1415
hagi ile sohbetlerimizin genel akışı içerisinde önemli bir yer tutmaktadır her zaman;
''ama abi ultraslan da çok güzel isim harbi'' şeklinde çıkışlarımız, bazen benden, bazen ondan..
kuruluşunda emeğinin olmadığı bir oluşumun, geldiği noktayı, ve katettiği mesafeyi objektif bir şekilde değerlendirmek zor maalesef, zira başlangıç noktalarını unutulmaz kılan da, ortaya konan beyaz hedeflerin büyüleyici tadı olmaktadır genelde. zaman içerisinde kurucu isimlerin de sohbetleri çerçevesinde gördük ki, ultraslanın mantalitesi ve niyet ettiği zirve noktasının büyüklüğü, sürecin yönetilebilir olmasını da zedeledi alabildiğine.
sayısı 20 küsür milyonlarla ifade edilen bir taraftar grubunun, elitizmin en azından kıyısından geçebilmesini umanlar için ise, tam tersine fazlasıyla 20. yüzyıl türkiyesine uygun arabesk bir kültür biriktiğini görmenin şoku yaşandı, başlangıç tarihinin üzerinden geçen 10 yıllık süreçte. daha acıklı olan ise bu arabesk kültürün gittikçe güçlenerek, ultraslan grubu içerisindeki yönetici eliti oluşturan kitle haline gelmiş olmasıydı zannımca.
lakin galatasaray taraftarını temsil eden devasa boyutlardaki bir grubun üzerine giymiş olduğu gömleğin, çok da şık durmadığını görebilmek için gözünü nefret bürümesine ihtiyacı da yok aslında 'dışarıda' kalanların. zira kurumlar üzerinden var ettiği kimliği ile her daim gurur duymuş, gazi mustafa kemal'den dair önce gözünü batıya dikmiş bir kültür beşiğinin, ısrarla dönüştürülme çabaları, bir yerden sonra sorgulanmakla kalmayacak, aksine 'arkadan gelenler' tarafından zaruri bir süreç olarak ele alınacaktı.
kanımca yaşamış olduğumuz günleri özel kılan durum ise, beklenilen bu sürecin tahmin edilenden daha önce başlamış olmasıdır. farklı sebeplerden dolayı ultraslan grubunun en tepesinde yaşanmakta olan güç dengelerinin değişimi paralelinde, bir süredir daha açık, daha katılımcı, daha samimi bir 'galatasaray için emek' ortamı doğmaya başladığını en azından kendi adıma gözlemlediğini söyleyebilirim. kendilerinden 'farklı' olanları marjinalize etmek yerine, adı galatasaray olan ortak bir potada eritilebileceğine dair yaklaşımların sergilenmeye başlaması, uzun bir süredir 'dışarıda' kalma yolunu seçmiş bazı galatasaraylıları tekrardan çemberin içine girmek için heyecanlandırmakta, bu durum da camiamızın bütün birimlerine yansıyabilecek olası bir sinerjinin müjdelerini sunmaktadır.
bu süreç tabii ki sancılı geçmeye aday, zorlu bir adımdır. statükodan memnun, gerek maddi gerekse manevi anlamda 'ultras' felsefesini kişisel birikimlerine doğru bir yol olarak kullananlar için bu süreç alabildiğine tehlikeli ve bertaraf edilmesi gereken bir süreçtir. fakat galatasarayın tarafı olanlar adına, kodlarında yazana doğru koşar adım gidilebilmesi için, tek engel bu bendin aşılmasıdır, ondan sonrası suyun akışı tadında olacaktır, berrak, temiz, inançlı, inatçı..
el taşın altına sokulsun yeter ki,
cünkü ultras;
galatasaray ulan !
''ama abi ultraslan da çok güzel isim harbi'' şeklinde çıkışlarımız, bazen benden, bazen ondan..
kuruluşunda emeğinin olmadığı bir oluşumun, geldiği noktayı, ve katettiği mesafeyi objektif bir şekilde değerlendirmek zor maalesef, zira başlangıç noktalarını unutulmaz kılan da, ortaya konan beyaz hedeflerin büyüleyici tadı olmaktadır genelde. zaman içerisinde kurucu isimlerin de sohbetleri çerçevesinde gördük ki, ultraslanın mantalitesi ve niyet ettiği zirve noktasının büyüklüğü, sürecin yönetilebilir olmasını da zedeledi alabildiğine.
sayısı 20 küsür milyonlarla ifade edilen bir taraftar grubunun, elitizmin en azından kıyısından geçebilmesini umanlar için ise, tam tersine fazlasıyla 20. yüzyıl türkiyesine uygun arabesk bir kültür biriktiğini görmenin şoku yaşandı, başlangıç tarihinin üzerinden geçen 10 yıllık süreçte. daha acıklı olan ise bu arabesk kültürün gittikçe güçlenerek, ultraslan grubu içerisindeki yönetici eliti oluşturan kitle haline gelmiş olmasıydı zannımca.
lakin galatasaray taraftarını temsil eden devasa boyutlardaki bir grubun üzerine giymiş olduğu gömleğin, çok da şık durmadığını görebilmek için gözünü nefret bürümesine ihtiyacı da yok aslında 'dışarıda' kalanların. zira kurumlar üzerinden var ettiği kimliği ile her daim gurur duymuş, gazi mustafa kemal'den dair önce gözünü batıya dikmiş bir kültür beşiğinin, ısrarla dönüştürülme çabaları, bir yerden sonra sorgulanmakla kalmayacak, aksine 'arkadan gelenler' tarafından zaruri bir süreç olarak ele alınacaktı.
kanımca yaşamış olduğumuz günleri özel kılan durum ise, beklenilen bu sürecin tahmin edilenden daha önce başlamış olmasıdır. farklı sebeplerden dolayı ultraslan grubunun en tepesinde yaşanmakta olan güç dengelerinin değişimi paralelinde, bir süredir daha açık, daha katılımcı, daha samimi bir 'galatasaray için emek' ortamı doğmaya başladığını en azından kendi adıma gözlemlediğini söyleyebilirim. kendilerinden 'farklı' olanları marjinalize etmek yerine, adı galatasaray olan ortak bir potada eritilebileceğine dair yaklaşımların sergilenmeye başlaması, uzun bir süredir 'dışarıda' kalma yolunu seçmiş bazı galatasaraylıları tekrardan çemberin içine girmek için heyecanlandırmakta, bu durum da camiamızın bütün birimlerine yansıyabilecek olası bir sinerjinin müjdelerini sunmaktadır.
bu süreç tabii ki sancılı geçmeye aday, zorlu bir adımdır. statükodan memnun, gerek maddi gerekse manevi anlamda 'ultras' felsefesini kişisel birikimlerine doğru bir yol olarak kullananlar için bu süreç alabildiğine tehlikeli ve bertaraf edilmesi gereken bir süreçtir. fakat galatasarayın tarafı olanlar adına, kodlarında yazana doğru koşar adım gidilebilmesi için, tek engel bu bendin aşılmasıdır, ondan sonrası suyun akışı tadında olacaktır, berrak, temiz, inançlı, inatçı..
el taşın altına sokulsun yeter ki,
cünkü ultras;
galatasaray ulan !