334
http://www.ahmetuykan.com/...ekazi-ahmetuykan.jpg
15 mart 1989′da almanya’nın köln şehrinde oynanan ve tüm türkiye’nin nefesini tutarak izlediği galatasaray-monaco şampiyon kulüpler kupası çeyrek final rövanş maçına damgasını vuran isim şüphesiz arnavut asıllı yugoslav futbolcu cevad prekazi idi.
o tarihte neuchatel maçındaki olaylar sonrası uefa’nın 2 maç saha kapama cezası vermesi ile bayrağını kapan herkes almanya’ya koşmuştu. sarı-kırmızılı efsane takım ilk maçtaki 1-0′lık avantajlı skoru korumak için fransız temsilcisi monaco karşısında gurbette bir zafer maçına daha çıkmıştı. galatasaray, maçın 39. dakikasında orta sahaya yakın bir yerden serbest vuruş kazanmış ve topun başına her zamanki gibi usta sol ayak prekazi gelmişti. herkes gibi monaco kalecisi ettori de oradan kaleye vurulmayacağını tahmin etmişti ve takım arkadaşlarına 2 kişilik baraj yaptırmıştı. ama prekazi 38 numara müthiş sol ayağıyla yaklaşık 40 metre mesafeden mermi gibi vuruşla topu monaco filelerine göndermiş ve bu golle tüm avrupa’yı ayağa kaldırmıştı. karşılaşma 1-1 beraberlikle sona ermesine rağmen galatasaray artık yarı finale adını yazdırmıştı.
işte köln’deki o muhteşem maçın baş kahramanlarından efsane futbolcu prekazi zaman’a, bu kez istanbul’da ilginç açıklamalarda bulundu. sarı-kırmızılı takımda 1985-1992 yılları arasında forma giydikten sonra bir jübile bile yapmadan hatta bir plaket bile verilmeden ülkesine dönmek zorunda kalan prekazi, zaman’ın düzenlediği 14. yılın sporcusu ödül töreni’ne katılmak için istanbul’a geldiğinde yine her zamanki gibi sempatik ve bir o kadar da duygu yüklüydü. futbolu bıraktıktan sonra ülkesinde minik oyuncular yetiştiren bir futbol okulunda kendini çocuklara adayan 46 yaşındaki ihtiyar delikanlı, aradan 12 yıl geçmesine rağmen akıcı ve güzel türkçesi ile sorularımızı içtenlikle cevapladı.
14 yıl aradan sonra g.saray’ın şampiyonluğu kazandığı maç olan eskişehirspor maçında attığın frikik golünden önce kaleci zalad’a topu hangi köşeye atacağını söylediğin doğru mu?
bu tip dedikoduları kim ve neden çıkarıyor bilemiyorum. bunları iddia edenler elini vicdanlarına koyarak maçı tekrar seyretsinler. o frikik golünü zalad dahil hiçbir kaleci çıkaramazdı. herkes iyi bilmeli ki frikik benim işimdi. madem öyle diyorlar o zaman monaco’ya attığım golde de kaleci ettori ile de mi önceden anlaşmışım? fakat bu tür iftiralar maalesef türkiye’de her zaman oluyor.
g.saray bu sezon büyük bir çöküş yaşıyor. fatih terim’in 8 hafta kala görevden uzaklaştırılmasını nasıl değerlendiriyorsun?
bana göre önce en büyük hatayı fatih terim’in kendisi yaptı. fatih hocanın yerinde olsaydım ikinci kez g.saray’ın başına dönmezdim. italya’ya gittiğim gün g.saray’a teknik direktör olarak noktayı koyardım. zirvedeyken hocalığı bırakıp başka bir görevde g.saray’a faydalı olmaya çalışmalıydı. çünkü terim, teknik adam olarak g.saray’da elde edilebilecek tüm başarıları kazanmıştı. aynı zamanda efsane kadro da dağılmıştı. italya’ya gittiğinde herkes onu ‘imparator’ olarak anıyordu. o kadar güzel şeyleri g.saray camiasına yaşatmasına rağmen yönetim de ona yapacağını yaptı ve onu bence kötü harcadılar. beni yetiştiren çok sevdiğim hocamın bir sözü vardı: “avcıdan kaçmayı başaran tavşan bir süre sonra tekrar aynı yoldan geriye dönmeye kalkarsa avcı onu affetmez ve avlar.” derdi. bence fatih hocanın sonu da böyle oldu. keşke f.bahçe, beşiktaş veya milli takım’ın başına gitseydi.
