şoförleri bile spor gurusu, anlatayım.
7 ocak 2022 cuma günü fabrikadan yüklemesi yapılan bir tırın şoförü sırp'tı, adı alexander. ~40 yaşlarında ve ~190 cm boylarındaki bu yakışıklı ama az dişli (az dişli olmasının sebebini az sonra yazacağım) abimiz fabrikamızın güvenlik kulübesine kaydını yaptırdığı esnada kulübenin yakınlarındaydım. kayıt formunda adamın imzasını gördüğümde küçük çaplı bir şok yaşadım. atatürk'ün imzasından sonra gördüğüm en şekil imzaydı ve sırp bir şoförün elinden çıkmıştı. yanlış anlaşılmasın, adamı "alt tarafı tır şoförü" kafa yapısıyla küçültme niyetinde değilim kesinlikle, sadece böylesine bir muntazamlık çok şaşırtıcı oldu benim için.
neyse.
full masa başında olduğum günlerde vücudun kan dolaşımı sadece yer çekiminin aksi yönünde olmasın diye depoya, sevkiyat alanına vs. inerim 1.5-2 saatte bir. cuma günü de bir ara indim sevkiyat rampasının olduğu kısma. baktım alexander bizim forklift operatörüne bir şeyler anlatmayı deniyor el kol hareketleriyle ama nafile. adamın ses tonu oktay mahmuti x 2 kalınlığında bu arada, belirteyim. gittim yanına, "english?" diye sordum, "ohh thank god!" şeklinde bir yanıt aldım ve alış o alış, bir başladık elemanla sohbete, en az yarım saat spor konuştuk. daha doğrusu o konuştu ben dinledim. akabinde de doluluğunu kanıtlarcasına;
hentbol ve rugby (az dişli olmasının sebebi) lisanslarını gösterdi.
dejan bodiroga'yla, predrag stojakovic'le, vlade divac'la çekildiği çok da eski olmayan fotoğraflarını sundu.
rugby antrenörlüğü yaptığı dönem novak djokovic tesisleri ziyaret etmiş bir ekiple beraber, videosunu izletti.
abimiz sıkmıyordu kısacası, harbisinden dolu bir adamdı.
galatasaray sözlük'ü asıl ilgilendiren kısmı ise sona bıraktım;
21 kasım 2014 galatasaray kızılyıldız basketbol maçı hakkında düşüncelerini de samimi olarak ifade etti. alexander'a göre esas suçlu kızılyıldız taraftarı:
"anarşistsin, ateşlisin, gençsin... anlıyorum fakat yabancı bir ülkede kendini frenlemelisin. hayatla ölüm arasındaki çizgi sadece bir bıçak darbesinden ibaret, bu kadar basit."
muhabbet spor haricinde de epey doluydu ama entry'i tl;dr kıvamına sokmadan bitirmek istiyorum. finali de djokovic, dünya sağlık örgütü, aşılama ile yaptık zaten ki sıkıcı gelebilir buralar.
* anlatmak istediğim şey şu; sırbistan boş yere avrupa'da sporun kalbi hüviyetinde değil. yalnızca bir tır şoförü sayesinde bu kanıya varmadım elbette, öncesinde de farklı sırplar özelinde benzer deneyimlerim olmuştu, alexander'ı anlatma nedenim zirveyi kapması.
ekol yaratmak, spor ülkesi olmak komple spor bilinciyle yaşamak demek, sporu hayatın her anında ve alanında yaşamak demek. biz de böyle olabilir miyiz? bu bozulan demografik yapıya, ekonomik iklime, sosyokültürel dinamiklere rağmen yine de mümkün...