papazın çayırı günlerimize dönsek diyorum. emre çolak’ın, engin baytar’ın gazete kağıdı ateşi gibi parlayıp, çabucak kaybolmasıyla avunsak, 100 metreci yiğit’i maraton tadında seyretsek. arada garip bir takım bulsak da yensek, sonrasında amigo sabri bize 3 lü çektirse. 2. 5 senede bir sırayla şampiyonluk kupasını kaldırsak, avrupa maçlarında cezalı olmasak şampiyon olurduk diye kendi kendimizi avutsak. messi’yle, ronaldo’yla, gerard’la sanal alemde karşılaşabilsek de rahat uyusak. aksi kabustan da beter. 6 ayda bunca kazmaya kimse futbol oynamayı öğretemeyeceğine göre, hezimetlere şimdiden hazırlanın çocuklar.
birkaç maç şapkadan tavşan çıkınca polayanna taraftar çoğalmıştı, eski kavak yelleriyle serinleyen taraftar, büyük günlerin yeniden geleceğine inanıyordu. demek verilen ilacın tesiri buraya kadarmış, pelteye dönmüş büyük futbolcularımız! oynadıkları son 3 maçta acı gerçeği bir kez daha hatırlattı. bizde futbolun çapı, hacmi bu işte.
biz bir garip çingeneyiz, nemize gerek gümüş zurna