peki hagi’nin g.saray’ın başına gelmesini doğru buluyor musun? sezon sonuna kadar geldi diyorlar!
bana göre hagi zamanlama açısından çok kötü bir dönemde takımı devraldı. sezon başında gelmeliydi. sıfırdan başlamalıydı. ama kendisi çok iyi bir g.saraylı olduğu için bu görevi kabul ettiğini tahmin ediyorum. inşaallah hagi’yi sadece 8 maçlığına göreve getirip kullanmazlar. eğer yönetim sezon sonunda hagi’yi gönderirse 100 yıllık g.saray tarihinin en büyük ayıbını işler. çünkü hagi’nin futbolcu olarak g.saray’a neler verdiğini herkes çok iyi biliyor. yönetim hagi’ye sabrederse antrenör olarak da g.saray’da çok başarılı olacağına inanıyorum.
sence bu sezon kim şampiyon olur? senin gönlün kimden yana?
benim türkiye’de g.saray’dan sonra tuttuğum ikinci takım beşiktaş. türkiye’ye gelmeden önce yugoslavya’da 10 sene boyunca siyah-beyaz renkleri olan partizan’da top oynadığım için beşiktaş’a karşı bir sempatim var. bu nedenle beşiktaş’ın şampiyon olmasını isterdim. zaten biz o dönemler takım olarak fenerbahçe’nin şampiyon olmasını istemezdik. fakat şu anda fenerbahçe şampiyonluğa daha yakın. trabzonspor da son maça kadar sürpriz yapabilir.
hakan şükür ve ergun gürsoy geçtiğimiz günlerde trabzonspor’un şampiyon olmasını gönülden istediklerini ifade etti. trabzonspor’la maç yapacak olan bir takımın futbolcusu ve yöneticisinin bu tip açıklamaları sence doğru mu?
futbolcu olsam ben de aynı şeyleri söylerdim. çünkü insanın gönlünden geçeni söylemesi gayet doğal. yani gönülden istemek o maçta g.saraylı futbolcuların trabzonspor’a karşı şike yapacağı anlamına gelmez. tam tersi trabzonspor maçında g.saraylı futbolcular galip gelmek için daha fazla mücadele edip maçı kazanmaya çalışacaklardır. ama türkiye’de bu tip basit olaylar devamlı büyütülüp yanlış yere çekiliyor.
türkiye’den ayrılışın da olaylı olmuştu. sana vefasızlık yapıldığını düşünüyor musun?
ilk olarak o dönemin g.saraylı yöneticilerine çok kırıldım. en başta alp yalman’a tabii ki. çünkü ‘balık baştan kokar’ derler ya bence çok doğru bir söz. ayrıca benim g.saray’dan kopmama neden olan iftira dolu komplo haberleri yazan bir gazeteci ile ona inanan mustafa denizli’yi asla affetmeyeceğim. ikisi birlikte benim ekmeğimle oynadıkları gibi neredeyse eşimden bile ayrılmama sebep olacaklardı.
bahsettiğin gazeteci ve denizli ne yapmıştı sana?
ben g.saray ile 2. kez sözleşme imzalamıştım, hem de boş mukaveleye imza atmıştım. o dönemde takımın en iyi oyuncusu olmama rağmen bana kaptan cüneyt ile aynı parayı vermişlerdi. mustafa denizli de yeni antrenör olmuştu. bir gün ahmet akcan’la beni mecidiyeköy’de bir restorana çağırdılar. denizli bana, “senin futbol zekana güveniyorum, bana yardımcı ol.” dedi. ben de yönetimin bana yanlış yaptığını ve paramın artırılması gerektiğini söyledim, “hallederiz.” dedi. ama sonra hiçbir şey yapmadı. beni sürekli oyaladı.
olay bu mu yani?
daha bitmedi. sezon başladı, denizli beni kadro dışı bıraktı. tabii tribünler beni istiyor. denizli baktı ki tribünlerden baskı geliyor, bu kez farklı bir yol seçti. bir maçın kadrosuna beni almadı. ben de deplasmandaki maça gitmedim, o gece evde eşim ve akrabalarımla yemek yedik. ertesi gün bir gazetede denizli’ye yakın olan bir gazeteci benim hakkımda, “havaalanından siyah mercedes’iyle hostesleri aldı, takım maç oynarken alem yaptı.” diye geniş bir yazı yazdı. akıllarınca beni yem edecekler. florya’ya gittim idmana çıkacağım. başkan ali tanrıyar’ı gördüm, ‘iyi günler’ dedim. her zaman sarılan başkan yüzüme bile bakmadı. denizli’nin yanına gittim gerekenleri söyledim. sonra da başkana bunun bir düzmece olduğunu söyledim. iyi ki o gece eşim ve akrabalarımla beraberdim yoksa kimi inandırabilirdim ki? hem yuvam dağılırdı hem de g.saray’dan kopardım.
senin döneminde de şu an olduğu gibi teşvik primi veya şike söylentileri var mıydı? hatırladığın bir maç?
her zaman bu tür iddialar türkiye’de vardı ve olacaktır da. galatasaray’da oynadığım dönemlerde bazı rakip takımların teşvik primi aldığını maçta sergiledikleri performanstan dolayı tahmin etmiştim. bunu, dışında bir şeye rastlamadım. fakat medyadan dolayı herhangi bir fenerbahçeli futbolcu ile yan yana gelmekten bile çekinirdim. çünkü medya olayı saptırırdı. bu yüzden medya çok büyük sorumluluk taşıdığını hiçbir zaman unutmamalı.
g.saraylı taraftarlara ve futbolculara bir mesajın var mı?
taraftarlar beni çok iyi biliyor ve tanıyor. birlikte hem iyi hem de kötü günler yaşadık. f.bahçe veya beşiktaş taraftarı gibi hiçbir zaman bizimle kavga etmediler. çünkü biz seyirci için futbol oynardık ve tüm maçlarımızda tribünleri doldururlardı. fakat her sene g.saray başarılı olacak diye bir kural yok tabiiki. futbolcular da artık maziyi unutup psikolojik olarak rahatlamalılar. yüreğini ortaya koyup taraftar için oynamalılar. biz böyle başarılı olmuştuk.
futbolu bıraktıktan sonra türkiye’den antrenör veya spor yazarı olarak herhangi bir teklif aldın mı?
hayır almadım. teklif gelirse bunu büyük bir zevkle değerlendireceğim. şu anda belgrad’da bir spor okulunda minik çocuklara öncelikle insan olmayı sonra da futbolu öğretmeye çalışıyorum. çocuklarla çalışmak bana büyük keyif veriyor. çünkü onlar entrika nedir bilmezler. adeta birer melek gibidirler…
prekazi ile bir kelime bir cevap
galatasaray: en sevdiğim kulüp.
futbol: hayatım.
mustafa denizli: yorum yok.
monaco: unutulmaz bir maç.
ali sami yen: galatasaray’ın cenneti.
frikik: benim işim.
derwall: unutmam mümkün mü!
istanbul: dünyanın en güzel şehri.
alp yalman: görmek istediğim en son kişi.
para: o kağıt parçasını daima harcamalı.
van hooijdonk: işini bilen bir profesyonel.
gol: futbolda en mutlu an.
simoviç: g.saray’a gelmiş en iyi kaleci.
fenerbahçe: yeter ki şampiyon olmasın.
taraftar: öldüğümde mezarıma gelsinler.
röportaj: ahmet uykan-zaman
29 nisan 2004
15 mart 1989′da almanya’nın köln şehrinde oynanan ve tüm türkiye’nin nefesini tutarak izlediği galatasaray-monaco şampiyon kulüpler kupası çeyrek final rövanş maçına damgasını vuran isim şüphesiz arnavut asıllı yugoslav futbolcu cevad prekazi idi.
o tarihte neuchatel maçındaki olaylar sonrası uefa’nın 2 maç saha kapama cezası vermesi ile bayrağını kapan herkes almanya’ya koşmuştu. sarı-kırmızılı efsane takım ilk maçtaki 1-0′lık avantajlı skoru korumak için fransız temsilcisi monaco karşısında gurbette bir zafer maçına daha çıkmıştı. galatasaray, maçın 39. dakikasında orta sahaya yakın bir yerden serbest vuruş kazanmış ve topun başına her zamanki gibi usta sol ayak prekazi gelmişti. herkes gibi monaco kalecisi ettori de oradan kaleye vurulmayacağını tahmin etmişti ve takım arkadaşlarına 2 kişilik baraj yaptırmıştı. ama prekazi 38 numara müthiş sol ayağıyla yaklaşık 40 metre mesafeden mermi gibi vuruşla topu monaco filelerine göndermiş ve bu golle tüm avrupa’yı ayağa kaldırmıştı. karşılaşma 1-1 beraberlikle sona ermesine rağmen galatasaray artık yarı finale adını yazdırmıştı.
işte köln’deki o muhteşem maçın baş kahramanlarından efsane futbolcu prekazi zaman’a, bu kez istanbul’da ilginç açıklamalarda bulundu. sarı-kırmızılı takımda 1985-1992 yılları arasında forma giydikten sonra bir jübile bile yapmadan hatta bir plaket bile verilmeden ülkesine dönmek zorunda kalan prekazi, zaman’ın düzenlediği 14. yılın sporcusu ödül töreni’ne katılmak için istanbul’a geldiğinde yine her zamanki gibi sempatik ve bir o kadar da duygu yüklüydü. futbolu bıraktıktan sonra ülkesinde minik oyuncular yetiştiren bir futbol okulunda kendini çocuklara adayan 46 yaşındaki ihtiyar delikanlı, aradan 12 yıl geçmesine rağmen akıcı ve güzel türkçesi ile sorularımızı içtenlikle cevapladı.
14 yıl aradan sonra g.saray’ın şampiyonluğu kazandığı maç olan eskişehirspor maçında attığın frikik golünden önce kaleci zalad’a topu hangi köşeye atacağını söylediğin doğru mu?
bu tip dedikoduları kim ve neden çıkarıyor bilemiyorum. bunları iddia edenler elini vicdanlarına koyarak maçı tekrar seyretsinler. o frikik golünü zalad dahil hiçbir kaleci çıkaramazdı. herkes iyi bilmeli ki frikik benim işimdi. madem öyle diyorlar o zaman monaco’ya attığım golde de kaleci ettori ile de mi önceden anlaşmışım? fakat bu tür iftiralar maalesef türkiye’de her zaman oluyor.
g.saray bu sezon büyük bir çöküş yaşıyor. fatih terim’in 8 hafta kala görevden uzaklaştırılmasını nasıl değerlendiriyorsun?
bana göre önce en büyük hatayı fatih terim’in kendisi yaptı. fatih hocanın yerinde olsaydım ikinci kez g.saray’ın başına dönmezdim. italya’ya gittiğim gün g.saray’a teknik direktör olarak noktayı koyardım. zirvedeyken hocalığı bırakıp başka bir görevde g.saray’a faydalı olmaya çalışmalıydı. çünkü terim, teknik adam olarak g.saray’da elde edilebilecek tüm başarıları kazanmıştı. aynı zamanda efsane kadro da dağılmıştı. italya’ya gittiğinde herkes onu ‘imparator’ olarak anıyordu. o kadar güzel şeyleri g.saray camiasına yaşatmasına rağmen yönetim de ona yapacağını yaptı ve onu bence kötü harcadılar. beni yetiştiren çok sevdiğim hocamın bir sözü vardı: “avcıdan kaçmayı başaran tavşan bir süre sonra tekrar aynı yoldan geriye dönmeye kalkarsa avcı onu affetmez ve avlar.” derdi. bence fatih hocanın sonu da böyle oldu. keşke f.bahçe, beşiktaş veya milli takım’ın başına gitseydi.
peki hagi’nin g.saray’ın başına gelmesini doğru buluyor musun? sezon sonuna kadar geldi diyorlar!
bana göre hagi zamanlama açısından çok kötü bir dönemde takımı devraldı. sezon başında gelmeliydi. sıfırdan başlamalıydı. ama kendisi çok iyi bir g.saraylı olduğu için bu görevi kabul ettiğini tahmin ediyorum. inşaallah hagi’yi sadece 8 maçlığına göreve getirip kullanmazlar. eğer yönetim sezon sonunda hagi’yi gönderirse 100 yıllık g.saray tarihinin en büyük ayıbını işler. çünkü hagi’nin futbolcu olarak g.saray’a neler verdiğini herkes çok iyi biliyor. yönetim hagi’ye sabrederse antrenör olarak da g.saray’da çok başarılı olacağına inanıyorum.
sence bu sezon kim şampiyon olur? senin gönlün kimden yana?
benim türkiye’de g.saray’dan sonra tuttuğum ikinci takım beşiktaş. türkiye’ye gelmeden önce yugoslavya’da 10 sene boyunca siyah-beyaz renkleri olan partizan’da top oynadığım için beşiktaş’a karşı bir sempatim var. bu nedenle beşiktaş’ın şampiyon olmasını isterdim. zaten biz o dönemler takım olarak fenerbahçe’nin şampiyon olmasını istemezdik. fakat şu anda fenerbahçe şampiyonluğa daha yakın. trabzonspor da son maça kadar sürpriz yapabilir.
hakan şükür ve ergun gürsoy geçtiğimiz günlerde trabzonspor’un şampiyon olmasını gönülden istediklerini ifade etti. trabzonspor’la maç yapacak olan bir takımın futbolcusu ve yöneticisinin bu tip açıklamaları sence doğru mu?
futbolcu olsam ben de aynı şeyleri söylerdim. çünkü insanın gönlünden geçeni söylemesi gayet doğal. yani gönülden istemek o maçta g.saraylı futbolcuların trabzonspor’a karşı şike yapacağı anlamına gelmez. tam tersi trabzonspor maçında g.saraylı futbolcular galip gelmek için daha fazla mücadele edip maçı kazanmaya çalışacaklardır. ama türkiye’de bu tip basit olaylar devamlı büyütülüp yanlış yere çekiliyor.
türkiye’den ayrılışın da olaylı olmuştu. sana vefasızlık yapıldığını düşünüyor musun?
ilk olarak o dönemin g.saraylı yöneticilerine çok kırıldım. en başta alp yalman’a tabii ki. çünkü ‘balık baştan kokar’ derler ya bence çok doğru bir söz. ayrıca benim g.saray’dan kopmama neden olan iftira dolu komplo haberleri yazan bir gazeteci ile ona inanan mustafa denizli’yi asla affetmeyeceğim. ikisi birlikte benim ekmeğimle oynadıkları gibi neredeyse eşimden bile ayrılmama sebep olacaklardı.
bahsettiğin gazeteci ve denizli ne yapmıştı sana?
ben g.saray ile 2. kez sözleşme imzalamıştım, hem de boş mukaveleye imza atmıştım. o dönemde takımın en iyi oyuncusu olmama rağmen bana kaptan cüneyt ile aynı parayı vermişlerdi. mustafa denizli de yeni antrenör olmuştu. bir gün ahmet akcan’la beni mecidiyeköy’de bir restorana çağırdılar. denizli bana, “senin futbol zekana güveniyorum, bana yardımcı ol.” dedi. ben de yönetimin bana yanlış yaptığını ve paramın artırılması gerektiğini söyledim, “hallederiz.” dedi. ama sonra hiçbir şey yapmadı. beni sürekli oyaladı.
olay bu mu yani?
daha bitmedi. sezon başladı, denizli beni kadro dışı bıraktı. tabii tribünler beni istiyor. denizli baktı ki tribünlerden baskı geliyor, bu kez farklı bir yol seçti. bir maçın kadrosuna beni almadı. ben de deplasmandaki maça gitmedim, o gece evde eşim ve akrabalarımla yemek yedik. ertesi gün bir gazetede denizli’ye yakın olan bir gazeteci benim hakkımda, “havaalanından siyah mercedes’iyle hostesleri aldı, takım maç oynarken alem yaptı.” diye geniş bir yazı yazdı. akıllarınca beni yem edecekler. florya’ya gittim idmana çıkacağım. başkan ali tanrıyar’ı gördüm, ‘iyi günler’ dedim. her zaman sarılan başkan yüzüme bile bakmadı. denizli’nin yanına gittim gerekenleri söyledim. sonra da başkana bunun bir düzmece olduğunu söyledim. iyi ki o gece eşim ve akrabalarımla beraberdim yoksa kimi inandırabilirdim ki? hem yuvam dağılırdı hem de g.saray’dan kopardım.
senin döneminde de şu an olduğu gibi teşvik primi veya şike söylentileri var mıydı? hatırladığın bir maç?
her zaman bu tür iddialar türkiye’de vardı ve olacaktır da. galatasaray’da oynadığım dönemlerde bazı rakip takımların teşvik primi aldığını maçta sergiledikleri performanstan dolayı tahmin etmiştim. bunu, dışında bir şeye rastlamadım. fakat medyadan dolayı herhangi bir fenerbahçeli futbolcu ile yan yana gelmekten bile çekinirdim. çünkü medya olayı saptırırdı. bu yüzden medya çok büyük sorumluluk taşıdığını hiçbir zaman unutmamalı.
g.saraylı taraftarlara ve futbolculara bir mesajın var mı?
taraftarlar beni çok iyi biliyor ve tanıyor. birlikte hem iyi hem de kötü günler yaşadık. f.bahçe veya beşiktaş taraftarı gibi hiçbir zaman bizimle kavga etmediler. çünkü biz seyirci için futbol oynardık ve tüm maçlarımızda tribünleri doldururlardı. fakat her sene g.saray başarılı olacak diye bir kural yok tabiiki. futbolcular da artık maziyi unutup psikolojik olarak rahatlamalılar. yüreğini ortaya koyup taraftar için oynamalılar. biz böyle başarılı olmuştuk.
futbolu bıraktıktan sonra türkiye’den antrenör veya spor yazarı olarak herhangi bir teklif aldın mı?
hayır almadım. teklif gelirse bunu büyük bir zevkle değerlendireceğim. şu anda belgrad’da bir spor okulunda minik çocuklara öncelikle insan olmayı sonra da futbolu öğretmeye çalışıyorum. çocuklarla çalışmak bana büyük keyif veriyor. çünkü onlar entrika nedir bilmezler. adeta birer melek gibidirler…
prekazi ile bir kelime bir cevap
galatasaray: en sevdiğim kulüp.
futbol: hayatım.
mustafa denizli: yorum yok.
monaco: unutulmaz bir maç.
ali sami yen: galatasaray’ın cenneti.
frikik: benim işim.
derwall: unutmam mümkün mü!
istanbul: dünyanın en güzel şehri.
alp yalman: görmek istediğim en son kişi.
para: o kağıt parçasını daima harcamalı.
van hooijdonk: işini bilen bir profesyonel.
gol: futbolda en mutlu an.
simoviç: g.saray’a gelmiş en iyi kaleci.
fenerbahçe: yeter ki şampiyon olmasın.
taraftar: öldüğümde mezarıma gelsinler.
röportaj: ahmet uykan-zaman
29 nisan 2004